'NSU Davası Gerekçeli Kararı'

“NSU Kararı Hukuk Devletinin İflas Abidesi”

Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi NSU davası ile ilgili yazılı gerekçeli kararı nisan ayında açıkladı. NSU kurbanlarının ailelerini temsil eden müdahil dava avukatları 3.025 sayfalık gerekçeli karara tepki gösterdi. Avukatların basın açıklamasının Türkçesini harfiyen yayınlıyoruz.

7 Mayıs 2020 admin
Zwickau kentinde ırkçı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü tarafından katledilen 8'i Türk toplam 10 kişi anısına dikilen ağaçların bulunduğu anıt park | Fotoğraf: Anadolu Images

NSU kararı, NSU terör ağının boyutunu inkâr etmekte ve toplanan delillerden elde edilen sonuçları yok saymaktadır.

Hukuk devleti, NSU terörü mağdurlarını yüzüstü bırakmıştır. Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nin yazılı kararı NSU kompleksindeki gerçeğin ortaya çıkarılmasına katkı sağlamamaktadır. Karar kalıplaşmış, tarih dışı ve soğuktur. 3.025 sayfalık içerik, Manfred Götzl başkanlığındaki mahkemenin doğruyu bulma ve hukuk barışının yeniden sağlanması konusundaki görevini yerine getiremediğinin üstünü örtmeye çalışmaktadır.

Yaklaşık iki yıl önce sözlü kararın açıklandığı karar günü müvekkillerimizin zihinlerine kazındı. Bunun sebebi yalnızca mahkemedeki seyirciler arasında bulunan Neonazilerin kopardığı alkış değil, aynı zamanda Manfred Götzl’ün o zamanlar bile müdahil davacıları, onların bakış açılarını ve çıkarlarını tek bir heceyle dahi anmamış olmasıydı. Şu anda yazılı olarak sunulan ve hep aynı cümleleri tekrarlayan gerekçeli karar 3.025 sayfayla, mahkemenin NSU kurbanlarını göz ardı edişinin bir devamıdır.

Müdahil davacılar delil toplama sürecinin yeterince genişletilmediğine yönelik eleştirilerde zaten bulunmuşlardı.  Fakat karar, bu yetersiz delil toplama sonucunda ortaya çıkarılan gerçekleri bile bir nebze olsun yansıtmamaktadır. Beş yıl boyunca toplanan delillerin sonuçları tanınmayacak derecede daraltılmış veya pervasızca gizlenmiştir.

Sayfalar boyu tekrar eden metin pasajları yapay bir uzunluk teşkil etmektedir. Yüksek Eyalet Mahkemesi Senatosu kolayca anlaşılabilen bu hile ile toplanan delillerin sonuçlarını ayrıntılı biçimde incelediğine dair bir izlenim uyandırmak istemektedir. Bu yaklaşım, son on yılların en ciddi sağcı terörist cinayet ve saldırı dizisi olan NSU ve korkunç eylemleriyle ilgili olmasaydı sadece gülünç olabilirdi. Bu tür bir karar, Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi hakimlerinin olayın aydınlatılmasına dava kapsamında dahi ilgi duymadıklarını ve mağdurlara karşı çirkin bir kayıtsızlık içinde olduklarını yansıtmaktadır. Bu durum NSU kurbanlarının yakınlarını önce yıllarca suçlayan, şimdi ise tamamen yüzüstü bırakan hukuk devletinin iflas abidesidir.

Bu kararda cinayet kurbanları NSU’nun bakış açısında olduğu gibi, oldukça soğuk bir ifadeyle tanımlanmaktadır. Alıntı: “Dış görünüşü itibariye güney kökenli olduğu anlaşılan Mehmet Kubaşık, yabancı düşmanı-ırkçı olarak tanımlanan üç kişi tarafından katledilen kurbanlar arasındaydı.” Kararda göçmen kökenli cinayet kurbanlarının hepsi kelimenin tam anlamıyla aynı şekilde ifade edilmiştir. Mahkeme, öldürülen erkeklerin hiçbirinde onların birer aile babası olduğuna, geride eşler, çocuklar, ebeveynler ve kardeşler bıraktıklarına değinmemiştir. Karar, öldürülenleri değiştirilebilecek figüranlar gibi tasvir etmekte ve böylece ölümcül ırkçı eylemleri için kurbanlarını birer nesne gibi seçen NSU’nun ırkçı stereotiplerini yeniden canlandırmaktadır. Karar cinayet kurbanlarına saygı göstermeli, onların öldürülmesiyle açılan boşluğu anlatmalıydı. Bunun için ana duruşmada kanıt toplanmıştı. Ancak öldürülenlerin yakınlarının ana duruşmada sanıklar önünde büyük gayret sarf ederek anlattıklarının hiçbiri, öldürülenlerin kim olduğu ve cinayetlerin aileler için ne gibi sonuçlar doğurduğu ile ilgili tek bir kelime bile Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nin 3.025 sayfasında yer almamıştır.

Federal Anayasayı Koruma Dairesi veya Thüringen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi kelimelerine de kararda aynı şekilde çok az yer verilmiştir. Ana duruşma esnasında Anayasayı Koruma Dairesi’nin bir çalışanı olan ve Halit Yozgat’ın öldürülmesi esnasında olay yerinde bulunan Andreas Temme günlerce tanık olarak dinlenmiştir. Ancak kararda adı bile geçmemektedir. Güvenlik güçleri gerekçeli kararı kendileri daha iyi yazamazdı: İstihbarat servislerinin delilleri karartmış olmasını bir yana bırakalım, kararda ne istihbarat servislerine ne de bunların NSU’nun oluşumunda ve varlığını sürdürmesinde bugüne kadar açıklığa kavuşturulmamış rollerine değinilmiştir.

Neonazi çevreleri de kendileri için daha iyi bir gerekçeli karar dileyemezdi. Onlar da tıpkı yargılaması devam edenler gibi artık rahatça arkalarına yaslanabilirler. Karar gerekçeleri NSU gerçeğini ve NSU’nun geniş yardım ağını gizlemektedir. Onlar olmadan NSU’nun varlığının mümkün olmadığı Neonazi örgütler ve yapıları korunmuştur. Bu anlamda mesela “Blood&Honour” (Kan ve Onur) adlı yardım ağından tek bir kelimeyle bile söz edilmemektedir. Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nin bu kararına göre olası yardım ve destekçilere yönelik adli bir kovuşturma da gerçekleşmeyecektir.

Sonuç olarak gerekçeli karar, güvenilir kişiler (V-Leute) ile sağcı ve Neonazi yapıların oluşturulmasında ve devamında önemli bir rol oynayan Neonazi kesimlerin ve istihbarat servislerinin güçlenmesine yol açacaktır.

Gerekçeli kararın özellikle eleştiriye muhtaç yönleri şu şekilde özetlenebilir:

1. NSU cinayetlerinin kurbanlarına hiçbir cümle ile kimlik verilmemiştir. Sadece isimleri belirtilmiş, yaşlarına bile değinilmemiştir. Alman vatandaşlığına sahip olmayanlarda vatandaşlık durumu açıkça ifade edilirken; Alman vatandaş olanlarda bu kişilerin Alman vatandaşlığına sahip olduğundan söz edilmemiştir. Ayrıca cinayet kurbanlarına yönelik kurbanların “güneyli” göründüklerine dair bir stereotipin varlığı ve Theodoros Boulgarides dışındaki herkesin “Türk kökenli” olduğu ifade edilmiştir.

Kararın gerekçesi, güvenlik makamlarının ve Federal Savcılığın, temel itibariyle yanlış olduğu müdahil davacılar tarafından da uzun süredir kabul edilen, NSU’nun yalnızca üç kişiden oluştuğu yönündeki iddialarına dayanmaktadır. Bu iddia bir yandan güvenlik makamlarını, NSU’nun daha önceden deşifre edildiği ve bu sayede eylemlerinin önlenebileceği suçlamasından kurtarmayı amaçlarken diğer yandan adli kovuşturma makamlarının olayı çözülmüş olarak beyan etmelerine yönelik çabalarına uygun düşmektedir.

2. Mahkeme kararının varabileceği tek sonuç budur; çünkü bu üç kişinin ortadan kaybolmasından sonra olaya dahil edilmesine ilişkin toplanan delillerin sonuçlarına ve bunlara sadece kişiler tarafından değil, yapılar tarafından da yardım edildiğine hiç değinilmemiştir. Diğer yandan tanıkların ifadeleri ve diğer deliller, “Blood&Honour” yapısı ve ismen bilinen Neonazilerden oluşan sosyal ağlar olmadan NSU’nun bu suçları işleyemeyeceğini ortaya koymuştur. Delillerin toplanması kapsamında açıklığa kavuşturulanlar ise Yüksek Eyalet Mahkemesi tarafından kararın dışında tutulmuştur.

3. Gerekçeli kararda istihbarat servislerinin ve polis makamlarının rolünün örtbas edilmesi de buna eklenmektedir. Bu makamların 1998 yılı sonbaharında güvenilir kişi ve muhbir Szczepanski üzerinden, Mundlos, Böhnhardt ve Zschäpe’nin tutuklanması için yeterli bilgi elde ettiklerinden hiçbir şekilde bahsedilmemektedir. Aksine kararın bir bölümünde, tanık bir polisin ilgili üç kişinin 26 Ocak 1998 tarihi itibariyle soruşturma makamları tarafından “yakalanmalarının artık mümkün olmadığı” ve boş yere arandıkları yönündeki ifadesi güvenilir bulunarak, güvenlik güçleri ansızın, başka herhangi bir açıklama olmaksızın temize çıkarılmıştır.

4. André Eminger’in kapsamlı beraat kararı yalnızca anlaşılmaz değildir, aksine yaşamın gerçeklerine aykırıdır ve kendi içinde çelişkilidir. Karar büyük ölçüde Zschäpe’nin beyanlarına dayanmaktadır. Mahkeme Zschäpe’nin NSU içerisindeki görevinin NSU ile destekçileri arasındaki bağlantılara dair delilleri yok etmek olduğunu tespit etmişken Zschäpe’nin Eminger’i aklayan iddialarına inanması anlaşılır bir durum değildir. Daha da anlaşılmaz olan ise beraat kararıdır, zira mahkeme bundan henüz 9 ay önce Andre Eminger’in, Probsteigasse’da bulunan bakkal dükkânını işleten aile üyelerine yönelik cinayet girişimine ve iki hırsızlık eylemine yardım etmek suçundan şüpheli olduğunu neredeyse 30 sayfalık bir iddianame ile gerekçelendirmiştir.

Bu karar nihai sonuç olmamalıdır, zira müvekkillerimizin temel soruları hâlâ yanıtlanmamıştır.

Devletin ilgileri aleyhine olmasına rağmen NSU suçlarının aydınlığa kavuşturulmasını kendine görev edinmiş herkese teşekkür ediyoruz.

Müvekkillerimiz ve bizler şunları talep ediyoruz:

    • Karar, nihai bir sonuç olamaz. NSU kompleksinin aydınlığa kavuşturulması süreci devam etmelidir.
    • NSU kompleksindeki tüm dosyalar; Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nin dava dosyası, Federal Savcılığın soruşturma dosyaları ve 13 parlamenter araştırma komisyonuna sunulan tüm dosya ve veriler federal arşivde merkezi olarak arşivlenmeli ve hukuki, basınla ilgili veya bilimsel zeminde talebi olan yetkili kişilerin erişimine kısıtlama olmaksızın izin verilmelidir.

Avukatlar

Seda Başay-Yıldız, Dr. Anna Luczak, Antonia von der Behrens, Edith Lunnebach, Önder Boğazkaya, Gül Pınar, Dr. Mehmet Daimagüler, Eberhard Reinecke, Dr. Björn Elberling, Sebastian Scharmer, Berthold Fresenius, Kiriakos Sfatkidis, Alexander Hoffmann, Isaak Sidiropoulos, Carsten Ilius, Dr. Peer Stolle, Ali Kara, Turan Ünlüçay, Stephan Kuhn

Bu açıklama NSU davasında müdahil avukatlar tarafından 30 Nisan 2020 tarihinde yayınlanmış, Perspektif tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.

admin

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ulusaşırı Türk toplulukları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler