'Yeni Zelanda'

Dünya Siyasetinde Yenilikçi Bir Profil: Jacinda Ardern

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, dünya siyasetinde samimiyeti, kucaklayıcı tutumu ve retoriği ile dikkat çeken siyasetçilerden biri. Birçok meslektaşının aksine herhangi bir yolsuzluk ya da skandala karışmadan, tamamen insani gerekçelerle siyasete veda eden Ardern’i Müslümanlar Christchurch sonrasındaki kucaklayıcı tutumuyla hatırlayacak.

Fotoğraf: Alexandros Michailidis - Shutterstock.

Yeni Zelanda’nın Başbakanı Jacinda Ardern, 2017’de başladığı başbakanlık görevini ve İşçi Partisi liderliğini 7 Şubat’ta bırakacağını ve 2023 seçimlerinde tekrar aday olmayacağını açıkladı. Sesi titreyerek yaptığı açıklama sırasında gözyaşlarını tutamayan Ardern, “Zor olduğu için gitmiyorum. Eğer sebep bu olsaydı, muhtemelen göreve başladığım ikinci ay işi bırakırdım.” dedi.

Görev süresi boyunca karşılaştığı Kovid-19 salgını ve 2019 Christchurch terör saldırısı da dâhil olmak üzere ülkedeki çeşitli krizleri hatırlatan Ardern, altı yıl boyunca bazı büyük zorluklarla mücadelenin ardından kendisinin de bir insan olduğunu ve bir sonraki dört yıl için “yeterli gücünün kalmadığını” ve gitme zamanının geldiğini belirtti.

Ardern’in İstifasına Tepkiler

Ardern’in istifa açıklamasının ardından dünyanın pek çok yerinden siyasiler ve tanınmış isimler kendisine hitaben dayanışma ve takdir mesajları yayımladı. Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Ardern’i ülkesini zekâ ve güç birleşimiyle yönettiği için överek, “Empati ve içgörünün güçlü liderlik nitelikleri olduğunu gösterdi.” yorumunu yaptı.

Yeni Zelanda’nın yerli halkı Māori’yi temsil eden Te Pāti Māori siyasi hareketinin eş başkanı ve parlamento üyesi Debbie Ngarewa-Packer, Ardern’in istifasının olağanüstü bir liderin daimi bir karalama sonucu görevden çekilmek zorunda bırakıldığı “siyaset için üzücü bir gün” olduğunu söyleyerek, Ardern ve ailesinin son iki yıldır şimdiye kadar görülen en aşağılayıcı siyasi saldırılara göğüs gerdiklerini hatırlattı.

Kanada Başbakanı Trudeau, Ardern’in liderliğini empatik, şefkatli, güçlü ve istikrarlı olarak nitelendirerek siyasette, “yarattığı farkın ölçülemez boyutlarda” olduğunu söyledi.

Siyaset uzmanları da verdikleri demeçlerde, diğer dünya liderlerinin itibarlarını henüz kaybetmeden gerektiğinde onurlu bir şekilde çekilebilme konusunda Ardern örneğinden alabilecekleri dersler olduğu değerlendirmesini yaptı.

Ardern’in Dikkat Çeken Politikaları

37 yaşında göreve başladığında dünyanın “en genç kadın başbakanı” unvanını alan Ardern 2020 yılı ekim ayında yapılan seçimlerde yeniden bu göreve seçilerek liderliği süresince birçok başarılı politikaya imza attı.

Dünya genelindeki Müslümanlar ise onu, 2019’da Christchurch’te gerçekleşen ve 51 kişinin ölümü, 40 kişinin ise yaralanmasıyla sonuçlanan ırkçı terör saldırısı sonrasında takındığı birçok Batılı lidere ders niteliğindeki tutumla tanıdı. Ardern saldırıyı hiç vakit kaybetmeden bir terör saldırısı olarak nitelendirdi ve bu terör eylemi ile saldırganın aynı zamanda şöhret olmak istediğini ve onun bu arzusuna hizmet etmemek için onun adını anmayacağını vurguladı.

Saldırının ertesi günü bir araya geldiği Müslüman toplumla bir dayanışma ifadesi olarak taktığı başörtüsü ile yaptığı konuşmada, tüm ülkenin kendileriyle “yasta birleştiğini” söyleyerek iki dakikalık ulusal bir saygı duruşu düzenledi. Saldırıdan sadece altı gün sonra askerî tarzdaki yarı otomatik silahları yasaklayarak silah kontrolünü sıkılaştırma yönündeki kararlı hamleleri nedeniyle geniş çapta takdir topladı. Müslümanlara veya azınlıklara yönelik ırkçı saldırılardan sonra saldırıyı bir terör saldırısı olarak tanımlama konusunda çekimser kalan kimi liderlere kıyasla Ardern’in tavrı, içinde bulunduğumuz yüzyılda tüm dünya siyasetçilerine ilham verir nitelikteydi.

Zor bir dönemde görev yapan Ardern hükûmeti, 2020’de ilk koronavirüs vakalarının ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra geniş çapta desteklenen bir yaklaşımla sıkı bir tecrit ve sınır kapatma politikasını devreye soktu. Korona salgını döneminde aldığı etkili önlemlerle ülkesinin en az kayıpla süreci atlatmasını sağlaması siyasi arenada büyük övgü toplasa da Ardern ülke içinde koronavirüs yasakları ve kurallarına karşı çıkan kesimlerin de artan öfkesine hedef oldu.

Ardern hükûmeti ülkedeki yerli Māori halkının tarihi ile İngiliz sömürgeciliğinin okul müfredatına alınması ve bu derslerin zorunlu olmasını önermişti. Öneriye destek verenler, ülkede mevcut sistemde verilen tarih dersinin sömürgecilik döneminde yerli halklara yapılan zulümleri örtme eğiliminde olduğunu savunarak öneriye destek vermişti.

Jacinda Ardern ayrıca ülke tarihinde bir ilk olarak yerli halk Māori’ye mensup kadın siyasetçi Nanaia Mahuta’yı dışişleri bakanı olarak atamıştı. Kabinesindeki çeşitlilik ile gurur duyduğunu vurgulayan Ardern, “Büyük bir liyakat ve yeteneğe sahip bir kabine. Aynı zamanda kendilerini seçen Yeni Zelanda’yı da yansıtıyorlar.” diyerek tüm toplumu kucaklayan birleştirici bir siyasetçi profili çizdi.

Siyasi Baskılar

Ardern dünya çapında büyük saygı görmesine rağmen ülke içinde son aylarda hem kendisi hem de partisi çeşitli itibar darbeleri aldı. Ardern’in nispeten genç bir kadın lider olması da onu bu zamana kadar ülkede görev yapan diğer başbakanlardan daha farklı baskıların hedefi hâline getirdi. Yeni Zelanda’nın eski başbakanı Helen Clark, başbakanlara yönelik baskının her zaman büyük olduğunu, ancak sosyal medya çılgınlığı, tıklanma uğruna üretilen provokatif içerikler ve 7/24 medya döngüleri çağında, “Jacinda, benim tecrübelerime göre ülkemizde eşi benzeri görülmemiş düzeyde bir nefret ve kinle karşı karşıya kaldı.” dedi.

Koronavirüs karşı uygulanan tedbirler hakkında yapılan hararetli tartışmalar da Ardern’e yönelik daha önceki ülke liderlerinin nadiren karşılaştığı bir öfkeye yol açtı. Ardern, İngiliz kraliyet ailesi ile Māori şefleri arasında 1840’ta imzalanan ve Yeni Zelanda’nın çift kültürlü yapısının temellerinin atıldığı anlaşmanın yıldönümü olması nedeniyle her yıl 6 Şubat’ta kutlanan “Waitangi Day” etkinliğini bu sene güvenlik endişeleri nedeniyle iptal etmek zorunda kaldı.

Ülke enflasyonunun son otuz üç yılın en yüksek seviyesine çıkması ve hükûmetin ülkedeki su altyapısı ve küresel ısınmayla mücadele kapsamında çiftçilerden besledikleri hayvanlardan kaynaklanan metan emisyonları için vergi alınması politikalarına yönelik artan fikir ayrılıkları nedeniyle de başbakanın popülaritesi geçen yıl düşüşe geçmişti.

Bununla birlikte politika yorumcusu Ben Thomas, Ardern’in partisine desteğin 2020 seçimlerindekine nazaran belli oranda gerilemesine rağmen, anketlerin onu hâlâ ülkenin tercih edilen başbakanı olarak gösterdiğini ve bu nedenle başbakanın istifasının büyük bir sürpriz olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Ardern’in İstifası Diğer Siyasetçilere Ne Söylüyor?

Alışılageldik örneklerden farklı olarak Ardern, herhangi bir skandal ya da yolsuzluk olayına karışmadan, kariyerinde yüksek bir noktadayken siyasete veda etti. Bir siyasetçi olarak idaresine talip olduğu ülkeye daha fazla hizmet edebilecek gücünün kalmadığına inandığı noktada geri çekilen dikkat çekici bir siyasetçi olan Ardern, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın pek çok Batılı siyasetçi için iktidara götüren mucizevi bir karışım olarak görüldüğü bir dönemde oy kaygısı ile toplumun korkularını besleyen popülist siyasetçilerin aksine, ülkesinin dinî ve etnik zenginliklerini kucaklayıcı, eşine az rastlanır sağduyulu bir siyaset dili ve yöntemi benimsedi.

Şüphesiz başarı odaklı ve yüksek profilli bir siyasetçinin kendi gücünün sorumlu olduğu bir görevi artık hakkıyla yerine getirebilmek için yeterli olmadığını fark etmesi ve bunu yüksek sesle kabul etmesi büyük bir cesaret ve feraset gerektiriyor. Pek çok siyasetçi, kaynaklarının tükendiğinin farkına varmadığından, güç kaybı endişesi veya aşırı özgüven duygusuyla kendilerine ve sorumlu oldukları makamlara zarar verme pahasına istifa etmeyi bir tercih olarak görmüyor. Boston Üniversitesi’nde kıdemli dekan yardımcısı ve medya bilimi profesörü olan Tammy Vigil politikacı olmanın asıl amacını “liderlik etmek, yönetmek ve başkaları için iyilik yapmak” olarak tanımlıyor. Bu anlamda Ardern’in “ülkenin en ayrıcalıklı” görevlerinden birini, gereklerini yerine getirmek için “yeterli gücünün kalmadığı” gerekçesiyle bırakması birçok politikacı için neden görevde olduklarını sorgulamalarına dair önemli bir hatırlatma işlevi görebilir.

Ardern, aynı zamanda Benazir Butto’dan sonra başbakanlık görevi sırasında anne olan ikinci siyasetçi olarak tarihe geçti. 2018’de henüz emzirdiği 3 aylık bebeği Neve ile birlikte New York’taki yıllık Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarına katılan Ardern, bunu yapan ilk dünya lideri oldu.

Omicron’un bir yıl önce ülkeyi vurması nedeniyle düğününü erteleyen Ardern, istifa açıklaması sırasında görevi bıraktıktan sonra evlenip ailesine ve çocuğuna zaman ayıracağını duyurdu. Kızı Neve bu yıl okula başladığında yanında olmayı dört gözle beklediğini söyleyen Ardern, Yeni Zelanda Başbakanı olarak katıldığı son resmî gezisinde ise “Ben vaktimi doldurdum. Arka sıralarda oturan bir milletvekili, kız kardeş ve anne olmaya hazırım.” sözleriyle görevine veda etti.

Meltem Kural

Lisans eğitimini Martin Luther Üniversitesinde Tarih ve İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerinde tamamlayan Kural, Londra Üniversitesi SOAS’ta (School of Oriental and African Studies) Yakın Doğu Çalışmaları alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Kural, Perspektif dergisinin online editörlüğünü yapmaktadır.
Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler