'Fransa'da İslam'

Fransa Medeniyetler Çatışmasını Yeniden Mi Alevlendirecek?

Fransa’da terör saldırılarından sonra İslam ve Müslümanlara yönelik söylem iyice gerginleşti. Yeni olmayan bu tartışma, Fransa’nın geleceğini de belirleyecek.

Fotoğraf: ©Frederic Legrand - COMEO/shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Tarih-coğrafya öğretmeni Samuel Paty’nin bir terörist tarafından Hz. Muhammed’in karikatürlerini göstermekle suçlanarak öldürülmesinden bu yana Fransa toplumsal çalkantılardan geçiyor. Küresel çapta ise ifade özgürlüğünün, Fransız laikliğinin, evrenselciliğin ve çokkültürlülüğün sorgulandığı bir tartışma yaşanıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ifade özgürlüğü adına karikatür çizme hakkını savunan açıklamaları, Fransa Cumhurbaşkanı’na desteğini gösteren Birleşik Arap Emirlikleri haricinde birçok Müslüman ülkede çalkantılara sebep oldu. Fas, Cezayir, Tunus gibi Fransa’daki Müslümanların büyük bir kısmının bağlantılı olduğu Fransa dostu veya müttefiki olan ülkeler bile bu kervana katıldı. Macron’un açıklamaları 2015 yılındaki Charlie Hebdo saldırısının davası görüldüğü zamanlarda öğrencilerine İslam Peygamberinin karikatürlerini gösteren bir Fransız öğretmeninin 16 Ekim’de öldürülmesiyle alakalıydı.

“Fransız Evrenselci Modeli Anlaşılmıyor”

Ancak ifade özgürlüğü ve laikliğin saptırılmış algısı olarak görülen bu yanlış anlama Müslüman ülkelerle sınırlı kalmadı. Öyle ki Macron, daha önce eşi benzeri görülmemiş iki davranış sergiledi: Çok nüfuzlu bir gazete olan Financial Times’da kendine yer ayırttı ve “Fransa İslamcı ayrılıkçılığa karşı savaşıyor, İslam’a karşı değil.” açıklamasında bulundu. Bir de rahatlıkla gerçeği yadsıyarak şöyle bir sonuca bağladı: “Bu nedenle kimsenin Fransa’nın ve hükûmetinin Müslümanlara karşı ırkçılık yaptığını söylemesine izin veremem.”

Macron ayrıca doğrudan New York Times’ın bir editörünü arayarak, Aydınlanma ve Fransız Devrimi’nin meyvesi olan Fransa’nın ırkçı ve İslamofobik olamayacağını iletti. Cumhurbaşkanı’na göre tüm bunlar bir yanlış anlaşılmadan ibaretti: Dünyanın geri kalanı, Kilise ve Devletin ayrılması olarak görülen Fransız laikliğini ve bireylerin kökenleriyle dinlerine bakmadan onları sadece vatandaş olarak gören Fransız evrenselci modelini anlamıyordu!

Ancak tüm bunlar parlayan alevi söndürmeye yetmedi. Nüfuzlu olarak bilinen Dışişleri Bakanı Jean-Luc le Drian bazı Müslüman ülkelere “yatıştırma turnesi” düzenlemek için yola çıktı. Bunlardan ikisi Fransa’nın stratejik müttefikleri olan Fas ve Mısır’dı. Bu sayede Fransa’nın iki temel mesajını duyurmuş oldu. Bir yandan terörizm ve aşırılık konusunda kararlı olduklarının altını çizerken, diğer yandan İslam’a ve tüm Müslümanlara karşı barış ve derin saygı mesajı iletilmiş oldu.

Macron ve İslam: Bir Evrimin Hikâyesi

Peki seçim kampanyasında Fransa ile Müslüman azınlık arasındaki ilişkilerde bir değişiklik vaat etmemiş olan Macron, nasıl oldu da cumhurbaşkanlığının son düzlüğünde, ekim ayı başında “İslamcı ayrılıkçılığı” kınayan bir konuşma yaptı? Ve bu konuşmada nasıl olur da imamların yurtdışında eğitim almaları ve okul yemekhanelerinde dinî inançlara göre menü sunma meselelerini “birlikte yaşam”ın unsurları olarak ele aldı?

Oysa Macron 2017 yılında hâlâ cumhurbaşkanı adayı iken farklı bir duruş sergiliyordu. Mediapart gazetesine verdiği bir video röportajında  Macron, laiklikten söz ettiklerini iddia ederken İslam hakkındaki görüşlerinden bahseden laikleri eleştirmişti. Bu sözleri de şöyle açıklıyordu: “Asıl soru, bundan nasıl kurtulacağımızdır. Öncelikle konuları birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Genellikle İslam hakkında yaptığımız tartışmalarda her şeyi karıştırıyoruz. Bir saldırı olduğunda bu tartışmaları yeniden alevlendirmek de tam bir saçmalık.”

Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sırasında En Marche! adayı Macron, partinin internet sitesinde birçok Fransız’ın laikliği dinin tezahürüyle alakalı yasak ile karıştırdığını dile getiriyordu. Uygulama konusunda okullarda dikkat çekici dinî semboller hakkındaki yasağı sürdürmeyi planladığını belirtiyordu. Ancak özellikle başörtüsünü hedefleyen bu yasak, kendi ifadesiyle “öğrencilerin yetişkin ve sorumluluk sahibi olduğu üniversitelere yayılmamalıdır” diyordu. Adayın seçim programının vaat ettiklerine göre kamu hizmetlerinden yararlananların “dinî ve manevi inançlarını ifade etme özgürlükleri kamu düzeni kuralları ve bu hizmetlerin düzgün işleyişi çerçevesinde korunmalı” idi.

Ayrıca yine seçim vaatlerine göre kamusal alanlarda (sokaklar, plajlar) dinî inançların tezahürü, kamu düzenine zarar vermemek koşuluyla elbette serbest kalmalıydı. Bu aslında yürürlükteki hukuki yapıyla süreklilik içinde olan bir duruştu.

Ancak o zamandan beri cumhurbaşkanı duruşunu değiştirmiş görünüyor. Ya da Macron’un laiklik, İslam’ın yeri ve güvenlik konularında en saldırgan görüşlerle aynı çizgiye geçtiği de söylenebilir. Fransız siyasetinin en önemli konularından 2022 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nin yaklaştığı göz önüne alındığında, Macron’un duruşundaki bu sertleşmeyi bazıları fırsatçılık olarak değerlendiriyor. Macron, 2007’de Nicolas Sarkozy’nin izlediği yolu tekrarlamak mı istiyor acaba? Hedefi Ulusal Cephe’ye karşı çıkmak ve bu partinin oylarını toplamak için aşırı sağ partiyi iddialı olduğu konularda geride bırakmak mı? Konu tartışmaya açık.

İslam Gündemi Arkasında Fransa’nın Asıl Sorunları

“Hayali İslam” olarak tanımladığı şey üzerinde çalışan gazeteci Thomas Deltombe, şu soruyu soruyor: “Laiklik ve diğer Cumhuriyet değerleri, bunların Fransız sömürge geleneğine dayanan değerler olduklarını bilmeden nasıl savunulur? Ve bunun da ötesinde: Bu Cumhuriyet her zaman burjuva ve ataerkil olmadı mı? Bunlar nihayetinde sonu gelmeyen başörtüsü meselesinin açtığı temel sorunlar. Ve bu soruları soranların yerleşik medyada bu kadar şiddetli saldırıya uğraması, soruların tüm boyutlarıyla (sınıf, ırk, cinsiyet) iktidarı sarsmasından dolayıdır.”

Detombe’ye göre “İslamizm” terimi, herkesin anladığını iddia ettiği ancak kimsenin tam olarak tanımlamadığı bir birleşik sözcüğe, semantik anlamda bir yanıltıcıya dönüştü. Peki “radikal” ne anlama geliyor? Ve her şeyden önce bir “İslamcı”, teröristten veya Müslümandan nasıl ayırt edilir?

O zamandan beri 4 yıllık cumhurbaşkanlığı dönemi geçti. Kuşkusuz Fransa sosyal, toplumsal ve sağlık krizleri yaşadı ve terörizmi gördü. Bunlar Cumhurbaşkanı’nın toplumsal yaklaşımını değiştirmeye kadir oldu belki de. Aynı şekilde, ufukta bir seçim var ve tartışmalar şimdiden İslam etrafında yoğunlaşıyor. Peki neden her şey özellikle bir din etrafında kümelendi? Şüphesiz burada asıl söz konusu olan İslam’ın kendisi değil, Fransız toplumunun kendi bünyesinde yüzleşmekte zorlandığı şeydir. Birincisi, temel bir kavram olan eşitliği, özellikle de kadın – erkek arasındaki eşitliği ele alalım. Fransa’da erkekler ve kadınlar arasında aynı işi yapıp eşit düzeyde maaş alanların oranı yüzde 30 civarında kalıyor. Her 3 günde bir, bir kadın eşi tarafından dövülerek öldürülüyor. Buna rağmen İslam, Fransız toplumunun kendi eşitsizlik gerçekliğini görmemesini sağlayan uygun bir siper görevi görüyor. Hatta İslam (daha doğrusu Müslümanlar) kadınları aşağılamakla ve bunu savunmakla suçlanıyor. 

İslam aynı zamanda sözde yerli Fransız vatandaşları ile göçmen ebeveynleri olan vatandaşlar arasında gerçek fiili eşitlik sorununu gündeme getirmekten kaçınmaya da hizmet ediyor. Fransız yasaları her türlü etnik istatistikleri yasaklasa da istihdam, okul ve barınmaya erişim, kişilerin soyadına ve kökenine göre değişiklik gösteriyor. Resmî bir araştırmaya göre siyah veya Arap olarak algılanan bir kişinin polis tarafından durdurulma olasılığı diğer Fransız vatandaşlarından 20 kat daha fazla. Son olarak koronavirüs salgını, virüsten ölmeye en çok maruz kalan kitlenin yine onlar olduğunu gösteriyor. Burada yine Fransız toplumunun kendi içinde görmekte ve kabul etmekte zorlandığı ve “Müslüman sorunu” adı altında kolayca sıyrıldığı yapısal bir eşitsizlik söz konusu. 

Sömürgecilikle Yüzleşmek

Son olarak halk nezdinde dinin yeri de bu “İslam” anlayışıyla netleşiyor. Fransa, toplumunu dinsiz ya da din karşıtı olarak görse de Katolik Kilisesinin toplumsal, sosyal ve siyasi olarak her şeye muktedir olduğu tarihî günlerden geçti. Laiklik, dinin siyaset üzerindeki gücünden devleti korumak için doğdu. Temelde vatandaşı değil, devleti korumayla ilgiliydi. Dolayısıyla Fransız laikliği, dine karşı mutlak bir güvensizliğin izlerini taşıyor. Belki de Macron’un şikayet ettiği yanlış anlaşılma yeri tam da burasıdır.

Fransa’nın (veya yöneticilerinin) yüzleşmekte zorlandığı bir diğer husus, Cumhuriyet Anayasası ile sömürgecilik arasındaki bağlantıdır. Bu iki gerçek Fransız tarihinde neredeyse eşzamanlı. 5. cumhuriyetin 1958’de Cezayir Savaşı’nın çalkantılarından doğduğunu ve bu acılı tarihin izlerini taşıdığını bazen unutuyoruz. 

Genellikle eski kolonilerden gelen göçmenlerin çocuklarının kamusal alanda var oluşu, Fransız zihniyetini ve onun güven verici millî kurgularını rahatsız ediyor. Fransız üniversitelerini ve fikir dünyasını zehirleyebilecek “sömürge sonrası düşünceler”in suçlanması bu tarihsel bağlam olmadan anlaşılamaz. Bu suçlamalar Millî Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer tarafından olduğu kadar Cumhurbaşkanı tarafından da gündeme getirildi.

Sonuçta tüm bu sorular 1958 Anayasası’nın 1. maddesinin 1. paragrafında geçiyor: “Fransa bölünmez, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyettir. Köken, ırk veya din ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşların kanun önünde eşitliğini sağlar. Tüm inançlara saygı duyar.”

Fransız tarzı bir “Kulturkampf” kadar kültürel bir savaş ortaya çıkacak gibi görünüyor. Peki hangi toplum modeli bu savaştan zaferle çıkacak? Cumhuriyeti bölünmezlik ve laiklik ilkeleriyle güçlendiren mi, yoksa demokratik ve sosyal bir cumhuriyete öncelik veren mi?

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler