'Siyasi Arenada Türkiye Kökenliler'

Dr. Turgut Altuğ: “Dünyayı Güzelleştirmeye Biraz da Olsa Katkı Sunmak İsterim”

Siyasi katılım, Avrupa’daki Türk topluluğu için en önemli gündem maddelerinden biri. “Siyasi Arenada Türkiye Kökenliler” serisinde Perspektif, mikrofonu Batı Avrupa’daki Türkiye kökenli siyasetçilere uzatıyor. Bugün söz, Berlin Eyalet Milletvekili Dr. Turgut Altuğ’da.

Fotoğraf: Barbara Dietl, Grüne Fraktion Berlin

Yeşiller Berlin Eyalet Milletvekili Dr. Turgut Altuğ, Partisi’nin Meclis grubunda doğa ve iklim koruma, beslenme ve tarım konularında sözcüdür.

Söyleşi için zaman ayırdığınız için teşekkürler. Sizi tanıyabilir miyiz?

30 yıldan fazladır Almanya’da yaşıyorum. Tarsus doğumluyum. Ailem Türkiye’de tarım işçisiydi. İlk, orta ve lise öğrenimimi Tarsus’ta tamamladım. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinde Zootekni bölümünü bitirdim ve yüksek lisans yaptım. Almanya’da ikinci bir yüksek lisans ve ardından doktora çalışmamı tamamladım. Doktora çalışmam için bir süre Bolivya’da yaşadım. 2006’dan beri de Yeşiller Partisi’nde siyaset yapıyorum.

Berlin eyalet milletvekiliyim. Parti içindeki ve meclis grubundaki çalışma alanlarım doğa eğitimi, tarım ve beslenme politikaları. Bunun yanı sıra seçim bölgemi ilgilendiren konuların hepsi çalışma alanım. Bu yılın şubat ayında yenilenen Berlin seçimlerinde dördüncü kez doğrudan seçildim. Seçim bölgemdeki vatandaşlara hizmet etmek ve çalışma alanlarımdaki konularda Berlin’in sorunlarını çözmek için yıllardır siyasi çalışmalar yürütüyorum. Vatandaşlarla sürekli bağlantı içerisindeyim. “Milletin vekili” olmaya büyük önem veriyorum. Geçenlerde Berlin Eyalet Meclisinin iklim ve çevre koruma komisyonu başkanlığına tekrar seçildim.

Siyasete girmeye nasıl karar verdiniz?

Üniversite yıllarımda çevre alanında zaten çalışmalar yapıyordum. Aşık Veysel, “Benim sadık yârim kara topraktır” demişti. Benim için çok değerli bir insandır. Bolivya’da bir süre Quechua yerlileriyle yaşadım. Onların toprakla, doğayla ilişkileri ile Anadolu insanının bu ilişkisinin birbirine benzerliğini gördüm. Doğa ve toprak olmadan insan hayatın da olamayacağını anlatmak, anlamak gerekiyor. Neden Yeşiller Partisi, diye sorarsanız: Yeşillerin doğa koruma, çevre koruma, iklim koruma siyasetinin diğer partilerden daha ciddi ve daha inandırıcı olması benim için önemli bir nedendi.

Diğer bir gerekçe ise, toplumların büyük bir oranda siyaset yoluyla şekillendirilmeleri. Hepimiz üyesi olduğumuz toplumda siyasetin içerisindeyiz. Ulaşımınızı nasıl sağladığınız ya da hangi ürünleri tükettiğiniz bile siyasi bir karar olabilir. Örneğin üretiminde çocuk işçilerin çalıştırıldıkları ürünleri tüketmemek siyasi bir karardır. Ben de üniversite yıllarında toplumsal kararları etkilemenin siyasetten geçtiğini gördüm. Sivil toplum çalışmalarının etkisi büyük olsa da bir parti içinde siyaset yapmanın toplumu değiştirmede daha fazla etkisi olduğunu anladım ve Alman vatandaşı olduktan sonra Yeşiller Partisine üye oldum.

Siyasete girdikten sonra parti içinde ya da siyaset aşamasında ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Siyasi partilerde zorlukların olması normaldir. 2020 yılında çıkan, göçmen kökenli insanların parti içinde temsilinin olması gerektiğine dair bir karar var. Bunun yanı sıra yine insanların inancına, diline, cinsel tercihlerine karışılmaması gerektiğine, bunların özgürce yaşanması gerektiğine ilişkin parti tüzüğünde kurallar ve düzenlemeler var. Bunlar göçmen kökenli birisi olarak benim de Yeşiller Partisinde siyaset yapmamı kolaylaştıran şeylerdi. Elbette size her şey altın tepside sunulmuyor. Uğraşmanız gerekiyor. O yüzden siyasete girmek isteyenlere tavsiyem şudur: Siyaset de hayatın birçok alanında olduğu gibi, bir uğraş ve mücadele işidir.

Ben çocukluğumda yoksulluğu gördüm ve ailemi o ortamdan çıkarabilmenin tek yolunun eğitim olduğunu anladım. Sağ olsun, ilkokul öğretmenim aileme baskı yaptı. “Bu çocuk okuyacak” dedi. “Okuldan sonra tarlada çalışacaksa çalışsın ama okula gelecek” dedi. Onun desteği beni güçlendirdi. Hayata dair bu tarz zorluklara alışkın olduğum ve hayatın bir mücadeleden ibaret olduğunu bildiğim için parti içindeki zorluklar da benim için normaldi. Siyaset, “Gel bunları sana verelim” yeri değil. Siyaset uğraş isteyen bir çalışma alanı. Eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız güçlü ve inatçı olmanız gerekiyor.

Parti içindeki görevleriniz neler?

Meclis üyeliğim başlayalı yaklaşık 12 yıl olacak. Çalışma alanlarımdan bazıları ise sağlıklı gıdalar ve sağlıklı beslenmedir. Bu konuda Almanya çapında Berlin beslenme stratejisinin geliştirildiği tek eyalet ve bu benim başarımdır desem abartılı olmaz. Tarım Berlin’de çok az fakat Berlin Avrupa’da organik ürünlerin en çok tüketildiği şehir.

Her gün yüz binlerce kişi öğle yemeğini okulda ya da iş yerindeki kantinlerde yiyor. Kantindeki yemeklerin organik ve sağlıklı olmasına ve et ağırlıklı yemeklerin azaltılmasına yönelik çalışmalarımız var. Sağlıksız beslenmenin hastalıklara yol açtığını biliyoruz. Yapılan araştırmalar adipositas, yani şişmanlığın çocuklarda, özellikle de maalesef göçmen kökenli çocuklarda yaygın olduğunu gösteriyor. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi çocuklara şekerli içeceklerin ve yiyeceklerin fazla miktarda verilmesi.

Bunun için okullarda ve yuvalarda çocukların sağlıklı beslenmesi gerekiyor. Berlin’de son 2 yıl içinde yaklaşık 30’un üzerinde resmî kuruluş kantin yemeklerini değiştirmeye başladı. Bu durum, bu projenin başarılı olduğunu gösteriyor.

Bundan kısa bir süre önce seçim bölgemde aktif olan göçmen kökenli kadınların geliştirdikleri bir projeyi destekledim. Ev hanımları ile birlikte sağlıklı besleme, sağlıklı yemek nasıl yapılır üzerine bir çalışma gerçekleştirildi ve bu şimdilerde başka ilçelerde de uygulanıyor.

İklim koruması söz konusu olduğunda daha çok trafik ve ulaşım gündeme geliyor. Fakat tarımsal ürünlerin nasıl üretildiği pek konuşulmuyor. Oysa doğayı kirleten, iklimi olumsuz etkileyen gazların yaklaşık yüzde 20 ila 25’i tarım alanında salınıyor. Yani tükettiğimiz gıdaların doğru seçimiyle de iklimi koruyabiliriz. Elbette bu tedbirleri yalnızca tüketiciden beklemek doğru değil, değişimi yapması gereken federal hükûmet.

Genelde Türkiye kökenli siyasetçilerin uyum, entegrasyon, göçmen, azınlık politikaları gibi konulara değinmeleri gerekiyor gibi bir algı var. Sizde böyle bir durum söz konusu değil ama sizce genel olarak Türkiye kökenli bir siyasetçinin bu alanların dışında siyasi bir çalışma alanı seçmesi mümkün mü?

Bu algı var fakat değişiyor. “Ben mutlaka göçmen politikası yapmak zorunda değilim” yaklaşımı yaygınlaşıyor. Siyasetteki göçmen kökenli genç neslin eğitimi ve yetenekleri farklı ve siyaseti belli bir alana sıkıştırmayı istemiyor. Adım her ne kadar Turgut olsa da ve Türkiye kökenli olsam da ben en baştan beri çevre siyaseti yapmak istediğimi vurguladım. Bir de göç kökenli siyasetçilere genelde sadece göç konularıyla ilgili siyaset alanı açılması konusu bana kalırsa Yeşillerde çok geçerli değil. Daha ziyade içerik ve uzmanlık ön planda.

Özellikle son dönemlerde öncü kültür, entegrasyon, asimilasyon tartışmaları da sıkça gündemdeydi. Bu konulara yönelik sizin ya da partinizin pozisyonu nasıl?

Yeşillerin yaklaşımı, insanların birey olarak toplumda, hukuk devletinde yerlerini almaları ve haklarının yanı sıra tabii ki sorumluluklarını da bilmeleri. Ben kişisel olarak herhangi bir topluma entegre olmak istemeyebilirim, fakat yasalarla belirlenmiş ve herkesin uymak zorunda olduğu kurallara uymakla yükümlüyüm.

Eski İçişleri Bakanı yıllar önce, “Evde Türkçe konuşulmasın, Almanca konuşulsun.” demişti. İnsanların evinde hangi dili konuştuğu siyaseti, hükümetleri ilgilendirmemeli ve ilgilendirmez. 

Ben 7’ye yakın dil konuşuyorum. Metroda İspanyolca konuştuğum zaman insanların tavırları ile Türkçe konuştuğum zamanki tavırları nedense çok farklı. Bence her dil kendi içinde bir zenginliktir. Türkçe, Polonyaca, Arapça, Kürtçe ve Rusça Berlin’de en yoğun konuşulan dillerdir. Bunları çocuklar neden öğrenmesinler?

Peki ırkçılık konusunda sizin ve partinizin görüşü nasıl?

Berlin’de Ayrımcılığa Karşı Eyalet Yasasını çıkarttık. Berlin bu konuda ilk ve tek eyalet. Bu yasanın içeriğinde insanların ev ararken yaşadığı sıkıntılar da var. Bu yasayla göçmen kökenli, adından, görünüşünden, başörtüsü takıp takmamasından dolayı iş ya da ev ararken ayrımcılığa uğrayan kişilerin başvurabileceği bir merci var artık. Parti tüzüğümüze göre bireylerin nasıl göründükleri, neye inandıkları, cinsel tercihleri kendi kararlarıdır. Bundan dolayı ayrımcılığa uğradıkları zaman devletin yapması gereken şey bu vatandaşları korumaktır.

Türkiye kökenli olduğunuz için kendinizi bir nevi Türkiye kökenlilerin temsilcisi olarak görüyor musunuz? 

Kültürel ve dil açısından elbette bir bağlılık var. Türkiye’de doğup büyümemin getirdiği bir yakınlık var. Fakat bundan yola çıkarak “Türkiye kökenlilerin temsilcisiyim” diyemem. Ben seçim bölgemde yaşayan herkesin milletvekiliyim. Şiddeti reddeden, siyasi araç olarak görmeyen ve anayasa temelinde çalışan kuruluşlarla ve kişilerle bağlantı içerisindeyim. Dil ve kültürel açıdan bağlantım olduğu için Türkiye kökenli vatandaşlarla iletişimim tabii ki daha farklı.

Seçim bölgemdeki bütün insanlar için zaman ayırmaya çalışıyorum. Beni seçip seçmemeleri ya da oy hakkına sahip olup olmamaları önemli değil. Pandemi döneminde aksasa da normalde her ay en az 1-2 kez seçim bölgemin 16-17 semtinde stant kurup vatandaşlarla görüşüyorum.

Türkiye ile Almanya siyasi açıdan sürekli bir kriz içerisinde. Parti içindeki biri olarak ya da genel olarak siz bundan ne şekilde etkileniyorsunuz?

Benim çalışma alanımı etkilediğini söyleyemem. Bununla ilgili bana basından soru geldiği zaman şöyle diyorum: “Ben dış politika yapmıyorum, Berlin eyaletinde görev aldığım çalışma alanlarımda siyaset yapıyorum. Türkiye-Almanya ilişkileri ile ilgili sorularınızı lütfen federal meclisteki dış ilişkilerden sorumlu siyasetçilere sorunuz.”

Tabii ki Türkiye’deki gelişmeler bazen buraya etki ediyor. Çünkü Almanya’da yaşayan 4 milyona yakın Türkiye kökenli insan var. Benim yaklaşımım şu: Ben Berlin eyaleti milletvekiliyim ve Berlinlilere hizmet veriyorum.

Almanya ve Türkiye köklü iki devlet. Yüzyıllardır sıkı ilişkiler içinde olan iki coğrafya. Bu ilişkilerde sorun yaşanması iki ülke için de iyi değil. Bu sorunları çözmek iki ülkenin dış işlerinden sorumlu siyasetçilerine kalmış.

Türkiye kökenli bir siyasetçi olarak siyaset içerisinde kendinize yer bulabilmek ödün vermek zorunda kaldığınız bir konu oldu mu?

Siyaset bir uzlaşma bilimidir. Siyasette akla kara olmamalı. İşinizi ciddiye alıyor ve çözüm bulmak istiyorsanız bazı konularda uzlaşmak ve esnek olmak zorundasınız. Ama her zaman uzlaşmak da mümkün değil. Ben çalışma alanımda yapmak istediğim projelerin yüzde 95’ini son koalisyon sözleşmesine geçirebildim. Geri kalan yüzde 5’lik konuda koalisyon ortaklarımızla  uzlaşamadık. Ama bu gibi durumlar demokrasilerde olağandır.

Son soru olarak siyasette aktif olmanın sizin için en büyük kazanımı ne oldu?

Ben ekip çalışmasına ve uzlaşıya önem veriyorum. Meclis grubumda sorumlu olduğum konularla ilgilenmenin yanı sıra bana başvuran vatandaşların sorunlarını çözmeye uğraşıyorum, onlara yardım ediyorum. Örneğin başörtüsü taktığı için staj başvurusu reddedilen bir kadına ya da Alman vatandaşlığına geçme konusunda zorluklar yaşatılan insanlara ya da konut kirası konusunda ev sahibiyle sorunlar yaşayan çok sayıda insana yardım ettim ve ediyorum. Tüm bunlar benim için kazanım. Öncelikle içinde yaşadığım çevreyi ve dünyanın geleceğini biraz daha güzelleştirebiliyorsam bu benim için yeterli.

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler