'İsrail'

İsrail’de Sağ Kanat Siyasetin Hızlı Yükselişi

İsrail’de kasım ayında gerçekleşen seçimler, sağ kanat bloğun zaferiyle sonuçlandı. Bu durum bölgede barış umutlarını başka bahara erteleyebilir.

©Stringer - Anadolu Ajansı

İsrail Devleti kurulmadan önce Yahudilerin dünyanın farklı bölgelerinde diaspora hâlinde yaşamaları ülkenin 1948 yılında kurulması sonrasında ortaya konulan siyasi sistemin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. 1948 sonrası İsrail’e gelen Yahudilerin, Yahudi inancının temel ilkelerine atıfta bulunan farklı geleneklere sahip olması, devletin kurucu aktörleri tarafından gözardı edilmedi. Bu durum toplumsal taleplerin karşılanması amacıyla seçim barajının oldukça düşük tutulması ve böylelikle bahsi geçen grupların siyasal katılımını artıran bir siyasi sistem yapılandırmasının ortaya konulmasına neden oldu. Fakat diğer taraftan bu durum herhangi bir parti grubunun tek başına iktidara gelmesini zorlaştırarak ülkenin sürekli olarak koalisyon hükûmetleri ile yönetilmesine de yol açtı. Bu durum ülke demokrasisi açısından olumlu yönde değerlendirilirken, nispeten küçük toplumsal grupların asimetrik bir şekilde ülke siyasetinde söz sahibi olmaları sonucunu doğurdu. Bu sürece bir de bölgede var olan diğer Arap ülkeleri ile ilişkiler ve Filistin meselesi ile alakalı konular eklenince koalisyon hükûmetlerinin zayıflığı İsrail siyasi sisteminin karakteristik özelliklerinden biri hâline geldi.

İsrail Hükûmetlerinin Kısa Ömrü

2019 yılından beri İsrail‘de arka arkaya yaşanan seçimlere bakıldığında (9 Nisan 2019, 17 Eylül 2019 ve 2 Mart 2020, 23 Mart 2021, 1 Kasım 2022) yukarıda bahsedilen tablodan farklı bir durum ortaya çıkmıyor. Ülkede bir önceki 23 Mart 2021 tarihli dördüncü erken seçimde Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi ve ittifak içerisinde olduğu grup (Şas, Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Dini Siyonizm Partisi) 52 milletvekilinde kalarak hükûmet kurmak için gerekli olan 61 milletvekiline ulaşamamıştı. 

Dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin yeni hükûmeti kurmak konusunda Likud Lideri Netanyahu’yu görevlendirmiş olsa da, Netanyahu’nun hükûmeti kurmak konusunda başarısız olması sonrasında hükûmeti kurma görevi 5 Mayıs 2021 tarihinde Yesh Atid Partisi (Gelecek Var) Lideri Yair Lapid‘e verilmişti. Yürütülen koalisyon görüşmeleri neticesinde merkez-sol olarak tanımlanabilecek 8 parti (Yeş Atid, Mavi&Beyaz Bloğu, Yamina, İşçi Partisi, İsrail Evimiz, Yeni Umut, Meretz ve Arap Partisi Ra’am) bir araya gelerek hükûmeti kurmayı başarmıştı. Fakat bu sekiz partinin siyasi ajandalarına bakıldığında ortak noktalarının oldukça az olduğu, hatta en temel ortak noktanın Netanyahu karşıtlığı olduğu dikkat çekmekteydi. Bu durum hükûmet kurulduğundan bu yana ömrünün az olacağına dair tartışmaların yaşanmasına neden olmuştu. 

Yeni hükûmet kendisini bir “değişim hükûmeti” olarak nitelendirdi ve İsrail’de toplumsal, ekonomik ve sosyal pratiklerle alakalı yeni bir bakış açısının gerekliliğine işaret etti. Fakat hükûmetin kırılganlık tartışmalarının da etkisiyle mevcut duruma meydan okuyan yenilikler ortaya koymak yerine gerek iç gerekse dış politikada değişimden ziyade 12 yıllık Netanyahu politikalarının mirasının sonuçlarını sürdürme gayreti içerisinde olduğu görülüyor. Nitekim süreç içerisinde koalisyon partilerinin farklı sebeplerle hükûmetin başarısız olduğu gerekçesiyle koalisyona olan desteklerini çekmeleri İsrail’in yeniden bir seçim sürecine girmesine sebebiyet verdi. Daha sonra devam eden çalkantılı süreçlerin sonucu olan 20 Haziran 2022 tarihinde Bennett ve Lapid, koalisyonun içerisine girdiği derin sorunlar nedeniyle Knesset’i feshedecek bir yasa tasarısının meclise sunulduğunu ortak bir bildiriyle duyurdular. Bu durum ülkenin 1 Kasım 2022 tarihinde tekrardan seçimlere gitmesi ile sonuçlandı. 

Netanyahu’nun ve Sağ Kanat Partilerin Yükselişi

İsrail’de 1 Kasım 2022 tarihinde gerçekleşen seçimlerde Netanyahu liderliğindeki sağ kanat blok (Şas, Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Dini Siyonizm) oyların çoğunluğunu aldı. Resmî sonuçlara göre Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud Partisi 32 milletvekili elde ederken, Dini Siyonizm Partisinin 14, Şas Partisinin 11 ve Birleşik Tevrat Yahudiliği Partisinin 8 milletvekili elde ettiği görülmektedir. Bu durum Netanyahu ve bloğunun 120 sandalyeli İsrail Parlamentosu Knesset’te hükûmeti kurmak için yeterli olan 61 sandelyenin sayısının üzerinde 65 milletvekili sayısına ulaştığını işaret etmektedir. Bu tablo her ne kadar en çok milletvekiline sahip olan Likud ve dolayısıyla Netanyahu’nun başarısı olarak gözükse de aslında seçimlerde Likud’dan ziyade diğer sağ kanat partilerin oylarını artırdıkları dikkat çekmektedir. 

Yaklaşık iki yıldır gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Doğu Kudüs’te Filistinlilerle yaşanan gerilimler bu sonucun elde edilmesinde temel etkenlerden biri olarak değerlendirilebilir. Zira 2022 Nisan ayında Yahudi geleneğine ait Hamursuz Bayramı’nın başlaması sonrasında fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya baskınlarını artırması nedeniyle İsrail Polisi Mescid-i Aksa’nın bulunduğu bölgeye müdahalede bulunmuştur. Bu süreçte baskınlara tepki göstermeye çalışan Filistinliler ve İsrail güçleri arasındaki tansiyon giderek yükselmiştir. 1994 yılında Ürdün ile imzalanan anlaşmaya göre Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin himayesinde olan Mescid-i Aksa’ya bu süreçte fanatik Yahudiler tarafından yapılan girişler ilerleyen süreçte engellenmeye çalışılmıştır. İsrail ile normalleşme sürecine başlayan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu dönemde İsrail devlet Başkanı Isak Herzog’u araması sonrası ramazan ayının son on gününe tekabül eden günlerde bu grupların Mescid-i Aksa’nın bulunduğu bölgeye girişleri engellenmiştir. 

Bu gelişmelerden birkaç ay sonra mayıs ayında Katar merkezli Al Jazeera televizyonunun saha muhabiri Şirin Ebu Akile’nin Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampında hayatını kaybetmesi sonrası bıçak sırtında olan koalisyon hükûmeti gelişmelerden olumsuz yönde etkilendi. Ebu Akile’nin ölümü uluslararası basında şok etkisi yaratırken, İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin (ISK) olayın ilk yaşandığı dönemde olayla alakası olmadığını ifade etmesine rağmen soruşturma süreci İSK’ya işaret etmişti. Bu gelişme sonrası İSK tarafından yapılan açıklamada güvenlik aktörlerinin istenmeyen bir sonuçla karşı karşıya kaldığını ve ülkedeki “terör” gruplarının bu sonucun yaşanmasında sorumlu olduğuna işaret edildi. 

Arap Oylarının Eksik Temsiliyeti

Filistinliler ve İsrailliler arasındaki bu zamana kadar yaşanan çatışmaların özellikle seçim sürecinde yaşanması durumunda ülkedeki sağ partilerin oy oranlarını artırması İsrail siyasetinin bir gerçeği. Güvenlik konusunda ileri derecede bir hassasiyete sahip olan İsrail vatandaşları, Mart 2021 Seçimleri sonrasında “Değişim Hükûmeti”nin İsrail adına önemli değişiklikler getireceğine inanmış olsa da bölgede yaşanan gelişmeler sonucunda seçmenler, bildikleri bir isim olan Netanyahu ve Netanyahu tarafından ortaya konulan güvenlik konseptine bağlılıklarına devam etti. 

Bu durum hükûmet kurulma sürecinde bulunan İsrail’de ülkenin geleceğine dair mevcut tartışmaların alevlenmesine sebebiyet verdi. İsrail’de sol kanat siyasetin mevcut tabloyu hayal kırıklığı olarak tanımlaması ve bazı grupların İsrail’i bu tablo sonrasında daha zor günler beklediğine dair değerlendirmeleri önem arz etmektedir. Nitekim sağ görüşlü partilerin yükselişi nedeniyle İsrail Devlet Başkanı Herzog, “İsrail bitmedi ve batmadı. Toplumun tüm kesimlerini seçim sonuçlarına saygı duymaya davet ediyorum.” demiştir. 

