'Holokost'

Holokost’u Anma Günü: “Ölmek İstemiyorum”

Uluslararası Holokost'u Anma Günü'nde Almanya'da soykırım kurbanları anılıyor. Yaklaşık altı milyon Yahudi'nin yanı sıra diğer azınlık gruplarının sistematik olarak öldürüldüğü Holokost'a karşı ortak slogan ise şöyle: "Bir daha asla!"

Auschwitz Toplama Kampı. Fotoğraf: edgar ortiz - Shutterstock.

Nasyonal Sosyalist rejiminin kurbanları 1996 yılından bu yana 27 Ocak’ta anılıyor. İlk olarak Almanya tarafından başlatılan anma günü daha sonra Birleşmiş Milletlerin önerisiyle 2005 yılında uluslararası hâle getirildi. Yom HaShoah olarak da bilinen Uluslararası Holokost’u Anma Günü, yaklaşık altı milyon Yahudi’nin yanı sıra diğer azınlık gruplarının Nazi rejimi ve iş birlikçileri tarafından sistematik olarak yok edildiği Holokost sürecini merkeze alıyor. Holokost’un en sembolik mekanlarından biri olan Auschwitz kampının Kızıl Ordu tarafından ele geçirildiği ve kamptaki mahkumların serbest bırakıldığı tarih olması nedeniyle 27 Ocak’ta gerçekleşiyor.

Almanya’da bu günde kurbanları anmak ve İkinci Dünya Savaşı sırasında işlenen zulümleri hatırlamak için ülke çapında törenler ve etkinlikler organize ediliyor. Ayrıca okullar, sivil toplum kuruluşları ve dinî gruplar da Holokost kurbanlarını anmak için eğitim programları ve topluluk toplantıları da dahil olmak üzere kendi etkinliklerini düzenliyor.

Holokost Tanığı Anlatıyor: “Ölmek İstemiyorum”

Bu yılki anma etkinliklerinden arasında sosyal medya platformlarında #WeRemeber etiketiyle yapılan paylaşımlar öne çıkıyor. Soykırım kurbanlarına ait video ve fotoğraf kayıtlarının farkındalık oluşturmak amacıyla paylaşıldığı gönderiler arasında Auschwitz kampından sağ kurtulmuş ve hâlen hayatta olan tanıklarla World Jewish Congress ve UNESCO’nun yaptığı söyleşiler var.

Auschwitz’teki toplama kampına getirildiği ilk günü anlatan Çekoslovakyalı Rosalie Simon, maruz kaldıkları insanlık dışı muameleleri aktarıyor. Kampa getiridiklerinde saçları kazınan, elbiseleri elinden alınıp  vücutları dezenfekte edilen grup daha sonra 2 milyon insanın ölümünden sorumlu tutulan Nazi doktor Dr. Josef Mengele’nin önüne getirilmiş. Mengele’nin gaz odasına gönderilmesi için seçtiği kişilerden biri olan Simon, odaya götürüldüğünde dışarı çıkmak için “Ölmek istemiyorum” diye bağırdığını anlatıyor. Gaz odasına yollanan küçük bir çocuğun, yanında bulunan annesi tarafından bırakılmadığını ifade eden Simon, annenin çocuğunu yalnız bırakmamak için gaz odasına gitmeye gönüllü olduğunu paylaşıyor. Çocuğunu ölüme yalnız göndermemek için kendini feda eden bu kadın Simon’un yerini almış. O anda gaz odasına ölüme gönderilecek biri bulunduğu için Simon hayatta kalabilmiş ve 27 Ocak 1945’te kamptan ayrılmış.

Başbakan Scholz: “Tarihi Sorumluluğumuzu Hatırlıyoruz”

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ülkesinin Nasyonal Sosyalizm döneminde milyonlarca Yahudi’nin öldürülmesindeki tarihi sorumluluğuna işaret etti.

Sosyal Demokrat Partili (SPD) siyasetçi Twitter’dan “Öldürülen 6 milyon masum Yahudi’nin çektiği acılar unutulmamıştır, tıpkı hayatta kalanların çektiği acılar gibi. Gelecekte de ‘bir daha asla’ olmamasını sağlamak için Holokost Anma Günü’nde tarihi sorumluluğumuzu hatırlıyoruz.” paylaşımında bulundu.

Auschwitz toplama kampında tutulanlar, 27 Ocak 1945’te Sovyetler Birliği’nin askeri güçleri tarafından kurtarılmıştı. Auschwitz, yaklaşık 6 milyon insanın toplama kamplarında öldürüldüğü Yahudi soykırımı için simge niteliği taşıyor. Sadece Auschwitz kampında yaklaşık 1 milyon 100 bin kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.

“Hafızalardan Silinmesini Önlemeli ve Ders Almalıyız”

İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Ali Mete 27 Ocak Uluslararası Holokost’u Anma Günü münasebetiyle bir açıklama yaptı. “Holokost tüm insanlık için bir uyarı mahiyetindedir. Holokost’un hatırlarda kalmasını sağlamak her birimizin sorumluluğudur.” diyen Mete sözlerini şöyle sürdürdü:

“Holokost çok önemli bir uyarıdır. Bu insanlık suçu nasyonalizmin, totaliterliğin ve insan nefretinin ne raddelere varabileceğini göstermesi açısından manidardır. Bu vaka aynı zamanda hepimizin insan haklarını savunma ve ırkçılığın her türlüsüne karşı mücadele etme hususlarında sorumluluklarımızı durmaksızın yerine getirmek mecburiyetinde olduğumuzu da göstermektedir. Özellikle hem Almanya’da hem de Avrupa’da aşırı sağcı partilerin yeniden güç kazandıklarını göz önünde bulundurduğumuzda, barış ve çoğulculuğun, kıymeti kendiliğinden anlaşılan kazanımlar olmadığını bir kez daha anlamaktayız.”

İslami bir teşkilat olarak ırkçı motivasyonlarla işlenmiş her suçu toplumun tamamına yapılmış suçlar olarak gördüğünü belirten Mete sözlerine şöyle devam etti: “İnsanların, özellikle de bir azınlık grubuna mensup olanların, dinleri, etnik kökenleri, kültürleri veya konuştukları dil sebebiyle düşmanlığa maruz kalmaları asla kabul edilemez. Yapılan saldırının antisemitizm, Roman karşıtlığı veya İslam düşmanlığı motivasyonuyla yapılması arasında da bir fark yoktur.” (AA/P)

bgucin

Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji programından mezun olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Ağırlıklı olarak ideoloji, kültür ve göç üzerine çalışan Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler