Fransa Müslümanlarının Siyasi Baskı Altında Şekillenen Siyasi Yönelimleri
Bir göç ülkesi olan Fransa’da birçok sosyo-ekonomik problemle karşılaşan Müslüman nüfusun genel olarak sol görüşlü partilere oy vermeyi tercih ettiğine dair bir genel kabul var. Peki, bu görüş gerçekle ne kadar örtüşüyor ve Müslümanların ülkedeki siyasetle olan ilişkisinde hangi faktörler rol oynuyor?
“Fransa’daki Müslümanlar” kategorisi, olağanüstü çeşitlilikte bir kimlikler, uygulamalar, etnik kökenler, inanç ilişkileri ve siyaset ilişkileri dizisinin üzerini örtüyor. Bu nedenle, herhangi bir insan kategorisi için olduğu gibi, özellikle de Fransa, ulusal nüfus sayımında dinî ve ırksal verilerin toplanmasını reddetmeye devam ettiği için genellemeler yapmak oldukça zor. Bununla birlikte, bilim insanları Müslümanlar arasındaki siyasi yönelimler konusunda şimdiye kadar çeşitli araştırmalar ve geniş çaplı anketler gerçekleştirdiler. Bunlara dayanarak burada üzerinde konuşabileceğimiz birtakım eğilimler ve sonuçlar mevcut.
Müslüman Seçmenin Davranışı ve Lyon’dan Gözlemler
Fransa, Batı Avrupa’daki en büyük Müslüman azınlık nüfusuna sahip olmasına rağmen bu Müslümanların siyasi temsili açısından en son sırada bulunuyor. Müslümanlar arasında seçmen katılımı da diğer seçmenlere göre daha düşük olma eğilimi gösteriyor. Aslında bir “Müslüman oyu” ya da Müslüman lobisi yok. Bu kısmen, vatandaşlığın önündeki sayısız engeller nedeniyle Fransız Müslümanlarının vatandaşlığa kabul oranlarının daha düşük olmasına atfediliyor. Ancak Müslüman seçmenler sol partilere oy verme eğilimindeler. Ve onların endişeleri istihdam, barınma ve eğitim gibi Müslüman olmayan nüfusun birçoğunun endişelerini de yansıtıyor.
Bu konu hakkında gerçekleştirdiğim çalışmada, farklı siyasi seferberlik formlarını etnografik yöntemler kullanarak araştırdım. 2006 ve 2014 yılları arasında Fransa’da öncelikli olarak Lyon şehrinde ve cami cemiyetlerine odaklandığım işçi sınıfının yoğun olarak yaşadığı banliyölerde araştırmalar yaptım. Siyaset yapmayı farklı düzeylerde gerçekleşen bir şey olarak ele aldım. Bu farklı düzeyler de devlete yönelik oy verme gibi resmî faaliyetler, sivil toplum içinde örgütlenen dernek yaşamı ve sanat ve dinî yaşam gibi politik etkileri olan kültürel alandaki günlük uygulamaları kapsıyordu.
Takip ettiğim dindar Müslüman topluluklar sol eğilimli partilere sağlam destek verdiler. Ancak kötü bir şöhrete sahip şehir çeperlerinde işler daha karmaşıktı. Banliyölerde tanıdığım Selefi Müslümanların birçoğu siyasetten çekilmişti ve ulusal düzeydeki seçimlerde oy kullanmayı reddediyordu. Resmî siyasetten genel ve derin bir yabancılaşmanın en uç noktasındaydılar. İnsan hakları derneklerinde aktif bir genç olan Farid’in dediği gibi, “Politikacılar ve gazeteciler sabah, öğle ve akşam bize hakaret ediyor.”
Siyasete Yabancılaşma ve Siyasi Bilinç
Bu yabancılaşmanın yanı sıra günlük hayatta karşılaştıkları ayrımcılık ve dışlanma da göz önüne alındığında, birçok Müslüman’ın oy vermeden bağımsız olarak güçlü bir siyasi bilince sahip olduğu söylenebilir. Bu, temel dinî hakları güvence altına almak için yerel seferberliğin önemi ile de örtüşüyor. Bu endişeler arasında yerel cami inşaatı hakları, özel İslami okullar, mezarlıkların Müslüman bölümleri ve nefret suçlarına karşı adalet gibi meseleler yer alıyor. Dinî cemaatlerle veya cami topluluklarıyla ilişkisi olmayan Müslümanların katıldığı dernek türleri arasındaysa öğrenci kültürel grupları, dekolonizasyon için çalışanlar (Le Parti des Indigènes de la Republique vb.), göçmen hakları gruplarının yanı sıra siyasi yelpazenin diğer ucunda bulunan laiklik savunucuları bulunuyor.
Anketler derneklere aidiyet düzeylerinin düşük olduğunu gösterse de Müslüman topluluklarda dernek hayatı yerel ve ulusal düzeylerde hâlâ önem taşıyor. Buralardaki mevcudiyetleri, devletin atadığı resmî Müslüman temsilcilerin rolüyle büyük ölçüde çelişiyor. Araştırmamda ulaştığım sonuç, diğer araştırmacıların da belirttiği gibi, Müslümanların devletin temas kurduğu bu örgütleri kendi menfaatlerinin temsilcisi olarak görmedikleri. Buysa daha büyük bir meseleye, İslam’ın örgütlenmesi üzerindeki ağır devlet kontrolü meselesine işaret ediyor. Fransız devleti, 2015-2017 dönemindeki olağanüstü hâl sürecinde ve onu takip eden yıllarda otoriterlik dozu giderek artan bir biçimde Müslüman derneklerini feshetti ve çok sayıda camiyi de kapattı. Bu, birçok kadın için ciddi sonuçlar doğuran, Müslüman kadınların tesettür pratiklerine karşı yıllarca süren tartışmaların ve yasaların ardından geldi.
Sınıfsal Farklar
Müslümanlar bu engellerle mücadele ederken, Lyon’da sınıflar arasında önemli farklılıklar gözlemledim. İşçi sınıfın olduğu varoşlarda yaşamayan orta sınıf Müslümanların derneklerinin bazıları devletten tanınma talep ediyor ve dinî ihtiyaçları için müzakere etmek üzere devletle yerel düzeyde iş birliği yapmayı hedefliyor. Diğerleriyse devleti daha radikal bir şekilde eleştiriyor ve politikacılarla çalışmaktan kaçınıyor. Ancak kentin çeperlerinde yaşayanlar ve özellikle de işçi sınıfına dâhil Selefi toplulukları büyük ölçüde, benim “siyaset karşıtlığı” dediğim şeye geri çekildiler. Bu terimi, özel alanın savunulmasına, ahlaki bir topluluğa sığınılmasına ve umutsuzluk karşısında dinginlik aramaya atfen kullanıyorum. Siyaset karşıtlığı, 1990’lardan itibaren yıllarca süren devlet gözetimi, polis şiddeti, İslami ve sivil hak derneklerinin bastırılması ve en az bunlar kadar önemli olan, Selefi kadınların belirli örtünme uygulamaları (tüm vücudu örten cilbab ya da çarşaf) nedeniyle sosyal açıdan aşırı biçimde reddediliş ve dışlanma süreçlerinden sonra oldu. Bazı genç kadınlar son on beş yılda başörtüsü yasağı nedeniyle okullarını terk etti.
Bu farklı siyasi yönelimler -bir tanınma siyasetine karşı siyaset karşıtlığı- bence, mezhepsel veya ideolojik farklılıklardan değil, sınıf konumundan kaynaklanıyor; zira bu sınıfsal konum ırk ve komşuluk durumlarıyla kesişiyor. Araştırmamda, sınıfsal farklılıklar da etnik ayrımlardan çok daha önemliydi. Etnik köken bir dereceye kadar siyasi mobilizasyonu şekillendirse de bazı camiler ve dernekler farklı ülkelerden gelen Müslümanların ihtiyaçlarını karşıladığından, genç Müslüman nesiller arasında etnik bölünmeleri öne çıkan bir faktör olarak gözlemlemedim.
Eşit Haklar ve Saygı Talebi
Bu genel bakış ve değerlendirme göz önüne alındığında, Fransız Müslümanlarının siyasi yönelimlerini -bütün çeşitliliğiyle- etkileyen faktörlerin neler olduğunu söyleyebilir miyiz? Karmaşık bir dizi faktörün bu konuda rol oynadığını düşünüyorum. Bu faktörler arasında kesinlikle camiler gibi dinî ihtiyaçlar ve İslami pratiklere saygı var. Ama Lyon’un banliyölerinde tanık olduğum gibi, sosyal sınıf ve yerel mahalle tarihleri de bu faktörler arasında. Aynı şekilde, Müslümanların ekonomik hareketlilik arzuları, uluslararası adalet, sosyal ve ekonomik adalete dair umutları da.
Fransa’daki Müslümanlar, son yirmi yılda sürekli siyasi saldırılara maruz kaldılar. Siyasetle ilişkileri böyle bir bağlamın içinde ortaya çıkıyor. Dinî kimliğin kendisi tek başına siyasi tutumları veya uygulamaları belirlemiyor. Bu insanların siyasi görüşleri ve siyasetle iştigalleri, kökenlerinin değil, eşit haklara sahip ve saygıya layık vatandaşlar olarak topluma katılma arzularına dayanıyor.