Irkçı Motifli Kundaklama: Mölln Saldırısında Neler Oldu?
Bundan 30 sene önce Almanya’nın Mölln kentinde 3 kişi öldürüldü. Cezasını çeken failler serbest, geride kalanlar ise hâlâ saldırının izlerini taşıyor.
Almanya’nın Mölln şehrinde 23 Kasım 1992 tarihinde ırkçı bir saldırı gerçekleşti. Almanya’nın Schleswig-Holstein eyaletinde küçük bir kasaba olan Mölln’de bu tarihte Türk ailelerin yaşadığı iki ev ateşe verildi. Aşırı sağcı failler Lars C. (19) ve Michael P. (25), hazırladıkları molotof kokteylleri ile önce bir evi kundakladılar, hemen ardından itfaiyeyi arayarak “Ratzeburger sokağında yangın var. Heil Hitler!” diyerek telefonu kapattılar. Apartman sakini 9 Türk yangından kaçarken ağır yaralanıp hastaneye sevk edilmiş, ancak kimse hayatını kaybetmemişti.
Neonazi çevresinde tanınan iki fail, ilk evi kundakladıktan yarım saat sonra, 500 metre ilerideki başka bir binaya gidip, koridora benzin döküp yine molotof kokteyllerini kapıdan içeri attılar. Alevler içerisinde kalan binada Arslan ailesi yaşıyordu.
Karadeniz’den işçi olarak gelen Arslan ailesinin tek acil çıkış yolu olan merdiven ve koridor tamamen alev içinde olduğundan aile üyelerinin tek çaresi camdan atlamaktı. 8 aylık Namık Arslan, 6 yaşındaki Emrah Arslan, Havva Arslan, Ayten Arslan ve Nazım Arslan ikinci kattan atlayarak hayatlarını kurtarabildiler. Ancak Yeliz Arslan (10), Ayşe Yılmaz (14) ve anneanneleri Bahide Arslan (51) yatak odasında yanarak can verdi. Alev almış binada bulunan 7 yaşındaki İbrahim ise yangının söndürülmesi sonrası itfaiye tarafından evin mutfağında ıslak bezlere sarılmış durumda canlı bulundu. İki yangını söndürmek için o gece 250 gönüllü itfaiye eri çalıştı.
Mölln Saldırısı: İç Güvenliğe Saldırı
Mölln Saldırısı Almanya’nın birleşmesinden sonraki ilk kundaklama olarak tarihe geçmiş ve ilk kez bir Federal Başsavcı soruşturmaları üstlenmiştir. Aşırı sağcıların işlediği suç Almanya’nın “iç güvenliğine saldırı” olarak değerlendirilmiştir.
Saldırıdan kısa bir süre sonra zamanın Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel ve Çalışma Bakanı Norbert Blühm Mölln’de anma törenine katılırken, dönemin Federal Başbakan Helmut Kohl, Berlin CDU’nun Parti Kongresi’ne katılmıştı. Federal Basın Konferansı’nda basın tarafından gelen “Mölln anma törenine neden katılmadınız?” sorusuna hükûmet sözcüsü soğukkanlılıkla “Federal hükûmeti taziye turizmine dönüştürmek istemiyoruz.” cevabını vermişti. “Taziye turizmi” ifadesi Alman kamuoyunda uzun süre tartışılmıştı.
Saldırıların hemen ardından yakalanan iki Neonazi saldırgan, yaklaşık bir yıl sonra üç kişiyi öldürmek, 39 kişiyi öldürmeye teşebbüs ve özellikle ağır kundaklama girişiminde bulunma suçlarından yargılandı. 19 yaşındaki Lars C. 10 sene gençlik cezaevinde hapis cezasına, 25 yaşındaki Michael P. ise ömür boyu hapis cezasına çarpıtıldı. Lars C., yedi buçuk yıl hapiste yattıktan sonra Haziran 2000’de serbest bırakıldı. Michael P. ise Kasım 2007’de, yani Mölln’deki kundaklama saldırılarından neredeyse tam 15 yıl sonra serbest bırakıldı.
Yangında ıslak bezlere sarılı olarak, şok olmuş bir hâlde itfaiye tarafından mutfakta bulunan 7 yaşındaki İbrahim için hayat normale dönmedi. “Hâlâ havai fişek sesi duyduğumda, ocakta yanan bir şey olduğunda, yine aklıma o olay geliyor. Eskiden yılbaşlarında korkudan saklanıyordum.” diyen İbrahim Arslan bugüne kadar hâlâ travmaya bağlı bir öksürüğe sahip.
“İhmaller Zinciri Almanya’nın Geleceğini Tehdit Ediyor”
Hamburg Eyalet Parlamentosu Milletvekili Nebahat Güçlü Mölln katliamıyla ilgili yaptığı basın açıklamasında Almanya’daki ırkçılığın sadece sağcı dair mesele olmadığını, toplumun ortasına kadar ulaşan bir hastalık olarak nitelendirdi. Aşırı sağcı AfD’nin Almanya’da birçok eyalette büyük oranda oy kazanmasına dikkat çeken Güçlü, Almanya’nın giderek sağa kayması tehlikesine değindi.
Milletvekili Nebahat Güçlü konuyla ilgili şu ifadelerde bulundu: “Almanya’da farklı kentlerde Türklerin posta kutularına bırakılan, tehdit içerikli ırkçı mektuplar, camilere, işyerlerine ve derneklere yönelik saldırılar, olayın endişe verici boyutlarını da gözler önüne sermektedir. Bunlar belki de sadece yabancıları ürkütmek, korkutmak veya sindirmek için yapılmış olsa da ciddiyetle üzerine gidilmesi gereken tehditlerdir. Kartopu gibi günden güne büyüyen ırkçılık günümüzde maalesef varlığını farklı biçimlerde devam ettirmekte.”
Günümüz Almanyasının genç nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan göçmen gençlerin Almanya’nın geleceği olduğunu vurgulayan Güçlü, bu dışlanma devam ettiği sürece gençlerin topluma faydalı bireyler olarak kazanılmasının mümkün olmadığını belirtti. “NSU cinayetleriyle ilgili dava sürecinde yaşanan sözde ihmaller zinciri, toplumdaki fırsat eşitsizliği, başarılı da olsalar gençlerimizin sadece isimlerinden dolayı iş dünyasından dışlanmaları, göçmenlere yönelik belirli kesimler tarafından yürütülen karalama kampanyaları, önyargılar… Tüm bunlar toplumun birlik ve bütünlüğünü zedelemekle kalmayıp, Almanya’nın geleceğini de tehdit etmekte.” ifadeleriyle konunun hassasiyetine değindi.
Nebahat Güçlü “Arslan ailesi başta olmak üzere, ırkçılığa kurban giden insanları rahmetle anıyor, geride kalan ailelerine sabır diliyor, acılarını yürekten paylaşıyorum“ dedi. (sk, yy)