Merak Uyandıran Yemekler ve Kültürel Gıda Sömürgeciliği
Kültürel gıda sömürgeciliği, “etnik” addedilen gıdaları pişirme, yeme, araştırma ve onları keşfetmekten duyulan maceraperest bir hisle tanımlanır. Peki, sömürgeleştirilmiş ve sömürgeci kültürler arasında var olan kurumsallaşmış ekonomik ve siyasi güç eşitsizlikleri yemek yeme ve yemek hakkında konuşma şekillerine nasıl yansır?
Yemek tarifi ya da dışarıda yeme-içme tavsiyesi veren medya kanallarını takip ediyorsanız, bazı yemekler, reçeteler ya da yeme içme mekânları anlatılırken, tekrar edilerek kullanılan bazı sıfatlara, açıklamalara ya da niteleme eğilimlerine şahit olmuş olabilirsiniz. Örneğin, “babaannemin gizli tarifi”, “Doğu’nun mucizevi enerji deposu”, “mistik baharatlar”, “besleyici içecekler”, “keşfedilmemiş yöntemler”, “egzotik lezzetler” bu nitelemelerden sadece birkaçı.
Bu tarz açıklamalar, bize o tarifin içerdiği malzemeleri ya da yapılış yöntemini aktarmanın ötesinde bir şeyler anlatır: Bu yemeklerin kolayca anlaşılamayacak bazı gizemli özellikleri vardır. Bu gizemli özellikler ise yemek uzmanları ve otoriteleri tarafından çeşitli mecralarda, restoran menülerinde, yemekle ilgili program ve yayınlarda açığa çıkarılır ve böylece okuyucuya, dinleyiciye aktarılır. Peki buradaki mesele nedir? Gerçekten de geçmişte yapılagelenlerin, Batı dışı dünyaların, eskilerin bir bilgeliği mi vardır?
Beyaz Olmayanların Yemeklerinin Beyaz Ülkelerdeki Serencamı
2022 yılının başında İngiliz medyasında çıkan haberlere göre, yemek programları ve okul yemekhanelerinin iyileştirilmesiyle ilgili çabalarıyla ünlü İngiliz şef Jamie Oliver, yayınlanacak tariflerini incelemek üzere bir “kültürel temellük” (İng. “cultural appropriation”) uzmanını istihdam etmeye karar verir. Sunday Times gazetesine verdiği röportajında Oliver, kişniş, zerdeçal, garam masala ve kimyon içeren bir tavuk tarifi olan “imparatorluk kızarmış tavuğu” (İng. “empire roast chicken)” tarifinin içinde geçen “imparatorluk” ibaresinin, bugüne uygun olmayacağını düşündüğünü söyler.
2021 yılında ABC TV’de yayınlanmaya başlanan bir Avustralya televizyon komedisi olan Aftertaste, hegamonik erkeklik, kültürel temellük ve ırkçılık kesişiminde, beyaz şef kültürünü alaya alan bir yapım olarak televizyon alanında yenilikçi bir iş ortaya koyar. Amerika Birleşik Devletleri’nin popüler yemek medya kanalı Bon Appétit internet sitesinde yer verdiği Vietnam’a ait bazı tariflerin kökenlerini belirtmeyişine gelen tepkilere cevaben 2020 yılında özür niteliğinde bir bildiri yayımlar.1
2019 yılında, İngiliz şef Gordon Ramsay, Asyalı şefler bulunmamasına rağmen “otantik Asya restoranı” açtığını öne sürdüğü için yemek yazarlarınca eleştirilir.
Bu örnekler, beyaz olmayanların yemeklerinin beyaz ülkelerdeki serencamlarının akademide ve popüler medyada ele alınan konulardan biri olduğunu gösterir. Yemeklere verilen ya da verilmeyen isimler, ülkenin sömürgecilik, göç ve entegrasyon tarihlerine ayna tutar; hatırlama ve tanınma politikalarını akla getirir. Bu yazının devamında, “ilkelcilik” ve “kültürel temellük” kavramları üzerinden yemek kültüründe gözlenen kültürel gıda sömürgeciliğini ele alacağım.
Kültürel Temellük ve İlkelcilik
Sömürgecilik sonrası çalışmalarda ortaya çıkan bir terim olan “kültürel temellük”, kelime anlamıyla bir kültürün üyelerinin başka bir kültürün unsurlarını benimsemesi olarak tarif edilebilir. Burada sorun oluşturan kısım, baskın kültürün dezavantajlı bir azınlığın kültürel ögelerini benimsemesi, yani onu bir nevi yağmalamasıdır.
“Öteki”nin Batılı temsillerinin içinde sürekli bir yer edinen ilkelcilik (İng. “primitivism”),2 Avrupa Aydınlanmasının rasyonalizmine tepki olarak geliştirilen ve doğa-kültür ikiliğinde kullanılagelen bir fenomendir ve tarafını “doğa”dan yana alır.3 Sömürülen ülkelerin el değmemiş kaynakları ve doğasına sömürgeci ülkeler tarafından el konulduğu gibi, aynı ülkelerin sanatları, alışkanlıkları, tarzları da sömürgeci ülkelerin sanatında ve kültürel yaşamında kullanılır. El değmemiş ve gelişmemişlik bu ülkelerin doğasına olduğu gibi, sanatlarına da atfedilir. Sömürgeciler baskıladıkları toplumların kültürlerini, daha saf ve etkileyici buldukları gerekçesiyle ekonomik, kültürel ve sosyal kazançlar için kendi sanatlarına eklemlerler.
İlkelcilik ve eşlikçisi kültürel temellük, yaşam tarzı belirleyicisi olan pek çok kültürel tüketim alanında kendini gösterir. 2000’lerin başından beri dijital medya, turizm ve hizmet endüstrilerinin büyümesinin etkisiyle, yemek ile ilgili alanlar da kültürel temellüke maruz bırakmak konusunda es geçilmez. “Etnik” sıfatı verilen yemek restoranlarının artışı, küresel zincir markaların “etnik,” “egzotik,” “mistik” gibi etiketler kullanarak pazarladıkları ürünler, Avrupa şehirlerinde bir zamanların “etnik” ve “uzak durulası” mahallelerinin bugün popüler turistik istikametleri hâline gelişi ve üst-sınıf (İng. “fine dining”) restoranlarının menülerine eklediği Avrupa mutfakları dışındaki yemekler kültürel temellüğün kendini gösterdiği örnekler olabilir. Bu durum, bizleri “kültürel gıda sömürgeciliği” gibi kavramsallaştırmalarla karşılaştırır.
Kültürel Gıda Sömürgeciliği Nedir?
“Kültürel gıda sömürgeciliği” (İng. “cultural food colonialism”) ifadesi, sömürgeleştirilmiş ve sömürgeci kültürler arasında tarihsel olarak var olan ve kurumsallaşmış ekonomik ve siyasi güç eşitsizliklerinin yemek yeme ve yemek hakkında konuşma şekillerine nasıl yansıdığı ile ilgilidir. Exotic Appetites: Ruminations of a Food Adventurer kitabında Lisa Heldke,4 kültürel gıda sömürgeciliğini “etnik” addedilen gıdaları pişirme, yeme, araştırma ve onları keşfetmekten duyulan maceraperest bir hisle tanımlar. “Etnik” sıfatı iliştirilen bu yemekler, çoğunlukla ekonomik olarak egemen olunan veya üçüncü dünya ülkelerinin kültürlerine aittir. Bu keşfe çıkanlarsa genellikle Avrupa ve Amerika ülkelerinden gelen, ayrıcalıklı sosyal konumlara sahip yemek meraklılarıdır. Yenilik, egzotiklik ve özgünlük de bu yemekleri tarif etmede öne çıkan çerçevelerdir.
Kültürel gıda sömürgeciliğinin bazı görünümleri, göç alan ülkelerde bulunan ayrıcalıklı ve beyaz bir grubun o zamana kadar yasaklanmaya çalışılmış, mesafe konmuş, kötü nitelikler atfedilmiş yemeklere hürmet göstermeye başlaması olarak yorumlanabilir. Fakat temellükün, bir hürmet (İng. “appreciation”) durumundan farkı, hâlâ dezavantajlı konumda bulunması muhtemel bir topluluğun kültürel ögelerinin, iki taraf arasında kültürel bir etkileşim sağlanmadan, kültürel sermayenin genişletilmesi ya da maceracı hislerin tatmini için kullanılmasından gelir. Hürmet etmek, bir topluluğun kendini tanıtma ve geçmişini hatırda tutmasına yarıyorsa, temellük de o kültürün dış görünümünden, kıyafetinden ya da yemeğinin baharatından ötürü uğradığı ayrımcılığın üstünü kapatır. Sanki o topluluk hiç ayrımcılığa uğramamış, bugün çok merak edilen alışkanlıklarına tepeden bakılmamıştır. Ayrıca o kültürü heyecanlı ve keşfedilebilir kılan da sömürgeci ile aynı çerçeveye aittir. Bu anlayışa göre bazı yemekler fazla keşfedilmemiştir, Avrupa modernitesinden bir şekilde uzak kalmışlardır, ona benzememişler ve bu yüzden heyecan hislerini uyandırmaktadırlar.
Küreselleşmenin dünyanın merkezî yerlerden uzak köylerini ve büyükşehirlerini farklı yollarla ve yoğunluklarda etkilediği5 ve tüketim biçimlerini de aynılaştırdığı bir dönemde, Avrupa ve Amerika dışındaki toplumların yeme içme alışkanlıklarının da sabit kalacağını düşünmek mümkün değildir. Fakat kültürel gıda sömürgeciliğinde, beyaz olmayan bu toplulukların gıdaları “zamanda donmuş”6 ve hep aynı kalmış gibidir. Onların yöntemleri gizemli ve lezzetlidir, Batı ile tanışmamış olmaktan gelen bir büyüleri vardır. Bu şekilde ilkelcilik, temellük ve sömürgeci anlayış; etnik, mistik ya da egzotik olduğunu düşündükleri mutfaklara ve yemek kültürlerine olan ilgilerinde kendini gösterir. Japonların matcha çayı seremonisine, Meksika yemeklerine, felafele, kebaba ya da Desi mutfağına olan düşkünlük, bağlamına göre kültürel gıda sömürgeciliğinin farklı görünümlerine örnek verilebilir.
Yemek yazını ise, bir kültürel üretim olan yayıncılık içerisinde eşitsizliklerin ve ırkçılığın sürdüğü alanlardan birisidir. Amerika Birleşik Devletleri’nin en popüler yemek yayınlarından biri olan ve popülerliğinin büyük kısmını sunduğu “çeşitliliğe” borçlu olan Bon Appétit medyası 2020 yılında dahi beyaz olmayan yazarlarından sadece kendi otantik kültürleri, ninelerinin eski tarifleri, etnik kimlikleri hakkında yazmalarını isteyerek,7 kültürel gıda sömürgeciliğini devam ettirir. Böylece etniğin ve otantiğin kime ait olduğu beyaz bakışıyla tanımlandığı gibi, onu devam ettirecek mekanizmalar da üretilmeye devam edilir.
İmaj ve Temsilin Ötesine Geçmek
Kültürel temellük ve kültürel gıda sömürgeciliği tartışmaları, yemek aracılığıyla ötekiler ile karşılaşmanın ve onları tanımanın sosyal kabul ve uyum getirip getirmeyeceğine dair tartışmalara olumsuz yanıtlar verir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa örneklerinde, yemekleri yense ve restoranları artsa da ırkçı saldırılara uğrayan grupların varlığına ek olarak, devletlerin sömürgeci geçmişleri, göç ve uyum politikaları ve vatandaşlık temelinde ötekilerle kurduğu güç ilişkileri, yemek edimini bile dezavantajlı grup aleyhine döndürebilir. Bu sebeplerle, hangi yemeğin nasıl yendiği ve bu yemekleri yapanların ve yemekler hakkında yazanların kimler olduğu politik ve toplumsal meselelerdir.
Etniklik, Batı’nın ve güç sahibi olanın bakışında belirlenen bir özelliktir. Bu sebepledir ki her ülkede farklı bir yemek etnik addedilebilir ve o yemeklere heyecan, merak, tiksinti gibi çeşitli duygular iliştirilebilir. Bugün etnik yemeklere gösterilen ilgi, kültürel temellük tartışmaları ve yemek profesyonellerinin aldığı tepkiler ve buna karşı gösterdikleri tavırlar birbiriyle ilişkili ve toplumsal hareketlerin gündelik hayata yansımaları olarak görülebilir. Başlangıçta verilen örneklerin, kültürel temellük ve kültürel gıda sömürgeciliği açısından ne gibi sonuçlara yol açacağını ön görmek şimdiden mümkün olmasa da bu girişimlerin ana akım medyada çatlaklar oluşturacağı iddia edilebilir. Bu noktada, göçmenlerin ya da azınlık grupların, imajlardan ve temsillerden ibaret değil, değişme ve değiştirme kapasitesine sahip bireyler olduklarını göz önünde bulundurmak gerekir. Bu tarz bir bakış, hem onların yemeklerinin nasıl çerçevelendiğini ve sunulduğunu değiştirdiği gibi, bu yemeklere eşlik edecek duyguları da etkileyebilir.
Dipnotlar
Masing, Anna Sulan. Jamie Oliver is Veering into Cultural Appropriation. Because He’s Jamie Oliver. CNN Opinion, Ocak 27, 2022, https://edition.cnn.com/2022/01/26/opinions/jamie-oliver-cultural-appropriation-masing/index.html. Ravindran, Jeevan. Jamie Oliver Says He’s Hired Cultural Appropriation Specialists to Advise on Cookbooks. CNN Travel, Ocak 24, 2022, https://edition.cnn.com/travel/article/jamie-oliver-cultural-appropriation-scli-intl-gbr/index.html.
Said, E. 1978. Orientalism. New York: Pantheon.
Mills, Albert; Durepos Gabrielle; Wiebe, Elden. “Primitivism”. Encyclopedia of Case Study Research, 727-8, housand Oaks, CA: SAGE Publications, Inc., 2010.
Heldke, Lisa. Exotic Appetites: Ruminations of a Food Adventurer. New York: Routledge, 2003.
Marcus, George E. “Ethnography in/of the World System: The Emergence of Multi-Sited Ethnography.” Annual Review of Anthropology 24 (1995): 95–117. http://www.jstor.org/stable/2155931.
Fabian, Johannes. 1983. Time and the Other: How Anthropology Makes Its Bbject. New York: Columbia University Press.
Khanna, Mallika. ‘It Was a Losing Fight to Write Anything That Wasn’t “Ethnic”. Eater, Temmuz 30, 2020.
https://www.eater.com/21347367/food-media-flattens-ethnicity-into-identity-bipoc-creators-bon-appetit-rick-martinez-alison-roman