Müslümanlar Fransa’yı Neden Terk Ediyor?
Son yıllarda iyi eğitimli Fransız Müslümanların Kanada, Birleşik Krallık ya da İsviçre gibi ülkelere göç etmesi artış trendinde olan bir fenomen. Peki Müslümanlar Fransa'yı neden terk ediyor?
Aşırı sağın yükseldiği ve ırkçı söylemlerin serbestleştiği bir bağlamda, Fransız Müslüman diasporası bazen Fransa’dan ayrılma gibi acı bir tercihe zorlanıyor. Ayrımcılıklardan ve damgalamalardan bıkan birçok Müslüman – özellikle de iyi eğitimli olanlar – başka bir ülkeye göç etmeyi düşünüyor ya da bunu çoktan gerçekleştirmiş durumda.
Giderek daha fazla Müslüman Fransız, genellikle de yüksek eğitim seviyesine sahip kişiler, Kanada, Birleşik Krallık, Kuzey Afrika veya Dubai gibi ülkelere yerleşmek üzere Fransa’yı terk ediyor. Bazı araştırmalara göre, bu kişilerin sayısı on binleri buluyor. Bu sayısal olarak zor ölçülebilir fenomen, Fransa’da somut bir gerçeklik olarak kabul ediliyor.
Geçtiğimiz nisan ayında, Fransız araştırmacılar Olivier Esteves, Alice Picard ve Julien Talpin’in imzasını taşıyan “La France, tu l’aimes mais tu la quittes” (Sevdiğin ama terk ettiğin Fransa) adlı çalışma, Fransız Müslüman diasporasını ve Fransa’da maruz kaldıkları ırkçılık ve ayrımcılıktan kaçışlarını ele alıyor. Başlık, bugün 2018 yılında Ulusal Birlik (Rassemblement National) ismini alan eski adıyla Ulusal Cephe’nin (Front National) 1980’lerden itibaren göçmenlik karşıtı kampanyalarında kullanılan “Fransa’yı ya sev ya terk et” sloganına gönderme yapıyor.
İsimleri Mourad, Samira, Karim, Sandrine ya da Vincent olan bu Fransızlar, Londra, Dubai, New York, Kazablanka, Montreal veya Brüksel gibi şehirlere yerleşmeyi tercih ediyorlar. İş piyasasında ayrımcılığa uğrayan, dinleri, isimleri ya da kökenleri nedeniyle damgalanan bu Müslüman inancına veya kültürüne sahip Fransızlar, Fransa’da sahip olamadıkları sosyal yükselme fırsatını ancak yurtdışında bulabiliyorlar
Binden fazla kişi üzerinde yapılan niceliksel analiz ve 140 derinlemesine görüşmeye dayanan bu sosyolojik araştırma, Fransız toplumunda sessizce süregelen bir olguyu ilk kez gözler önüne seriyor. Azınlık elitlerini mercek altına alan araştırma, onların eğitim süreçlerini, kendilerini nasıl gördüklerini ve Müslüman olarak nasıl algılandıklarını, göç nedenlerini, tercih ettikleri destinasyonları, yurtdışına yerleşme deneyimlerini, Fransa’ya dair bakış açılarını ve geri dönme perspektiflerini ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. Araştırma, yalnızca bir beyin göçü hikayesini belgelemekle kalmıyor; aynı zamanda, yurtdışından bakıldığında “Fransız istisnası” gibi görünen İslamofobinin zararlı etkilerini de ortaya koyuyor.
“Müslüman Düşmanı Bir Atmosfer”
Bu durum, özellikle 2015 saldırılarından sonra ve bazı siyasetçilerin Müslüman karşıtı söylemleriyle daha da kötüleşti. 9 Haziran’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları da aşırı sağın Avrupa’da ilerlediğini bir kez daha gösterdi. Bu partiler, toplamda 720 koltuğun yüzde 18,47’sini (196 koltuk) elde ettiler; bu oran 2019’da yüzde 9,7 idi. Birçok Fransız, ırkçı söylemlerin böylesine “normalleşmesini” , aşırı sağın medyada daha fazla görünürlük kazanmasının bir sonucu olarak değerlendiriyor. Le Pen ailesi veya Jordan Bardella gibi figürlerin fikirleri, TV programlarından radyolara kadar yayılarak ırkçı ve Müslüman düşmanı bir atmosfer oluşturuyor.
Fransa’da diğer ayrımcılık türleri -mesela antisemitizm- sürekli konuşulurken, İslamofobi siyasiler ve ana akım medya tarafından genellikle reddediliyor, hatta “İslamofobi” kavramını kullanmanız bile itibar suikastine uğramanıza sebep olabiliyor. Buna karşılık, Birleşik Krallık gibi ülkelerde “İslamofobi” terimi Müslüman düşmanı söylem ve tutumları tanımlamak için kullanılan sıradan bir kelime. Fransa’daki durum laiklik anlayışıyla açıklanıyor, ancak bugün gelinen noktada laiklik neredeyse yalnızca Müslümanları hedef alan bir yasaklar bütünü olarak algılanıyor. Kız çocuklarının okulda abaya adı verilen uzun ve geniş elbiseler giymesi yasaklanıyor, okul gezilerinde başörtüsü takan annelerin bulunması istenmiyor veya okullarda helal yemek alternatiflerinin sunulması gibi konular, siyaset ve medya tartışmalarının odak noktası hâline getiriliyor.
Göçün Nedenleri
Olivier Esteves, Alice Picard ve Julien Talpin’in çalışması bize göç edenlerin yüzde 71’inin, daha az ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kalmak için Fransa’yı terk ettiğini söylüyor. Yüzde 64’ü dinlerini daha rahat yaşayabilmek, yüzde 41’i kariyerlerini ilerletmek, iş bulmak ya da kendi işini kurmak için göç ettiğini belirtiyor. Yüzde 39’u ise daha iyi bir yaşam standardına kavuşma amacıyla Fransa’dan ayrıldığını aktarıyor. Birçoğu, çocuklarını Fransa’da yaşadıkları ayrımcılık ve travmalardan korumak istediğini ifade ederken, her şeyden önce kendilerini geliştirebilecekleri, dinî hoşgörüyü teşvik eden çok kültürlü bir ortamda yaşamak istediklerini söylüyorlar.
Göç eden Fransız Müslümanlar gittikleri yerlerde sıradan birer Fransız olarak kabul ediliyorlar. Kendi ülkeleri olan Fransa’da “Fransız kimliği” hem kamu politikaları hem özel sektör tarafından sorgulanan bu kişiler, aslında kendilerini her şeyden önce Fransız hissettiklerini ama ancak Fransa’nın dışında sıradan bir Fransız olarak yaşama şansına sahip olduklarını ifade ediyorlar.
Aslında sonuç oldukça net: Müslüman Fransızlar, ister dindar olsun ister olmasın, yüksek eğitim seviyelerine rağmen (araştırmacıların ulaştığı kişilerin yüzde 54’ü yüksel lisans mezunu) Fransa’da kendilerine bir yer edinmekte zorlanıyor. Ülkeden ayrılmalarının başlıca nedenleri arasında günlük hayatta karşılaştıkları ırkçılık, görünümleri, isimleri veya inançları nedeniyle uğradıkları ayrımcılık yer alıyor. Hepsi, bu nedenlerin onları göçe zorlayan birer unsur olduğunu ifade ediyor.
Beyin Göçü
Müslüman Fransızların yarısından fazlası lisansüstü eğitim seviyesine sahip, ancak üçte ikisi sosyal yükselişlerinin ayrımcılık ve damgalanma nedeniyle frenlendiğini düşünüyor. Özellikle ticaret ve mühendislik alanlarında uzmanlaşan profiller, ülkeden en fazla göç eden gruplar arasında yer alıyor. Bu kişiler genellikle anavatanlarına (Kuzey Afrika) ya da Kanada, Körfez ülkeleri, Lüksemburg, İsviçre veya Birleşik Krallık gibi daha fazla fırsat sunan ve çok kültürlü yaşama izin veren ülkelere yöneliyorlar.
Kalifiye Fransız Müslümanlar, iş piyasalarında yalnızca etnik kökenleri veya dinleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmaktansa “yaptıkları işlerle değer görecekleri” ülkelere göç etmeyi tercih ediyorlar. Bu fenomenin artış trendine sahip olduğu yapılan araştırmada açıkça ortaya koyuluyor.
Birleşik Krallık’ta ayrımcılık karşıtı politikalar 1960’ların ortalarından beri yürürlükte. Bu politikalar öncelikle sömürgecilik sonrası göçmenlerin haklarının korunmasını hedef alıyor. Kanada’da 1968’den bu yana orta sınıf çokkültürlülük politikası uygulanıyor: Eğer yüksek vasıflıysanız Kanada’ya hoş geldiniz. Danimarka, İsveç ve İsviçre gibi bazı Avrupa ülkeleri için de aynı şey geçerli. Bu ülkelerde dışlanma etnik, dinî ve hatta ırksal kriterlere değil, daha çok sosyal kriterlere dayanıyor.
Avrupa’da Belirsiz Bir Gelecek
Avrupa Birliği’nde yaşayan Müslümanların yüzde 47’si günlük yaşamlarında ayrımcılığa uğradığını ifade ediyor. Bu oranın 2016’da yüzde 39 olduğu düşünüldüğünde sekiz yılda yüzde 8’lik bir artış söz konusu. Avrupa Temel Haklar Ajansı’nın (FRA) sözcüsü Nicole Romain, özellikle 7 Ekim 2023’te Gazze’deki olaylardan bu yana Müslümanlara yönelik nefretin zirve yaptığını belirtiyor. Çalışmalara göre, Müslümanlar yalnızca dinleri değil, aynı zamanda ten renkleri, etnik kökenleri ve göçmen geçmişleri nedeniyle de hedef alınıyor.
Avusturya (yüzde 71) ve Almanya (yüzde 68), Müslümanların en çok ayrımcılığa uğradığı ülkeler arasında yer alırken, Fransa bu konuda yüzde 40 ile daha düşük bir orana sahip. İspanya ve İsveç ise ayrımcılığın en az yaşandığı ülkeler arasında.
Peki, Müslüman Fransızların geleceği ne olacak? Birçoğu tatillerde Fransa’ya dönüyor ve neden göç ettiklerini bir kez daha anladıklarını söylüyor. Fransa’ya dönenlerin sayısı oldukça az; çünkü artık bu tür sıradanlaşmış bir şiddete alışmak istemiyorlar. Çoğu, “fazla Müslüman gibi görünmek sorunuyla” karşı karşıya kalmadan yaşamak istiyor. Ancak bu terk ediş, kendilerini her şeyden önce Fransız olarak hisseden bu insanlar için büyük bir duygusal kopuş anlamına geliyor.