NSU: Irkçı İnfazları Destekleyen Neonaziler Hâlâ Aramızda
Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) isimli terör örgütünün bilinen ilk cinayetinin üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen açılan yaralar hâlâ taze. Perspektif 274. Sayısında merceği NSU’ya çevirdi. İşte NSU’nun ırkçı cinayetlerinin acı bir kronolojisi.
“Çeska cinayet serisi”… “Döner cinayetleri”… “Türk mafyasının cinayetleri”… 9 Eylül 2000 yılında Enver Şimşek’in vurulmasıyla başladığına inanılan ırkçı cinayetler için kullanılan isimlerden bazıları bunlardı. Yıllar boyunca katilleri yanlış yerde aranan, ırkçı ön yargıların isabetsiz tanımlamalara taşındığı bu cinayetler aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Terör Örgütü (NSU) tarafından işlenmişti. Ortaya çıkan en az 10 cinayetin tamamı vicdansızca ve canice işlenmiş cinayetlerdi.
Kurbanların aileleri için seneler süren bekleyiş, 11 Temmuz 2018’de kısmen sona erdi. Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde biri NSU terör örgütü üyeliğinden, diğerleri de terör örgütüne yardım ve yataklıktan 5 zanlı cezalarını aldı. Öte yandan dava, açıkta kalan soruların tamamının cevaplanmasını sağlayamadı.
Tam 11 yıl boyunca cinayetler, banka soygunları, bombalı saldırılarla Almanya’nın bir ucundan diğer ucuna kadar elini kolunu sallayarak hareket eden NSU terör örgütü ırkçı infazlarıyla Almanya’da bir dehşet ortamı yaratmıştı. Bilinen ilk cinayetin üzerinden 18 sene geçmesine rağmen NSU’nun Almanya’da açtığı yara hâlâ taze. NSU’nun kimlerin hayatını nasıl aldığına, hangi yaşamları nasıl söndürdüğüne bakmak, örgütün ırkçı cinayetlerinin arkasında nasıl bir soğukkanlılık ve vicdansızlık olduğunu anlayabilmek için önem taşıyor:
NSU’nun Ortaya Çıkışı
4 Kasım 2011’de Thüringen eyaletinin Eisenach şehrinde bir banka soygununun ardından Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos, karavanlarında yanmış bir şekilde ölü bulundu. Resmî versiyona göre Mundlos önce Böhnhardt’ı vurmuş, ardından karavanı ateşe verip intihar etmişti. Bu iki Neonazi’nin yakın dostu ve yol arkadaşı olan Beate Zschäpe ise bu olaydan tam 4 gün sonra Jena’da polise teslim olmuş, teslim olmadan önce de NSU’nun işlediği neredeyse bütün suçların yer aldığı itiraf videosunu belli adreslere postalamıştı. Böylece bir anda, senelerdir “yeraltında saklandığı” iddia edilen Neonazi üçlüsünün Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) isimli terör örgütünü kurup ırkçı cinayetler işlediği ortaya çıktı.
Enver Şimşek’in ailesi, onun ölümünden 11 yıl 2 ay sonra, babalarını kimin öldürdüğünü işte bu “karavanda intihar” haberinin ardından duymuş oldu. O gün Alman kamuoyu yeraltında saklanıp, yerüstünde ırkçı infazlar yapan “NSU” ile ilk kez tanıştı.
Enver Şimşek Cinayeti
Çiçekçi olan Enver Şimşek, NSU’nun bilinen ilk kurbanı. Nürnberg’de çiçek sattığı arabada iki farklı tabancayla vurulan Şimşek kafasına aldığı 4 kurşunla infaz edildi. Kurşunlardan biri sol gözüne, 3 kurşun da yerde yatarken vücuduna isabet etmişti. NSU’nun sonradan intihar ettiği iddia edilen katilleri, yani Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt cinayetten sonra yere yığılmış Şimşek’in bir de fotoğrafını çektiler. Daha sonra Şimşek’in yerde yatan hâli, NSU’nun “Paulcuk Panter” (Alm. “Paulchen Panther”) başlıklı itiraf videosunda yayınlanacaktı. Enver Şimşek ise 2 gün hastanede bilinçsiz bir şekilde yattıktan sonra hayatını kaybedecekti.
Bu ırkçı cinayet, Şimşek ailesi için asıl acı dolu günlerin başlangıcı olacaktı: Enver Şimşek’in karısı Adile Şimşek, vurulduğunu öğrendiği kocasının yanına gittiğinde hastanede uzun süre kalamayacak, daha kocasının başına neler geldiği hakkında en ufak bir bilgisi bile olmadan polis tarafından alelacele sorguya alınacak ve kocasının uyuşturucu kaçakçısı olup olmadığı, sevgilisi olup olmadığı, tehdit edilip edilmediği gibi sorularla “sorgulanacaktı”. Aile, Enver Şimşek hastanede ölüm döşeğindeyken “saygılı” bir muamele görmek ya da manen desteklenmek bir yana, hakaretlere ve türlü iftiralara maruz kalacaktı. Daha sonra polisin aynı hareket şablonunu NSU’nun cinayetlerini işlediği başka şehirlerde de diğer ailelere karşı gösterdiği öğrenilecekti. Adile Şimşek, gördüğü muamele sonucunda uzun seneler psikolojik sorunlarla boğuşmak zorunda kalacaktı.
Enver Şimşek Türkiye’de kefenine kan sızmış bir şekilde defnedilirken, Şimşek ailesi acısını yaşayamadan daha çok uzun seneler boyunca Nürnberg polisinin ve çevrelerinin iftiralarıyla uğraştı. Bugüne kadar da Nürnberg polisi aileden özür dilemiş ya da herhangi bir açıklama yapmış değil.
Abdurrahim Özüdoğru Cinayeti
13 Haziran 2001. Enver Şimşek’in öldürülmesinin üzerinden 9 ay geçmişken NSU ikinci kurbanını seçiyor. Koyu kıyafetler içerisinde, kanlar içinde bir adam Abdurrahim Özüdoğru. Üzerinde krem rengi bir yelek var. 16:30 civarında dükkânına giren iki katilin kurşunlarıyla yere yığılmış, sırtı bir yere yaslı, çenesi kana bulanmış, yüzünden kurşunlanmış bir hâlde akşam 9 sularında bir müşteri tarafından bulunuyor. İlk kurşun, sağ burun deliğinin altından girmiş; ikinci kurşun diğer silahtan yakın mesafeden ateşlenmiş.
Maktülün arkasında bir ütü masası, kıyafetler ve dikiş makinaları var. Bütün bunları, ırkçı infazın ardından Abdurrahim Özüdoğru’nun bir de kanlar içerisinde fotoğrafını çeken NSU’nun itiraf videosundan öğreniyoruz. Merhum Enver Şimşek’in fotoğrafının ardından iğrenç Pembe Panter videosunda Abdurrahim Özüdoğru görülüyor.
Abdurrahim Özüdoğru Nürnberg’de terziydi. Öldürüldüğünde 49 yaşındaydı. Yaşasaydı bugün 66 yaşında olacaktı.
Süleyman Taşköprü Cinayeti
Bugün 73 yaşında olan Ali Taşköprü, NSU’nun üçüncü kurbanı Süleyman Taşköprü’nün babası. Bundan 17 sene önce, kurşunlanmış ve ölmek üzere olan oğlu Süleyman kucağında can veriyor. Süleyman Taşköprü, 27 Haziran 2001’de Hamburg’da iki NSU katili tarafından öldürüldü.
Babasının marketindeydi. Babası zeytin almak için dükkandan ayrılırken o zaman 31 yaşında olan oğlunu markette bırakmıştı. Geri döndüğünde Süleyman Taşköprü’yü kanlar içerisinde buldu. Katiller Süleyman’ın başına 3 kez ateş etmiş ve kaçmışlardı. Cinayette kullanılan silahın, Enver Şimşek ve Abdurrahim Özüdoğru cinayetlerinde kullanılan silah olduğu tespit edildi. Ali Taşköprü, markete yaklaşırken “2 Alman’ın marketten çıktığını” polise söylese de, soruşturmada ırkçı bir arka plan araştırılmadı. Bunun yerine Süleyman Taşköprü cinayeti soruşturmasını “organize suçlar” üstlendi. Çünkü polis cinayetin “farklı Türk grupları arasındaki anlaşmazlıktan çıktığı”nı düşünüyordu.
Süleyman öldüğünde arkasında 2.5 yaşında bir kız çocuğu bıraktı. Bu çocuk, büyükannesi ve büyükbabasının yanında büyüdü. Taşköprü, Abdurrahim Özüdoğru’dan tam 2 hafta sonra öldürüldü.
Habil Kılıç Cinayeti
Münihli bir manav olan Habil Kılıç 29 Ağustos 2001’de, sıcak bir yaz gününde NSU tarafından öldürüldü. Kılıç, NSU’nun dördüncü kurbanıydı. Saat 10.40 civarında müşterilerinden biri 38 yaşındaki Kılıç’ı dükkânda yerde sırtüstü yatarken buldu. Yerdeki beyaz fayanslar kana bulanmıştı, yüzü kanlar içindeydi. Çeska 83 tipli silahtan çıkan iki merminin birisi, sol yanağının üst kısmına girerek yüzündeki kafatası kemiğini parçalamıştı. İkinci kurşun kafasının arkasından girip, alnının sağ tarafından çıkmıştı. Kılıç, olay yerine gelen sağlık görevlileri tarafından kurtarılmaya çalışılırken hayatını kaybetti. Daha sonra Münih’teki mahkemede ifade veren eşi Pınar Kılıç, manav dükkanındaki kanların temizlenemeyecek kadar çok olduğunu, kanları bir türlü silemediğini söyleyecek ve dükkânı devrettiğini anlatacaktı. Pınar Kılıç, eşinin ölümünden sonra iftiralara maruz kaldı. Diğer kurbanlar gibi onun eşinin de uyuşturucu çetesiyle ilişkili olduğu iddia edildi. Aile, Habil Kılıç’la birlikte her şeyini kaybetti.
Habil Kılıç’ın eşine ait olan manava çok yakın bir polis merkezi vardı. Polisler molalarda bu manavdan alışveriş yapıyordu. Katiller, Habil Kılıç’ı gündüz vakti öldürürken dükkâna polislerin girebileceğinden hiç korkmamışlardı.
Mehmet Turgut Cinayeti
Eldeki bilgilere göre, yani ortada NSU’ya atfedilen başka cinayet olmadığından hareketle, Habil Kılıç’ın ardından NSU teröristleri cinayetlere 2.5 sene ara verdi. Bu arada 25 Eylül 2002 Zwickau’da, 23 Eylül 2003’te ise Chemnitz’de olmak üzere 2 banka soygunu daha gerçekleştirdiler. Ardından 25 Şubat 2004’te Rostock’ta 25 yaşındaki Mehmet Turgut, bir döner dükkânında NSU tarafından üç kurşunla öldürüldü.
O gün öğleden önce saat 10:10 ile 10:20 arasında katiller Turgut’un dükkânına gelmiş, onu yere yatırmış ve art arda boğazına, ensesine ve başına mermi boşaltmıştı. Turgut’un yaşama şansı yoktu. Soruşturmayı yürüten polise göre Mehmet Turgut kendisini savunmamıştı. Katiller ise sadece öldürmek istemişti. Kavga, darp, hırsızlık yoktu. Sadece infaz söz konusuydu. Turgut cinayetten önce dükkânı yeni açmıştı. Çöp poşetleri yeni değişmiş, kahve makinası çalıştırılmıştı. Döner standının sahibi içeriye girdiğinde Turgut’u hırıltılar içerisinde can çekişirken buldu. Oluk oluk kan akıyordu.
Almanya’da kaçak olarak bulunan Turgut, bu döner dükkânında yarı zamanlı olarak çalışıyordu. Alman kamuoyunda “Döner Cinayetleri” olarak nam yapan ırkçı cinayetler serisinde bir döner dükkânında çalışan ilk maktül Mehmet Turgut’tu. İsmail Yaşar ve Mehmet Turgut hariç diğer kurbanlar, “döner”le alakası olmayan farklı meslek dallarında küçük esnaflardı. Mehmet Turgut NSU’nun bilinen beşinci kurbanıydı.
Diğer cinayetlerde olduğu gibi Mehmet Turgut cinayeti de Çeska 83 silahı ile işlenmiş, soruşturma Türkler arasında organize suç, kara para aklama ve uyuşturucu etrafında yoğunlaşmıştır.
İsmail Yaşar Cinayeti
Mehmet Turgut’tan 1.5 sene sonra, 9 Haziran 2005’te 50 yaşındaki İsmail Yaşar, gündüz saat 10 sularında döner dükkânında başına ve kalbine isabet eden 5 kurşunla öldürüldü. Yaşar’ın vücudunda toplamda 8 kurşun tespit edilmişti. Şahitler cinayet mahallinde bisikletine binen, 2 şüpheli görüldüğünü söylediler. Önceki 5 cinayetin hepsinde olduğu gibi İsmail Yaşar cinayetinde de Çeska 83 silahı kullanılmıştı.
Katiller yine gündüz vakti cinayetlerini işlemişti. İsmail Yaşar’ın döner dükkânı Çalışma Dairesi binasının görüş mesafesindeydi. İsmail Yaşar cinayeti işlenirken, dükkânın hemen karşısındaki okulda Yaşar’ın 15 yaşındaki oğlu ders görüyordu.
Theodoros Boulgarides Cinayeti
Yunanistan kökenli Boulgarides 15 Haziran 2005’te, İsmail Yaşar’dan 6 gün sonra Münih’in Westend mahallesindeki anahtar dükkânında başına isabet eden üç kurşunla öldürüldü. İş ortağı onu tezgâhın arkasında yerde kanlar içerisinde buldu. Boulgarides dükkânını 2 hafta önce açmıştı. Öldürüldüğünde 41 yaşındaydı.
Cinayetten kısa bir süre önce eşinden ayrılan Yvonne Boulgarides Münih’teki mahkemede cinayetten sonra güvenlik güçlerinin eşine yönelik “uyuşturucu ve insan ticareti” iftiralarını anlatacak ve “cinayet kurbanından bir fail çıkartıldığını” söyleyecekti. Boulgarides’in iş ortağı ise polisler tarafından sürekli sorguya alındığını ve hep aynı sorulara maruz kaldığını anlatacaktı.
Boulgarides’in cinsel bağımlılığı olup olmadığı, kumar oynayıp oynamadığı sorulacak, kızlarına babalarının onlara cinsel tacizde bulunup bulunmadığı sorulacak, soruşturma memurları gazeteci kılığında Boulgarides ailesiyle röportaj yapacaktı. Boulgarides’in ölümünden sonra Münih’te yerel basın “Türk mafyası vurmaya devam ediyor.” derken, Bild gazetesi 20 Haziran 2005’te “Katilin izleri İstanbul’a çıkıyor.” başlığını kullanacaktı.1
İş ortağı, Boulgarides’in genelde dış görünüşü yüzünden Türk zannedildiğini söyleyecekti.
Mehmet Kubaşık Cinayeti
NSU’nun bilinen sekizinci cinayeti 4 Nisan 2006’da Dortmund’da işlendi. Mehmet Kubaşık’ın büfesi Dortmundlu Neonazilerin buluşma noktası olarak bilinen yere yakındı. Dört kurşunla öldürülen Kubaşık, 1991 yılında siyasi mülteci olarak Almanya’ya gelmişti.
Mahkemede konuşan eşi Elif Kubaşık, “Kalbim Mehmet’le birlikte gömüldü.” diyecek, ardından NSU’nun yaşadığı bilinen son üyesi Beate Zschäpe’yi kastederek, “Bu kadının bakışlarına tahammül etmek benim için zor. Söyledikleri iğrenç. Söylediği her şey yalan. Özür dileme şekli bile yaralayıcı, sanki bana hakaret ediyor gibi.” diyecekti. Aile NSU davasında kararın açıklanmasının ardından, Dortmund’da Kubaşık cinayetine katılan başka Neonazilerin olup olmadığı sorusunun hâlâ açıklığa kavuşmadığını ifade edecekti.
Cinayetin ardından polis Kubaşık ailesinin evini ve büfesini arayacak, komşularını ve çocuklarını maktülün uyuşturucu ya da diğer kadınlarla ilişkisi hakkında sorgulayacaktı. Aile, NSU açığa çıkana kadar çevrenin şüpheli bakışları altında yaşamak zorunda kalacaktı.
Halit Yozgat Cinayeti
6 Nisan 2006’da, Kassel’deki internet kafesinde öldürülen Halit Yozgat 21 yaşındaydı. Cinayetten kısa bir süre sonra kafeye gelen baba İsmail Yozgat, oğlunu her zaman oturduğu masanın arkasında yerde kanlar içerisinde buldu. Halit Yozgat babasının kollarında can verdi.
Anayasayı Koruma Dairesi çalışanı Andreas Temme’nin Halit Yozgat öldürülürken ya da cinayetten hemen önce internet kafede olduğu ve bir flört sitesinde chat yaptığı ortaya çıktı. Sonradan Hessen Eyaleti NSU Araştırma Komisyonu’na konuşan İsmail Yozgat, Temme’nin neredeyse her gün internet kafeye gelip 2 saat vakit geçirdiğini, cinayet günü ise 15 dakika kalıp çıktığını söyleyecekti. Temme, cinayetin işlendiğini gazeteden okuyacak, cinayet günü kafede olmasına rağmen polise ifade vermeyecekti. Cinayetin işlenmesinden [1] saat önce de Temme’nin Anayasayı Koruma Dairesi için “güvenilir kişi”[2] olarak çalışan bir Neonaziyle 11 dakikalık bir telefon görüşmesi yaptığı ortaya çıkacaktı.
Cinayetten sonra anne Ayşe Yozgat, oğlunun uyuşturucu kullanıp kullanmadığı konusunda sorgulanacak, ailenin Halit’in doğup öldüğü sokağın adını “Halit Caddesi” olarak değiştirilmesi talebi karşılık bulmayacaktı.
Michele Kiesewetter Cinayeti
Bir meslektaşıyla birlikte polis arabasında park etmiş, mola veren Michele Kiesewetter, NSU tarafından 25 Nisan 2007’de Heilbronn’da öldürüldü. Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ın, Kiesewetter ve yanındaki polisin silahlarını çalmak istediği, bunun için Kiesewetter’i öldürürken diğer polisi ağır yaraladıkları iddia edilmişti. NSU’nun diğer cinayetleri 1’i Yunan, 8’i Türk esnafa yönelikken, NSU’nun bilinen tek polis maktülü Kiesewetter idi.
Kiesewetter’i kimin öldürdüğünü bildiğini söyleyen, eski aşırı sağcı Florian H., 16 Eylül 2013’te yanan bir arabada ölü bulundu. Florian tam da polise ifade vermeye gidecekti. Savcılık Florian’ın intihar ettiğini söyleyip soruşturmayı kapattı. Ailesi ise oğullarının aşırı sağcılar tarafından öldürüldüğünü iddia etti.
Florian’in eski kız arkadaşı 20 yaşındaki Melisa M. ise, Mart 2015’te akciğer embolisinden öldü. Melisa, birkaç hafta sonra Araştırma Komisyonu’na şahit olarak ifade verecekti.
10 Cinayete Genel Bakış
Kamuoyuna yansıyan cinayetler incelendiğinde hepsi arasında bazı ortak noktaların bulunduğu görülüyor. Kiesewetter haricinde tamamı küçük esnaf ve göçmen, Boulgarides haricinde tamamı Türk olan kurbanların hepsi infaz edilerek öldürüldü. Ya kafalarından, ya yüzlerinden, çok hızlı bir şekilde, doğrudan ölüm hedeflenerek vurulan maktüllerin tek “suçu”, polisin senelerce iddia ettiği gibi uyuşturucu kaçakçıları ya da kumarcı olmaları değil, “yabancı” olmaktı (Kiesewetter hariç).
Almanya geneline yayılan cinayetlerin arkasında yabancı düşmanlığı motifinin neden 11 sene boyunca bulunamadığını ve NSU cinayetlerinin neden bir türlü durdurulamadığını Spiegel’de 13.06.2005 tarihinde yayımlanan bir makale ortaya koyuyor. Bu makalenin yazarları bundan 13 sene önce şöyle diyorlar: “Soruşturmayı yürütenler, cinayetlerin failini harekete geçirenin ne olduğuna dair bir teori bulamadıkları için gergin. Maktullerin uyuşturucu taşıyıcısı olarak mafyaya çalıştığı ya da uyuşturucu sakladığı yönündeki spekülasyonların delilleri yok. Kurbanların dinî ya da siyasi fanatiklerle bağlantısı olduğuna dair delil de yok. Borçları yok, öldürülenlerin küçük dükkânları göz önüne alındığında “koruma/hava parası” tehditleri için de uygun değiller. Cinayetler için bir motif bulunmadığı, DNA izleri elde edilemediği ya da bir tekerlek izi dahi bulunamadığı sürece katilin durdurulamayacağından korkuluyor. Oluşturulan Hilal Özel Komisyonu’nuda İsmail Yazar’ın (aslı: İsmail Yaşar) son kurban olacağına dair umut da yok.”
Bu ifadeler de çok açık bir şekilde gösteriyor ki, bütün kurbanların Türk ve Müslüman olmasından hareketle Türk, İslam ya da yabancı düşmanlığı haricindeki neredeyse her ihtimal düşünülmüş. Yalnızca yabancı düşmanlığı bir türlü akıllara gelmiyor. Bu akıl tutulması senelerce hem kamuoyunda, hem soruşturmayı yürütenlerde hem de medyada devam ettiği için, güvenlik güçleri on yıllarca katilleri yanlış yerde aradılar. Onlar gözlerini yumarken, Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt, Beate Zschäpe ve bugün hâlâ dışarıda serbest bir şekilde dolaşan destekçileri de Almanya’da insanları öldürmeye ve dehşet saçmaya devam etti.
O dönem cinayetlerin tamamının Türklere yönelik işlenmesi üzerine Nürnberg’de “Bosporus” isimli özel bir komisyon kuruldu. Komisyonun şefi Wolfgang Geier cinayetlerde uyuşturucu, organize suç, mafya bağlantısı arayacak, Kriminal Direktör Werner Mikulasch ise cinayetleri soruşturmanın zor olduğunu “çünkü illegal dükkânlarda muhasebe kaydı tutulmadığını ve Türklerin Alman polisine de pek güvenmediğini” söyleyerek bir skandala imza atacaktı.
Bütün bu iddialardan hareketle kurbanların aileleri seneler boyunca izlenecek, yasadışı bir şekilde dinlenecek, hatta cinayetleri diğer Türklerin, esnaftan hava parası almak için işlediğini düşünen memurlar, döner stantları kurup, benzer tehditler alıp, soruşturmayı sürdürmeye çalışmak gibi uçuk girişimlerde bulunacaktı. Ama kurbanların ailelerinin cinayetin ilk anından itibaren söyledikleri “ırkçı motif” akla bile gelmeyecekti.
NSU cinayetleri Almanya’nın her yerine dağılmışken, sadece 3 kişinin bu kadar kısa aralıklarla ülkenin iki farklı ucunda cinayet işleyemeyeceği, kurbanlarını “tesadüfen” seçemeyeceklerine göre önceden cinayet mahalline dair incelemelerini kendi başlarına yapamayacağı açık. 11 senelik dehşet evresinin ardından ortaya çıkan ufak ayrıntılar, NSU’nun yerel düzeyde destekçileri olmak zorunda olduğuna işaret ediyor. Örneğin Beate Zschäpe’nin Zwickau’da NSU üçlüsünün kaldığı evi yakmasının ardından bir sürü gazete kupürü bulundu. Örgüt, işlenen cinayetler ve bombalı saldırılarla ilgili tüm gazete haberlerini toplamıştı. Bu kupürler içerisinde yerel gazeteler de vardı. Üçlünün birçok farklı şehirdeki yerel gazeteleri kendi başına toplayabilmesi bile mantıklı gözükmüyor. Ayrıca NSU cinayetlerinin, aşırı sağcıların yoğun olduğu yerlerde işlendiği göz önüne alındığında, bugün hâlâ cinayetlere karışmış, desteklemiş, göz yummuş, cinayetleri bilen Neonazilerin aramızda olduğu ortaya çıkıyor.
[1] Stefan Aust, Dirk Laabs: Heimatschutz. Der Staat und die Mordserie des NSU. Pantheon, München 2014, S. 608.
[2] Güvenilir Kişiler, Almanca tabirle “V-Leute”, Anayasayı Koruma Dairesi adına bilgi sağlayan ajanlardır.
©Anadolu Ajansı