'ENAR'

ENAR: “Avrupa Birliği’nde Irksal Eşitlik Yalnızca Teoride Kalıyor”

Avrupa Irkçılıkla Mücadele Ağı’nın (ENAR) İletişim ve Basın Sorumlusu olan Georgina Siklossy ile Avrupa'da ırkçılığı ve mücadele stratejilerini konuştuk.

Fotoğraf: Georgina Siklossy

Geçtiğimiz ayların gündemini koronavirüs pandemisi belirledi. ENAR salgının ırksallaştırılmış topluluklar üzerindeki etkisi hakkında birçok veri yayınladı. Bunlardan biri de “interaktif harita” idi. Bu çalışma hakkında bize bilgi verebilir misiniz?

Bu araştırmaya daha çok “hızlı bir tepki” olarak giriştik. Çünkü pandeminin farklı alanlarda var olan eşitsizlikleri yoğunlaştırdığını hissediyorduk. Durumun böyle olup olmadığını araştırmak ve pandeminin ırksallaştırılmış toplulukları nasıl etkilediğini görmek istedik. Buna ek olarak bu toplulukların haklarının ihlal edilip edilmediğini ve eğer ediliyorsa bunun nasıl gerçekleştiğini öğrenmek istedik.

İnteraktif harita araştırması iki koldan yürüdü: İlk olarak ırksallaştırılmış topluluklarla ilgili medya raporlarını topladık. Daha sonra üye kuruluşlarımız aracılığıyla ülkelerde gerçekleşen bireysel vakalara ve davalara erişimimiz oldu. Araştırma kapsamında Ocak ve Nisan 2020 tarihleri arasında 200 vaka derledik. Sağlık sektörü, barınma ve özellikle de mülteci kamplarının salgından nasıl etkilendiği gibi farklı alanları inceledik. Mülteci kamplarında su gibi temel hizmetlere sınırlı erişim vardı. Ayrıca pandemi sırasında alternatif konutlara erişimin olmadığını tespit ettik.

Pandemi esnasında gündemde olan diğer konular ise ırkçı fişleme (İng. “Racial Profiling”) ve polis şiddeti oldu. George Floyd’un öldürülmesi nedeniyle polis şiddeti şu an gündemde. Pandemi esnasında polise daha fazla yaptırım gücü verildiğini görüyoruz. İnsanları durdurmak, aramak ve tutuklamak için çok daha fazla güce sahipler. Geçmişte belgelediğimiz ve önceden de var olan “ırkçı polis faaliyetleri” ne yazık ki şimdi de ırksallaştırılmış toplulukları etkiliyor. Harita için topladığımız verilerden, artan yaptırım gücünün bir sonucu olarak polisle etkileşim hâlindeyken iki kişinin öldüğünü tespit ettik. Bu oldukça kayda değer bir durum.

Avrupa’da Irkçı Polis Şiddeti

“İnteraktif Harita” çalışmasına devam etmeyi planlıyor musunuz?

Temel olarak pandeminin mevcut eşitsizliği nasıl arttırdığını göstermek istedik ve bu veriler ile bunu başardığımıza inanıyorum. Fakat harita çalışmalarını devam ettirmemeye karar verdik. Çünkü haritada vurgulananların çoğu aslında uzun zamandır var olan konular. Şimdi ise yapısal ırkçılık ya da konut veya polisteki eşitsizliklerle ilgili sorunların ele alınması için değişikliklerin nasıl sağlanabileceğine odaklanacağız. Daha ayrıntılı araştırmalara ihtiyacımız var.

Her yıl yayınlanan bir gölge raporumuz (İng. “Shadow Report”) var. Bu raporlar her yıl farklı başlıklarla çıkıyor. Sonuncusu “ırkçı suçlar” ve “adalet sisteminde kurumsal ırkçılık” konuları hakkındaydı. Bu yılın sonunda yayınlayacağımız ve aslında zamanlama olarak isabetli olan konu ise ırksallaştırılmış topluluklara karşı polis faaliyetleri ve polis şiddeti hakkında. Bu konuyu Avrupa çapında ele alacağız. Bunun yanı sıra, farklı Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki toplulukların polis şiddetine nasıl direndiğini ve polis şiddeti vakalarını ele almak için nasıl örgütlendiklerini işleyeceğiz.

“AB’de Irkçılık Vakaları Bireysel Olaylar Olarak Görülüyor”

Geçen aylarda sadece ABD’de değil, Avrupa’da da “Siyahilerin Hayatı Değerlidir” (İng. “Black Lives Matter”) hareketininprotestoları gündemdeydi. Bu hareket AB için ne anlama geliyor?

Normalde “Siyahilerin Hayatı Değerlidir” hareketi ABD odaklı. Fakat George Floyd’un öldürülmesi, insanların Avrupa genelinde de “Siyahilerin Hayatı Değerlidir” diyebilmesi için tetikleyici bir an oldu. İnsanlar protestolarda, “Bu sadece ABD’de değil, Avrupa’da da bir sorun.” diyebildiler. Başlangıçta, Avrupa’nın farklı liderleri ABD’yi kınadı ve polis şiddetinin yanı sıra yapısal ırkçılığın Avrupa için bir sorun olduğunu reddetti. Ancak protestolar bunun AB için de bir sorun olduğunu gösterdi. Hükümetler ırkçı şiddetin Avrupa’da da bir sorun olduğunu fark etmek zorunda kaldılar ve şimdi bu konuyu ele almak için farklı girişimlerde bulunuyorlar.

On yıllardır ırkçılık karşıtı örgütler ve aktivistler polislerin ırksallaştırılmış toplulukları orantısız bir şekilde durdurma ve arama güçlerini kullanmasına dikkat çekiyorlar. Bizim analizlerimize göre hem ulusal hükümetler, hem de AB kurumları ırkçılık vakalarını “bireysel olaylar” olarak nitelendiriyor. Yani ırkçılığın yapısal ve kurumsal boyutlarını ele almıyor. Bu aynı zamanda siyasetçilerin, Avrupa toplumlarında yüzyıllardır devam eden baskı sistemini reddettiklerinin bir göstergesi. Sömürgecilik, köle ticareti ve tarihte gerçekleşen adaletsizlikler ele alınmıyor. Bu nedenle ırkçılık bugün hâlâ etkili.

Yapısal ırkçılık ve eşitsizlikler ele alınmalı ve kamu hizmetleri gibi kurumlardaki varlığı gösterilmeli. AB’de ırkçılığı tanımak ve AB kurumlarında ırksallaştırılmış toplulukların temsil edilmemesi konusunda aslında hiç ilerleme kaydedilmediğini görüyoruz. Şimdi tüm bu hadiseler ile bunu yeni yeni fark etmeye başlıyorlar. Daha önce tartışmak dahi mümkün değildi. Aslında demek istediğim, şu an yaşanan gelişmeler gayet olumlu; ama aynı zamanda “yaşananlar gerçek bir değişime evrilecek mi?” sorusunu doğuruyor.

“Irksal Eşitlik İçin Tedbir Alınmıyor”

Söylediğiniz gibi, bir değişimin gerçekleşme olasılığı bilinmiyor. Peki “eşitlik” konusu, mevcut çeşitlilik stratejileri ve izlenen politikalar tarafından neden genellikle göz ardı ediliyor?

Bence temel mesele, çeşitlilik stratejilerinin genellikle sadece ırksal çeşitliliğe değil, aynı zamanda cinsiyet ve engellilik konuları ile bütünsel bir görüşe sahip olma eğiliminde olmasından kaynaklanıyor. Bu aslında oldukça pozitif bir durum. Ancak öte yandan, AB’nin çeşitlilik stratejisinde, ırksal eşitlik için belirli bir tedbir öngörülmüyor. Oysa saydığım diğer tüm konular için bu mevcut. Bence bu da sorunun bir parçası. Irksal eşitsizliğe odaklanmak o kadar da önemli değil gibi görünüyor. Elbette ırksal eşitsizlik konu ediliyor, ama öngörülen özel bir önlem yok. Dolayısıyla, belirli önlemler alınmadığında mesele teoride kalıyor ve asıl sorun da bu.

Diğer konu ise veri sorunu. Birçok ülkede ırka dayalı veri toplanmıyor. Verileriniz yoksa bu tür bir ayrımcılığın veya eksik temsilin nerede olduğunu bilmek zorlaşır. Biz bu verilerin toplanması çağrısında bulunuyoruz. Ancak böyle verilere dayanarak, hedefe yönelik önlemlerin alındığından emin olabiliriz. Elbette veriler de ırksallaştırılmış topluluklara danışılarak ve kişilerin izni ile toplanmalı. Örneğin Almanya’da veri toplamanın çok hassas bir konu olduğunu biliyorum.

Medyanın Avrupa’da ırk eşitsizliğine karşı tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Genellemek zor, ancak bazı medya kurumları ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını bırakmakta güçlük çekiyor. Irkçı hikayeleri yayan farklı tabloid yayınlar var. Çoğunlukla bunu bilerek yapmıyorlar. Gazeteciler, genel “ana akım” söylemlerini takip etme ve ırksallaştırılmış topluluklar hakkındaki kamusal söylemde yer alan kabulleri sürdürme eğilimindeler. Pek çok medya mensubu bu kabulleri sorgulamıyor. Bu bağlamda, farklı medya platformlarında ırksallaştırılmış toplulukların bazı tipik temsillerinin abartıldığını görüyoruz.

“İslamofobi İçin Bir Çalışma Tanımı Geliştiriyoruz”

Örnek olarak, birkaç yıl önce Müslüman kadınlar hakkında bir rapor hazırladık. Müslüman kadınların medyadaki görünüşlerinin, halkın algısını gerçekten etkilediğini tespit ettik. Genelde Müslüman kadınlar ya Avrupa kültürü için bir tehdit ya da baskı kurbanları olarak gösteriliyor. Kendileri için konuşma yeteneğine sahip olmadıkları algısı var. Ayrıca Müslüman kadınlar medyada “Müslüman kadınlarla ilgili” belirli konularda görüşülen kişiler olarak yer alıyor. Bu tür uygulamalar ayrımcılık için zemin oluşturulmasına katkıda bulunur.

Bazı medya kurumlarının ırksal eşitsizlik yaşayan insanlara alan açmaya çalıştığını da söylemeliyim, bu yüzden çok fazla genelleştirmek mümkün değil. Perspektif gibi farklı bir ses getirebilen ve ırksallaştırılmış toplulukların kendi medyalarını oluşturmalarını sağlayan birçok farklı topluluk medyası var. Ayrıca, podcast’ler gibi sosyal medyada da değişik girişimler mevcut. Sosyal medyanın insanlara geleneksel medyanın ötesinde farklı bir yol sunduğunu düşünüyorum.

İslamofobi, daha geniş tartışma noktalarından birisi. ENAR birkaç sivil toplum örgütü ile birlikte İslamofobiyle ilgili öneriler sundu. İslamofobi ile mücadele etmek için ne tür faaliyetler yürütüyorsunuz ve bu alanda şu ana kadar neler yapıldı?

Esas olarak İslamofobi ile mücadelede AB kurumlarıyla çalışmayı hedefliyoruz. Özellikle AB Komisyonu’nda, ama aynı zamanda AB Parlamentosu’nda İslamofobiyle mücadelenin gündemde kalmasını istiyoruz. ENAR ve diğer kuruluşların da sayesinde son yıllarda İslamofobiye karşı mücadele AB gündemine girdi. Şimdilerde AB Komisyonu, sivil toplum örgütleri, ulusal yetkililer ve akademisyenlerle “İslamofobi” ile ilgili bir çalışma tanımı geliştirmeye çalışıyoruz. 2020 yılının sonuna doğru AB Komisyonu’nun bir İslamofobi tanımı sunacağını umuyorum.

“Öngörülen Değişimleri Somutlaştırmak Gerek”

Daha geniş anlamda, AB ülkelerini ırkçılığa karşı ulusal eylem planları benimsemeye çağırıyoruz. Irkçılıkla mücadelede kapsamlı önlem alabilmek için bu çok önemli bir yol. Irkçılığa karşı ulusal bir eylem planı kapsamında talep ettiğimiz şeylerden biri, yapısal ve kurumsal ırkçılığın farkına varılması ve aynı zamanda, İslamofobi de dâhil olmak üzere belirli ırkçılık biçimleriyle mücadeleye yönelik hedeflerin belirlenmesi.

AB’de eşitlik ve adaleti sağlamak için en önemli öncelik ne olmalı sizce?

Özellikle son zamanlarda yeni gelişmeler söz konusu. AB Parlamentosu, “Siyahilerin Hayatı Değerlidir” protestolarınıve Floyd’un öldürülmesine takiben ortak karar tasarısı oluşturdu ve birtakım önlemler aldı. Her ne kadar bağlayıcı olmasa da, bunlar en azından bir baskı oluşturuyor. AB Komisyonu da ırkçılığa karşı bir eylem planı önereceğini açıkladı. Şimdi bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Bir yandan bu konuların ilerleyeceğini hissediyoruz, fakat öbür yandan bunun sadece kısa bir dönem olmasından korkuyoruz. Uzun yıllardır bizim işlediğimiz bu konular aniden ilgi odağı hâline geldi. Bu nedenle öngörülen değişimleri somutlaştırmamız gerek.

Eylem planları açıklandıktan sonra, tüm farklı düzeylerde yapısal ırkçılıkla mücadele edilmesini sağlamak için AB Komisyonu ile birlikte çalışacağız. Çünkü şimdilik sadece Afrofobi’ye odaklanılıyor gibi görünüyor. Yapısal ırkçılığın tüm ırksal toplulukları nasıl etkilediğini ele alan kapsamlı bir plan olması gerek.

Son olarak, ırkçılıkla mücadele projelerine destek olmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz? 

Irkçılıkla mücadele çalışmalarıyla ilgilenen insanlara benim öncelikli tavsiyem, yerel düzeyde ırkçılığa karşı hareketlere katılmaları. Onlara nasıl destek verebileceklerine veya katılabileceklerine bakabilirler. Sosyal medya aksiyonlarına ve destek imkânlarına bakabilirler. Ayrıca, ırkçılıkla mücadele eden kuruluşları maddi olarak desteklemek de çok önemli. Özellikle pandemiden maddi olarak etkilenen kuruluşları ayakta tutmaya yardımcı olmak gerekiyor.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler