'İsrail'in İşlediği Savaş Suçları'

“Çağrı Cihazlarının Patlatılması 21. Yüzyılda Yeni Bir Tehdit”

Uluslararası hukuk uzmanları, Lübnan'da çağrı cihazlarının patlatılarak çok sayıda sivilin öldüğü ve yaralandığı saldırının, uluslararası hukuktaki "ayırt etme" ve "orantılılık" ilkelerine aykırı olduğunu belirtirken, saldırının aynı zamanda 21. yüzyılda herkesi ilgilendiren yeni bir tehdit türü olduğuna dikkat çekiliyor.

Fotoğraf: AA- Houssam Shbaro

Uluslararası hukukçular, Lübnan’da Hizbullah mensuplarının çağrı cihazlarının patlatıldığı ve Lübnanlı yetkililerin İsrail’i sorumlu tuttuğu saldırının, siviller ile savaşanlar arasında ayrım yapılmasını gerektiren uluslararası insancıl hukukun “ayırt etme” prensibine aykırı olduğunu savundu. Nottingham Trent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Luigi Daniele, York Üniversitesi Osgoode Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Heidi Matthews ve Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulu (LSE) Öğretim Üyesi Dr. Alonso Gurmendi-Dunkelberg, Lübnan’daki saldırıları ve hukuka uygunluğunu değerlendirdi.

Siviller Gözetilmedi

Nottingham Trent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Daniele, cihazların patlatılması yoluyla yapılan saldırılarda hedef alınan herkesin hukuken saldırılması meşru olan “muharip” statüsünde olmadığını belirterek “Burada aktif bir savaşın yürütülmediği bir bölgeden bahsediyoruz. Sivil nüfusun yoğun olduğu çarşı, pazar, berber dükkanı gibi yerler hedef alındı.” dedi.

Saldırıda ölenlerin bazılarının meşru hedef olduğu varsayımında dahi saldırı şeklinin hukuka aykırı olduğunu söyleyen Daniele, “Eğer aktif çatışma bölgesinin dışındaysanız, sadece çatışmaya devam eden muharip statüsündeki kişileri hedef alabilirsiniz. Bu olayda bunun böyle olmadığını görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Daniele, İsrail güvenlik güçlerinin, sivilleri veya siyasi parti mensuplarını uluslararası hukuku gözetmeksizin meşru hedef olarak gördüğünü belirterek “Bence bu, bir suç çünkü uluslararası hukuka göre meşru bir hedefi bile bazı önlemleri almadan vuramazsınız.” diye konuştu.

Saldırıda sivillerin de zarar görme ihtimalinin göz ardı edildiğini aktaran Daniele, “Sivillerin aşırı zarar göreceğinin öngörüldüğü anda, saldırının sonlandırılması gerekirdi ama burada tam tersini görüyoruz. Çağrı cihazları nüfusun yoğun olduğu bölgelerde patlatıldı.” dedi. Dr. Daniele, saldırıda “Gereksiz yaralanma veya acıya sebep olmama” kuralının da ihlal edildiğini kaydederek “Burada zarar görenler muharip statüsünde değildi. Örneğin bazı ülkelerin diplomatik temsilcilikleri hedef alındı ve bunlar hiçbir şekilde meşru hedef olamaz. Devlet dışı aktörlerin siyasal faaliyetlerini yürütüp savaşmayan temsilcileri de hedef alınamaz.” değerlendirmesinde bulundu.

“İsrail’in Saldırısı Terör Eylemleriyle Aynı Mantığa Sahip”

Bazı ülkelerin bu saldırıları açıkça “terör saldırısı” olarak kınadığını belirten Daniele, “Maalesef teröristler ile devletlerin güvenlik güçlerini birbirinden ayıran ahlaki kurallarının bu olayda ortadan kalktığını gördük. Bu saldırının arkasındaki güçler sorumluluklarını üstlenmiyor ve saklanıyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.

Dr. Daniele, İsrail’in, savaştığı bir grubun bulunduğu ülkedeki herkesi meşru hedef gördüğünü belirterek “Bazı ülkelerde komşu devletlerdeki istediği hedefi vurma eğilimleri var. Bu küresel bir savaşın işaretini oluşturuyor. Devletler kendi istediği şekilde başka ülkelerdeki sivilleri hedef haline getiremez. Sadece şüphe üzerine insanlar hedef yapılamaz. Bunun Gazze’de de yapıldığını görüyoruz.” dedi.

Bu saldırının bir suç olduğunu vurgulayan Dr. Daniele, “Çünkü eğer ideolojik olarak bir toplumun masum olduğu karinesini ortadan kaldırırsanız, teröristlerin kullandığı mantığı uygulamış olursunuz. Çünkü teröristler, istemedikleri siyasilere destek vermeleri ve politik görüşleri sebebiyle bedel ödetmek için kasten sivilleri hedef alırlar.” ifadelerini kullandı.

Daniele, saldıran tarafların yönetenler ile siviller arasında ayrım yapılmamasının soykırım sözleşmesinin de altını oyduğunu vurguladı. Bütün bir toplumun terörist ya da muharip kabul edilerek hedef alınmasının, liberal demokratik ilkelerin hiçe sayılması anlamına geldiğinin altını çizen Daniele, “Uluslararası kuruluşlar ve mahkemeler, bu tür bütünü etkileyen suç faaliyetlerinin durdurulması için hareket geçmeli.” uyarısında bulundu.

“Hem Ayırt Etme Hem de Orantılılık İlkesi İhlal Edildi”

Osgoode Hukuk Fakültesinden Dr. Matthews, İsrail’e yönelik çok düşük bir tehdidi önleme amacıyla çağrı cihazı saldırıları için “Hem ayırt etme hem de orantılılık ilkesi ihlal edildi.” dedi. Saldıran tarafın, saldırılanların “meşru hedefler” olup olmadığından emin olmak için daha fazla özen göstermesi gerektiğini söyleyen Matthews, “Sadece Hizbullah’a üye olmak bir kişiyi meşru hedef hâline getirmek için yeterli değildir. Henüz tüm gerçeklere sahip olmasak da şu anda İsrail’in, mensubiyete dayalı bir hedefleme yaklaşımı benimsediği, çağrı cihazına erişimi olan her Hizbullah üyesini, çatışmalara katılma derecelerine bakılmaksızın ve uzaktan patlatılan cihazlara kimin sahip olacağına veya yakınında bulunacağına bakılmaksızın hedef aldığı görülmektedir.” değerlendirmesini yaptı.

Dr. Matthews, saldırıya uğrayan kişilerin aktif şekilde savaşan “muharip” statüsündeki Hizbullah üyeleri olduğu varsayımında da İsrail’in orantılılık ilkesine uyması gerektiğini kaydederek “Saldıran taraflar, korunan kişi ve nesnelere verilen zararı en aza indirecek tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu cihazlar herhangi bir önlem alınmaksızın uzaktan patlatıldığında, saldıran tarafın her bir vakada gerekli orantılılık değerlendirmesini yapması gerekir.” değerlendirmesinde bulundu.

Matthews, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Saldırıdan önce sivillerin zarar görmemesi için gerekli önlemlerin alınmadığı ve orantılılık değerlendirmesi yapılmadığı, ülkenin dört bir yanında halka açık yerlerde meydana gelen patlamalarla saldırının niteliği göz önüne alındığında, saldırının sivil nüfus arasında terörü yaymayı amaçladığı sonucuna varmak için ciddi nedenler var.”

“Uluslararası Hukuka Aykırı”

LSE’den Dr. Gurmendi-Dunkelberg, uluslararası insancıl hukuk kapsamında, herhangi bir saldırının ayırt etme ve orantılılık kurallarına uygun olması gerektiğini söyleyerek “Yani sadece muharip olanlar hedef alınmalı ve saldırı neticesinde sivillerde olması beklenen zarar, saldırıdan elde edilecek askeri fayda ile orantılı olmalıdır.” dedi.

İsrail’in, her bir çağrı cihazının patlatılma anında ayrı ayrı orantılılık incelemesi yapması gerektiğini belirten Gurmendi-Dunkelberg, “Eğer saldırı sırasında gereken önlemleri almadan tüm çağrı cihazlarını aynı anda patlatmışlarsa bu, uluslararası hukuka göre yasaklanmış bir dizi gelişigüzel saldırı anlamına gelecektir. Çünkü saldıranların kimi hedeflediği, çağrı cihazının kimde olduğu ve patlama anında yakınlarında kimlerin bulunduğu konusunda net bir fikirleri olmayacaktır. Sorunun bir kısmı da tam olarak ne olduğu ve saldırının nasıl gerçekleştirildiği konusunda yeterli bilgiye sahip olmamamızdır.” ifadelerini kullandı.

“Lübnan’daki Saldırılar 21. Yüzyılda Yeni Bir Tehdit”

ABD’li jeopolitik uzmanı emekli Yarbay Rich Outzen, Lübnan’da bombalı çağrı cihazı ve telsiz saldırısının hacmi itibarıyla 21. yüzyılda herkesin dikkate alması gereken yeni bir tehdit türü olduğunu söyledi. Outzen, cep telefonlarına patlayıcı konulmasının yeni bir yöntem olmadığını ancak Lübnan’da gerçekleştirilen saldırının, hazırlık aşaması, kullanılan yöntem ve çoklu saldırı konsepti bakımından bir ilk olduğunu belirtti. Outzen, bu kadar çok sayıda patlayıcının aynı anda uzaktan patlatılmasının başka devletlerin ve çok az da olsa bazı örgütlerin yapabileceği bir eylem türü olduğunu kabul etmek gerektiğini dile getirdi.

ABD ordusunda muharip asker olarak Irak ve Afganistan gibi ülkelerde bulunan ve ABD Dışişleri misyonlarında askeri ateşe olarak görev yapan emekli Yarbay Outzen, “Bu ölçekte ve derinlikte bir saldırıyı kopyalamak pek çok grup için zor olsa da hassas bölgeler için, havalimanları, siyasi karargahlar ve ulusal liderler için dikkat edilmesi gereken hususlar listesine alınmalı. Kesinlikle 21. yüzyılda hepimizin endişe etmesi gereken yeni bir tehdit.” dedi.

Outzen, “Lübnan’daki patlamaların arkasında İsrail’in olduğu konusunda çok az kişinin şüphesi var.” diye konuştu. ABD’de genel kanaatin, İsrail istihbaratının Hizbullah’ın verdiği siparişi tespit ederek ya üretim merkezinde ya da sipariş yoldayken müdahale ederek cihazlara patlayıcı koyduğu yönünde olduğunu söyleyen Outzen, son telsiz patlamalarının, fiziki bir manipülasyonla cihazlara müdahale edildiği ihtimalini daha da güçlendirdiğini ifade etti.

“Online Siparişler Gerçek Bir Tehdit”

Outzen, özellikle Batı’nın olayın tedarik zinciriyle ilgili kısmına dikkat etmesi gerektiğini belirterek, ciddi çevrim içi ticaret şirketlerinin bu olaydan yola çıkarak güvenlik tedbirlerini gözden geçireceğini söyledi. Çevrim içi sipariş sitelerinin kötü niyetli gruplar tarafından terör saldırısı için kullanılmasını “gerçek bir tehdit” olarak nitelendiren Outzen, “Eğer bir kutu muz veya sebze sepeti sipariş ediyorsanız bu o kadar büyük bir tehdit olmayabilir, ama elektronik cihazların güvenliğinin daha ciddiye alınması kesinlikle gerekli.” dedi. Outzen, bu olaydan yola çıkarak önemli dersler çıkarılması gerektiğini vurguladı.

Lübnan’da Çağrı Cihazları ve Telsizlerin Patlatılması

Lübnan’da 17 Eylül Salı günü Hizbullah unsurlarının kullandığı çağrı cihazlarında eş zamanlı patlamalar yaşandı. Sağlık Bakanlığı, ülke genelinde Hizbullah unsurlarının kullandığı çağrı cihazlarının patlatılması sonucu 2’si çocuk 12 kişinin hayatını kaybettiğini, 300 kadarı ağır yaklaşık 2 bin 800 kişinin yaralandığını açıkladı. Lübnanlı yetkililer, olaydan İsrail’i sorumlu tutarken İsrail’den konuyla ilgili henüz bir açıklama gelmedi.

İsrail-Lübnan sınırında 8 Ekim 2023’ten bu yana süren çatışmalarda son günlerde gerilimin arttığı gözlemleniyor. (AA, P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler