Okulda Ramazan: “Ezan Okuduk, Orucumuzu Açtık, Namazımızı Kıldık”
Ramazan ayıyla birlikte okullarda eğitim gören çocuklar ve gençler de oruç tutmaya başlıyor. Bu durum okul eğitim personeli ve okul yönetimlerinde farklı tepkilere neden olabiliyor. Almanya ve Avusturya’dan iki Müslüman öğretmen ile okulda ramazanı konuştuk.
Ramazan ayının başlamasıyla birlikte sadece yetişkinler değil, okullarda eğitim gören çocuklar ve gençler de oruç tutmaya başlıyor. Özellikle ramazan ayı ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan eğitim personeli ve okul yönetimleri öğrencilerin oruç tutmasıyla ilgili farklı yaklaşımlara sahip olabiliyor. Öğrencilerin okulda ramazan ayını nasıl geçirdiğini ve bu durumun okuldaki eğitimciler tarafından nasıl karşılandığını Almanya ve Avusturya’dan iki Müslüman öğretmenin deneyimlerinden dinliyoruz.
Ramazan Ayına Özgü Sorunlar ve Sorumluluklar
Tuba Nur Tekin, Almanya’da, İslam din dersinin 20 yıllık geçmişi olan bir eyalette, Berlin’de 2017 yılından beri İslam din dersi öğretmenliği yapıyor. Tekin, 1. sınıftan 6. sınıfa kadar olan öğrencilere haftada bir defa ders veriyor.
Tekin, Müslüman öğretmenlerin ramazan ayına özgü yaşadıkları sorunları, ramazan ayı ile ilgili ön yargıların dile getirilmesi çerçevesinde değerlendiriyor: “11 ay boyunca benimle selamlaşmaktan dahi kaçınan bazı öğretmenler, ramazan ayında oruç tutan Müslüman öğrencileri bu ibadetten vazgeçirmem için benimle irtibata geçiyor. Çocukların oruç tutma zorunluluklarının olmadığını bildiklerini, bu hususu öğrencilerle konuşursam memnun olacaklarını söylüyorlar. Spor dersi veya diğer derslerde sözde bitkinlik gözlemleyen bu öğretmenler, çocuklara etkili nasihat vermem veya onları uyarmam için bana yöneliyorlar. Çalıştığım bir başka okulda ise ramazan ayına özgü ne olumlu ne de olumsuz bir muamele ile karşı karşıya kalmadım.”
Avusturya’nın Vorarlberg eyaletinde 2002 yılından beri ortaokul ve ağırlıklı olarak lise seviyesinde birçok okulda eş zamanlı olarak İslam din dersi öğretmenliği yapan Selim Kavas ise, ramazan ayıyla birlikte sorunlardan ziyade sorumlulukların arttığına işaret ediyor. Öğrenciler için ramazana özgü takvim ve hedefler hazırlama, ramazan ile ilgili aktüel fetva ve konuları takip etme, gayrimüslim öğretmenlerin ramazan ile ilgili sorularını cevaplama gibi birçok hususta çalışma yaptıklarından bahsediyor.
“Avusturya İslam Cemaati (IGGÖ) her yıl okullara ‘Ramazan ve Okul’ (Alm. “Ramadan und Schule”) başlıklı güncel bir bilgilendirme kataloğu gönderiyor. Yaklaşık on yıldır devam eden bu uygulama ile özellikle yeni öğretmenlerin de ramazan hakkında bilgilendirilmesi hedefleniyor.” diyen Kavas, okulda ramazan ayı boyunca yaşadığı en olumlu ve özel tecrübeyi de şöyle aktarıyor: “Ramazan geldiğinde çalıştığım okullarda iftar programları düzenliyorum. Öğrencilerim farklı kökenlere sahip. Hepsi kendi mutfak kültürlerine özgü çeşitli yiyecekler getiriyor. Okulda ezan okunuyor, hep birlikte orucumuzu açıyor ve akşam namazımızı kılıyoruz. Bu programa yalnızca Müslüman öğrenciler değil, okulda eğitim gören bütün öğrenciler ve okul personeli de davetli. Programımıza katılım her sene daha da artıyor. Bu hem çok sevindirici ve hem de özel bir tecrübe.”
“Öğretmenlere Yönelik Bilgilendirme İhtiyacı Var”
Okulda yaşanan tecrübeler her zaman olumlu olmayabiliyor. Kavas, yaşadığı olumsuz bir tecrübeden şöyle bahsediyor: “Bir gün öğretmenler odasındayken, bir öğretmen arkadaşım çok sinirli bir şekilde kapıyı şiddetli bir biçimde çarparak odaya girdi. Odada beni görünce hızlıca yanıma geldi ve ‘Öğrencilerin oruç tutmaları hakkında sen ne düşünüyorsun? Ders işleyemiyorum.’ diyerek söze girdi. Odada bulunan başka bir öğretmen arkadaş da bunu görünce yanımıza geldi ve o da beni soru yağmuruna tuttu.” Öğretmen arkadaşları sakinleştirdikten sonra, sordukları soruları cevapladığını söyleyen Kavas “Ben konuştukça sakinleştiler ve meseleyi daha iyi bir şekilde anlamaya başladılar. Ben burada öğretmenlere yönelik büyük bir bilgilendirme ihtiyacının bulunduğunu görüyorum. Onlar öğrencilerin performanslarının düşüklüğünden şikâyet ediyorlar. Oysa ramazandan bağımsız belirli gün ve zamanlarda öğrencilerin performansları düşebiliyor.” Kavas, bu durumun direkt olarak ramazan ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini kanaatinde.
Ramazanı suistimal eden öğrencilerin azınlıkta da olsa bulunduğuna dikkat çeken Kavas, oruç tuttuğu için sınava giremeyeceğini ya da spor dersine katılamayacağını söyleyen öğrencilerin öğretmenlerin üzerinde olumsuz bir etki oluşturduğunun söylüyor ve bu konularda kendi öğrencilerine özellikle uyarıda bulunduğunu aktarıyor.
“Öğrenciler Öğretmenlerin Psikolojik Baskısı ile Karşı Karşıya Kalabiliyor”
Tekin ise öğrencilerin öğretmenlerinin tepkisinden korktukları için oruç tuttuklarını gizlediğini aktarıyor: “Öğrenciler tekne orucu tutmalarına rağmen öğretmenler tarafından psikolojik baskıya uğrayabiliyorlar veya yeme ve içmeye zorlanabiliyorlar. Öğrenciler burada aktif bir engelleme tutumu ile karşı karşıyalar. Bunun yanı sıra ileri yaşta olup oruç tutan öğrencilerimin spor dersinden ve okul dışı aktivitelerden alıkonulduğuna da şahit oldum.”
Tekin, en kötü anısının bir sınıf öğretmeninin öğrencilerin teneffüste yeme içme davranışlarını gözlemlediğini ve oruç tuttuğunu anladığı öğrencileri su içmeye zorladığını öğrenmesi olduğunu söylüyor. “Bu öğrencilerim öğretmenlerinin davranışlarından korktukları için her gün okula yiyecek ve içecek getirerek, yiyor ve içiyormuş gibi davrandıklarını bildirdiler. 5. sınıflarla olan bir dersimde aynı öğrenciler bana zorla su içmeleri durumunda oruçlarının bozulup bozulmayacağını sordu. O esnada gözlerindeki endişe ve korkuyu tarif etmem mümkün değil. Hem öğretmenlerinin kulağına gitmesi durumunda oluşabilecek olumsuzluklardan korkuyor, hem de benden yardım ve destek bekliyorlardı.” Bir sınıf öğretmeninin öğrencilerine ve aile eğitimine bu denli karışıp müdahale etmesinin ve öğrencilerinin bu çaresizliklerinin kendisini derinden sarstığını aktarıyor Tekin.
Ramazanda yaşadığı en olumlu tecrübenin ise bu ay özelinde tüm öğrencilerini saran bir sevincin ve mutluluğun dışarıdan fark edilecek kadar hissedilmesi olduğunu söylüyor Tekin: “Derste işlediğimiz ramazan-ı şerif konusu ve birlikte yaptığımız farklı ramazan etkinlikleri öğrencilerim tarafından büyük coşku ve sevinç ile karşılanıyor. Bu durum, ramazanın onlarda özel bir yeri olduğunun en güzel delili.”
Buna karşılık Kavas, kendi öğrencilerinin okul yönetimleri ve öğretmenler tarafından büyük bir baskı ile karşılaşmadıklarını söylüyor. Bu durumu ise, okul yönetiminin ve öğretmenlerin lise seviyesinde olan öğrencilere yönelik büyük yaptırımlarının söz konusu olmaması ile ilişkilendiriyor. Uzun seneler önce ilkokul ve ortaokullarda görev yapan Kavas, küçük yaştaki çocukların oruç tutmalarına yönelik daha farklı tutumların olduğunu kaydediyor: “Özellikle öğretmenler tarafından küçük yaştaki çocukların oruç tutmamaları gerektiği ifade edilebiliyor. Bu durumu pedagojik argümanlarla destekleyip aktardığımızda, ailelerin bu yönde bir baskılarının olmadığını, çocukların orucu büyümelerinin bir nişanesi olarak görüp, kendi istekleri ile oruç tuttuğunu ve bunu engellemenin çocuğun gelişimine zarar vereceğini anlattığımızda anlayış gösteriyorlardı.”
“Öğretmenler Diyaloğa Girmek İstemeyince Yapıcı Şeyler İnşa Etmek Zorlaşıyor”
Berlin’de İslam din dersi öğretmenliği yapan Tekin, bu hususlarda birçok diyaloğa girdiğini, meseleleri okul yönetimleri ve öğretmenler ile defaatle konuştuğunu dile getirse de bu görüşmelerin karşılığını Kavas gibi alamadığını ifade ediyor. Bire bir görüşmelerde bazı öğretmenlerin kemikleşmiş fikirlerini tekrar gözden geçirmeye hazır olmadıklarını gözlemlediğini söyleyen Tekin, ramazan ayında öğretmenler odasında şikâyet cümleleri duymaya alıştığını dile getiriyor: “Uzun yıllardır okullarda çalışmama rağmen, belki de okuldaki tek yabancı kökenli ve Müslüman bir kadın öğretmen olduğumdan dolayı, bazı öğretmenlerdeki ön yargıları yıkma konusunda maalesef çok fazla ilerleme gösteremedim. Bu kişiler diyaloğa girmek istemeyince, özenle örülmüş duvarlara karşı tek başına yapıcı şeyler inşa etmek zorlaşıyor.”
Tekin yaşanan sıkıntıların, okul yönetimi/öğretmen-öğrenci ilişkisinde öğrencilerin kendilerini çok güçsüz hissetmelerinden kaynakladığını ve bu durumun çözülmesi gereken en önemli problemlerden birini teşkil ettiğini aktarıyor ve şöyle devam ediyor: “Öğrencilere dinini yaşayıp yaşamadığı ayırt edilmeksizin saygı gösterilmesi, sevgi, şefkat, ilgi ve merhamet ile muamele edilmesi okulun olmazsa olmaz değerlerinden olmalı. Aslen teoride savunulan bu değerlerin pratikte de yaşatılması gerekiyor. Bu olumsuzlukları gidermenin en önemli şartı velilerin sürekli okul ile irtibat hâlinde olmaları ve ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili olup, onların arkasında olduğunu öğretmenlere ve çocuklara hissettirmeleri.” Velilerin çocuklarını özellikle dinî konularda yaşanan olumsuzlukları kendileriyle paylaşmaya teşvik etmesi gerektiğinden de bahseden Tekin, ayrıca ailelere çocuklara hangi ibadetin niçin yapıldığını güzel bir şekilde anlatmalarını, onları tahrik edici sözlere karşı savunmasız bırakmamalarını tavsiye ediyor.
“Öğrencilerin ve Velilerin Kendi Haklarını Tanımaları Gerekiyor”
Okulla görüşmelerin durumu iyileştirmemesi veya ters etkiye sebep olması durumunda, gerekli kurumlara müracaat etmenin en isabetli kararlardan biri olacağını kaydeden Tekin, şöyle devam ediyor: “Örneğin ADAS (Antimuslimische Diskriminierung an Schulen, Tr. “Okullarda Müslüman Karşıtı Ayrımcılık”) gibi dernekler bu konularla ilgileniyor. Uzun vadede öğrencilerin ve velilerin kendi haklarını tanımaları ve profesyonel yardım almaları bu sorunların önümüzdeki senelerde tekrarlanmaması için faydalı olacaktır.”
Tekin, Müslüman öğrencilerin okulda dinî inançlarını yaşama hususunda sıkıntı yaşamamaları için uzun vadeli ciddi çözümler üretilmesi gerektiği kanaatinde: “Bunun için bütün okul personelinin İslam dini ile ilgili seminerlere katılımının mecbur kılınması, böylelikle okul içerisinde bu konulara yönelik bir bilinç ve farkındalığın kazanılması ciddi önem arz ediyor. Ayrıca hem velilere hem de öğrencilere ayrımcılığa maruz kaldıklarında nereye ve nasıl başvuracakları konusunda bilgilendirilme yapılması gerekiyor.”