ABD ve İsrail Söylem Gücünü Kaybediyor: Üniversite Protestoları ve TikTok
Ulusal seçimlere sadece 6 ay kalmışken ABD kamuoyu, İsrail'in alenen suç teşkil eden eylemlerini inatla hoş gören yaşlı kuşak ile bu tür eylemlerden dehşete düşen genç kuşak arasında keskin bir şekilde bölünmüş görünüyor. Üniversitelerdeki protestolar, UAD davası ve TikTok gibi sosyal medya platformları ABD ve İsrail'in söylem gücünü nasıl zedeledi?
İsrailli yazar ve akademisyen A.B. Yehoshua’nın kısa öyküsü “Facing the Forests” [1] İsrail-Filistin çatışması hakkında bir alegoridir. Yehoshua, 1963 yılında yayımlandığında tartışmalara yol açan öyküsünde İsrail’in başkalarından alınan topraklar üzerinde kurulduğu gerçeğini gözler önüne seriyordu. Öyküdeki “orman” imgesi İsrail devletini ve toplumunu temsil ederken, öykünün isimsiz İsrailli kahramanı ormanda yangın çıkmamasını sağlamakla görevliydi. Hikayedeki Filistinlilerden sadece “Araplar” olarak bahsediliyor ve hikayenin sonlarında ormanın bir Arap köyünün kalıntıları üzerine inşa edildiği ortaya çıkıyordu.
75 yıldır dünyanın en çekişmeli çatışmalarından biri olan İsrail-Filistin çatışmasında bir dönüm noktasına tanıklık ediyor gibiyiz. İsrail devletinin Gazze’ye yönelik korkunç ve kanlı yıkımı ve hem İsrail hem de ABD siyasi liderliklerinin gösterdiği uzlaşmazlık, sadece ABD kampüslerinde yaygın protestolara değil, dünya çapında öfkeye ve Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) açtığı resmî davaya yol açtı.
Bu hesaplaşmanın gerçekleşmesi uzun zaman aldı. Daha önceki bir yorumumda da belirttiğim gibi, ABD Başkanı Harry Truman ABD’nin İsrail’i destekleme politikasını 1948’de oy toplamak için oluşturmuştu. Bu destek, ABD’nin Doğu Akdeniz’e yönelik dış politikasında daha sonra birçok tavize, çok sayıda savaşa ve felakete ve nihayetinde mevcut krize ve protesto hareketine yol açtı.
Gazze ve TikTok
ABD kampüslerini kasıp kavuran protestolar akla hemen 1960’ların sonlarında ABD kampüslerinde patlak veren kargaşayı getirdi. Bu protestolar özellikle dönemin yeni iletişim aracı olan televizyon tarafından körüklenmişti. Vietnam Savaşı, savaş alanında filme çekilen ve aynı gün televizyon aracılığıyla vatandaşlara sunulan ilk savaştı. Bunun sonucunda ABD’nin Vietnam’daki politikalarına ilişkin kamuoyu algısı olumsuza döndü ve savaşa karşı muhalefet yoğunlaştı.
Bunun uzun vadeli sonucu, ABD hükûmetinin daha sonraki çatışmalarda medya söylemini kontrol etmeye yoğun önem vermesiydi. Bu da 1991’deki 1. Körfez Savaşı’nda çok belirgin bir şekilde ortaya çıkan muhabirlerin askerlerin yanına “yerleştirilmesi” gibi, ABD hükûmetinin istediği mesaj ve görüntülerin medya tüketicileri tarafından karşılaşılan ve sindirilenler olmasını sağlamaya yönelik çeşitli tekniklerin ortaya çıkmasına neden oldu. 1990’ların başında internetin kamusal kullanıma açılmasıyla birlikte, bilgi yayma ve kontrol için yeni fırsatlar ortaya çıktı ve ABD, yaygın olarak “bilgi savaşı” olarak bilinen sürecin ön saflarında yer almaya devam etti.
TikTok ise bugün bizi 1960’lardaki televizyonun durumuna geri götürmüş gibi görünüyor. ABD hükûmetinin kontrolü dışında olduğu için uzun süredir yasaklanması yönünde çağrılara hedef olan TikTok üzerinden İsrail’in son 6 ayda Gazze’de gerçekleştirdiği eylemler filtrelenmeden tüm dünyada yayımlandı ve bu da dünya kamuoyunun İsrail’e karşı dönmesinde önemli bir etken oldu. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ABD Kongresi’nin TikTok’u yasaklama çabaları, Çin devletinin TikTok ve Gazze’yi Amerikan toplumunda kargaşa yaratmak için kullandığı iddiaları nedeniyle önemli ölçüde hızlandı.[5] Öğrenciler protestolarını organize etmek için çeşitli sosyal medya uygulamaları kullanıyor, ancak TikTok İsrail yanlısı grupların ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Güney Afrika ve Uluslararası Protesto Hareketleri
İsrail’in Gazze’deki eylemlerine karşı dünya çapında devam eden protestoları izlerken akla gelen bir diğer protesto hareketi ise Güney Afrika’nın eski apartheid rejimine karşı yürütülmüş olan uluslararası kampanyadır. Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) açtığı davaya çok az değinilse de Güney Afrika’nın müdahalesinin önemi, on yıllar boyunca bu topluma hakim olan ırkçı apartheid rejimine son vermek için verilen uzun mücadeleden kaynaklanıyor. Birçok Güney Afrikalı, Filistinlilerin hak ve kendi kaderlerini tayin etme mücadelesi ile Güney Afrikalı siyahilerin hak ve kendi kaderlerini tayin etme mücadelesi arasında bir paralellik görüyor.
Aslında bu uzun mücadelenin simge ismi Nelson Mandela ve bağlı olduğu parti Afrika Ulusal Kongresi (ANC) bir zamanlar silahlı militanlardı. Mandela ve ANC komünist bloktan destek aldığı için, Güney Afrika’nın apartheid rejimi de Savaş sırasında ABD’den destek aldı. Mandela ve ANC’nin lider kadrosunun çoğu 1960’lardan 1990’a kadar hapiste kaldı. Ancak 1970’ler ve 1980’lerde apartheid rejimine karşı uluslararası aktivizmdeki artış Güney Afrika’yı parya bir rejim, Mandela‘yı ise uluslararası bir kahraman hâline getirdi.[7] Aynı şey şimdi Gazze konusunda ve bir kez daha ABD hükûmetinin karşı yönde çabalarına rağmen gerçekleşiyor.
Truman’ın Hayaleti
Yehoshua’nın öyküsü, isimsiz Arap ormanı yaktıktan sonra basit bir ifadeyle sona erer: “Ve bundan sonraki tüm günler ve geceler de böyle olacak.” Belki 1960’ların başında vicdanlı bir İsrailli entelektüel için durum böyle görünüyordu ama Herakleitos’un 2500 yıl önce belirttiği gibi, hiçbir şey sonsuza kadar aynı kalmaz. Eninde sonunda Filistinliler kendi kaderlerini tayin etme hak ve iddialarını ortaya koyacak araçları geliştirecek; eninde sonunda İsrail’in başka halklardan alınan topraklar üzerinde kurulduğu gerçeği ön plana çıkacak; eninde sonunda Truman’ın 1948’de oy için yaptığı seçimin sonuçları gerçekleşecekti.
Şimdi, ulusal seçimlere sadece 6 ay kalmışken Truman’ın Demokrat Partisi, İsrail’in alenen suç teşkil eden davranışlarını hoş görme isteğini inatla sürdüren daha yaşlı bir kuşak ile bu tür eylemleri kabul edebilecek herhangi birinin varlığından dehşete düşmüş daha genç bir kuşak arasında keskin bir şekilde bölünmüş durumda. Ve Donald Trump bundan en çok faydalanan kişi gibi görünüyor.
Dipnotlar
[1] Miriam Arad’ın İngilizce çevirisi ilk olarak 1970 yılında yayımlanmış, ancak 1978 yılında Mentor Books’tan çıkan New Writing from Middle East adlı antolojide yeniden basılmıştır, pp. 225-247.
*Bu makale Anadolu Ajansı’nda yayımlanmıştır.