'dosya: "Organ Nakli ve Organ Bağışı"'

Müslüman Ülkelerde Organ Bağışı ve Organ Nakli Uygulamaları

Müslüman çoğunluklu ülkelerde organ bağışı ve naklinin yaygınlaşma hızını hangi faktörler belirliyor? Türkiye, İran, Mısır ve Endonezya gibi sağlık sisteminin görece daha gelişmiş olduğu ülkelerde organ nakli düzenlemelerini derledik.

©mi_viri/shutterstock.com

Organ naklinin Müslüman ülkelerdeki uygulama kapsamı hakkında 2015 tarihli bir mukayeseli araştırmada organ bağışı ve nakil oranları, ülkelerin potansiyellerinin altında kalan bir seviyede saptanıyor. Araştırmayı gerçekleştiren Dr. Ahad J. Ghods’a göre, özellikle Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Kuveyt ölen kişilerden organ nakli alanında daha yüksek oranlara sahipken birçok Müslüman ülke bilhassa bu konuda yapabileceğinin çok altında kalan bir seviyede.

Düşük organ nakli sayılarının nedenlerinin araştırılması gerektiğini söyleyen Ghods, olası sebepler olarak eğitim ve kamu politikalarındaki bilgilendirme eksikliğini ve beyin ölümü ile organ naklini konu alan yasaların eksikliğini öne sürüyor. Ghods bu mütalaanın akabinde Müslüman ülkeleri 3 ana grup olarak tasnif ediyor. Bunların ilki, kadavradan organ nakli sürecini büyük oranda oturtmuş Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi ülkeler. Ghods’a göre, bu gruptaki ülkelerde kamuoyunun farkındalığını arttırmak için hâlen daha çaba gösterilmesi gerekiyor.

İkinci grupta ise ölüden organ nakli sürecinin yeterince oturtulamamış ve nüfusun çok daha kalabalık olduğu Endonezya, Mısır, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkeler var. Ghods’a göre, bu gruptaki ülkelerdeki İslam âlimlerinin ve fikir önderlerinin bu alandaki tanıtım faaliyetlerine verdiği desteğin arttırılması gerekiyor.

Üçüncü ve son grupta ise aşırı yoksulluk, organize suç, sıcak savaş hâli ve yaygın hastalıklardan kaynaklanan akut problemlerin yoğun olduğu ülkeler bulunuyor. Ghods’a göre, bu ülkelerde ölü kişilerden alınacak organların naklini sağlamak acil bir sağlık gereksinimi değil. Onun yerine, bir geliştirme imkânı olarak canlı böbrek nakli programlarına öncelik verilmesi gündeme getirilebilir.

Ghods’un bu sınıflandırması organ bağışı ve organ nakli konusunda Müslüman çoğunluklu toplumlardaki durumu genel hatlarıyla değerlendirmek için faydalı bir çerçeve sunuyor. Ghods’un tasnifindeki ilk iki grupta yer alan ve nüfusunun büyüklüğü ve organ transplantasyonunun kapsamının giderek daha genişlediği ülkelere ayrı ayrı bakmak, var olan sorunlar ve gelişim süreciyle ilgili fikir verebilir.

Türkiye’de Organ Nakli ile İlgili Veriler

Ghods’un tespitine göre Müslüman ülkeler arasında en fazla canlı organ bağışının yapıldığı ülke Türkiye. TRT’nin derlediği verilere göre, 2002’den Kasım 2023’e kadar Türkiye’de 74 bin organ nakli gerçekleştirildi. Böbrek, pankreas, karaciğer, kalp, ince bağırsak, kornea, kemik iliği, tendon, kalp, deri, kemik, yüz-saçlı deri naklinin yapılabildiği Türkiye’de Kasım 2023 başı itibarıyla 27 bin hasta organ ve doku nakli için donör beklemekte.
Türkiye’de yasal mevzuat çerçevesinde organ nakli canlıdan ve kadavradan olmak üzere iki şekilde yapılabilmekte. Canlı bağışçıdan sadece böbrek ve karaciğer nakilleri yapılabilirken diğer organ ve dokular ise -böbrek ve karaciğer de dâhil olmak üzere- kadavradan yapılıyor.

Peki, hayatını kaybeden ya da beyin ölümü gerçekleşmiş kişinin organları bağış kapsamına giriyor mu? Türkiye’de beyin ölümü gerçekleşen kişinin üstünden organ bağışçısı kartı çıksa bile organları hemen alınmıyor. Çünkü Türkiye’de organ bağışı için aynı zamanda ailenin yazılı onayı şart. Dolayısıyla organ bağışını önceden yapmak, bir anlamda hayatını kaybeden kişinin vasiyeti anlamına geliyor. Ölümün ardından buna uyup uymamak ise kişinin yakınlarının kararına dönüşüyor.

Türkiye’de son yıllarda ölüm ya da beyin ölümü sonrası nakil oranlarının arttığı kaydedilse de Kovid-19 salgını buna bir ket vurmuşa benziyor: Organ Nakli Koordinatörleri Derneği Başkanı Nilgün Bilal, güncel rakamlara göre Türkiye’de beyin ölümü gerçekleşen kişilerin yüzde 16’sının organlarının bağışlandığını, fakat pandemi öncesinde bu oranın yüzde 27 seviyesine kadar çıkmış olduğunu belirtti.

İran’da Organ Nakliyle İlgili Veriler

1960’ların ikinci yarısında böbrek naklinin yapılmaya başladığı İran’da 1988 itibarıyla ücret karşılığı kan bağı olmayan kişilere nakil yapılmasına olanak veren sisteme geçildi. Bu sistemin görece iyi işlediği ve 2000’lere gelindiğinde böbrek nakli için bekleme listesine girilmeksizin bağışçı bulunabildiği belirtiliyor. Türkiye’den farklı olarak İran, ölüm sonrası böbrek ve ciğer nakli işlemlerinde birinci sırada yer alıyor.

Türkiye’de olduğu gibi İran’da da kişinin organ bağışçısı olarak kaydolmuş olması ölüm ya da beyin ölümü sonrasında otomatik bağışçı olabileceği anlamına gelmiyor. İran’da da organ bağışı için ölen kişinin ailesinin onayı soruluyor. Fakat bu konudaki kamuoyu yönetiminde İran’ın daha başarılı olduğunu söylemek mümkün. Kadavradan alınan organ naklinin giderek arttığı İran, diğer Müslüman ülkelere kıyasla en yüksek kadavra donörlü organ nakli oranına sahip.

2006 itibarıyla beyin ölümü sonrası organ naklinin yasalaştırıldığı ülkede bu kategoride istikrarlı bir artış söz konusu: 2011 yılında İran’da 2.771 tübüler olmayan (solid) organ nakli gerçekleştirilirken İran dünyada organ naklindeki en aktif 50 ülke arasında 33. sırada yer aldı. İran 2011 ve 2012 yıllarında kadavra donörden böbrek ve karaciğer nakli gerçekleştirme konusunda 1987’de kurulmuş olan Orta Doğu Organ Nakli Derneği üyesi ülkelerin önüne geçti. 2013 yılındaki tüm böbrek nakillerinin yaklaşık yüzde 43’ü ve karaciğer nakillerinin ise yüzde 93’ü kadavra donörlerden alınan organlarla yapıldı.

Mısır’da Organ Nakliyle İlgili Veriler

Nüfusu 110 milyona ulaşan Mısır’da organ naklinin kapsamı daha ziyade iyi işletildiği belirtilen canlı böbrek ve karaciğer bağışı sistemleriyle sınırlı kalmış durumda. Bu alandaki faaliyetlerde Tunus’la birlikte Mısır, Kuzey Afrika’nın en aktif ülkeleri arasında.

Mısır’da ölüm sonrası organ nakli ise görece yeni durumda. Ölü bağışçılardan organ alınması Mısır’da 2010 yılında yasal hâle getirildi. Ancak ölüm hâlinin tanımı net bir şekilde hâlen yapılmış değil. Bu konudaki tartışmalar sürüyor. Beyin ölümünü “ölüm” olarak kabul etmekte aleyhte ve lehte farklı görüşler belirtenler sadece İslam âlimleri de değil üstelik. Ülkedeki hekim ve sağlık uzmanlarının da beyin ölümü konusundaki görüşleri fikir birliğinden uzak: Mısır’da bazı hekimler ölüm durumunu kalbin durması olarak tanımlarken diğerleri beyin ölümünü ölüm kriteri olarak seçiyor. Görüş farklılıkları sebebiyle 2010’da kararlaştırılan yasa hâlâ yürürlüğe girmiş değil.

Başka ülkelerde beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin donör olarak kabul edilmediği Mısır’da organ nakline elverişli kadavra bulunması ise az rastlanan bir durum. Mısır’ın Organ Nakli Yasası’nın 8. maddesi, ölen kişinin vasiyetini belgelemesi hâlinde, ölen kişinin vücudundan alınan bir organın yaşayan bir kişiye nakledilmesine izin veriyor. Organ bağışçısı olmak için bir yaş sınırı aranmasa da bunu yapabilmek için söz konusu bağışçının belirli koşullar altında hastanede ölmesi gerekiyor.

Ghods, Mısır’ı -Endonezya ve Pakistan’la beraber- organ nakli yasaları var olsa da İslam ulemasının aktif desteğinin sağlanamadığı ve bu nedenle kamuoyunda organ bağışına dair olumlu bakışın düşük kaldığı ülkelerden biri olarak tasvir ediyor. 18-65 yaş aralığındaki 2.700 katılımcılıyla yapılan temsilî bir ankette, Mısır’da insanların yüzde 47’si ilk sorulduğunda ölüm sonrası organ bağışını kabul ettiğini beyan etti. Fakat aynı katılımcılara bağış süreci, yönetmeliği ve ilgili belgeler açıklandıktan sonra bu oran önemli ölçüde artarak yüzde 78’e yükseldi.

Endonezya’da Organ Nakliyle İlgili Veriler

270 milyonu aşan nüfusuyla dünyanın en fazla nüfusa sahip Müslüman ülkesi olan Endonezya, yukarıda belirtildiği gibi [bilhassa kadavradan] organ nakliyle ilgili yasama çalışmalarının yapıldığı ama potansiyelin henüz gerçekleştirilmediği ülkelerden biri. 2013 yılına ait verilere göre, 1977-2013 dönemindeki 689 böbrek ve 20 karaciğer naklinin sadece yüzde 1’lik kısmı ölen kişilerden alınan organlara aitti.

Ülkede canlı böbrek bağışında da çeşitli caydırıcı unsurlar ve çözülmesi gereken sorunlar söz konusu. 2000’li yıllarda sağlık hizmetleri araştırmacıları, Endonezya’nın gelişmekte olan bir sağlık sektörüne sahip olmasına rağmen, ülkedeki böbrek nakli oranlarının benzer ülkelere kıyasla daha düşük olduğunu tespit ediyordu: Böbrek naklinin önündeki en büyük engel ise maliyetler. Bunu kültürel inançlar, yasa algısı, bilgi eksikliği ve altyapı eksikliği takip ediyor.

2010’lu yıllarda Endonezya’da böbrek nakline engel oluşturan sorunların çözümünde mesafe alındığı belirtilirken nakil prosedürünün ülke genelindeki çeşitli merkezlerde giderek daha fazla uygulandığı bildirildi. Uzmanlar ulusal böbrek nakli veri tabanının oluşturulması ve kamuoyuna yönelik bilgilendirme faaliyetleri yoluyla ülkenin kadavradan organ bağışına ilişkin hâkim [menfi] bakışın değiştirilmesine odaklanılması gerektiğini vurguluyor.

2021’de yayınlanan bir araştırmaya göre, Endonezya’nın odaklanması gereken bir diğer büyük problem ise ülkenin organ nakli turizmi için uluslararası bir odak hâline gelme potansiyeli. Aşırı yoksulluk ve organ kaçakçılığı yapan suç örgütlerinin faaliyetlerini arttırması sebebiyle böbrek satmanın geçim sıkıntısı çeken insanlar için daha başvurulası gözüktüğü ve bunun ilerleyen yıllarda daha da artabileceği belirtiliyor.

Sonuç Yerine

Nüfusu ve organ naklinin uygulanması kapsamını gözeterek öncelik verdiğimiz Müslüman ülkelerde organ bağışı ve nakli konusundaki mevcut durum genel hatlarıyla böyle. Müslüman ülkelerdeki organ bağışı ve nakli konusunda farklılaşan süreçlerin yanında ölüm sonrası organ bağışındaki çekinceler ve beyin ölümü ile ilgili düşünceler de kısıtlayıcı bir rol oynuyor.

Uzmanlar bu alanda kamuoyu bilgilendirmelerinin ve İslami otoritelerin daha fazla rol oynamasını vurgulasa da Mısır’daki anket çalışmasında bilgilendirme sonrası belirgin fikir değişiminde görülmesi gereken bir husus daha var. Ölüm sonrası organ bağışlamaya dair çekincelerin temelinde zorunlu olarak sadece salt fıkhi tartışmalar ve dinî hassasiyetler değil, insanlığın ortak bilinçaltındaki ruhla bedeni birliktelik hâlinde algılama ve bu doğrultuda ölümden sonra rahatsız edilmeme arzusu yatıyor olmasını hatırlamak gerekiyor.

Mısır’daki organ bağışı sürecinin nasıl algılandığını araştıran antropolog Sherine Hamdy, “Bedenlerimiz Allah’a Ait” başlıklı etnografi çalışmasında sıradan vatandaşların ve hastaların bu tartışmaları nasıl takip ettiğini gözlemliyor. Bu gözlemde merkezi bir duygusal tema da var: Birçok Müslüman ülkede bir ömürlük yaşanmışlıkların ve çekilen acıların ardından beden üzerinde yapılan işlem insan haysiyetini ve ölümle edinilen huzuru bozan bir müdahale olarak algılanabiliyor. Dinî hassasiyetleri de kapsayan, insanın özündeki derin huzur bulma duygusunun gücüne odaklanmak, kamuoyu çalışmaları için daha doğru bir hedef olacaktır.

Kaynaklar
“10 Soruda Organ Nakli ve Bağışıyla İlgili Merak Edilenler.” URL: https://www.trthaber.com/haber/saglik/10-soruda-organ-nakli-ve-bagisiyla-ilgili-merak-edilenler-809530.html

“2023 Yılında Kadavradan Organ Nakli Oranı Yüzde 16’ya Düştü.” URL: https://www.trthaber.com/haber/saglik/2023-yilinda-kadavradan-organ-nakli-orani-yuzde-16ya-dustu-809373.html

“The gift of life: Organ donation after death; a law yet to be implemented.” URL: https://english.ahram.org.eg/News/471423.aspx

Bennett, Paul N. and Alfrina Hany. “Barriers to kidney transplants in Indonesia: a literature review.” International nursing review 56 1 (2009): 41-9.

Ghods Ahad J., Mahdavi M. Organ transplantation in Iran. Saudi J Kidney Dis Transpl. 2007 Nov;18(4):648-55. PMID: 17951961.

Ghods, Ahad J. “Current Status of Organ Transplant in Islamic Countries.” Experimental and Clinical Transplantation 13 1 (2015): 13-17. DOI: 10.6002/ect.mesot2014.L17

Hamdy, Sherine. “Bedenlerimiz Allah’a Ait.” Çev. Uğur Gezen. 2017: Açılım Kitap, İstanbul.

Supit T, Nugroho EA, Santosa A, Soedarso MA, Daniswara N, Addin SR. Kidney transplantation in Indonesia: An update. Asian J Urol. 2019 Oct;6(4):305-311. doi: 10.1016/j.ajur.2019.02.003.

Burak Gücin

Galatasaray Üniversitesinde sosyoloji alanında lisans eğitimi olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesinde kültürel çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler