İsrail Ulus Devlet Yasası Ayrımcılık Rejimini Yasallaştırdı
İsrail’i Yahudilerin ulusal vatanı olarak tanımlayan tartışmalı yeni yasa, ayrımcılığı resmî olarak meşrulaştırarak, İsrail işgali altındaki bölgelerde yaşayan Filistinlilere ciddi bir darbe indirmiş oldu.
İsrail Parlamentosu’nun temmuz ayında kabul ettiği Ulus Devlet Yasası ile birlikte, İsrail ulusal Yahudi değerlerini ilk kez yasalarla güvence altına almış oluyor. Bu yeni yasa, İsrail’in henüz yazılı bir anayasası olmadığı için, devletin anayasa mesabesindeki temel yasası olacak.
İsrail’deki Ulus Devlet Yasası hâlihazırda uygulamaya sokulmamasına rağmen, sembolik bir öneme sahip. Bu tarz bir temel yasanın, İsrail’in hukuk sistemine rehberlik etmesi bakımından anayasaya benzer bir statüsü bulunuyor. Dolayısıyla normal yasalara göre yürürlükten kaldırılması çok daha güç.
İlk olarak yedi yıl önce önerilen yasa tasarısı, ülke tarihindeki en aşırı sağcı kanat olan Netanyahu hükümeti tarafından oluşturuldu. Tasarı İsrail’de hâlihazırda yer alan ayrımcılık sisteminin varlığına kanıt teşkil ediyordu. Eleştirmenler, yasanın ülkede yaşayan Yahudi olmayan azınlıklarına karşı ayrımcı, Arap azınlığa karşı ise bariz ırkçı nitelikte olduğunu bildiriyor.
Yasaya Göre İsrail, Yahudilerin Tarihî Anavatanı
İsrail’de faaliyet gösteren Arap Azınlık Hakları Hukuk Merkezi Adalah’ın avukatı Sawsan Zaher, yeni yasanın hem siyasi hem de diplomatik ağırlığı olduğu görüşünde. Zaher’e göre herhangi bir coğrafi belirleme olmaksızın İsrail’i “dünyadaki tüm Yahudilerin tarihi anavatanı” olarak tanımlayarak, yasanın işgal altındaki Filistin topraklarını da içermesi amaçlanıyor. Bu yasaya göre, “İsrail Devleti’nde kendi kaderini tayin etme hakkı yalnızca Yahudilere ait.”
Zaher sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu yasa ile İsrail, Batı Şeria’yı (Doğu Kudüs de dâhil) resmî olarak ilhak etmeyi ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin edip nihaî bir Filistin devletinin kurulabilmesi için siyasi çözümü engellemeyi amaçlıyor.” Söz konusu yasa ayrıca, hâlihazırda devam etmekte olan İsrail-Filistin müzakerelerinde kilit unsur olan Filistinli mültecilerin geri dönüş hak ve taleplerini de bitirmeyi amaçlıyor.
Tasarı aynı zamanda İsrail’in Yahudi Devleti olarak varlığını sürdürme isteğini nihayet hukuki bir çerçeveye oturtan diplomatik bir hamle olarak görülüyor. İsrail’in bu isteği Trump başta olmak üzere pek çok ABD’li yönetici tarafından tam destek görüyor.
Zaher, “Trump’ın İsrail’e koşulsuz desteği, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve ABD’nin büyükelçiliğini oraya taşıma kararı, İsrail Ulus Devleti Yasası’nı savunan ve arzulayan Başbakan Netanyahu’ya çok fazla siyasi destek sağladı.” diyor.
Yasa Knesset’i İkiye Böldü
İsrail’deki sağcı seçmenin çoğunluğu yasaya taraftar olsa da, yeni yasaya karşı İsrail kamuoyunda itirazlar da var. Arap toplumunda korku ve endişe uyandıran yasaya karşı Tel Aviv’de kitlesel protestolar düzenlendi. 55 ret, 2 çekimser oyuna karşılık 62 “evet” oyuyla kabul edilen tasarı, İsrail Knesset’ini (Meclisini) ikiye böldü. Yasa karşıtları, yeni tasarıda “demokrasi” ve “eşitlik” ibarelerinin yer almamasını eleştirdi.
İsrail’in kuruluşundan bu yana, devletin hem Yahudi hem de demokratik yapısı mevcut anayasal belgelere dayanıyor. Yeni mevzuat bunun yerine İsrail’in demokratik karakterini ortadan kaldırdı ve yalnızca Yahudi yapısını koruyarak, İsrail’i resmî olarak bir ayrımcılık devleti hâline getirdi.
İsrail kurulduğunda kabul edilen 1948 Bağımsızlık Bildirgesi, “İsrail Devleti’nin Arap sakinlerine tam ve eşit yurttaşlık hakları” sağlamaya çalışırken, temmuz ayında kabul edilen yasa, kendi kaderini tayin etme hakkını yalnızca Yahudilere tanıyor.
Yasanın en tartışmalı maddeleri arasında bulunan bir madde de Arapçanın resmî dilden çıkarılıp, “özel statülü dil”e indirgenmesi.
Böylelikle İsrail İbraniceyi tek ulusal dil ilan ederek, Arapça konuşanlar ile İbranice konuşanlar arasında eşitsizlik yaratıyor.
Bir diğer sorunlu yasa maddesi ise “Devlet, Yahudi yerleşimini ulusal bir değer olarak görür” ve “onun kurulmasını ve geliştirilmesini cesaretlendirmek ve teşvik etmek için çaba gösterecektir” ifadeleri. Bu durum, Doğu Kudüs’te ve Batı Şeria’da daha fazla yasadışı yerleşim oluşturulmasının meşrulaştırılması anlamına gelebilir. Bu da daha fazla Filistin toprağının gaspı ve Filistinlilerin haklarının daha fazla ihlaline neden olacak.
Bunun da ötesinde, Batı Şeria haritasındaki sert değişikliklerle, ileride uygulanabilir bir Filistin devletinin inşası da engellenmiş oluyor. Hükümet iki-devletli çözüme karşı çıkmakla kalmıyor; hem Yahudilerin hem de Filistinlilerin eşit vatandaşlık haklarından yararlanacakları tek bir demokratik devletin oluşturulmasına da engel oluyorlar.
Ulus Devleti Yasası Bir İlk Değil, Başka Ayrımcı Düzenlemeler De Yürürlükte
İsrail yaşamın her alanında Filistinlilerin haklarını sınırlayan ayrımcı yasaları düzenli olarak uyguladı. Bu da Yahudi ve Arap vatandaşların gördüğü muamelelerde eşitsizlik yarattı. Yahudi Ulus Devleti Yasası’nın yanı sıra Adalah’a göre Arap Filistinlilere yönelik ayrımcılığı teşvik eden en az 65 yasa maddesi daha var.
Kendisi de Filistinli bir İsrail vatandaşı olan insan hakları avukatı Zaher, tüm bu yasaların ayrımcılığı kanun yoluyla yerleşik hâle getirdiğini söylüyor. Zaher, “Özellikle bu yeni yasanın aktif bir şekilde var olması mümkün değil. Zira, kendi kaderini tayin hakkının yalnızca Yahudi vatandaşlara tanınması, Filistinli Arap azınlığa yönelik ayrımcı muamelelerin yasallaştırılması, yasayı bir ayrımcılık yasası yapmaktadır.” diyor.
Arap milletvekilleri de dâhil olmak üzere muhalefet üyeleri, temmuz ayındaki tartışmalı tasarı oylamasını şiddetle eleştirdi. İsrailli Arap Milletvekili Ayman Odeh parlamentodaki konuşması sırasında siyah bayrak sallayarak, yasanın olumsuz etkilerine karşı uyardı. Odeh sonraki açıklamalarında şu ifadeleri kullandı: “Bugün çocuklarıma, Filistinli Arap köylerindeki tüm çocuklara şunu söylemek zorunda kalacağım: Devlet bizi burada istemediğini ilan etti.”
Middle East Eye adlı sanal haber portalına verdiği demeçte İsrail Knesset (Meclis) eski üyesi Zouheir Bahloul ise İsrailli Arap vatandaşlarının sabrının da bir sınırı olduğunu belirtiyor. Bahloul’a göre söz konusu yasa, İsrailli Arap vatandaşların uzun süredir maruz kaldığı “aşağı statü”yü kurumsallaştırıyor.
Filistin Liderliği üyeleri de endişelerini dile getirdi. Filistin Kurtuluş Örgütü (PLO) Genel Sekreteri Saeb Erekat söz konusu yasanın “apartheid rejimini yasallaştıran ve İsrail’i resmî olarak apartheid sistemi olarak tanımlayan tehlikeli ve ırkçı bir yasa” olduğunu belirtti.
“Gizlemeye Gerek Duyulmayan Bir Irkçılık”
Yurtdışındaki Yahudi gruplarından da yasaya itiraz geldi. Amerikan Yahudi Komitesi yasayla ilgili şunları söyledi: “Yasa [artık] yalnızca Yahudi toplulukların öncelik kazanacağını açıkça belirtiyor. Bu, gizlemeye bile gerek duyulmamış bir ırkçılıktır.” İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin de yazmış olduğu açık mektupta, İsrail Ulus Devlet Yasası’nın “yurt içi ve yurt dışındaki Yahudi halkına zarar verebileceği ve hatta düşmanlarımız tarafından silah olarak bile kullanılabileceği” gibi ifadelere yer verdi.
Taslak, yalnızca İsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Arap vatandaşların haklarını kapsamıyor. Çoğu İsrailli Arap’ın aksine, Yahudi İsraillilerle birlikte polis, ordu ve parlamentoda görev alan Dürzî vatandaşlar da yasayı şiddetle eleştiriyor. Dürzî topluluğu özellikle kendilerini ihanete uğramış hissediyor ve tüm ülkenin Yahudi olmayan unsurlarının ikinci sınıf vatandaş statüsüne indirgendiğine inanıyor. Nitekim temmuz-ağustos ayları arasında İsrailli Dürzîlerin Tel Aviv’deki protestolarını, Hayfa kentindeki İsrailli Araplarca düzenlenen protestolar takip etti. Göstericiler sonrasında topluca Batı Kudüs’teki Knesset Binasına doğru yürüyüş gerçekleştirdi.
Filistinli İsrail liderleri bu ırkçı yasanın feshedilmesi için Yüksek Mahkemeye dilekçe verdi. Dürzî liderler de yasanın durdurulması için yüksek mahkemelere başvurdular. Yasada Dürzîlerin çıkarlarını koruyacak gerekli değişikliklerin yapılması için Netanyahu’ya baskı yapıyorlardı. Dilekçe imzacıları, yasanın tamamıyla feshedilmesini ya da tüm İsrailli vatandaşlara eşit haklar sunacak şekilde değiştirilmesini talep ediyor. Netanyahu ise yasada yapılacak herhangi bir değişikliğe şiddetle karşı çıkıyor. Zaher gelecekten umutlu: “Toplumun her kesiminden ve pek çok siyasiden gelen itirazlar artıyor. Umuyoruz ki bu yasaya karşı verilen mücadele sadece yasal düzeyde değil, politik ve toplumsal düzeyde de devam edecektir.”