Viyana’da Terörün Ardından: “Bundan Sonra Nasıl Güvende Hissedeceğiz?”
Viyana’daki terör saldırısı, orada yaşayan Türkiye kökenlileri de yakından etkiledi. Saldırıdan kılpayı kurtulan Elif Sivrikaya Ilıca, dün geceyi anlattı.
Dünyanın üst üste en yaşanılır şehri seçilen Viyana’da yaşıyorum. 2 Kasım akşamı şehrin kalbi olan 1. Viyana’da arkadaşım ile buluştum. Bir haftalık okul tatilinin son günüydü. Hükûmetin aldığı kararlar ile ertesi günden itibaren Kovid-19 önlemleri sıkılaşacak, restoranlar kapanacak, saat 20.00 ila 06.00 arası sokağa çıkma yasağı ilan edilecekti. Hava kasım ayı için çok güzeldi. Bu akşamı değerlendirmek, biraz gezmek ve Viyana’nın güzel kafelerinden birinde oturup bir şeyler içip sohbet etmek istedik; tüm diğer insanlar gibi. Sokaklar cıvıl cıvıl, kafeler ise tıklım tıklımdı. Arkadaşımla şehir meydanında, ara sokaklarda gezerek sohbet ettik. O bölgede çalışan bir başka arkadaşımız da kısa süreliğine yanımıza uğradı. Birlikte olayların gerçekleştiği İsveç Meydanı’na yürüdük. Arkadaşımızla metro girişinde vedalaştık ve oturmak için boş masası olan bir kafe arayışına girdik.
Meydandan uzaklığımız henüz birkaç metre iken birden arka arkaya gelen silah sesleri ile irkildik ve yüzlerce insan ile birlikte ters istikamete doğru koşmaya başladık. Bir anda büyük bir kaosun içine düşmüştük. Karşıdan gelen insanlar her şeyden habersiz, olayın olduğu yöne doğru yürüyorlardı. İçinde benim de olduğum yüzlerce insan ise tersi istikamete koşuyordu. Nereye koştuğumuz ve ne için koştuğumuzun farkında değildik. Sadece silah sesleri ve patlama duymuştuk. Karşıdan bebek arabaları ya da ellerinden tuttukları çocuklarıyla yürüyerek gelen insanlara “Geri dönün, geri dönün!” diye bağırarak ilerliyordum.
“Hiç Tanımadığı İnsanların Katili Olmak”
Viyana böyle olaylardan öyle uzak ki, bir terör saldırısı olabileceği insanların aklına bile gelmiyor. 500 metre ilerde Stephan Meydanı, Kärtner Caddesi ve Graben üzerindeki Viyana kahvelerinde insanlar kahvelerini yudumluyor, yemeklerini yiyorlardı. Koşarak ve telaşla gelen bizlere şaşkınlıkla bakıyorlardı.
İlk 20 dakika şehir merkezindeki kimse olayın vahametini anlayamadı. Resmî makamlardan henüz bir açıklama gelmemişti. Biz metro içinde bir saldırı gerçekleştiğini düşünerek biraz önce vedalaştığımız arkadaşımızı aradık. Durumu iyiydi ve metroya binmişti. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Halbuki olaylar sadece birkaç metre ilerimizde gerçekleşiyordu. Hayatımda görmediğim kadar polis arabası silah seslerinin hemen ardından yanımızdan geçmeye başladı. Uzun namlulu silahlar kuşanmış polisleri Viyana’da ilk kez görüyordum. Yanımdaki arkadaşımla hızla 1. Viyana’dan yaya olarak uzaklaşmaya başladık. “Ring” isimli ünlü caddeye çıktığımızda yanımızdan sayısız polis arabası, sirenleri çalarak son sürat ilerleyen sivil araçlar, ambulanslar geçti ve bu araçların sesleri gece yarılarına kadar sürdü. Yollar kapatıldı, metrolar durduruldu, askerî birlikler Viyana Polisi’ne yardım için sevk edildi, helikopterler uçmaya başladı.
Tersi istikamete yaya olarak ilerlerken kafamdan bir sürü şey geçiyordu. Daha yarım saat önce yaşamın kıymeti hakkında konuşmuştuk. İzmir depreminde göçük altından saatler sonra kurtarılan 4 yaşındaki Elif’in hiç tanımadığı birinin parmağına sıkı sıkı sarılmasını anlatmıştık. İnsanın en zor anında hiç tanımadığı bir insan yardımına canla başla koşabiliyordu. Ya da hiç tanımadığı başka bir insan, sokaklarda silah kuşanıp sağa sola rast gele ateş ediyor, hiç tanımadığı insanların katili olabiliyordu. Eğer bulunduğumuz yerden 30 saniye önce ayrılmasaydım, kurbanlardan biri de ben olabilirdim. Belki teröristler en uygun anı bekleyip yanı başımızda katliam planları yaptılar. “Belki”ler, belirsizlikler, silah sesleri, sirenler… Fakat her şeyden önemlisi tek bir soru: Neden? Bu vahşet, bu katliam, bu cinayet neden?
Korkunç İthamlarla Yaşamak
Güvenli şehir Viyana. Çocukların hiçbir şeyden korkmadan yetiştiği Viyana. Kadınların yalnız başına geç saatlerde sokaklarında korkusuzca yürüyebildiği Viyana. Güzel şehir Viyana… Viyana’yı kana bulayan bu akşam, şehre hiç yakışmadı. Siren sesleri eşliğinde evime ulaşmaya çalışırken bunları ve en önemlisi de “güvenlik” denilen şeyi düşündüm. Artık bundan sonra nasıl güvende hissedeceğiz kendimizi? Viyanalılar bu travmayı nasıl atlatacak? Fransa’da gerçekleşen terör saldırılarının ve ardından Viyana’da kilise baskınlarının tartışıldığı bir haftayı geride bırakırken ve gözler tam da Müslümanlara çevrilmişken, biz Müslümanlar açısından travma iki kat çoğalıyor. Her Viyanalı gibi bu terör saldırısı bize de yöneltildi. Fakat biz bundan sonra bir de bu saldırının failleriyle ilişkilendirilmek gibi korkunç bir ithamla yaşayacağız.
Okullarda bu korkunç olay gündem olacak. Terörün dini olmadığını herkes bildiği hâlde “İslami/İslamcı terör” gibi yaftalamalar hafızalarda yer edinecek. Çocuklar bu ağır tartışmanın altından nasıl kalkabilecekler? Camilerimize ırkçı saldırılar artacak mı? Sokakta başörtümle dolaşırken eskisinden daha fazla tacize maruz kalacak mıyım? Müslüman derneklere yaptırımlar gelecek mi? Vize ve vatandaşlık işlemlerinde nasıl muamelelerle karşılaşacağız? Aşırı sağcı siyasi partilerin göçmenlere ve Müslümanlara yönelik taciz boyutundaki propagandaları hangi oranda artacak?
Dün akşamı yaşayan her Viyanalıdan farklı olarak Müslümanların kafasında artık bu sorular da var. Dün gece Viyanalı Müslümanlar için zor bir geceydi. Hem yaşadıkları şehrin güvenliğinden endişe edip, hem de Avusturya’da onları bekleyen zor günlerin adım adım değil koşarak geldiğini düşünerek zor zamanlar geçirdiler. 2021’i umutla bekleyen insanlar olarak yeni duamız, Allah’ın zalimleri kahretmesi ve toplumlarımızı koruması olacak.