'AP Seçimleri'

Türkiye Kökenli Partiler Avrupa Siyasetinde Gelecek Vaat Ediyor mu?

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde radikal sağın yükselişi Avrupa ve Türk göçmenler için ne anlama geliyor? Almanya’daki Türklerin siyasal katılımı nasıl sağlanır? Türk göçmenlerin kurduğu partiler Almanya veya Avrupa siyasetinde gelecek vaat ediyor mu?

Fotoğraf: Aquatarkus/Shutterstock

Birçok ülkede radikal-sağ, milliyetçi-popülist partiler oy oranlarını artırdı: İtalya’da sağ-popülist Giorgia Meloni’nin partisi birinci çıkarken, Avusturya’da da radikal sağcı FPÖ rakiplerini geride bırakarak ilk sıraya yükseldi. Avrupa Birliği’nin nüfusu en kalabalık, ekonomik bakımdan en güçlü ülkesi Almanya’da radikal sağcı parti AfD iktidarın büyük ortağı sosyal demokrat SPD’yi geride bırakarak ikinci oldu.
Merkez sağ partiler ise birçok ülkede konumlarını korudu: Almanya’da Hristiyan Birlik partileri birinci olurken, hükümet ortağı Yeşiller dördüncü sıraya geriledi. Özetle aşırı sağın oylarını artırdığı, merkez sağın başarı sağladığı ve merkez solun ise gerilediği bir seçimi geride bıraktık.

Seçim Sonuçları Ne Anlama Geliyor?

AP seçimlerinde sağ popülist partilerin kazançlı çıkması hem demokratik düzen hem de göçmenler açısından olumsuz ve kaygı verici bir durum. Özellikle yılın ilk aylarında Almanya’da aşırı sağa karşı kitlesel protestolar düzenlenmişti. Bu gösterilerden sonuç alınamadığı görülüyor. Bundan, radikal sağın yükselişi karşısında “Faşizm geliyor” söyleminin de yetersiz ve abartılı kaldığı sonucu çıkarılabilir.
Bu noktada geniş halk kitlelerinde “liberal demokratik düzene” karşı bir güvensizliğin oluştu-ğunun ve bir tepkinin biriktiğinin altını çizebiliriz. Seçmenlerin azımsanamayacak bir kesimi, işsizlik, pahalılık ve konut yetersizliği gibi sorunlara çözüm bulunamamış olmasına tepkili. Ayrıca Almanya’nın Rusya’ya karşı bir savaşın içine çekilebileceği kaygısını taşıyor.

Örneğin koalisyon hükûmetinin büyük ortağı sosyal demokrat SPD’nin seçim kampanyalarında kendisini “barış partisi” olarak lanse etmesi seçmeni ikna etmedi. Almanya Ukrayna’ya en çok silah gönderen ülke. Bunun Şansölye Olaf Scholz tarafından da sıklıkla dile getirilmiş olması, partinin barış söyleminin inandırıcı bulunmamasının nedenlerinden biri.

Hükûmet partilerine olan güveni sarsan bir başka konu ise, Almanya’nın çatışma bölgelerine silah göndermeme ilkesine rağmen günümüzde İsrail ve Suudi Arabistan gibi çatışmaların ortasındaki ülkelere silah gönderiyor olması. Özetle, “barış partisi” kampanyası ile silah göndermeyi özellikle genç seçmenlerin çelişki olarak gördüğü biliniyor. Gençlerin ana akım partilerden mutsuz olmasının, onlara güven duymamasının birçok nedeni var. Denenmemiş olanı denemek, farklı söylemlere rağbet etmek gibi…

Türkiyeli Göçmenler Açısından Seçim Sonuçları

Avrupa genelinde aşırı sağın güçlenmiş olması bütün göçmenler için kaygı verici bir durum. Sağ popülist partilerin, göç ve göçmen karşıtı olduklarını her fırsatta söylüyor olmaları kaygıların haklılığını gösteriyor. Bu partilerin seçim başarıları, henüz iktidara gelememiş ya da AP’de çoğunluğu elde edememiş olsalar da göçmen karşıtı söylemlere toplumda yaygınlık kazandırıyor, karar vericilerin göç politikalarına da yansıyor.
AP seçimlerinde çeşitli AB üyesi ülkelerden pek çok Türkiye kökenli aday Brüksel’de görev yapmak için yarıştı. Hür Seçmenler (Freie Wähler) adayı Engin Eroğlu ve Sol Parti adayı Özlem Alev Demirel ikinci kez AP’ye seçildi. Seçimlere Türkiye kökenlilerce kurulan partiler de katıldı: Almanya’dan DAVA ve BIG AP seçimlerine katıldı.

Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli vatandaşların öncülüğünde bu yılın başında kurulan “Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak” (DAVA) ve 2010’da kurulan “Yenilik ve Adalet için İttifak Partisi” (BIG) AP seçimlerinde milletvekili çıkaramadı. Çoğu Türkiye kökenli toplam 11 aday ile seçimlere katılan DAVA 148.724 oy alırken, BIG partisinin oyları 31.141’de kaldı. BIG 2019 AP seçimlerinde 68 bin oyla 0,2 oranında destek bulmuştu. Katılımın yüzde 64,78 oranında gerçekleştiği Almanya’da seçme hakkına sahip olan 64,9 milyon ile karşılaştırdığımızda DAVA’nın aldığı oylar seçmenin yüzde 0,21’ine tekabül ediyor. Bunu bariz bir başarısızlık olarak değerlendirebiliriz.

Ancak DAVA’nın oylarını Almanya’daki Türkiye kökenli seçmenlerin sayısı ile karşılaştırdığımızda durum değişiyor. Almanya’da 932.000 Türk kökenli seçmen olduğu biliniyor. Dolayısıyla DAVA’nın aldığı oylar Almanya’daki Türk seçmenlerinin yüzde 16’sına tekabül ediyor. Bunu ise pekâlâ mütevazı bir başarı addedebiliriz.

Bununla birlikte başka bir gerçek karşımıza çıkıyor. Almanya’daki Türk seçmenlerin sayısı tüm seçmen sayısının yüzde 1,38’ine tekabül ediyor. Bu ise Türklerin kurduğu ve salt Türklere hitap eden bir partinin Almanya’daki seçimlerde etkin bir rol oynamasının matematiksel olarak neredeyse imkânsız olduğunu gösteriyor. Almanya’da genel seçimlerde yüzde 5, yerel seçim-lerde ise yüzde 3’lük bir seçim barajının olduğu düşünülürse, BIG ya da DAVA gibi partilerin Hollanda’daki DENK partisinin “başarısını” tekrar etmesinin imkânsız olduğunu söylemek abartı olmaz.

Sayısal olarak düşündüğümüzde, Almanya seçimlerinde ancak bütün göçmenlere hitap eden bir göçmen partisinin teorik – ya da matematiksel olarak diyelim – şansının olabileceğini varsayabiliriz. Ancak böylesine geniş tabanlı bir “göçmen partisinin” ne nesnel ne de öznel koşulları mevcut. Örneğin DAVA partisi de bütün göçmenlere hitap etmek bir yana, kuruluş şekli, yapılanması ve kadroları bakımından Türklerin dahi çoğunluğuna hitap etmekten uzak. Kuşkusuz DAVA partisi hakkında kesin bir yargıda bulunmak için henüz erken ancak kuruluşunun geniş bir tabana dayanmaması önemli bir faktör olarak ortada duruyor. Kadrolarının çabaları bir yana, DAVA geride kalan zaman içinde ana akım siyasetin ihmal ettiği konuları dahi gündeme taşımayı başaramadı.

Göçmenlerin Siyasi Katılım Sorunu

Öte yandan Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin bir katılım sorunu olduğunu ve bu tür partileşme çabalarının katılım eksikliğine bir cevap arayışından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Türkiye kökenli göçmenlerin bir taraftan kurumsallaşmış siyasette iyi temsil edilmedikleri için diğer taraftan da seçimlerin kapsamlı değişikliklere yol açabileceğine dair inançları zayıf olduğu için seçimlere karşı yeterince ilgili olmadıklarını söyleyebiliriz.

Bir başka üzerinde durulması gereken konu da Türk göçmenler arasında -tepkisel olsa da- AfD’ye sıcak bakan bir kesimin olması. Örneğin bu radikal-sağ popülist-milliyetçi partinin 2021’deki başarısında Rus kökenli Almanların da payı vardı. Bundan dolayıdır ki AfD Müslüman seçmenlere hitap etmeye çalışıyor. Örneğin Türk kökenli Alman seçmenlere yönelik özellikle sosyal medyada – Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ve Alman İmparatorlukları arasındaki ittifaka atıfla – Almanlar ve Türklerin silah arkadaşı olduğu söylemini öne çıkarıyor. AfD’nin bir başka taktiği ise video ve mesajlarında toplumsal cinsiyet karşıtı söylemler kullanması ve Türk ve Müslüman kökenli Almanlara yönelik yeni gelen göçmenlerin onların işlerini ellerinden alacaklarını dillendirmesi.

Buradan çıkarılacak ilk değerlendirme, Türk ve Müslüman kökenli Almanların artık her hâlükârda SPD ve Yeşiller gibi merkez partileri desteklediği dönemin artık geride kaldığıdır. Ana akım partiler, özellikle Türk kökenli ve Müslüman göçmenlerin siyasal katılımı meselesini ciddiyetle ele almak durumundalar.

Göçmenlerin çıkarabilecekleri bir sonuç ise siyasal katılımın – birçok araçları olsa da –hâlen siyasal partiler üzerinden gerçekleştiğidir. Almanya demokrasisi aynı zamanda bir partiler demokrasisi. Devletin karar mekanizması üzerinde en çok etkisi olan kurumlar partiler. Dolayısıyla siyasette etkili olmanın yolu partilerin içinde etkin olmaktan geçiyor. Bunun için de Türkiyeli ve Müslüman göçmenlerin yazılı ana akım medyayı, televizyon kanallarını etkin bir biçimde kullanmayı, etkin kampanya oluşturma yöntemlerini öğrenmeleri gerekiyor.

Türklerin Almanya’da yeterli düzeyde temsil edilmesi güçlü ve etkin yapılanmalar ortaya çıkarmalarına bağlı. Birçok – dinî, kültürel, siyasi – dernek ve çatı örgütünün yeterli finans kaynaklarına sahip olmaması, etkin kadrolarının sayıca az olması gibi nedenler onların siyasi partiler, karar vericiler ve resmî kurumlar karşısındaki hareket alanını daraltıyor.

Dr. Yaşar Aydın

Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamlayan Yaşar Aydın, doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden aldı. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. Hâlen, German Institute for International and Security Affairs (SWP), Centre for Applied Turkey Studies (CATS) bölümünde görev yapan Aydın, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler