'PERSPEKTİF KONUŞMALARI'

“Almanya’da İmam Eğitimi”

Perspektif Konuşmaları’nın dördüncü programına üç büyük İslami cemaatin temsilcileri olan Burhan Kesici, Zekeriya Altuğ ve Nurhan Soykan katıldı. “Dinî Cemaatlerin Perspektifinden Almanya’da İmam Eğitimi” konusunu ele aldığımız programın kısa bir özeti.

Alman İslam Konferansı ile tekrar gündeme gelen imamların eğitimi konusu Almanya’da İslami cemaatlerin kendi iç meselesi. Almanya’da mevcut kamusal tartışmada imam eğitimi “yeni” bir konuymuş gibi ele alınsa da Müslüman cemaatlerin imamların eğitimi ve istihdamı konusunda senelerdir kendilerine has farklı modelleri ve uygulamaları bulunuyor. 

18 Ocak’ta gerçekleşen Perspektif Konuşmaları’nın dördüncü programına “Dinî Cemaatlerin Perspektifinden Almanya’da İmam Eğitimi“ meselesini konuşmak ve tartışmak üzere ülkedeki üç büyük İslami cemaatin temsilcileri katıldı. Almanya İslam Konseyi’ni temsilen konsey başkanı Burhan Kesici, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ni temsilen Dış İlişkiler Müdürü Zekeriya Altuğ ve Müslüman Merkez Konseyi’ni temsilen konseyin başkan yardımcısı Nurhan Soykan konuşmada misafir olarak yer aldılar. Programda ideal imam modelinden imamların temel görev alanlarına, imam eğitiminden imamların finansmanına, kullanılacak dil sorunundan imamların eğitimi ve finansmanı konularında devletin ve dinî cemaatlerin istekleri ve çekinceleri gibi birçok konuya değinildi.

İmamların Görev Alanları ve Temel Görevleri

Almanya’da imamların görev alanının ve kendilerinde bulunması gereken kabiliyetlerin diğer Müslüman ülkelerdeki imamlar ile karşılaştırıldığında farklılık gösterdiğini söyleyen Altuğ, Almanya’ya Türkiye’den gelen imamların görev alanları ile ilgili yaşadıkları çeşitliliğin onların mesleki doyumuna katkı sağladığını söyledi. Almanya’da bir imamın görevinin sadece beş vakit namaz kıldırmak olmadığını, aynı zamanda dinî eğitim ve dinî alandaki bütün ihtiyaçların giderilmesini ve bu alandaki sorunların çözülmesini de içerdiğinden bahseden Altuğ, dolayısıyla yapılan işi “imamlık” değil “din hizmet görevlisi” olarak gördüklerini de belirtti. Altuğ, “Tüm bunların dışında imkânlar ve ihtiyaçlar dâhilinde manevi rehberlik, gençlik faaliyetleri gibi sosyal alanlarda da aktif olan imamlarımız mevcut. Fakat bir mesleğe bu kadar geniş bir görev alanı çizmek mümkün değil. Dolayısıyla bu alanlarda bir profesyonelleşmeye gidilmesi gerektiğini düşüncesindeyim.” dedi. 

Buna karşılık Burhan Kesici, imamların görev alanları ile ilgili caminin büyüklüğüne ve konumuna göre değişen farklı türden beklentiler olduğundan bahsetti. “Cemaatlerin dinî alanda olduğu gibi sosyal alanlarda da aktif olan imam beklentileri var. Bunların dışında devletin de imamlardan entegrasyona destek gibi farklı beklentileri mevcut.” diyen Kesici, cemiyetten cemiyete, camilerin bulunduğu konumdan konuma değişen aşırı donanımlı bir imam beklentisinin bazı sıkıntılara da neden olduğunu söyledi. Bu problemi çözmek adına harekete geçtiklerinden bahseden Kesici şöyle devam etti: “Biz imamların görev alanları ile ilgili bir çizelge çıkardık. Bunu zaman içinde tatbike sokmaya çalışıyoruz.”

Bir imamın kalitesini cemaatinin ihtiyaçlarını görmesine ve o ihtiyaçları gidermesine bağlayan Nurhan Soykan, imamın niteliğinin camiye bağladığı cemaatle, yaptığı faaliyetlerle artacağını söyledi. İmamların görev alanının beş vakit namazla sınırlı tutulamayacağından bahseden Soykan, yalnızca Müslümanlara değil gayrimüslimlere karşı da sorumluluklarının olduğunu söyledi: “Onlara karşı da sorumluluğumuz var.  Gayrimüslimleri göz ardı etmemeliyiz. Sadece Türk ya da Müslüman topluluğuna bir cevap vererek değil, içinde bulunduğumuz topluma da bütünüyle sahip çıkabilmemiz lazım ve bu geleneksel anlamda imamlığı aşıyor. Fakat imamlarımız bunun farkında ve bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyorlar.”

İmamların Eğitiminde Mevcut Modeller ve Değişim İstekleri

2006 yılından bu yana imam eğitimi için Uluslararası İlahiyat Programı (UİP) adı altında başlattıkları projeden bahseden Altuğ, bu tarihi de önemli bulduğunu söyledi. 2006 yılında, daha Alman İslam Konferansı ortaya çıkmamışken, imamların eğitimine yönelik doğrudan herhangi bir talep olmadığı yıllarda bu ihtiyacı görüp bu programı başlattıklarından söz eden Altuğ, kaliteli eğitim neredeyse insanların oraya gitmesinin çok doğal olduğundan bahsetti. “Global bir dünyada yaşıyoruz, bilgi akışı globalleşiyor. Böyle bir ortamda konu dine geldiği zaman dini ülke sınırları içerisine hapsetmek fazlasıyla yanlış olacaktır. Yani bu İslam’ın evrenselliğine de karşı bir duruştur.” Almanya’da imam eğitimine karşı olmadıklarının altını çizen Altuğ, özellikle bu program çerçevesinde iyi derecede Almanca bilen, dinini, dinin dilini, geleneğini de çok iyi bilen bir nesil yetiştiğinden bahsetti. “Bu nesillerle birlikte biz ileriye yönelik burada Almanya’da da imam eğitimini düşünüp geliştirebiliriz. Bu temel üzerine başka şeyler de inşa ederiz.” dedi. 

İmam eğitimi kapsamında pratik ağırlıklı yürütülen İslami ilimler kursları ve imam hatip liselerinin varlığından söz eden Kesici, bu kurumların tecrübelerinden yola çıkarak yeni modellerin de gerçekleştirileceğinden bahsetti. Siyasetin ve kısmen Müslümanların da imam eğitiminin yurt dışında değil Almanya’da yapılmasını talep ettiğinden bahseden Kesici, imam eğitiminde kalite neredeyse oraya gidilmesi gerektiğini savundu. Eğitimin içeriğinin dünyanın hiçbir yerinde değişmeyeceğinden bahseden Kesici, Avrupa’da olacak olan imam eğitiminde sadece bazı ekstraların olması gerektiğini vurguladı. “Türkiye’ye kıyasla Almanya’daki bir imamdan beklenen sadece namaz kıldırması değil. Beklentiler farklı. İmamın burada farklı bir fonksiyonu var. Güncel tartışmalarda, entegrasyon konularında imamın yol gösterici konumu olsun isteniyor. Eğitim de bu ihtiyaçlara göre şekillenecektir.” 

Merkez Konseyi’nde diğer dinî cemaatlerdeki gibi yerleşmiş bir imam eğitimi olmadığından söz eden Soykan, genellikle camilerinin mevcut durumda imamlarını köken ülkelerden getirdiklerinden ya da camilerde yetişmiş olanların gönüllü olarak imamlık görevini yerine getirdiklerinden bahsetti. Kendilerinde oturmuş imam eğitiminin olmaması bu konuyla daha derinden ilgilenmelerine sebep olmuş durumda. Konseyin burada yetişmiş imam eğitimine destek ve önem verdiğini ifade eden Soykan, bünyelerinde çok farklı etnik grupları barındırmaları sebebiyle tüm camileri aynı seviyeye getirmek açısından bu fikri desteklediklerini de ifade etti. Buna istinaden Almanya’da İslam kültürünün gelişmesi açısından da imam eğitiminin Almanya’da yapılması gerektiğinden bahsetti. Soykan “Yine de bunun zorlayıcı olmaması gerektiği kanaatindeyim. Cemaatlerin köken ülkelerle köprüyü yıkmaması önemli. Ülkelerle sıkı çalışma ve dayanışma içinde olmamız lazım. Yurt dışından imamların getirilmemesi gibi kati yasaklara karşıyım. Tüm Müslümanların bilgilerinden yararlanmalıyız.” diye konuştu.

Almanya’da İmam Eğitiminde En Önemli Sorun: Teolojik Dil ve Kavramlar Sorunu

İmam eğitimi meselesinde en önemli problemlerden biri dil ve kavramlar problemi. Belirli bir dinin taşıyıcısı olmuş olan Türkçe ve Arapça gibi diller, kavramsal açıdan da dini muhataba anlatmada olgunluk seviyesine ulaşmış durumda. Bununla birlikte Almanya’da imam eğitimi demek Almanca imam eğitimi demek. Konuyla ilgili olarak Kesici, dil problemine şöyle değindi: “Sosyolojik açıdan bir toplum göç ediyor, başka ülkeye geliyor ve artık bu ülkenin bir parçası oluyor, ama kültür ve lisan açısından farklılıklar var. Karşı taraf kendi standartlarını farklı dine mensup olan insanlara da uygulamaya çalışıyor. ‘Almanca konuşun, Almanca din eğitimi verin.’ gibi. Burada öngörülemeyen şey Almanca bir İslam kültürünün olmaması. Kur’ân-ı Kerîm çevirileri eksik, dinî kitaplar ve araştırmalar neredeyse yok, kavramlar üzerine tartışmalar hiç yok. Bu kültür gelişmediğinden dolayı dinî eğitimde Almanca ile anlaşamıyoruz. Öğrenciye ‘das Gebet’ dediğimizde namazı anlamıyor, bu kelimenin karşılığı öğrencide doğru değil. Burada bir lisanın gelişmesi ve tecrübe edilmesi gerekiyor. Lisan ise bugünden yarına oluşmuyor. Eğer siz bir dini dilden ayıracak olursanız farklı bir din ortaya çıkabiliyor. 15 sene içerisinde okullarda din eğitimi kapsamında bu alanda çok tecrübe kazandık ve  boşluğu fark ettik. Biz okullarda sadece çocukları eğitiyoruz, camide bir imamın Almanca hutbe verebilmesi için belki 15 seneden uzun zamana ihtiyacı olacak. Bunun başlangıcını yapmamız gerek. Ama şunu da söylemeliyiz ki, bu zamanla oluşması gereken bir şey, bir süreç. Bu alanda Müslümanların da tartışması ve tecrübe kazanması gerek.”

Buna istinaden Altuğ, Kesici’nin eleştirisini doğru bulduğunu, Almanya’da bir İslam geleneğinin olmadığını da kısmen doğru bulduğunu ifade etti. Altuğ, “Almanya’da oryantalist geleneğin bir dil kavram geleneği var. Yani biz daha 15 sene öncesine kadar ‘Mohammedaner’ olmayıp Müslüman olduğumuzu bu topluma anlatmak için çaba sarf ediyorduk. Hristiyan kültürü üzerinden kavramsal adaptasyon yapılmıştı ve bu bizim için ciddi bir sorundu. Çünkü İslam dinî kavramlar konusunda olsun, temel esaslar konusunda olsun Hristiyanlıkla birçok alanda farklılıklar arz eden ve kıyaslanamayacak özelliklere sahip bir din. Almanya’da biz şu an ilahiyat fakültelerinde imamları eğitecek yeterlilikte öğretim görevlilerine sahip miyiz, bunun akabinde pratik din hizmetlerini öğretecek ehil imamlara sahip miyiz? Bu görevlilerin çok iyi derecede Almanca bilmesi lazım. Zaten oryantalizmden kaynaklanan bir kavram karmaşası yaşıyoruz. Bu bağlamda ehil ilahiyatçılarımızın olması bizim için önemli. Onların yeni bir dil kültürünü buraya yerleştirmeleri lazım. Bunun akabinde yeni oluşan dil ile Almanya’da imamlarımızı eğitebiliriz. Basamak basamak. Aşama aşama. Çatıdan başlayarak ev yapılmaz, temelden başlanması lazım. Bizler bu ihtiyaçları görüyoruz ama bu ihtiyaçların hemen giderilmesi söz konusu değil. Bu bir süreç olacaktır ve bu süreci hep beraber müzakere ile yürütmemiz lazım. 30 senelik geleneği bir günde bırakmamız söz konusu değil. 2018’e kadar Türkçe konuşuyorduk, 2019’da hadi Almanca konuşalım, böyle bir şey kabul edilemez.”

