'Dosya: "Yurt Dışı Seçmen"'

Almanya Ekseninde Yurt Dışı Türklerin Seçimlerdeki Yönelimleri

Yurt dışında yaşayan Türklerin Türkiye seçimlerine yansıyan siyasi eğilimleri hem Türkiye’de hem de yaşadıkları ülkelerin gündeminde önemli bir yer işgal ediyor. Peki yurt dışı seçmenlerin seçimlerdeki tercihlerini belirleyen faktörler neler ve bu seçmen kitlesi Türkiye’deki seçim sonuçlarına ne ölçüde etki ediyor?

©Anadolu Images

Yurt dışında yaşayan Türklerin 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde ve özellikle Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin ikinci tur oylamasındaki tercihleri, Türkiye’de olduğu gibi yaşadıkları ülkelerin kamuoyunda da yoğun tartışmalara neden oldu. 73 ülkede ve 46 gümrük kapısında gerçekleştirilen ikinci tur yurt dışı seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip 3.426.218 seçmenin yaklaşık yarısının (yüzde 44 ile) yaşadığı Almanya, sürpriz olmayacak şekilde bu tartışmaların en yoğun yaşandığı ülke konumunda. Almanyalı 1.505.489 Türk seçmeninin sadece sayısal büyüklüğü değil, ortaya koyduğu tercihler de gündemde önemli bir yer işgal ediyor.

Esasen bu kitlenin seçim tercihlerini yorumlayan ve tenkit edenler nasıl ki kendi politik ve toplumsal değerlerinden yola çıkarak öznel bir yargıya varıyorlarsa, oy tercihini yapan Almanyalı veya diğer yurt dışı Türkler de kendi öznel duruşlarına bağlı olarak seçim tercihlerini yapıyorlar. Batı kamuoyu Almanya özelindeki eleştirilerini ağırlıklı olarak seçmenlerin “demokratik toplumda yaşamanın avantajını kullanıp köken ülkede otoriter bir rejimi desteklemesi” çelişkisine dayandırıyor. Yurt dışı seçmenlerine yönelik ülke içinden gelen muhalif eleştirilerin odağında ise yurt dışındaki refahtan ve döviz kuru avantajından faydalanan seçmenlerin Türkiye’nin ekonomik ve politik sorunlarına katlanmadan ülkenin kaderini belirlemeye kalktığı suçlaması yer alıyor.

Yurt Dışı Seçimlere Katılım Oranları

Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin ikinci turunda, 13 gün boyunca oy kullanılabilen ilk turdan farklı olarak sadece beş gün içinde seçmenlerin oylarını kullanması gerekiyordu. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimlerinde dünya genelinde -gümrük kapıları hariç- yüzde 49,4’lük ve gümrük kapılarıyla birlikte yüzde 53,73’lük bir katılım gerçekleşirken Almanya’daki katılım oranı yüzde 48,71 düzeyinde seyretmişti. Yurt dışı genelinde ikinci tura katılım oranı -gümrük kapıları hariç- yüzde 52,04 iken, gümrük kapılarındaki yüzde 4,3 oy oranıyla katılım yüzde 56,34’e ulaşmıştı. Bu oran Almanya’da yüzde 50,54 seviyesindeydi. Bu, yurt dışında sandık kurma uygulamasının başladığı 2014 yılından itibaren ulaşılan en yüksek katılım oranına tekabül ediyor. Yurt dışı katılım oranı, Türkiye genelinde ilk seçimlerde ulaşılan yüzde 88,9 ve ikinci turdaki yüzde 85,7 katılım oranının çok gerisinde kalsa da seçimlere katılım şartları (yol masrafı, zaman harcaması) ve seçim sonuçlarının seçmenlerin yaşadıkları ülkelerdeki hayatlarına olan etkisizliği göz önünde bulundurulduğunda, oldukça yüksek bir oran olarak değerlendirilmelidir. Almanya’daki Türk nüfusun büyüklüğü, sivil toplum ağının yoğunluğu, partilerin yurt dışı yapılanma merkezlerinin olması ve Alman kamuoyundaki yoğun ilgi yurt dışında en yüksek katılımın bu ülkede olacağı beklentisi yaratsa da istatistikler bunun aksini gösteriyor. Yüz binden fazla seçmene sahip ve aralarında KKTC’nin de bulunduğu dokuz ülke arasında, sekizinci sırada yer alan Almanya’daki katılım oranı sadece ABD’den daha yüksek. Alman ve hatta Avrupa kamuoyunda oluşan hatalı algı, Almanyalı Türklerin Türkiye siyasetiyle çok daha fazla ilgili olduğu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oy oranının sadece bu ülkede yüksek olduğu şeklinde.

Türkiye’deki Seçmen Profili, Coğrafi Dağılım ve Göç Sürecine Etkileri

Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde gerçekleştirilen reformlar ve Batı odaklı yaşam tarzı, ağırlıklı olarak devletin imkânlarının ulaştığı şehirli kitleler tarafından benimsendi. Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’in kurucu partisi olarak Atatürk devrimlerini ve seküler yaşam tarzını benimsemiş eğitimli, kentli ve buna bağlı olarak ekonomik statüsü daha iyi olan kesimlerden oluşuyor. 1950’den itibaren çok partili sisteme geçişle birlikte cumhuriyetçi muhafazakâr partiler ve dindarlık eksenli muhafazakâr parti olarak 22 yıldır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Recep Tayyip Erdoğan, oylarını ağırlıklı olarak toplumdaki sosyoekonomik konumunu iyileştirmek isteyen ve görece daha geleneksel ve daha dindar kesimlerden elde ediyor.

50’li ve 60’lı yıllarda bu kesimler dönemin nüfus dağılımına paralel olarak daha çok eğitim düzeyi ve ekonomik statüsü düşük kırsal kesim insanlarından oluşurken, bugün bu tanım gittikçe küçülen bir kitleye işaret ediyor. Sosyal sınıf yerine sosyal kimlik ve sosyal aidiyet üzerinden yapılan politik tercihler Batı ülkelerindeki sınıfsal sol-sağ tanımlamalarının dışında kalıp Türkiye’ye özgü bir siyasi yelpaze ortaya çıkarıyor.

Kimlik ve aidiyet temelli siyasi yelpazeye, demografik unsurların etkisiyle giderek daha fazla önem kazanan etnik olarak Kürt kimliğine sahip bireyler ile inanç açısından Alevi kimliğine sahip yurt içi ve yurt dışı seçmenler ekleniyor. Toplumsal ve siyasi kamplaşma ve lider endeksli parti yapıları, kimlikler ötesi politik geçişlere bu nedenle daha kolay engel olabiliyor. AKP’nin oy kaybını TBMM seçimlerinde MHP ve diğer Cumhur İttifakı ortakları, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Erdoğan’ın liderlik konumu telafi ediyor. Cumhur İttifakının adayı Erdoğan Karadeniz’de (yüzde 65,4 ile), Orta Anadolu (yüzde 59 ile) ve Doğu Anadolu’da (yüzde 54,1 ile) seçimleri kazanırken, muhalif Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu sadece Ege bölgesinde açık ara (yüzde 57,8 ile), diğer üç bölgede (Marmara, Akdeniz ve Güney Doğu Anadolu’da) ancak bir puan farkla seçimleri önde tamamladı.

1961’de Almanya ile başlayan iş göçü hareketi o yıllardaki nüfus patlamasıyla birlikte istihdam sorunu yaşayan Orta ve Doğu Anadolu’dan, Karadeniz’den ve 80’li yıllardan itibaren de iltica yoluyla Kürt nüfusunu barındıran Güney Doğu Anadolu’dan doğrudan ya da iç göç yoluyla geldikleri Türkiye’nin batısındaki kentlerden gerçekleşti. Muhalefetin önde olduğu Akdeniz, Marmara ve Ege Bölgesi göreceli olarak çok daha az göç verdi ve buralardan göç edenlerin önemli kısmını da taşrada yaşayan insanlar oluşturdu.

Yurt Dışı Türklerin Seçimlerdeki Tercihlerine Etki Eden Faktörler

Göçle birlikte sadece insanlar değil, onların yaşam tarzları, kültürleri, dinî inançları ve bunların ortaya çıkardığı politik tercihler de yeni mekânlara taşınmış oldu. Bu kimlik temelli mevcut politik duruşu göç ortamının etkenleri ayrıyeten pekiştirdi. Ötekileştirilen, sorgulanan ve ayrımcılığa maruz kalan bir kimliğin fertleri olarak, Erdoğan’ın lider profili ve popülaritesi, Batılı siyasetçilere “kafa tutması”, onlara yaşadıkları ülkelerdeki siyasetçilerden farklı olarak koşulsuz sahip çıkması, dinî ve kültürel değerleri politik bir davaya dönüştürmesi, Batı ülkelerindeki Erdoğan karşıtlığını bu kitlelerin kendi ayrımcılıklarıyla bağdaştırmaları ve tüm bunlara karşı ayrıca ortaya çıkardıkları toplumsal tepki, mevcut muhafazakâr, dindar ve milliyetçi tutuma eklenerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy vermelerine neden oluyor.

Tüm bu faktörlere, muhafazakâr toplum kesiminin örgütlenmesi, böylelikle daha kolay mobilize edilebilmesi, AKP’nin yurt dışı teşkilatı UID’nin teşkilatlanma düzeyi ve iktidarın medya avantajının yurt dışına yansıması da dâhil edildiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ülkelerde seçimleri açık ara bir üstünlükle kazanması sonucu ortaya çıkıyor.

Kılıçdaroğlu klasik iş gücü göçü alan bu ülkelerin aksine sosyoekonomik durumu iyi olan insanları çeken demokratik sistemlere sahip Anglo-Sakson coğrafyası yanında (İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya) otoriter Rusya Federasyonu’nda ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde seçimleri açık ara kazanabilmiştir. İki İskandinav ülkesi olan Danimarka ve İsveç’te yaşayan Türkler ile iki Alp Dağları ülkesi olan İsviçre ve Avusturya’da yaşayan Türkler, benzer yaşam koşullarına sahip olmalarına rağmen, Türkiye seçimlerindeki tercihlerinde zıtlıklar göstermektedirler. Bu durum, yaşadıkları ülkelerin siyasi sisteminden ziyade, göçle birlikte getirilen ve yurt dışında muhafaza edilen kimliğin, yurt dışı Türklerinin günümüzdeki seçim tercihlerini hâlâ daha belirlemeye devam ettiğine işaret etmektedir.

Yurt Dışı Türklerin Türkiye Seçim Sonuçlarına Etkisi

2014 yılından itibaren yaşadıkları ülkelerde oy kullanma hakkına sahip olan yurt dışı seçmenler bu tarihten itibaren yapılan üç TBMM, dört Cumhurbaşkanlığı ve 2017 referandumu dâhil olmak üzere toplam sekiz seçimin hiçbirinin sonucunu değiştirecek bir etkiye sahip olmadı. Toplam seçmenin yüzde 5,34’ünü oluşturan yurt dışı seçmenlerin ve yüzde 2,35’ini oluşturan Almanyalı seçmenlerin bu oranları, seçimlere katılımlarının düşüklüğüne bağlı olarak sonuçlar üzerinde büyük bir etkiye sahip olmamıştır.

Toplam oy yerine oy oranları dikkate alındığında (Yurt içi ve yurt dışında Erdoğan’ın aldığı toplam oy oranı:  yüzde 52,18 – Yurt içinde Erdoğan’ın aldığı toplam oy oranı: yüzde 51,91 = yüzde 0,27) son ikinci tur seçimlerinde yurt dışı oyları Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sadece artı yüzde 0,27 bir oy oranı getirmiştir (Tablo 1). Ancak sayıların ortaya koyduğu net gerçekliğin dışına çıkan tartışmalarla yurt dışı Türkler yaşadıkları ülkelerde ve Türkiye’deki kimi çevrelerde kolaylıkla günah keçisi ilan edilebiliyorlar. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki yüzde 4,36 oy farkının, yurt dışı oylarından ziyade Anadolu oylarından kaynaklandığı veriler yardımıyla açıkça görülmektedir.

Yunus Ulusoy

Yunus Ulusoy, Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi Vakfında Türkiye-Almanya İlişki Ağları ve Göç ve Uyum Bölümü Başkanı olarak görev yapmaktadır. 

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler