'Dosya: "Yeni Göçmenler"'

“Türkiye’yi Terk Etmek” ve Yeni Göç Hareketini Konuşmanın Zorluğu

Türkiye’den Avrupa’ya yeni "dalga" göç son yıllarda sıkça gündemde. Bu tartışmanın tüm tarafları açısından yeni göç hareketini konuşmak ise ayrı bir duygusallığı beraberinde getiriyor.

©fran_kie/shutterstock.com

Göç, bu dünyadaki canlıların paylaştığı ortak paydalardan birisi. “Yaşayakalmak” içgüdüsüyle tüm canlılar, kendilerini tehlikede gördükleri yerden ayrılma ya da kendi refahlarına katkı sağlayacağını düşündükleri farklı bir yere doğru hareket etme gibi temel bir pratiğe sahipler. Soğuk iklimlerden sıcak iklimlere göç eden kuşlar, balinalar, ren geyikleri ya da kaplumbağalar gibi insanlar da tarihin ilk anlarından bugüne kadar çok büyük bir göç hareketliliğinin daimi olarak içerisindeler.

Sosyal bilimler bu insan hareketliliğine dair sayısız araştırma projesine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. “Göç sosyolojisi” yıllardır göçün temel teorilerini, hatta kanunları üzerinde kafa patlatıyor. İnsanların neden göç ettiği ya da etmediği, neden belli bir ülkeye/coğrafyaya göç etmeyi tercih ettiği ya da etmediği, göçün zorunlu ya da keyfî gerçekleştiği süreçler ya da göçle birlikte göç alan ve göç veren ülkelerdeki büyük dönüşüm başta olmak üzere irili ufaklı daha birçok soru, bu alanda senelerdir farklı farklı cevaplar ortaya koyuyor.

Göçün istisnai bir fenomen değil, insanlık tarihinde birçok insanın tartışmasız kaderi olduğu yönündeki saptamadan hareketle Türkiye’de son yıllarda sıkça gündeme gelen “yeni dalga göç” de, sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor. Dünyanın her yerinden Türkiye ile bağlantısı olan/olmayan insanlar, akademisyen ya da siyasiler açısından bu yeni göç hareketliliği merak uyandırıcı. Bu hareketlilik, 60’lı yıllarda iş gücü göçüyle Avrupa’ya gelmiş olan Türkiye kökenliler açısından da özellikle ilgi çekici. Zira Avrupa’da “iş gücü göçü” ile oluşmuş olan ve bundan 60 yıl önce çoğu eğitimsiz, taşradan büyük şehirlere yaşanmış “gurbetçi” göçünden farklı olarak son yıllarda Türkiye’den büyük çoğunluğu yüksek nitelikli, “expat göçü” ile karşı karşıyayız. Bu göçü tartışmak, özellikle Avrupa’daki Türkiye kökenliler açısından önemli, zira mevcut göç eğrisinde yaşanan bu farklı merhale, bize aidiyet, kimlik, uyum ya da bütünleşmeye dair sayısız veriyi bu kez farklı bir bakış açısıyla sunuyor.

Türkiye’den Göç Duygusal Rezervleri Harekete Geçiriyor

Türkiye’den yeni göçü tartışmanın kendisi ise hiç kolay değil. Temel göç teorilerinden biri olan “push ve pull faktörler”, yani göç etmeye iten ya da göçü çeken faktörler göz önüne alındığında, “Türkiye’den gitmeyi teşvik eden” faktörlerden bahsetmek, bir yönüyle siyasi bir tartışmada da taraf olmak gibi görülüyor. Örneğin Türkiye’de mesleki şartlarından ya da ekonomiden memnun olmayan yüksek nitelikliler göç etmekten bahsettiğinde, bu göçün salt siyasi tercihlerle ilintili olduğu algısı hâkim. Türkiye’den “gitme” kararı, son yıllarda sıkça bir siyasi mensubiyetin ifadesi gibi algılanıyor. Oysa 1960’lı yıllarda Türkiye’deki ekonomik şartlar nedeniyle ülkeyi terk eden ve bugün Batı Avrupa’daki 6 milyonluk “Türk topluluğu”nu oluşturan “gurbetçi” göçü de benzer bir itici faktör diziliminden besleniyordu: O dönemde de Türkiye’de insanları göçe iten faktörler çoktu. O dönem bu “itici faktörler” nedeniyle ülkeyi terk edenler Türkiye ile kurdukları ilişki itibarıyla kısmen olumlu bir tabirle (“gurbetçi”) isimlendirilmesine rağmen, bugün Türkiye-Avrupa koridorundaki yeni göçmenler, toplumsal söylemde sanki Türkiye’yi yüz üstü bırakmış gibi takdim edilebiliyorlar. Bu yönüyle Türkiye’den göç, siyasi bir protesto, bir tür vatandaşlık akdinin feshi, “ortak kader”den ayrılma ve Türk toplumuna yüz çevirme gibi algılanabiliyor. Bilhassa muhafazakâr kesim açısından Türkiye’den göç, “vatana ihanet” olarak bile görülebiliyor.

Bu yönüyle Türkiye’den yeni göçü tartışmak, bu tartışmayı siyasi bir yükle değil, anlamaya yönelik bir çabayla gerçekleştirmek hiç de kolay değil. Zira Türkiye’den göç, sosyolojik bir fenomen olmanın yanı sıra duygusal rezervleri de aktive ediyor. Göçün “bir ülkeyi terk etmek” ya da “artık yeni bir ülkenin parçası olmak” gibi tek taraflı izdüşümleri olmadığını, göçün artık ulusaşırı gidiş gelişlerle karakterize bir “ping pong” hareketliliği anlamına geldiğini ve aidiyet, bütünleşme ya da kimlik gibi birçok fenomeni biçimlendirdiğini hatırlamak, bu duygusallığı aşmak için bize yön gösterebilir.

“Eğitimsiz Göçmen” Profilinde Değişim

Türkiye’den göçü politize olmadan tartışmak, bu yeni göçün nedenlerini anlamaya çalışmak, hem göç veren hem de göç alan ülke toplumları açısından bir zorunluluk. Bilhassa Avrupa’daki Türkiye kökenliler açısından artık “Türkiye’den Avrupa’ya çalışmaya gelen eğitimsiz göçmen” profilinin yerini, dil kursuna giden doktor, diplomasının tanınmasını bekleyen öğretmen ya da geldiği ülkenin dilini öğrenmek zorunda olmadan mesleğini İngilizce icra eden yazılımcı alıyor/alacak.

Önümüzdeki senelerde Avrupa’daki Türk topluluğu kurumsallaşması bu değişen ekosistemin izlerini de taşıyacak. İlerleyen süreçte Almanya’da ya da Hollanda’da, Türkiye’den yeni gelen yüksek niteliklilerin kurduğu meslek gruplarıyla ya da farklı derneklerle karşılaşacağız. Dahası, Avrupa’daki “Türkiye kökenliler” hakkındaki söylem de bu yeni göçle -az ya da çok- bir kırılma yaşayacak. Bu kırılmayı anlayabilmek için politik kalıplardan özgürleşmiş, anlamaya odaklanan bir perspektife ihtiyacımız var.

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Dilber
    2022-12-08 19:23:46

    Kaleminize sağlık Elif hanım. Son cümleniz durumu özetler nitelikte "Bu kırılmayı anlayabilmek için politik kalıplardan özgürleşmiş, anlamaya odaklanan bir perspektife ihtiyacımız var." Umarım Avrupa'ya önceden gelen ve sonradan gelen Türkiye kökenliler arasında, politik kalıplardan özgürleşmis bir anlayış köprüsü kurulur. Bu da meselenin ayrı bir boyutu.

Son Yüklenenler