Bu alanda hiç Almanca çalışma olmamasına itiraz eden Soykan zamanında Kur’an meal ve tefsir çalışmalarının olduğundan bahsetti. “Bu çalışmalar yapılmış. Yani hiç temelimiz yok diyemeyiz. Kavramlar tartışmasını gözümüzde fazla büyütmememiz gerek. Sıfırdan başlamayacağız. Bu sebeple bu çalışmalara ne kadar erken başlayabilirsek o kadar başarılı olabiliriz.” diyen Soykan, her Müslüman etnik grubun kendi dillerinde eğitim yapmaya devam etmesi durumunda tek tip kalacaklarına ve üçüncü ve dördüncü nesillere bu bağlamda cevap veremeyeceklerine de vurgu yaptı.

İmamların Finansmanı Meselesi

Almanya anayasasına göre devletin dinî personele maaş ödemesi kanunen mümkün değil. Almanya’da imamlar genelde cemaatler ya da köken ülkeler tarafından finanse ediliyor. Alman devletinin finansmana yönelik farklı alternatiflerde bulunması durumunda Soykan, dinî cemaatlerin bağımsızlığını koruması gerektiğinden yana: “Devlet tarafından finansal kaynak sağlanması imkânsız olduğu gibi, desteklenmemesi gereken de bir şey. Başka türlü çözümler bulunabilir mi? İslam din dersine giren öğretmenlerin yarı zamanlı imamlık yapması gibi bir öneri mevcuttu. Fakat hâlihazırda 8 saat çalışan bir imamın bu mesleğinin yanı sıra imamlık yapması pek sağlıklı gözükmüyor. Biz de bu konuda kesin bir çözüme ulaşabilmiş değiliz.”

Kesici ise finansman meselesini problem olarak görmüyor, cemaate izah edildiği durumda cemaatin imamın maaşını karşılayacak durumda olduğunu söylüyor: “Finansman açıdan camilerimizin bu bağlamda bir problemi olmadığını söyleyebiliriz. Çoğu camimiz şehirlerde ya da merkezlerde. Bu camiler kendi giderlerini karşılayacak durumda. Camilerimizde imamların maaşları ödenemeyecek olursa yardımlaşma temelinde farklı yöntemlerle bu problemlerin çözülebileceğini düşünüyorum.”

Altuğ ise aktüel tartışmaların tüm ağırlığı altında DİTİB’in kaldığından ve DİTİB’in mevcut sistemine ideolojik bir bakış açısıyla bakıldığından söz etti. Hâlihazırda Almanya’daki 900’den fazla caminin din görevlileri maaşının Türk devleti tarafından karşılandığını, burada bir değişim olacaksa da bunun bugünden yarına olamayacağını ifade etti. Altuğ  alternatifleri düşünürken birkaç noktayı dikkatli ele almanın gerekliliğine de vurgu yaptı: “Cemaatlerin imamların maaşlarını ödeyeceklerinden şüphe duymuyorum. Ama bu da bir süreç ister. Bizde bir ‘devlet baba’ algısı mevcut. İhtiyacın var ise babandan istersin, toplumun ihtiyacı var ise devlet babadan ister. Bu tarz zihinsel alışkanlıkları olan bir toplumdan bahsediyoruz. Bugünden yarına oturmuş alışkanlıklar kolay bir şekilde değişmez. Cami vergisinin ise cemaatte bir karşılığı olamaz. Cemaat zekât gibi sadaka gibi alışkanlıklara sahip, verdiğinin nereye gittiğini görmek istiyor. Bu sistem ona müsaade etmez. Fakat bizim camilerimizdeki dernekler bunu sağlayan bir yapıda. Farklı modeller ve model önerileri olacaktır. Ben bu modelleri iyi düşünmemiz ve ondan sonra sağlam adımlar atmamız gerektiği kanaatindeyim.”

Alman Devletinin İmamlara Yönelik İlgisi ve Cemaatler

Alman İslam Konferansı’nda ilginin imamlara ve onların finansmanına yönelmiş olmasına anlam veremeyen Soykan, şu ifadelerde bulundu: “Anayasada bildiğimiz üzere, devletin bir dinî cemaate finansal destek vermesi öngörülmemiş hatta bu anayasaya aykırı. Bu açıdan devletin imamların finansmanına yönelik ilgisine anlam veremedim. Ne şekilde destek sağlayabilirler? Sağlayabilirler mi? Kiliselere baktığımızda bazı istisnalar olmakla birlikte direkt devletten para almıyorlar. Devletin genel bir beklentisi var ve Müslümanların bu konuda hareket etmesini istiyorlar. Onların kendi sebepleri olduğu gibi bizim de desteğin buradan sağlanmasına yönelik kendi sebeplerimiz var. Bir an evvel bu çalışmalara başlamamız lazım. Finansal desteği ne şekilde buluruz, şu an bununla ilgili net bir fikrim yok. Bazı öneriler getirilebilir: Örneğin Protestan kiliselerine baktığımızda din görevlisi adayları eğitimlerini cemaatlerde yaparken devlet destek oluyor. Bu bir örnek. Eğitimden sonra istihdam edilecek imamlar nasıl finanse edilecek, bu ise tam bir belirsizlik. Devlet tarafından çok büyük talepler var. Fakat neredeyse hiçbir çözüm önerisi yok. Maalesef bizimle de konuşulmadı. İçişleri Bakanlığı’nın 24 imam eğitelim gibi bir düşüncesi var, ama belki kendileri bile bilmiyordur ne şekilde olacağını.”

Devletin ilgisini siyasetin olaya müdahalesi olarak nitelendiren Altuğ ise konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şu an yaşanan tartışmalar tam anlamıyla iç dinamizmden kaynaklanan tartışmalar değil. Şu an Almanya’da yürüyen tartışma dış talep ile meydana gelmiş bir tartışma. Görünen o ki, yeni nesillerle birlikte ihtiyaçların değiştiği, Almanca bilmeyen, buradaki toplumun sosyalizasyonunu, kültürünü yeterince bilmeyen din görevlisi ya da imamın buradaki cemaate, topluma yeterince faydalı olamayacağı algısı mevcut. Bu makul bir gerekçe. Bunun yanı sıra, köken ülkelerden gelmiş yahut gelmekte olan imamların buradaki uyuma zararlı olduğu düşüncesi problemli. Bu şu demek: Geldiğin ülke ile bağların uyuma engel. İmamlar böylelikle problem olarak görülmeye başlanıyor. 10-15 sene evvel aynı tartışmalar Türkçe öğretmenleri için de yapılmıştı. Türkiye’den gelen öğretmenlerin sayısının azalması ile birlikte bu konu gündemden düştü. Şu an entegrasyon kavramı altında din görevlileri hedefte.” 

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • İsmail chaylyak
    2023-05-01 21:34:47

    Selamın Aleyküm hayirli akşamlar olsun inşallah ben imam eğitimlerine katılmak istiyorum acaba iletişim nasil kura bilirim

Son Yüklenenler