'Filistin'

Uluslararası Ceza Mahkemesi Filistinlilere Adalet Sağlayacak mı?

Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) Filistin’de yaşanan savaş suçlarıyla ilgili tarihî bir soruşturma başlattı. Filistinliler bu soruşturmanın sonucunda İsrail’in sayısız hukuk ihlalinden sorumlu tutulmasını bekliyor.

Fotoğraf: Orlok/shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) Başsavcısı Fatou Bensouda, mart ayı başında yaptığı açıklamada ICC’nin Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki savaş suçlarıyla ilgili resmî bir soruşturma başlattığını duyurdu. Bu duyuru, Mahkeme’nin İsrail’in 1967 yılından beri işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde bölgesel yargı yetkisi bulunduğu ve Başsavcılık Ofisi’nin Filistin’deki durumla ilgili kapsamlı bir cezai soruşturma açma tarihî kararlarını takiben geldi. Başsavcı Bensuda, mevcut durumun ön değerlendirme sonuçlarını 2019 yılının aralık ayında teyit ederken, muhtemel failler arasında hem İsrail ordusunu hem de Hamas gibi şiddete hazır silahlı Filistinli grupları anmıştı.

Başsavcılık Ofisi, “Devletlerin uluslararası suçları soruşturma hakkı ve sorumluluğu bulunmaktadır.” ilkesi kapsamında üye ülkelerin işbirliğinin yanı sıra tarafların da desteğine ve işbirliğine güveniyor. İsrailli ve Filistinli yetkililer ICC’nin yetki alanına giren suçlarla ilgili kendi iç soruşturmalarını yürütebiliyorlar. Fakat devletler kendi vatandaşlarını araştırma hususunda rıza göstermez ya da aciz kalırlarsa ICC sadece bu durumda müdahale ederek soruşturmayı devam ettiriyor.

İsrail, ICC’nin kurucu Roma Statüsü’nün üyelerinden biri değil ve ICC’nin yetki alanlarını tanımıyor. Buna rağmen İsrail vatandaşları, eğer haklarında tutuklama kararı çıkarılmışsa yurt dışında tutuklanabiliyor. Filistinlilerse ICC’nin bir üyesi olarak kabul ediliyorlar ve resmî bir soruşturma talebinde bulunmuş durumdalar. Başsavcı, Filistinlilerden gelen talep üzerine, 2014 yılında Gazze Şeridi’nde İsrail’le Filistinli güçler arasında yaşanan savaş sırasındaki uluslararası hukuk ihlalleri iddialarıyla ilgili 2015 yılında ön soruşturma başlattı. Soruşturma, ICC’nin yetki alanında bulunan ve Filistin’deki durumun uluslararası mahkemeye taşındığı 13 Haziran 2014 yılından itibaren işlendiği iddia edilen suçları kapsayacak.

Hesap Verme Sorumluluğunu Temin Etmek

Bensouda, Mahkeme’nin “iddia edilen en azılı faillere ya da suçların işlenmesinde en çok sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kişilere” odaklanacağını söyledi. ICC soruşturmasının temel odak noktalarının İsrail’in Gazze’ye büyük bir askerî saldırı başlattığı 2014 çatışmasıyla Batı Şeria’da sürdürülen ve uluslararası hukuk çerçevesinde gayrimeşru olan yerleşim yerleri inşası olacağı düşünülüyor.

Anayasal Haklar Merkezi’nde (İng. “Center for Constitutional Rights”– CCR) insan hakları avukatı olarak görev yapan Katherine Gallagher bu kararı takdirle karşılıyor. Gallagher açıklamasında, “Hesap verme sorumluluğunu temin etmek ve cezasızlığın sona erdirilmesi için somut bir imkân sunması açısından önemli bir karar. Kararın diğer bir önemi ise Filistinlilerin ICC’ye katılma haklarını ve kendi bölgelerinde yaşanan suçları Mahkeme’ye taşıma haklarını tanıyor olması.” dedi.

Gallagher, Filistinlilerin ICC’ye yaptığı ilk cezai soruşturma başvurusunun İsrail’in Gazze’ye düzenlediği “Dökme Kurşun Operasyonu” (Aralık 2008-Ocak 2009) sonrasında olduğunu belirterek Filistin’in ICC’ye girişinin “çok uzun bir yol” olduğunu söyledi. Filistin, Birleşmiş Milletlere üye olmayan gözlemci devlet olduktan sonra resmî bir araştırma talebinde bulunmak üzere ICC’ye katıldı. Bunu, yaklaşık beş yıl süren uzun bir ön inceleme safhası takip etti. Bu süre zarfında savcı, mahkemeye sunulan materyalleri değerlendirdi ve nihayetinde mahkemenin yetki alanına giren suçların işlendiği çıkarımında bulunmak için haklı bir zeminin bulunduğu sonucuna vardı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, En Yüksek Mahkeme

İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem, soruşturmanın başlatıldığı açıklandıktan sonra Twitter’da yaptığı paylaşımda, “ICC savcısının, İsrail’in hiçbir cezai yaptırım olmadan işlediği –ve işlemeye devam ettiği- suçlarla dolu on yıllardan sonra Filistin’deki durumla ilgili bir soruşturma başlatma kararı gerekli bir adımdır.” dedi.

Filistinliler yıllar boyunca, uluslararası hukuk ihlâli iddialarıyla ilgili olarak İsrail’in hesap vermesi için defaatle girişimde bulundular. Bu ihlâller arasında Batı Şeria’daki ve Kudüs’ün doğusundaki yerleşim yerleri inşaları ve yayılma hareketleri de bulunuyordu. Tel Aviv bu bölgeleri Gazze Şeridi’yle birlikte 1967’deki Altı Gün Savaşı sırasında işgal etmişti.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, bir devletin kendi üst yetkililerini sorumlu tutmaması durumunda en yüksek mahkeme olarak kuruldu. Filistin bağlamında hayati öneme sahip olan nokta ise şu: İşlenen insan hakları ihlalleri konusunda hesap verebilirlik olmazsa İsrail’in Filistin halkına yönelik izlediği politikalar ve attığı adımlar hiçbir cezai yaptırım olmadan devam edecek.

ICC soruşturması İsrailli şahısları Filistin’in işgal edilen topraklarında işlenen savaş suçlarından dolayı suçlu bulursa bu kişiler uluslararası tutuklama kararıyla karşılaşabilirler. Bu da Filistin halkına karşı işlenen uluslararası suçlar noktasında caydırıcı olabilir ve bu suçların devam etmesini engelleyebilir.

Siyaseten Gerilimli Bir Soruşturma

Bensouda’nın soruşturma ilanı, Filistinlilerin yanı sıra uluslararası adalet ve hesap verebilirlik çalışmalarını yıllardır sürdüren insan hakları örgütlerinde memnuniyetle karşılandı. Siyasi açıdan yüklü böylesi bir davaya gösterilen geniş uluslararası ilgiyle birlikte uluslararası mahkemenin soruşturma çabalarının engellenebileceği noktasında kaygılar mevcut. Zira ICC’nin Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs gibi tartışmalı bölgelerde yetki sahibi olduğu hususunda bir mutabakat yok.

Dünyanın en ihtilaflı bölgelerinden birinde cezai bir soruşturma yürüten ve bu konu hakkında kendi görüşleri olan hükûmetler tarafından finanse edilen nihai merci olan Uluslararası Ceza Mahkemesi, davayı sonuca ulaştırma yolunda Roma Statüsü ve Mahkeme’nin bölgesel yetki alanı gibi birçok engelle karşılaşabilir. Birleşmiş Milletlerin 2012 yılında Filistin’e üye olmayan gözlemci üye statüsünü vermesinden önce ICC, Filistin yönetimi tarafından öne sürülen suçların araştırılması için yapılan çeşitli talepleri reddetmişti. Bu reddin gerekçesi Filistin’in devlet statüsü olmamasıydı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni defalarca antisemitik önyargılara sahip olmakla ve İsrail Devleti’ni yasadışı görmekle suçlayan İsrail hükûmetinin ICC araştırmacılarıyla işbirliği yapmayı reddetmesi ve onların Filistin topraklarına girişini engellemesi gayet muhtemel.

Oslo Anlaşması’na göre, İsrail’in tüm yerleşim yerlerinin inşa edildiği Batı Şeria’daki C Bölgesi’nin sivil ve askerî kontrolü İsrail’de bulunuyor ki bu durum ICC’nin o bölge üzerindeki yetki iddialarını daha da karmaşık kılıyor. 

Davanın Adalet Getireceği Beklentisi Düşük

Tel Aviv, kendi soruşturmasını yürütebileceği bir araştırma sisteminin bulunduğunu iddia etse de bu konuda dünya kamuoyunda büyük çekinceler var.

Filistin insan hakları örgütleri en büyük önceliğin dava işlemlerinin ivedi bir şekilde ilerletilmesi olduğu görüşünde. Sivil kurumlar bu noktada çağrıda bulunsa da davanın adaleti kısa bir sürede sağlama noktasında beklentiler düşük. Davanın kapsadığı uzun zaman dilimi düşünüldüğünde, Filistin’deki durumun şu anki soruşturmanın talep ettiği gibi incelenmesi zaman alacaktır.

ICC’nin kararı Filistin Yönetimi ve Hamas tarafından memnuniyetle karşılansa da İsrail işbirliği yapmayı reddetti ve ABD de bu karara şiddetle karşı çıkıyor. Trump, bu kararın ardından mahkeme görevlilerine ekonomik yaptırımlar uyguladı ve vize kısıtlamaları getirdi. Trump yönetimi zamanında yaşanan tek yanlı ve tarafgir politika kaymaları uluslararası hukuku tamamen göz ardı etti. Bunlar arasında ABD’nin İsrail’in dillendirdiği işgal altındaki Filistin bölgelerinin hukuki statüsünün tamamen “tartışmalı” olduğu iddiasını sahiplenmesi de bulunuyor.

Yeni ABD Başkanı Joe Biden ICC’ye uygulanan yaptırımları olduğu gibi bıraktı ve sadece onları “kapsamlı bir biçimde gözden geçirme” sözü verdi. Başkanla birlikte ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris de soruşturmaya şiddetle karşı çıkıyor. 

ABD, Kanada ve Avustralya gibi güçlü devletler müttefikleri olan İsrail’in herhangi bir soruşturmaya uğramasına karşı çıktıklarından dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi siyasi baskıyla da karşı karşıya kalabilir.

Uluslararası Adalet İçin Bir Şans

ICC’nin kararı uluslararası hukukun üstünlüğünü yeniden hâkim kılmak için bir fırsat sunuyor. İsrail’in Batı Şeria’da ve Kudüs’ün doğusunda devam eden Yahudi yerleşim yerleri inşası aracılığıyla işgal altındaki bölgelerdeki Filistin topraklarına ve haklarına yerleşimcilik mantığıyla el koyması Cenevre Sözleşmesi’nin “ağır bir ihlâli” ve bir savaş suçu olarak değerlendiriliyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nde (HRW) uluslararası adalet direktör yardımcısı olarak görev yapan Balkees Jarrah soruşturmanın açılması sonrasında, “ICC üye ülkeleri Mahkeme’nin çalışmalarını herhangi bir siyasi baskıdan dirençli bir şekilde korumak için hazır olmalı.” dedi.

Yakın bir zamanda bir sonraki ICC savcısı olarak seçilen ve görevi önümüzdeki 16 Haziran’da devralacak olan Karim Khan’a atıfta bulunan Jarrah, “Tüm gözler aynı zamanda, bir yandan bayrağı devralarak süratle harekete geçmesi, bir yandan da en güçlüleri bile yaptıklarından sorumlu tutma yolunda sağlam bir bağımsızlık sergilemesi için bir sonraki savcı Karim Khan’ın üzerinde olacak.” diye konuştu.

Hukukun üstünlüğünün tesisi için çalışan Filistinli bir insan hakları kuruluşu olan Al-Haq tüm devletlere, Filistin’deki uluslararası suçların araştırılması noktasında mahkemeyle iş birliği yapma çağrısında bulundu ve ABD Dışişleri Bakanlığı ve Başkan Biden’ın “adalete ve hesap verme mecburiyetine engel olmamasını” talep etti.

Faillerin Adalet Önüne Çıkarılması

Filistinli insan hakları kuruluşu, AB ülkelerinin ICC’nin güvenilirliğine zarar veren açıklamalarını takiben mart ayı ortalarında AB ülkelerine mektuplar göndererek Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yaptığı tüm çalışmalarda ve Filistin’deki durumla ilgili soruşturmasında bağımsızlığının ve tarafsızlığının desteklenmesi çağrısında bulundu.

ICC’nin kararı, İsrail’in on yıllardır devam eden cezadan tam muafiyetinin sonlandırılması noktasında önemli bir nokta oluşturuyor. Bu karar, Filistin Devleti sınırları içinde hâlâ devam eden, Cenevre Sözleşmeleri kapsamında suç kabul edilen ve geniş ölçüde belgelenen cürümlerden sonra Filistin’in artık hukukun uluslararası üstünlüğünün tatbikine bir istisna olarak görülmeyeceğini söylüyor.

Jarrah, The Media Line’a yaptığı açıklamada, “Bu tarz kötülüklerin faillerinin adalet önüne çıkarılmasının vaktinin geldiğini düşünüyoruz. ICC nihai bir mercidir. Mahkeme sadece yurt içinde adaletin olmadığı durumlarda müdahil olur, ki zaten bu durum da tam olarak böyle.” dedi.

Gallagher bu cezai soruşturmanın, işgal altındaki Filistin topraklarında işlenen büyük suçlardan en çok kimlerin sorumlu olduğu belirlendikten sonra o kişilere karşı “somut davalara” dönüşeceğini umuyor: “En azından haklarında tutuklama kararı çıkartılan kişiler, tutuklanarak ceza mahkemesine çıkarılma riskini göze almadan özgürce seyahat edemeyecekler.” 

Alessandra Bajec

Alessandra Bajec Tunus merkezli serbest gazeteci. 2010-2011 yılları arasında Filistin’de yaşadı. Metinleri rt.com, CounterPunch ve Avrupa Gazetecilik Merkezi dergisinde yayımlandı.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler