Güçlenme (Empowerment) Nedir?
Güçlenme (Empowerment) konsepti, bilhassa yapısal ırkçılığın yöneltildiği gruplar açısından anlamlı. Peki Müslüman cemaat hangi “güçlenme” alanlarını aktive edebilir? Ve Müslümanlar açısından bu konsept neden gerekli?
Müslüman karşıtı ırkçılık, Müslümanlara ve Müslüman olarak algılanan insanlara yönelik bir ırkçılık biçimi. Bu ırkçılığa maruz kalan kişilerin gerçekte Müslüman olup olmamaları veya kendilerini dindar olarak tanımlayıp tanımlamamaları bir önem arz etmemektedir. Bu dışlamaya sadece dinini yaşayan Müslümanlar değil, dış görünüşü veya ismi sebebi ile Müslüman olarak algılanan insanlar da maruz kalmaktadır.
Irkçılık, insanlara toplumda bir tarafın “normal” olarak işlev görüldüğü bir konum atar. Irkçılık ulusa, etnik kökene veya kültüre dayalı, “biz” ve “onlar” olarak gerçekleşen bir ayrımdır. Müslüman karşıtı ırkçılığın belirleyici özelliği, “(Hristiyan) Batı” ile “İslam kültürü” arasında kurulan ikili bir ayrımdır. Bu ayrım, bu iki tarafın farklı olduğunu söylemekle kalmaz, aynı zamanda onları bağdaştırılamaz unsurlar olarak görür. Bu sırada bir taraf üstün kabul edilirken diğer taraf değersizleştirilir. Bu mekanizmaya “Othering”, yani “ötekileştirme/öteki hâline getirilme” denir.
Irkçılık ve Ayrıcalıklı Erişimler
Irkçılık zıtlıklarla düşünür. “Doğu”, “Batı”nın zıttı hâline gelir. Bu ötekileştirme ile amaçlanan şey sadece bir tarafı değersizleştirilmek değil, aynı zamanda Hristiyan-Batılı, medeni ve uygar bir “Batı” tasavvuru oluşturmaktır. Irkçılık sadece gördüklerimiz için değil, kendimizle ilgili algımız, kendimizi kim veya ne olarak hissetmemiz gerektiği, bize hangi konumun verildiği konusunda bir tür algı filtresidir.
Özellikle kaçış, göç ve cinsiyet bağlamında, Müslümanları genelleyen ve onlara bazı sıfatlar atfeden, İslam’ın ve Müslümanların belli bir doğası olduğu görüşünü izleyen ırkçı paradigmalar tekrar tekrar ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda insanların günlük yaşamlarındaki farklılıklar ve ayrıca dinî uygulamalardaki çeşitlilikler göz ardı edilir. Onlarca yıldır süren kamusal tartışmalarda sadece İslam’ın rolü hakkında değil, aynı zamanda Müslüman insanların ne ölçüde Almanya’ya ait olduğu hakkında da tartışılır. Bu tartışmalar, ırkçı ayrımların aidiyet/ait olmama ve öncelikle kimin toplumsal katılım hakkına sahip olup kimin bu hakka sahip olmadığı meselesi üzerinden yapıldığını göstermektedir.
Özetle ırkçı mekanizmada bir tarafın ötekileştirilip değersizleştirilmesi; diğerinin ise üstün olarak lanse edilmesi, belirli grupları materyal ve sembolik kaynaklara erişimden dışlamaya yönelik eylemleri meşrulaştırır. Bu yapısal ırkçılığın bir parçasıdır. Burada mevzuata, kamusal tanımlamalara, rutinlere, normlara da yansıyan ve insanların günlük yaşamlarında, -örneğin eğitim sisteminde-, konut veya iş ararken karşı karşıya kaldıkları karmaşık bir sistem söz konusudur. Bir grubun dışlanması diğer grup için ayrıcalıklı erişim sağlar. İşte bu ırkçılığın temel işlevidir.
Bir ”Direniş Biçimi” Olarak Güçlenme (Empowerment)
Bu güçlü değersizleştirme mekanizmaları, bu duruma maruz kalan insanların benlik algısını da etkiler. Irkçılık ve/veya antisemitizm deneyimleri olan insanlar için, güçlenme (Empowerment) yolları arayışı ve temsil mücadelesi günümüzde hâlâ çok önemli. Buradaki güçlenme, “Biz kimiz?” ve en önemlisi “Biz kim olarak yansıtılıyoruz?/Biz kimler hâline getiriliyoruz?” sorularına odaklanır.
Güçlenmenin (Empowerment) amacı bu anlatımların aksine olumlu öz referanslar geliştirmek, maruz kaldıkları tüm değersizleştirme ve dışlama deneyimleri karşısında insanlarda harekete geçme gücü oluşturmaktır. Bu mahallede, cemaatlerde, topluluklarda, aktivist bağlamlarda veya güvenli alanlarda (safe space) ve hatta kapı önü sohbetlerinde bile gerçekleştirilebilir. Güçlenme, ırkçılığa karşı bir direniş biçimi, dolayısıyla siyasi bir yaklaşım ve aynı zamanda bir özgürleşme eylemi olarak anlaşılabilir.
Güçlenme (Empowerment) Nedir ve Güçlenme Mekânları Nelerdir?
Güçlenme gündelik hayatta maruz kalınan ırkçılığın ve yaşamın farklı alanlarında karşılaşılan sınırlamaların münferit bir vaka veya kişisel bir başarısızlıkla ilgili değil, daha büyük bir olgu ve anlatının bir parçası olduğuna dayanır. Ayrımcılığa maruz kalan insanların ortak bir deneyim alanında buluştuğu konusundaki farkındalık, güçlenme tecrübesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Güçlenme, “ayrımcılığa maruz kalmış insanlar tarafından kendi kendini güçlendirme, iyileştirme ve (yeniden) eylem alanı elde etme için baskıdan kurtuluşa götüren, toplum odaklı bir kavramdır.” Güçlenme, “hedefe yönelik herhangi bir profesyonel müdahale olmaksızın insanların kendi eylemleri aracılığıyla, sorumluluk alabilecek, kararlılık gösterebilecek ve kendi çıkarlarını savunabilecek konuma gelmesini sağlayan” süreçleri kapsar. Bu nedenle güçlenme, her şeyden önce kendi kendini organize eden ve topluluk temelli bir eylemdir.
Burada üç unsur önemlidir. Güçlenme (1) politik bir örgütlenme biçimidir. Bu örgütlenme, baskıcı yapılar ve koşullar karşısında (2) kolektif bir öz güçlendirmeye dayanır. Buna göre güçlenmenin belirli bir amacı vardır: Bu da (3) yetki alanlarının açılması ve tahsis edilmesidir. Yani güçlenme, toplumsal eşitsizlik ve baskının, yine bu duruma maruz kalan grup ve toplumların girişimleri ve eylemleri ile bertaraf edilmesidir.
Benzer Deneyimlere Sahip İnsanların Bir Araya Gelmesi
Sosyal eşitsizliği ve toplumsal güç ilişkilerini değiştirme hedefi, son yüzyılda harekete geçen engelli aktivistler veya siyah sivil haklar hareketlerinde vurgulandığı gibi güçlenme kavramının temel ilkeleridir. Bu dönemin bazı hareketlerinin “Anti-psikiyatrik hareket” veya “anti-pedagojik hareket” gibi kendilerine verdikleri isimler, bu hareketlerin yapısal olarak örgütlenmiş profesyonel müdahale biçimlerine nasıl karşı çıktıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Tseppo Bollwinkel güçlenme alanlarının ve uygulamalarının kontrole tabi olmaması ve etki altına alınmaması gerektiğini vurgular. Güçlenme kontrol edilemez veya aktarılamaz, insanlar sadece kendilerini güçlendirebilirler ve başkaları tarafından güçlendirilmeleri mümkün değildir. Çünkü güçlenmenin her insan için ne anlama geldiği çok farklıdır. Güçlenme bu nedenle bir “durum” değil, bir süreçtir. Bu sürecin “net sınırları, somut bir amacı ve önceden belirlenmiş bileşenleri de yoktur, çünkü azınlık hâline getirilmiş her grup kendi kimlik anlayışını, kendi deneyimlerini, kendi konumlandırmasını, kendi çıkarlarını, ihtiyaçlarını, vizyonlarını, taleplerini ve stratejilerini tanımlar ve güçlenme sonucunun bir parçası olarak uygun kararlar verir.”
Dolayısıyla güçlenme teorik bir yapı değildir, somut uygulamada ortaya çıkar. Hiçbiri diğerinden daha az ya da daha fazla siyasi olmayan, çay salonundan siyasi protestoya, cemaatten kurumsallaşmaya, müzikten podcast’lere kadar tüm güçlenme uygulamaları “gerçeği değiştiren siyasi bir eylemin parçasıdır.” Yani güçlenmenin gerçekleştiği birçok alan vardır. Bunlar deneyimlenen toplumsal eşitsizliklerin çok çeşitli şekillerde ele alındığı alanlardır. Bu ele alış, biraz rahatlayıp beraberce çay içmek veya benzer deneyimlere sahip insanlarla bir araya gelip fikir alışverişinde bulunulan bir atölye olabilir.
“Ötekilik” Algısının Siyasi Dönüşümü
Güçlenme alanları, kişinin bireysel acı verici deneyimlerini daha geniş bir bağlamın parçası olarak anlayabilmesi ve algılayabilmesi imkânını sunar. Bu alanlar, gündelik hayatta “anlatılamaz” olandan ayrılan ve ırkçılığı konuşulur kılan; ayrımcılık deneyimlerini önemsizleştirmeden veya küçümsemeden kabul eden alanlardır. Güçlenme, ırkçılığın hayatım üzerindeki etkilerinin farkına varma ve aynı zamanda toplumda ırkçılığa karşı stratejiler geliştirme anıdır. Mevcut başa çıkma stratejilerini ortaya çıkarma ve harekete geçmek için yeni yetenekler geliştirme fırsatıdır. Güçlenme anları pedagojik rehberlikle oluşmaz. Bu anlar bir seminer sırasında yaşanan bir aydınlanma ile ya da arkadaşlarla geçirilen akşamlarda, kapı önü sohbetlerinde, tek başına yürüyüş yaparken, çay içip sohbet ederken, grupça çıkılan bir gezintide ortaya çıkabilir. Güçlenme, bir süreçtir ya da daha doğrusu süreçlerin bir dizilimidir. Hayattaki irili ufaklı birçok şey birikip bir araya gelerek “güçlenme” (Empowerment) olarak tanımlanabilecek olguya dönüşür.
Güçlenme, kişiyi sessizleştiren, bağlayan ve çevreleyen, insanın bedenine işleyen bu “ötekilik” algısının siyasi dönüşümüdür, bu değişimi “harekete geçirmek”tir. Güçlendirici anları tek başıma bir kitap sayesinde deneyimleyebilirim, ancak güçlenmede yatan dönüştürücü güç, ırkçılıktan etkilenen insanların birleşmesini gerektirir. Güçlenme aynı zamanda acı anlamına gelse bile, Bollwinkel: “Direnişle kutlama! Güçlenmenin (Yeniden) Siyasallaşmasına Dair” başlıklı makalesinde güçlenmenin her şeyden önce “etkinliği sağlayan bir hareket, bir enerji, bir neşe” olduğunu yazar. Beraberce “başka yerler/alanlar” oluşturmak ve toplumsal eşitsizlik sistemleri tarafından bize biçilen rolleri kabul etmemek için ortak hareket etmek… “Bu sevinç, evet özellikle bu sevinç, baskıya karşı çıkmaktadır. Ve bu sevincin kendisi salt bu hâliyle zaten başlı başına bir direniştir.”
Mecheril, Paul (2019): Migrationspädagogik. In: https://www.uni-bielefeld.de/fakultaeten/erziehungswissenschaft/arbeitsgruppen/ag10/Mecheril-2019_Migrationspadagogik.pdf
„Wenn Wissen und Diskurs persönlich wird und werden sollte.“ Yasmine Chehata und Birgit Jagusch. 2020. In: https://www.beltz.de/fachmedien/sozialpaedagogik_soziale_arbeit/produkte/details/42940-empowerment-und-powersharing.html S. 9-18.
Nassir-Shahnian, Natascha Anahita (2020): Powersharing: es gibt nichts Gutes, außer wir tun es! Vom bewussten Umgang mit Privilegien und der Verantwortlichkeit für soziale (Un-)Gerechtigkeit. In: Birgit Jagusch und Yasmine Chehata (Hg.): Empowerment und Powersharing. Ankerpunkte – Positionierungen – Arenen. 1. Auflage. Weinheim, Basel: Beltz Juventa. S. 30.
Bakic, Josef (2014): Empowerment. https://igfh.de/publikationen/kritisches-glossar/empowerment. Ohne Seite.
Chehata/Dib/Harrach-Lasfaghi/Himmen/Sinoplu/Wenzler (2023): Empowerment, Resilienz und Powersharing
in der Migrationsgesellschaft. Theorien – Praktiken – Akteur*innen. Beltz/Juventa. Open access.
Bollwinkel Keele, Tsepo Andreas (2020): Widerständig! Feiern! Zur (Re-)Politisierung von Empowerment. In: Jagusch/Chehata (Hg.): Empowerment und Powersharing. Ankerpunkte – Positionierungen – Arenen. 1. Auflage. Weinheim, Basel: Beltz Juventa (Diversität in der Sozialen Arbeit), S. 206–213.
„Soziale Arbeit als Praxis: Empowerment“. Leseprobe aus Lambers; Helmut (2013): Theorien Sozialer Arbeit. Ein Kompendium und Vergleich. Barbara Budrich. https://budrich.de/news/geblaettert-theorien-der-sozialen-arbeit/ . S. 323.
Rosenstreich, Gabriele (2018): Empowerment und Powersharing. Eine Einführung. In: Überblick. Zeitschrift des Informations- und Dokumentations- zentrums für Antirassismusarbeit in Nordrhein-Westfalen 24 (2).
vgl. Bollwinkel 2020, S. 208
Judith Butler (1991): Das Unbehagen der Geschlechter. Suhrkamp Verlag. Frankfurt am Main.
Bollwinkel 2020, S. 208