Ezan Müslümanlar Açısından Ne Anlama Geliyor?
Ezan Müslümanlar için önemli bir dinî sembol. İslami kaynaklar ezan okunmasıyla ilgili farklı hükümlerde bulunsa da, ezanın Müslümanlar açısından önemi konusunda geniş bir mutabakat söz konusu.
“İlan etmek, çağrıda bulunmak ve davet etmek” manalarına gelen ezan, namaz vaktinin başladığını belirtir. İslam’ın ilk dönemlerinde ortaya çıkış süreci ise şöyle olmuştur: Mekke’de iken tüm Müslümanlar için namaz emri gelmişti, ancak Mekke’de namaza çağrı için özel herhangi bir metot uygulanmıyordu. Medine’ye hicretten sonra da ilk ezan okunana kadar, Medine’deki Mescid-i Nebevî’nin önünde Müslümanlar “es-Salâh, es-Salâh” (Namaza, namaza) çağrıları ile namaza davet ediliyordu. Müslüman nüfus çoğaldıkça bu çağrının başka bir şekilde yapılması ihtiyacı ortaya çıktı. İlginçtir ki, ilk Müslümanlar namaza çağırmayı, Hristiyan, Yahudi ve Mecûsîler’in kendi ibadetlerine çağrı yaptıkları gibi yapmayı önermiş, fakat Hz. Peygamber buna müsaade etmemiştir.
Hicretin ilk yılında (Miladî 622) ashaptan Abdullah b. Zeyd b. Sa’lebe rüyasında duyduklarını Peygamberimize bildirmiş, Peygamberimiz de bu ifadeleri Bilâl-i Habeşî’ye ezberleterek okumasını istemiştir. Bir süre sonra Bilal sabah ezanında “namaz uykudan hayırlıdır” manasına gelen ilaveyi yapmıştır. O zamandan beri, ezan namaza çağırmanın özel şekli olmuş, farz olmasa bile farz derecesindeki bir titizlikle her namaz öncesinde okunmuştur. İlk ezan sahabe hanımlardan birisinin yüksekte olan evinin üzerinde sabah vaktinde okunmuştur. Daha sonra ise, Mescid-i Nebevî’nin arka tarafına ezan okunması için özel bir yer yapılmıştır.
Aslında ezan okunan yer manasında “mi’zene” kelimesi kullanılsa da, minare daha yaygın olarak kullanılmıştır. Bugün namaz kılma alanları olan cami ve mescitler yöreden yöreye farklı mimarilerde olsa da minareler cami mimarisinin ayrılmaz birer parçasıdır.
Gayrimüslimlerin Çoğunlukta Yaşadığı Ülkelerde Ezan
Ezanın bir “çağrı”yı sembolize etmesinin yanı sıra, başka bir dile çevrilerek okunmaması, onu İslam dinin özel şiarlarından biri hâline getirir. Gayrimüslim beldelerde yaşayan Müslümanlar da inşa ettikleri camilerin minarelerinden ezan okumak suretiyle İslam dininin bu önemli şiarlarını yaşatmak isterler. Ancak, burada hem Müslümanları hem de Müslüman olmayanları ilgilendiren birkaç soru gündeme geliyor.
Müslümanlar açısından sorulması gereken soru, cami ve minarenin bulunması durumunda ezan okunmasının dinen mecburi olup olmadığıdır. “Ezan okunması dinî bir vecibe mi?” sorusuna cevap arayarak başlayalım:
İslam mezhepleri ezan okunmasının hükmü hakkında farklı da olsa birbirine yakın görüşler ortaya koymuştur. Bu görüşler arasında ezan okunmasını farz-ı kifaye, sünnet-i müekkede ve vacip olarak nitelendiren görüşler vardır. Her üç hüküm de, belirli durumlarda kişilere veya topluma bir zorunluluk getirmektedir. Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları beldelerde minarelerden ezan okunması durumunda ise iki mesele ortaya çıkmaktadır. Müslümanların ezan okumasına yerel idarenin müsaadesi var ise ezan minareden okunur. Müsaadesi yok ise ezanın cami ya da mescit içinde okunması ile ezan ile ilgili yükümlülük yerine getirilmiş olur. Çünkü, ezanın dışarıda minareden okunamaması bir mazerettir. Ne var ki, dinî açıdan böyle bir hükmün varlığı Müslümanların hiçbir zaman minareden ezan okumamalarına yol açmamalıdır.
İşte bu noktada, başka sorular da gündeme gelmektedir. Bu soru da Müslümanların dinî özgürlükleri ve bu özgürlüklerin kısıtlanmasının topluma verdiği mesajlar ile ilgilidir. Her şeyden önce minareden ezan okunmasına karşı çıkmak, ilkesel olarak, Müslümanların toplumsal alandan dışlanmasına, ezanla manifeste edilen “İslam da bu ülkenin bir parçasıdır” mesajının engellenmesine yol açmaktadır. Zira diğer dinî semboller ve kimlik dışavurumları gibi ezan da toplumların dinî çoğulculuğa tahammülünü ve farklıya, “öteki”ne saygısını bekler.
Ezanın minareden alenen okunması ile toplum, yeni ve farklı bir kültürel ve dinî hayatla yüzleşir. Kamu, bu farklılıklara alıştığı ve bu farklılıkları bünyesinde taşıdığı oranda güçlenecektir. Burada Müslümanların da dikkatli davrandığı ve davranmaya devam edeceği açıktır. Bir hakkı veya özgürlüğü kullanmak tabii olduğuna göre, bu hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi ile o hak düşmez. Müslüman olmayanlar, ezan hususunda Müslümanların hassasiyetini bu veçheden değerlendirirse, karşılığında da Müslümanlar gayrimüslimlerin hassasiyetlerini hesaba katarak adım atarsa ihtilaflar halledilebilir. Yoksa Avrupa’da ezan okumak bir meydan okumaya dönüşeceği gibi, okutturmamak da böyle bir meydan okumaya dönüşebilir. Farklı kültür ve farklı toplum mensuplarının bu türden “karşılaşmaları” ise her iki tarafın da zararına olur.