'Aşırı Sağ Karşıtı Protestolar'

Köln’den Ahmet Kaya’ya: Almanya’daki Aşırı Sağ Protestolarına Neden Katılmadım?

Almanya’da aşırı sağcıların ülkedeki göç kökenlileri sınır dışı etmeyi planladığı gizli toplantı ifşa oldu. Ülke genelinde on binlerce kişi aşırı sağa karşı protesto gösterileri düzenliyor. Peki bu gösterilere göçmenler katılıyor mu? Ahmet Kaya’dan Köln’e uzanan kısa bir hikâye. 

©Velkophotography / Shutterstock.com

Köln’ün Ehrenfeld semti, 2. Dünya Savaşı’nda yerle bir olup yeniden inşa edilmiş haşmetli binaları ve belki de her şeyden önce “multikulti” (çokkültürlü) olmasıyla meşhurdur. Her köşesinde Türk restoranları bulabileceğiniz, sokaklarında yürürken Türkçe, İngilizce veya Arapça duyabileceğiniz bu semtte her 3 kişiden 1’inin göç kökeni var.

Uzun senelerin ardından Köln’ün ilk defa karlara gömüldüğü, okulların tatil edildiği soğuk bir ocak gününün ertesi. Hafta sonunun telaşsızlığıyla tramvaydan inen, yürüyen insanlar sokaklara dağılıyor. Arabada Ahmet Kaya’nın “Tedirgin” şarkısı çalarken Ehrenfeld’te trafik ışıklarında duruyorum. Tam önümden orta yaşlarda bir kadın karşıya geçiyor. Sırtında çantası, çantasının içinden dışarıya taşan ufak bir protesto pankartı var. Pankartın üzerinde Almanca “Gegen rechts” yazıyor; “(Aşırı) Sağa Karşı”.

Köln o gün 70.000 kişinin aşırı sağ karşıtı güçlü protestosuna ev sahipliği yapıyor. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin ülkedeki göç kökenlileri kademeli olarak sınır dışı etme planlarını yaptığı gizli toplantısı ifşa olduktan sonra, ülke genelinde yüzbinlerce kişi aşırı sağa karşı protestolara başladı. Bu protestolarda Almanya’da “aşırı sağa doğru bir milimetrelik kayma”ya bile tahammül edilmeyeceği dile getirildi.

Çok geniş bir sivil ittifak ülke genelinde onlarca şehirde aşırı sağ ve aşırı sağın göç kökenlilere yönelik ırkçı retoriğine karşı sokaklara döküldü. Bu kitlesel mobilizasyon, belki de son yıllarda eşi benzeri görülmemiş bir sivil bilinci de yeniden gözler önüne serdi. Tüm dünyada aşırı sağcı yönelimler mevzi kazanırken insanların bu kadar güçlü ve kararlı bir yerden sokaklara doluşması umut verici.

Peki bu ülkede bir göçmen olarak yaşayan, dolayısıyla da AfD’nin sınır dışı planı hayata geçtiğinde belki de ülkeden ilk kovalanacaklardan birisi olarak ben neden bu protestolara katılmadım? Aşırı sağcı ideolojinin Solingen’den Hanau’ya, NSU’dan Mölln’e kadar korkunç katliamlarını yakinen bilen birisi olarak ben neden bu protestolarda değilim de arabamın içerisinde Ahmet Kaya’yı dinliyorum?

Otobüsün Tekerleği Yuvarlak

1 ay öncesi, yine soğuk bir aralık akşamı. Çocuklarla birlikte arabadayız. Bu sefer arabada bir çocuk şarkısı çalıyor: “Otobüsün tekerleği yuvarlak”. Gazze’de kırılmış bacak kemiği derisini parçalamış küçük bir çocuğun videosunu izledikten birkaç saat sonrası. İçimde fokur fokur yas ve acı kaynıyor. Yalnız kaldığım zamanlarda savaşın doğurduğu acıya gözyaşı döküyorum. Çocuklarımla ya da iş arkadaşlarımla bir araya geldiğimde ise paralel bir evrene geçiş yapıyorum. Bu iniş çıkışlar arasında arabada müziğe tempo tutarken büyük kızım birden, “Anne” diyor. “Bizim sınıfta Kürtçe konuşan bir çocuk var. Ama Türkiye’den geliyormuş. Nasıl oluyor?”

Çok da düşünmeden, biraz da bağlamsız çocuk sorularından bezmiş anne kayıtsızlığıyla “Çünkü kızım” diyorum, “Nasıl ki Almanya’da sen Türkçe ve Almanca konuşuyorsan, aynen böyle Türkiye’de de Kürtçe konuşan, Arapça ya da Zazaca, belki Ermenice konuşan birçok insan var. Kürtçe kıymetli bir dil. Aynı Türkçe gibi.”

Bunu öylece otomatiğe bağlanmış gibi söyledikten hemen sonra, hiç beklemediğim bir şekilde içimde büyük bir patlama hissediyorum. Yıkıcı ve olumsuz bir patlama değil bu. Genişleme ve büyüme anlamında bir patlama. Birden şaşırıyorum. 7 Ekim sonrasında Gazze’de tanık olduğum on binlerce acı, döktüğüm onca gözyaşının ardından kalbimdeki rahatlamanın “Kürtçeyi tanımak”la gelmesine şaşırıyorum. Türkiye’de çoğunluk toplumunun bir ferdi olarak, Kürtçeye zaten hak ettiği değeri tanıdığımda içim büyüyor. Savaş, düşmanlıklar ve cinayetler karşısında, tüm bunları ortaya çıkartan işgal, düşmanlık ve “insandışılaştırmalar” karşısında, Türkiye’de acı tecrübeler yaşamış bir azınlık topluluğuna bir “Türk” olarak sahici bir bakış atmak, içimdeki yaraları iyileştiriyor.

İmtiyazlıları da Şifalandıracak Bir Eylem

Sonrasında istemsizce, Gazze’deki soykırım karşısında perişan olduğum zamanlarda Ahmet Kaya’yı dinlemeye başladığımı fark ediyorum. Aynur Doğan şarkıları açtığımı, Ahmet Aslan’ın müziğine tempo tuttuğumu… Gözlerim Gazze’deki acı karşısında çaresizliğe tanık olurken; kulaklarım, kendimi muktedir ve imtiyazlı hissettiğim bir bağlamda “öteki”ni duymaya açılıyor.

Filistinlilerin etnik temizliğe maruz kalacak kadar “insandışı” görüldüğü bir savaş ortamında, başka bir bağlamdaki düşmanlık stereotiplerini kendi içimde yıkmaya gayret ettiğimi fark ediyorum.

Çünkü biliyorum ki ırkçılık ve nefret ideolojileri, çoğunluk toplumlarının kendilerini kurduğu mekanizmalar içerisinde şekilleniyor. “Öteki” ile ilgili anlatı, ninnilerden başlayıp okullarda yaygınlaşıyor. Devlet dairelerinde, meclis kürsülerinde yeniden üretiliyor. Bu yok edici ideolojilerle mücadele de, tam da buralarda, çoğunluk toplumunun tam kalbinde gerçekleştiğinde umut vadedebiliyor. Nefret ideolojilerine o nefretin objesi olanlardan çok daha fazla, marjinalize edenlerin kendisinin karşı çıkmasını bekliyorum.

Türkiye’de “taşıyıcı unsur” olarak kurgulanmış bir Türk olarak diğer azınlıklara yönelik nefret ideolojilerine karşı çıktığım yerde, Almanya’da “azınlık” olarak kurgulanmış bir göçmen olarak gözlerim bu ideolojilerin kurulduğu yerlerde vicdanlı seslerin güçlü itirazlarını arıyor.

Burası Benim Yorulduğum Yer

Ve tam bu anda, o gün neden on binlerce kişinin içerisinde değil de, arabada olduğumu fark ediyorum. Nefret ideolojilerine karşı çıkmada esas görevi, Ahmet Kaya’nın deyimiyle “suskunum, tedirginim” diyene, kırılgan ve güçsüz olana, ilk çatışmada sınır dışı edilecek olana, düşman görülene, insandışılaştırılana ya da hakları elinden alınana değil; imtiyazlı olana vermenin şifalı bir şey olduğunu görüyorum. Protestolara katılımı ve sivil bilinci, -azınlık ya da çoğunluk fark etmeksizin- toplumun tüm bileşenlerinin etik bir sorumluluğu olarak görsem de, burası benim savaşmaktan yorulduğum, belki de tüm kaynaklarımın tükendiği yer. Ve kırmızı ışıkta, sırt çantasındaki aşırı sağ karşıtı protesto pankartıyla karşıdan karşıya geçen kadın, sırtında, benim yorulduğum yerleri dönüştürme niyetini de taşıyor.

Bu yüzden de trafik ışıklarında sırt çantasında sloganlar taşıyan kadına, “Aşırı sağ ile mücadele senin görevin” diyen ve sorumluluklardan kaçan bir yerden bakmıyorum. Tam tersine, nefrete karşı çıkan imtiyazlıların bu eyleminin onları da şifalandıracağını düşünüp umut doluyorum. Türkiye’de Yahudi cemaatin karşılaştığı antisemitizme ve daha geçen hafta ölüm yıldönümü olan Hrant Dink’i bu dünyadan koparan nefret ideolojilerine karşı çıkmanın benim kalbimi genişletmesi gibi, Almanya’nın imtiyazlıları da bu protestolarla kendi kalplerini genişletiyorlar.

Ve bu soğuk kış vaktinde, kendi sıcak imtiyazlarının içerisinde esneyip kök salmak varken bu kadına slogan attıran vicdana şükran duyuyorum. Korna çalıp kadına şoför koltuğundan kalp işareti yapıyorum. Sonra bana yeşil yanıyor. Gaza bastığımda Ahmet Kaya’nın “Tedirgin” şarkısı da sona eriyor.

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • ayşe
    2024-01-23 23:06:35

    Yazınızı çok beğenerek okudum. Duygu ve düşüncelerime tercüman oldunuz. Kürt kökenli, kendini türkçe ve almanca ifade edebilen bir alman vatandaşı olarak size çok teşekkür ediyorum. Çok kültürlü, herkesin birbirine saygı duyduğu bir toplumda yaşayabilme umuduyla...

Son Yüklenenler