'FRANSA'

Banliyöler Sarı Yelekliler Hareketi’nin Neresinde?

Emmanuel Macron’un ekonomik ve toplumsal politikalarından bunalan Fransızlar her cumartesi sokaklara dökülüyor. Peki göçmen kökenli azınlıklar bu hareketin içinde neden yok?

@ Shutterstock.com değişiklikler: Perspektif

17 Kasım 2018’den bu yana Fransa’da her cumartesi gerçekleştirilen gösteriler Emmanuel Macron karşıtlarını bir araya getiriyor. Çatışmalar, polis şiddeti ve yakıp yıkma eylemlerinin damga vurduğu sarı yeleklilerin bu gösterileri, kenar Fransa’nın (küçük kasabalar ve kaderine terk edilmiş kırsal alanların) merkezî Fransa’ya bir başkaldırısı olarak görülüyor. Fakat gösteriler başladığından bu yana belki de pek çok kişi aynı soruyu soruyor: İşçi sınıfı banliyöleri nerede? Daha doğrusu, Mağribi ve Afrikalı göçmen torunları gösterilerde neden yok? Sarı Yelekliler hareketi yalnızca beyazların, kırsal ya da yarı-kentli Fransızların hareketi mi? 

Siyasi Yorgunluk

Hareketin başlarında gerçekleşen örtülü Müslüman bir kadına yapılan saldırı, sarı yelekliler tarafından durdurulan bir kamyonda bulunan göçmenlerin polise ihbar edilmesi, siyahi bir kadına yönelik sözlü saldırılar ve Montmarte’de bir gösteri sırasında bazı göstericilerin “quenelle” adı verilen ters Nazi selamı vermesi gibi hadiseler hareketin ırkçı, göçmen karşıtı ve antisemitik olduğu yönünde yorumlar yapılmasına yol açtı. Ancak, gösterilere bakıldığında her cumartesi günü atılan sloganlar net bir şekilde “en zenginleri”, “CAC 40 Endeksini” ve onlara göre Emmanuel Macron politikasını temsil eden eşitsizlikleri hedef alıyor. Dolayısıyla Sarı Yelekliler hareketinde, başlangıçta bu tarz olaylar yaşanmış olsa da bu hareketin ırkçı ya da sadece “beyaz” bir hareket olduğunu söylemek doğru olmaz. 

Asıl sorulması gereken bu hareketin işçi sınıfı banliyöleri arasında neden bu denli az ilgi uyandırdığı sorusu olmalıdır. Post-kolonyal göçmen torunlarını da kapsayan işçi sınıfının yoğun olarak yaşadığı bölgeler de gösterilerde pek yer almıyor. Elbette, farklı sosyal çevrelerden gelen pek çok insan gösterilere katılıyor. Ancak bu katılımlar, herhangi bir işçi sınıfı kırsalının taleplerini temsilden ziyade bireysel nedenlerle gerçekleşiyor. Bu nedenle merak edilen konu her şeyden evvel işçi sınıfı banliyölerinde talihsiz koşullarda yaşayan siyahi ve Arap nüfusun gösterilere neden katılmadığıdır. 

Öncelikle, homojen bir nitelikte olmakla birlikte çoğu dar gelirli ve göçmen kökenli bu banliyö sakinleri, yoksulluk, kamu hizmetlerinin zamanla ortadan kalkması, polis şiddeti gibi uzun zamandır dile getirdikleri sorunlardan bıkmış durumdalar. Ayrıca işçi sınıfı ve karma banliyölerdeki zorlu hayat mücadelesinin göz ardı edildiği ve 2005’te polis tarafından kovalanan iki gencin ölümünde olduğu gibi onlara kimsenin kulak vermediği şeklinde bir terk edilmişlik duygusu da hâkim. Kendilerini yalnızca seçimler öncesi onları hatırlayan sol kanat partiler tarafından da terk edilmiş hissediyorlar. Bu da bu mahallelerdeki seçime katılım oranının diğer bölgelere oranla neden daha düşük olduğunu açıklıyor. 

“Göçmen Kökenliler Kendilerinin İlk Hedef Olacağını Biliyor”

Paris’in göbeğindeki gösterilere katılmak, şimdilerde şiddete maruz kalmak anlamına geliyor ve göçmen kökenli pek çok kişi, kendilerinin ilk hedef olacağını biliyor. Taha Bouhafs, 23 yaşında genç bir eylemci. En başından beri her cumartesi gösterilere katılmış. Cergy’de yaşayan Taha, sarı yelekliler hareketini çok iyi tanıyor. Kendisi gibi gençlere karşı Fransız polisinin uyguladığı şiddetini de çok iyi biliyor. “İşçi banliyöleri her zaman baskıcı güvenlik ve ekonomi politikalarının bir laboratuvarı oldu. Ben genç bir banliyö çocuğuyum; plastik mermiyle ilk kez Paris protestolarında tanışmadım, uzun zamandır tanıyorum. Kamu hizmetlerinin 40 yıldan fazla bir süredir olmayışına ve çalışma koşullarımızın sistematik çöküşüne tanık oluyoruz. Polis şiddetine gelince, bu şiddetten ancak “beyazlar” da etkilendikten sonra insanlar bunun yanlış oluşunu sorgulamaya başladılar. Adama Traore adlı 24 yaşındaki bir genç 19 Temmuz 2016’da Beaumont-sur-Oise’de tutuklanmasının ardından tutulduğu jandarma karakolunda öldü. 69 yaşındaki Ali Ziri Argenteuilde tutuklandıktan sonra polis şiddeti nedeniyle hayatını kaybetti. Fatouma Kébé de 2013 yılında plastik mermiye maruz kalarak bir gözünü kaybetti. Banliyö dernekleri uzun süre bu tür olayları rapor etmiş olsa da o dönem polis şiddeti sadece işçi sınıflar ve etnik-karma bölgelerle sınırlı kaldığından bu olaylar insanları harekete geçirmedi. Fransa banliyölerindeki polis eliyle gerçekleşen ölüm ve yaralanmaları listeleyecek olursak, bu uzun bir liste olurdu.”

Taha Bouhafs, karışık işçi sınıfı için asıl referans noktasının, 2005 halk ayaklanmaları olduğunu kaydediyor. 2005’te Zyed Benna ve Bouna Traore adlı iki gencin polis kontrolünden kaçarken güç trafosuna çarparak yaşamlarını yitirmesi üzerine çıkan olaylar sonrası gerçekleşen polis şiddeti o dönem Sarı Yelekliler hareketini sarsmış ve sarı yelekliler ile banliyöler arasında ortak bir mücadeleye zemin hazırlamıştı. Taha bir cumartesi protestosunda sarı yeleklilerin yürüyüşünü izlerken şöyle soruyor: “Zyed ve Bouna’nın 2005’teki ölümlerini takip eden halk isyanından bu yana bir sarı yelekliyim. Banliyölere sokağa çıkma yasağı uygulanırken, Amada Traoré, Ali Ziri ve diğerleri polis karakollarında can verirken bu insanlar neredeydi?”

İşçi sınıfı mahallesi sakinleri, cumartesi gösterilerinde sınıfsal ayrımı kınayan öfkeli kalabalıkla ortak bir noktada buluşsa da bu onları harekete geçirmek için yeterli bir neden değil. Zira işçi sınıfı banliyölerinde yaşayanlar için en büyük sorun, hayatlarının sürekli polis şiddeti ve ırksal profilleme yoluyla değersizleştirerek hiçe sayılması. Taha Bouhafs: “Bu fırsatı sesimizi duyurmak için kullanmalıyız ve polis içindeki ırkçı yapı hakkında konuşmalıyız. Elbette, bu silahlar ve yöntemler yasaklanmalı; ancak bunun yanı sıra polis devleti ve doktrinlerini de tartışmalıyız. Mesele polis şiddetinden ziyade polisin yapısal ırkçılığı ile alakalı ve dolayısıyla siyasi bir mesele. Sarı yelekliler de bunu vurguluyor.” diyerek harekete destek verilmesi gerektiğini vurguluyor.

Mücadeleler Birleşiyor mu?

Sarı Yelekliler hareketi aynı zamanda toplumsal sınıf sorununun yeniden gün yüzüne çıkması anlamına da geliyor. Ancak toplumsal sınıf paradigması, sol kanat hareketleri tanımlamak için artık yeterli değil. “Biz zayıflar”, “biz işçiler”, “biz yoksullar” gibi söylemler yerini “biz etno-ırksal azınlıklar”, “biz, siyahiler”, “biz, Araplar”, “biz göçmen torunları” gibi söylemlere bırakmış durumda.  Bu anlamda bazı solcu hareketler ve bu post-kolonyal hareketler arasında yavaş ancak yapısal bir birleşme görülüyor. Çeşitli banliyö dernekleri, Sarı Yeleklilerle birlikte gösterilere katılma çağrısında bulundu. Kendilerini Afrikalı-feministler olarak tanımlayan Rosa Parks Kolektifi bunlardan biri. Paris banliyölerinde bir Polis karakolunda boğularak ölen Mali kökenli gencin isminin verildiği Adama Traore kolektifi de birkaç kez gösterilere katıldı. 

Sarı Yeleklilere desteğini açıkça sunan bir diğer post-kolonyal hareket ise Cumhuriyet’in Yerli Halkı partisi (Fr. “Indigènes de la République”). Hareketin sözcüsü ve tartışmalı bir isim olan Houria Bouteldja bu hareket içerisinde işçi sınıfı ile Fransa’nın karma bölgelerinde sosyal ve ekonomik güvenceden mahrum yaşayan halklar arasında muhtemel bir birleşme şansını görüyor. 

Taha Bouhafs, toplumsal taleplerin herkesi ilgilendirdiğine dikkat çekiyor. “Sosyal adaletsizlik, vergi adaletsizliği; bu talepler banliyölerdeki herkesi ilgilendiriyor. Zira Emmanuel Macron reformlarından ilk etkilenen ve etkilenecek olanlar onlar. Ayrıca, 2005 kent isyanları zamanında sokağa inenler arasında şimdi Sarı Yelekliler gösterilerine katılanlar da var. Bunu Sarı Yelekliler hareketiyle bağlantılı olarak 2005 yılındaki ayaklanmalara atıfta bulunan pankartlarda gördüm. Jérôme Rodrigues ve Priscilla Ludosky gibi Sarı Yelekliler liderlerinin banliyö komiteleriyle başlattığı diyaloglar banliyölerdeki diğer insanların da bu gösterilere katılımını sağladı. Ancak, sarı yelekliler hareketinin banliyölerin belirli taleplerini destekleyen bir hareket olmadığı doğru.”

Bir cumartesi gösterisinin daha sonuna gelinirken Taha şunları söylüyor, “Paris banliyölerinde yaşıyorum. Asıl hareketlilik Paris’te değil, banliyölerde ve aktif olup bu hareketi ayakta tutan kesim de Arap kökenli ya da Afrika kökenli Fransızlar. Paris’teki gösteriler sırasında aşırı sağdan insanlarla tanıştığım doğru. Ancak, kendim bizzat herhangi bir sorun yaşamadım. Irkçılık toplumda her yerde var olan bir sorun ve Sarı Yelekliler hareketi de bir istisna değil. Irkçılığı solcularda, sendikalarda ya da geleneksel sol kanat partilerinde de hissettim. Bu hareket diğerlerinden daha ırkçı demek yanlış olur. Eğer ırkçı bir hareket olsaydı, başından beri her gösteride orada olmazdım.”

İşçi sınıfı banliyölerinin “Sarı Yelekliler” hareketine katılımının düşük olması, kendilerine açıkça siyasi bir teklif gitmedikçe ve onları öfkelendiren belli başlı adaletsizlikler doğrudan dikkate alınmadıkça bu kesimle bir iş birliğinin mümkün olmayacağı tezini doğruluyor.

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler