'Filistin'

Uluslararası Hukuk Bize Savaş ve Krizleri Bitirmede Yardımcı Olabilir mi?

Uluslararası hukuk sistemi ve kuruluşları günümüz dünyasında nasıl bir role sahip? Bu soruyu cevaplayabilmek için son dönemin en büyük gündem konusu olan Filistin'e bakmak gerekiyor.

21 Mart 2024 Amina Kalache
Fotoğraf: Muhammad Alimaki - Shutterstock.

Uluslararası hukuk, uluslararası çerçevede devletler veya özel kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuki kuralların bütünüdür. Uluslararası hukuk normları, birçok devlet tarafından onaylanan metinlerden, örneğin uluslararası sözleşme veya antlaşmalardan oluşur. Bu metinlere imza atan devletler, bu normları uygulamayı taahhüt ederler.

Savaş Hukuku Nedir?

Devletlerin imza koyduğu anlaşmalar kapsamında savaşın da kuralları vardır. Bu alanda uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası ceza hukuku uygulanır, uygulanmak zorundadır.

1859’da Solferino Muharebesi’nin etkisiyle İsviçreli sosyal bir aktivist ve Kızıl Haç’ın kurucusu olan Henry Dunant, bir insancıl hukuk antlaşmasının oluşturulmasını önermişti. Her şeyin başladığı yer de burasıydı. Dunant, kendisini travmatize eden bu savaşın tanıklığını yazıya dökmek için iki yıl harcadı. Bunu yaparken de iki büyük fikir önerdi: Yaralı askerin tarafsızlığı ve dokunulmazlığı ile savaş alanında insani yardımı güçlendirmek için özel kurtarma örgütlerinin kurulması. Modern Uluslararası İnsancıl Hukuk’un kökleri Henry Dunant’ın bu girişiminde yatar. Uluslararası İnsancıl Hukuk, silahlı çatışma durumlarında uygulanabilir ve savaşın etkilerini sınırlamaya yardımcı olmayı hedefler. Savaşa katılmayan kişileri de korumayı, savaşın araçlarını ve yöntemlerini sınırlamayı öngörür.

İnsancıl Hukukun Beş Temel İlkesi

Uluslararası İnsancıl Hukuk, 12 Ağustos 1949’daki Cenevre Sözleşmeleri ve 8 Haziran 1977’deki iki ek protokolde yazılı hâle getirilmiştir. Bu protokoller, -uluslararası olsun olmasın- silahlı çatışmaların kurbanlarının korunmasını güçlendirmiştir. Çatışmanın tarafları bu sözleşme ve protokollere imza atmamış olsalar bile, sözleşmeleri imzalamamış devletler veya devlet olmayan aktörler için dahi zorunlu olan kurallar bulunmaktadır. Bu kurallar arasında, insancıl hukuğa ait 5 temel prensip bulunur.

İlk olarak, askerî ve insani gereksinimleri uzlaştırmayı amaçlayan insanilik ilkesi bulunmaktadır. İkinci olarak ayrım ilkesi yer alır ve bu da savaşan tarafların sivil nüfusu savaşçılardan ayırt etmesini zorunlu kılar. Örneğin, bir savaş yöntemi olarak açlık ve kıtlığa mahkûm etmeyi yasaklar. Ancak Filistin örneğinde, bu prensibin uygulanmadığı açıktır. Birkaç haftadır insani yardım kuruluşları, Gazze’de devam eden açlık konusunda uyarıda bulunuyorlar. Mevcut durumda Gazze’deki açlık yaklaşık 600 bin kişiyi etkiliyor.

Üçüncü ilke olan tedbir ilkesi, genellikle sivil nüfusun korunmasını sağlamak ve yoğun nüfuslu bölgeleri askerî olarak hedef almamakla ilgilidir. Ancak Gazze’de bu ilkeye de uyulmadığı açıkça görülmüştür. Gazze halkı başka bir yerde sığınak bulmak için yer değiştirmeleri gerektiği konusunda uyarılmış ve Refah’a doğru sivil akınları başlamış ancak İsrail bombardımanları da siviller ile birlikte o bölgeye kaymıştır.

Dördüncü olarak orantılılık ilkesi vardır: Askerî operasyonlar, sivil kişiler ve mallar arasındaki kayıpları ve zararları önlemeye dikkat edilerek gerçekleştirilmelidir. Yine Gazze’de bu ilkenin de dikkate alınmadığını tespit etmek çok kolaydır. Birçok okul, kilise, ev ve kurumun yıkıldığına dair belgeler ve görüntüler mevcuttur. İsrail bombardımanları tarafından öldürülen çocuk sayısı da endişe verici düzeydedir. Birleşmiş Milletlere göre, 7 Ekim’den bu yana Filistin’de öldürülen çocuk sayısı, son 4 yılda gezegendeki tüm silahlı çatışmalarda ölen çocuk sayısının 4 katıdır.

Ve son olarak, gereksiz acı ve ıstırabın yasaklanması ilkesi -adından da anlaşılacağı gibi- orantısız travmatik sonuçlara yol açabilecek her türlü yöntemi yasaklar. Buna bir örnek ise, İsrail’in kullandığı iddia edilen beyaz fosfor bombasıdır.

İhlal Durumundaki Hukukî Yollar

Bu hakları ve prensipleri savunmak için başvurulabilecek birkaç kuruluş vardır. Bu durumda Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) devreye girebilir. 1998 tarihli Roma Statüsü, UCM’yi oluşturan ve yöneten uluslararası bir antlaşmadır. Amacı, belirli uluslararası suçlardan sorumlu olan bireyleri kovuşturmak ve cezalandırmak ve etkili bir uluslararası adalet sağlamaktır. UCM’ye üç tür suç için başvurulabilir: İlk suç türü, Uluslararası İnsancıl Hukuk’un ciddi bir ihlali olan savaş suçudur. Örneğin, bir sivilin öldürülmesi veya rehine alınması. İkincisi, insanlığa karşı işlenen suçlardır. Buna zorla nüfus transferi, işkence, tecavüz, ırk ayrımcılığı gibi eylemler dâhildir. Son suç türü ise soykırımdır. Soykırım, bir ulusal, etnik ya da dinî grubu yok etme niyeti ve amacıyla gerçekleştirilen eylemleri ifade eder.

İşte bu soykırım suçu bağlamında Filistin’le alakalı olarak hukuk yolları aranmaktadır.Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) gibi kurumlar ile Birleşmiş Milletlerin 2009, 2012, 2014, 2018, 2021 yıllarındaki soruşturma komisyonları Filistin’in statüsü ile ilgili farklı hukuki konuları ve iddia edilen uluslararası hukuk ihlallerini incelemiştir. Tüm bunlar, uzun yıllardır devam eden bir savaşın içinde gerçekleşmektedir. Diğer bir deyişle, hukuki süreç 7 Ekim 2023 sonrası oluşan daha da vahimleşmiş durumla başlamış değildir.

UAD Oturumları ve Tazminat Rejimi

2023’ün şubat ayında Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD), 1967’den bu yana Filistin topraklarının yasa dışı işgali konusunda kamuya açık oturumlar yapıldı. Bundan kısa bir süre önce de UAD, Güney Afrika’nın, soykırım iddiası ile İsrail’e karşı açtığı davada “İsrail’in Gazze sakinlerine yönelik öldürme, saldırı ve yıkımla ilgili her türlü eylemden kaçınması ve soykırımı önlemek için tüm tedbirleri almasına” hükmetmişti. Mart ayı sonuna gelmiş olsak da hâlâ hiçbir şey değişmiş değil.

Uluslararası Adalet Divanının, 26 Ocak 2024’te İsrail’e, Gazze Şeridi’nde Filistin halkına karşı soykırım eylemlerini engellemesi için verdiği bu karar, davacı Güney Afrikalı hukuk ekibi için bir zaferdi ve Gazze için vicdanında bir sancı hisseden herkes için bir umut olmuştu. Ancak İsrail bu kararlara uymadı ve herhangi bir yaptırıma da maruz kalmadı.

UAD, Birleşmiş Milletlerin başlıca yargı organı olup, uluslararası hukuka uygun olarak kendisine sunulan anlaşmazlıkları çözmekle görevlidir. Hem ocak ayındaki Güney Afrika’nın açtığı davada olduğu gibi anlaşmazlık durumlarında yargılama işlevi vardır; hem de şubat ayında, İsrail işgalinin hukuki sonuçlarına dair yapılan oturumlarda olduğu gibi danışma işlevi vardır. Ancak her iki meselede de İsrail, Birleşmiş Milletlerin bu yargı organından çıkan kararlara uymamaktadır. İsrail, uluslararası hukuk ihlallerine derhal son vermelidir: Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını engellemeyi bırakmalı, zorla nüfus transferi ile karakterize edilen yerleşimciliği durdurmalıdır. Ayrıca Filistin halkına verilen zararları da tazmin etmelidir.

Zararların tazmin edilmesine hükmetmek UAD açısından mümkün ve bunun daha önceki örnekleri de var. Tazminata dair bir UAD kararı son olarak, 9 Şubat 2022 tarihinde verildi. Bu karara göre UAD, Uganda’nın 1998-2003 yılları arasında Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde yaptığı askerî müdahalenin sonucunda insanlara, mülklere ve doğal kaynaklara verdiği zararlar için Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne 325 milyon dolarlık tazminat ödemesini emretti. Bu, insan hakları ve uluslararası insancıl hukukun bariz ihlalleri için uluslararası bir mahkeme tarafından verilen en büyük tazminattı. Bu miktar önemli gibi görüyor olsa da Uganda’nın verdiği tüm zararları kapsamamaktadır. Yani bir gün UAD, Filistin için tazminat ödenmesine hükmetse bile bunun tazmini zaman alacak ve çekilen acıları karşılaması asla mümkün olmayacaktır. Ne yazık ki UAD’nin sağlayacağı adalet eksiksiz olmayacaktır.

BM Güvenlik Konseyi Ne İşe Yarar?

Filistin konusunda birçok tartışmaya neden olan bir kurum daha var: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi. 7 Ekim’den bu yana, BM Güvenlik Konseyi, İsrail-Filistin sorununda uzun süredir derin bir bölünmüşlük yaşıyor. Şimdiye kadar sadece iki kez bir karar üzerinde anlaşmayı başarmış olsa da Güvenlik Konseyi’ndeki birçok metin tasarısı Amerika Birleşik Devletleri’nin veto etmesi veya yetersiz oy sayısı nedeniyle reddedildi. BM Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasından başlıca sorumlu organ olmasına rağmen maalesef bugüne kadar Birleşmiş Milletler Filistin’deki savaş konusunda somut bir adım atmış değil.

BM Güvenlik Konseyi, çatışmanın karmaşıklığına ve bölgedeki olaylara dair detaylı bilgi eksikliğine atıfta bulunarak kendi etkisizliğini ortaya koyuyor. Konsey, veto hakkına sahip 5 daimî üye de dahil olmak üzere 15 üyeden oluşuyor: Çin, Fransa, Birleşik Krallık, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri. ABD, Gazze’de ateşkes konusunda yapılan yoğun müzakerelerde ateşkese sert bir şekilde karşı çıktı. Amerikalılar temsilciler, Filistin’de tarafların getireceği bir çözümün bir BM metninden çok daha etkili olacağını savunmaktadır. Bu yaklaşım, bu durumda uluslararası kurumların ne işe yaradığı sorusunu ortaya çıkartmaktadır.

Gazze’deki Savaş ve Kelimelerin Savaşı

Tüm bunlara ek olarak Gazze Savaşı’nda İsrail’in uluslararası gazeteci ve bağımsız araştırmacılar için Gazze Şeridi’ne erişim yasağı getirdiğini de unutmamalıyız. Sınır Tanımayan Doktorlar, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) gibi bazı insan hakları ve insani yardım kuruluşlarına göre, yaşananlar İsrail’in Filistinlilere karşı kurumsallaşmış baskı ve sistematik egemenlik kurma rejimi çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu da İsrail’i apartheid ve insanlığa karşı suçların faili yapıyor. Bu hakikat, sosyal medya çağında daha da açık bir hâle geliyor.

Son 5 aydır cereyan eden iki savaş var. İlki Gazze’de yaşanan savaş. İkincisi ise kelimelerin savaşı. Kelimelerin savaşında kullanılan kavramlardan bazıları şunlar: Terörizm, meşru savunma, işgal, kolonizasyon, soykırım, insanlık suçu… Uluslararası kuruluşların bütün bu olayları hukuki açıdan derinlemesine inceleyip elle tutulur bir şeyler yapmasının ne kadar karmaşık olduğu bir noktaya kadar anlaşılabilirdi. Ancak, 7 Ekim’den bu yana Filistin’de öldürülen sivil sayısına bakıldığında, bu noktanın çoktan aşılmış olduğu görülmektedir. Mevcut tabloda, karşımızda çok açık bir şekilde 31 binden fazla Filistinlinin öldürüldüğünü görüyoruz.

Sonuç olarak, uluslararası hukukun başka meselelerdeki titizliğinin, söz konusu Filistin meselesi olunca uygulanmadığı aşikar. Verilen yetersiz kararların uygulanması ise ancak güçlü bir siyasi irade ve uluslararası toplumun İsrail’in üzerinde kuracağı bir baskı ile mümkün.

Amina Kalache

Amina Kalache bağımsız bir Fransız gazetecidir. Belgesel alanında sunuculuk, radyo muhabirliği ve yapımcılık yapmaktadır. Ağırlıklı olarak İngiliz ve Arap medyası için güncel ve sosyal meseleler, ayrımcılık gibi konularla ilgili çalışmalar yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Mubesser Şen
    2024-03-22 18:45:53

    Ben mi yanlış biliyorum acaba? Gazze'de savaş mi var yoksa soykırım mi?

Son Yüklenenler