Bir önceki hükûmetin tek Arap partisi ortağı olan Ra’am Partisi bu seçimlerde milletvekili sayısını korusa da, yeni hükûmette yer alması zor. Bu durum Arap oyları ve taleplerinin yeni hükûmetle beraber büyük oranda gözardı edileceği anlamına geliyor. Zira süreç Arap Partisi Ra’am ve koalisyon üyesi diğer partilerin beraber çalışmasının zor olduğu konuların varlığına işaret ediyor ve koalisyon içerisinde parçalanmalar yaşanmasına yol açıyor. 

Filistinliler İçin Zor Günler Kapıda

Bu noktada bir önceki 8 partili koalisyon hükûmetinin feshine neden olan en önemli gelişmelerden biri haziran ayında işgal altındaki Batı Şeria’daki iki kademeli hukuk sistemini koruyan olağanüstü hâl yasasını yenileyememesi sonrasında geldi. Söz konusu yasa, İsrail’in 1967 yılında işgal ettiği Batı Şeria’da yaşayan İsrailli yerleşimcilerin sivil mahkemelerde yargılanması ve ceza alması hâlinde sivil cezaevinde kalması, sosyal güvenlik sisteminden faydalanması gibi ayrıcalıklarla alakalı. Tasarının oylanması sürecinde Knesset’te sorunlar yaşanmış, Yamina Partisi milletvekillerinin bir kısmının tasarıya ret oyu veren Arap milletvekillerine fiziki olarak saldırması mecliste gerginlik yaşanmasına neden olmuştu. Dönemin Dışişleri Bakanı Yair Lapid, hükûmetteki koalisyon bloklarının tasarıyı yakın zaman içerisinde tekrar Knesset’e sunacağını belirtirken, koalisyon ortağı partilerin gerekli sorumlulukları üstlenmesinin şart olduğunu ifade etmesi koalisyon ortağı Ortak Liste’de ve İsrail vatandaşı Filistinliler tarafından tepkiyle karşılandı. 

Tüm bu gelişmelerin Filistinliler açısından ortaya koyduğu umutsuzluk ve son dönemde yaşadıkları bölünmeler sonrası Hadas-Ta’al bloğunun diğer Arap partilerinden ayrı bir blok olarak seçime gitmesi Filistinlilerin siyasi katılım süreçlerinden uzaklaşması ile sonuçlandı. Bu bağlamda 1 Kasım 2022 seçimlerinde Arap partileri arasında yer alan Balad Partisi mevcut durumda barajı geçemezken Ra’am Partisi, Hadash ve Taal tarafından kurulan ortak liste 5 milletvekili elde etmiş görünüyor. 

Nisan ayında gerçekleşen BM görüşmelerinde iki devletli çözümden bahseden İsrail Başbakanı Lapid’in bundan sonraki süreçte koalisyonun içerisinde kalması barış umutlarını besleyebilirdi. Zira geçtiğimiz seçimlerde 17 milletvekiline ulaşan Lapid’in bu seçimlerde oylarını artırarak 24 milletvekiline ulaştığı, dolayısıyla 31 milletvekili kazanan Likud’dan sonra ikinci parti olduğu dikkat çekiyor. Fakat gerek Lapid’in gerekse koalisyonun bazı üyelerinin motivasyonunu kaybettiğine dair değerlendirmeler İsrail siyasetinden farklı partilerin bir arada olduğu bir hükûmetin kurulmasını zorlaştırıyor. Ortaya çıkan tablo, Netanyahu’nun 1996-1999 ve 2009-2021 yılları arasında başbakanlık yapması sonrası ülkede yönetimi tekrardan ele alacağına işaret ediyor. Bu durum Filistinliler açısından zor günlerin kapıda olduğunun bir göstergesi.

Dr. Seher Bulut

Doktora derecesini “2000 Sonrası Türkiye ve İsrail Dış Politikaları: Rol Teorik Bir Karşılaştırma” başlıklı tezi ile 2018 yılında Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden alan Bulut, 2010-2016 yılları arasında Almanya’nın Vestfalya Wilhelm Üniversitesinde Siyaset Bilimi ve Sosyoloji alanlarında doktora konusu ile alakalı çalışmalarda bulunmuştur. Hâlihazırda Ankara Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde Dr. Öğr. Üyesi olarak çalışmaktadır. 

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler