'Filistin'

“From the River to the Sea”: Filistinliler Tek Yürek Statükoya Başkaldırıyor

Mayıs ayında yaşanan olaylar Filistin direniş hareketi tarihinde bir dönüm noktası oldu ve tüm Filistin genelindeki insanları yerleşimci ve İsrail yönetimine karşı kitlesel direniş noktasında birleştirdi.

Fotoğraf: Shutterstock.com

2021 yılının mayıs ayı, Batı Şeria ve Gazze halkından, 1948 yılından beri İsrail işgali altında bulunan topraklarda yaşayan Filistinlilere; kamplarda kalan Filistinli mültecilerden, farklı ülkelere dağılmış olan Filistin diasporasına kadar, İsrail’in Filistin halkına dayatmalarının fiilî gerçeklerini açıkça reddenen yeni bir Filistin ulusal bilincinin uyanışı olarak görülebilir.

İsrail’le Filistin arasındaki, Doğu Kudüs’te ve Mescid-i Aksa’nın içinde yoğunlaşan yüksek gerilim, Gazze Şeridi’nin yoğun bombardımana tutulmasıyla sonuçlanmıştı. Ama bu olayların öncesinde, Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki Filistinli ailelerin Yahudi yerleşimcilerin yerleştirilmesi için evlerinden zorla çıkarılma tehditleri karşısında haftalarca süren öfke vardı. Düzenlenen gösterilere polisin şiddetle karşılık vermesi sert çatışmalara yol açtı; bu da İsrailli yerleşimcilerin ve İsrail polisinin önleyici saldırılarına dönüştü.

Tel Aviv’in Mescid-i Aksa’ya düzenlediği sert taarruzla ve işgal kuvvetlerinin acımasız eylemleriyle harekete geçirdiği şey, Filistin tarihinin en önemli anlarından biri oldu.

Yeniden Keşfedilen Birlik

Kudüs’te, Batı Şeria’da ve “48’liler” olarak bilinen İsrail devleti sınırları içinde yaşayan Filistinli gençler, İsrail’in Mescid-i Aksa’daki gösterilere ve yerlerinden edilecek olan ailelerin evlerinde yapılan toplantılara gerçekleştirdiği baskınlara karşı uzun süredir görülmemiş boyutta kitlesel gösteriler düzenlediler.

Zorla tahliye emirleri ve kutsal mekâna yapılan saygısızlık kırmızı çizginin aşılması olarak algılanıp daha önce benzeri görülmemiş bir hareketliliğe yol açtı. Kudüs’ten ve Ramallah, Nablus, Cenin, Lod, Akka, Hayfa gibi büyük Filistin şehirlerinden, bunun yanı sıra “48 Filistini” içinde yer alan diğer kasaba ve köylerden binlerce Filistinli, İsrail’in coğrafi ayrımlarını reddetmek ve baskıcı politikalarına karşı çıkmak için haftalarca ayaklandı.

Şeyh Cerrah’ta başlayan bu ayaklanmalar kısa sürede İsrail’in Batı Şeria’yı, Gazze’yi ve Doğu Kudüs’ü işgaline karşı bir protesto olmanın ötesine geçerek, İsrail’in Filistinli topluluklara karşı yürütülen haksız hukuksuz uygulamalarını reddeden bir direniş hareketine dönüştü.

Genç aktivistler boykotların, gösterilerin ve yürüyüşlerin düzenlenmesinde farklı sosyal medya platformları üzerinden çok önemli bir rol oynadılar. Aynı zamanda tarihî Filistin toprakları içinde ve diasporada yaşayan Filistinli toplulukların yeniden kenetlenmesini sağlayarak, Filistin direnişini yeniden canlandırdılar.

İsrail’in Gazze’yi bombalamasına ve Kudüs’te artan şiddete karşı tarihî bir dayanışma örneği sergileyen Ürdün ve Lübnan’dan binlerce kişi, İsrail’in kuzey ve doğu sınırlarına yürüyerek Filistin’e geçmeye çalıştı.

18 Mayıs’ta, İsrail’in Filistin halkına yaptığı baskıya ve saldırılara karşı işgal altındaki Batı Şeria’da, Gazze’de ve İsrail içindeki Arap kasabalarında genel bir grev düzenlendi. Bu grev İngiliz Mandası altında 1936 yılında düzenlenen grevden beri Filistin genelinde düzenlenen ilk sivil itaatsizlik eylemi oldu. Filistinlilerin birliğini yansıtan eşsiz bir kolektif örgütlenme örneğiydi.

Filistinli bir akademisyen ve yazar olan Dr. Yara Hawari o gün Twitter hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşımda şöyle yazıyordu: “Bugün (aralarında benim de olduğum) on binlerce Filistinli, sömürgeleştirilmiş Filistin topraklarında ve başka yerlerde greve gidecek.”

Geniş çaplı isyanların yanı sıra sosyal medya üzerinden yürütülen aktivizm de insanların Filistin meselesini, Filistinlilerin perspektifinden öğrenmeleri açısından çok önemli bir rol üstlendi. Bu aktivizm çalışmaları ayrıca, kurulduğu ilk günden beri İsrail devleti tarafından benimsenen Filistin topraklarını bölme politikaları ile Filistinlilere dayatılan fiziksel ve mecburi ayrılığın sona ererek, Filistinliler arasındaki bağların yeniden tazelenmesini sağladı.

Anlatıyı Değiştirmek

Geleneksel siyasi akımlar tarafından artık temsil edilmediklerini düşünen genç nesillerin de kitlesel katılımıyla birlikte, eylemciler Filistin meselesinin geleneksel anlatısını tersine çevirmek adına uzun süredir mücadele ediyor. Daha çok sayıda ve daha genç yaştaki Filistinli gençler, Filistin meselesi hakkında alternatif bilgi kaynakları sunuyor, çevrimiçi platformları aktif şekilde kullanıyorlar.

Olayları tartışırken kullanılan sözcük dağarcığında da kayda değer bir değişim yaşandı. “Etnik temizlik”, “yerleşimci sömürgecilik” ve “apartheid” gibi terimler Batı medyasında da yaygın olarak kullanılır hâle geldi. İsrail-Filistin krizini iki taraf arasında yaşanan eşit bir çatışma olarak ele alan hâkim görüşe karşı, bu meseleden artık ezilen bir halkın, yani Filistinlilerin, ezen bir devlete, yani İsrail’e karşı özgürlüğünü kazanma mücadelesi olarak bahsediliyor.

Sosyal medya, bu mecraları kullananların meselenin diğer yüzünü anaakım medyada gösterildiğinden başka bir şekilde görmelerini ve öğrenmelerini sağladı. Sosyal medyayı aktif olarak kullanan ve çoğunluğu da geniş bir takipçi kitlesine sahip olan gençler, müdanasız bir biçimde silahlı yerleşimcilerle yüzleştiler ve onları Filistinlilerin evlerini gasp etmekle ve baskın yaptıkları evlerden de çalıp çırpmakla suçladılar. Hâkim söylemlere dayanan medya kaynaklarına karşı çıkan, hem kendi pozisyonlarını hem de Filistinlilerin İsrail’e karşı anlatı mücadelesini, yaşananları ve nedenlerini aktaran içerikler paylaşarak savundular.

Ailesi Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşayan ve evlerinden atılma tehdidiyle karşı karşıya kalan ailelerden biri olan Muhammed el-Kurdi, CNN’e verdiği bir röportajda davasını destekleyen gösterileri destekleyip desteklemediği sorulduğunda, “Siz benim ve ailemin mülküne vahşi bir biçimde el konulmasını destekliyor musunuz?” şeklinde karşılık verdi.

El-Kurdi farklı uluslararası haber kanallarına çıkarak İsrail işgalini reddeden ve yaşadığı bölgedeki sakinlerin kötü durumunu anlatan açıklamalar yaptı. Kız kardeşi Muna’yla birlikte nisan ayının sonunda sosyal medyada #SaveSheikhJarrah etiketiyle bir kampanya başlattı.

Oslo Mantığı Reddediliyor

Yeniden keşfedilen ve Filistinli kalabalıkları bir araya getiren yeni bir birlik duygusunun yanı sıra, mayıs ayında meydana gelen en önemli şey Oslo mantığının reddedilişiydi. Oslo mantığı şimdiye kadar barış görüşmeleriyle ilgili beylik sözlerden ibaret, barışı ya da Filistin’in bağımsızlığını sağlamakla ilgili olmayan fonlar aracılığıyla hâlihazırdaki umutsuz statükoyu devam ettirdi.

İsrail, Filistin topraklarının kontrolünü ve Filistin Yönetimi (PA) ile güvenlik koordinasyonu içinde askerî işgali normalleştirmeyi 1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşması sayesinde başardı. O zamandan bu zamana İsrail, el koyduğu Filistin toprakları üzerindeki yerleşim planlarını uygulamaya devam ediyor.

Bu süre zarfında ise Filistinliler kendi toprakları, sınırları, suları, iletişimleri ve hava sahaları üzerindeki egemenlik haklarından mahrum bırakıldılar. Bu adaletsiz anlaşma özünde işgali genişleterek, İsrail’in Filistinlilerin kaynaklarını ve özgürlüklerini daha fazla kontrol etmesini mümkün kılarak, böylelikle İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği suçların kılıfı oldu.

Filistinliler, en son yaşanan halk ayaklanmaları ile çoğunun aldatıcı ve adaletsiz bulduğu böyle bir mantığa karşı artık açıktan meydan okuyorlar. Mevcut Filistin yönetiminden kopan bu insanlar, eylemleriyle insanları kandırdığı kanıtlanan, insanların sıkıntılarını umursamayan, baskıcı ve iktidar koltuğuna yapışan eski siyasi idarenin değiştiğini görmek istiyorlar. Tüm Oslo mirasını alaşağı etmeye hazırlar.

Palestine Chronicle’ın editörü olan Remzi Barud yazdığı bir makalede, “Oslo’nun Filistin halkına dayattığı sefil şartları ne Washington ve Tel Aviv ne de Mahmud Abbas’ın Filistin Ulusal Yönetimi düzeltebilir. Ulusal birlik, siyasi netlik ve en nihayetinde bağımsızlık içeren daha iyi bir geleceğe taşıyabilecek olan değişimi ancak Filistinlilerin kendileri gerçekleştirebilir.” dedi.

Benjamin Netanyahu son seçimlerle birlikte devre dışı kalsa da İsrail’in Filistin topraklarındaki faaliyetlerinin sağcı, ulusalcı lider Naftali Bennett önderliğindeki yeni koalisyon hükûmeti yönetiminde de değişmeden devam etmesi bekleniyor. Filistinli bir avukat ve araştırmacı olan Diana Buttu, Arab Center Washington DC (ACW) tarafından düzenlenen çevrimiçi bir seminerde yaptığı konuşmada, Naftali Bennett ve Yair Lapid’in Benjamin Netanyahu’yla “aynı vizyonu paylaştığını” söyleyerek onlardan da “en az öncekiler kadar kötü” politikalar beklediğini belirtti.

İsrail’in Filistinli eylemcilere ve habercilere yönelik yoğun saldırı ve tutuklama siyaseti Filistin gençliğini yıldırmak ve onları sokaklara çıkmaktan alıkoymak yerine, barış yanlısı direnişi daha da güçlendiriyor. İsrail’in bu siyaseti ayrıca, halkını korumak ve kendi kaderini tayin etme hakkını elde etmek için savaşan yeni nesil direniş figürlerinin ortaya çıkmasını sağlıyor.

Alessandra Bajec

Alessandra Bajec Tunus merkezli serbest gazeteci. 2010-2011 yılları arasında Filistin’de yaşadı. Metinleri rt.com, CounterPunch ve Avrupa Gazetecilik Merkezi dergisinde yayımlandı.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler