Dosya: "Emeğin Geleceği"

Pandemi Sonrası Çalışma Modelleri: Dört Gün Çalışmanın Verimliliği

Günümüz çalışma hayatı, çoğu zaman insanı "Uyan, işe git, yemek ye, uyu, tekrar et" şeklinde mekanik bir rutine hapseder. Yoğun iş temposu içinde, maddi kazanç kadar manevi sağlık da bir endişe kaynağına dönüşebilir. Uzun çalışma saatlerinin verimlilikten yaşam kalitesine kadar pek çok alanda etkisi olduğu biliniyor. Peki, son zamanlarda ortaya çıkmış olan çalışma modelleri, hem bireyler hem işletmeler açısından nasıl değerlendiriliyor?

1980’lerde Amerikalı bir siyasetçinin ölüm döşeğinde söylediği şu söz aktarılır: “Hiçbir insan ölüm döşeğinde, ‘Keşke ofiste daha fazla zaman geçirseydim’ dememiştir.” Bu ifadelerin arkasındaki düşünceyle herhâlde hemfikir olabiliriz: Çalışan bir insanın iş ve özel hayatı arasında dengeyi kurabilmesi için farkındalık, çaba ve mücadele gerekir. Ancak hayatın acı gerçekleri bize her zaman istediğimiz koşulları sunmayabilir.

Geleneksel olarak tanımladığımız haftada 5 gün, günde 8 saatlik çalışma modeli, iş ve özel yaşam arasındaki dengeyi kurma mücadelesini her geçen gün daha da önemli hâle getiriyor. İş dünyasında, kişisel yaşamın ihmal edilmesi veya ikinci plana atılması, uzun vadede stres ve tükenmişlik gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Bu nedenle, işin gereklilikleriyle kişisel zaman arasında sağlıklı bir denge kurabilmek, sürdürülebilir ve verimli bir çalışma hayatı için kritik bir öneme sahip.

Covid-19 pandemi sürecinde ve sonrasında iş hayatına bakış açımızda bir dönüm noktası yaşandı: Dünyanın ve Avrupa’nın farklı ülkelerinde iş-yaşam dengesini iyileştirmek amacıyla yeni çalışma modelleri test edildi. Hem bireyleri hem şirketleri mutlu edecek ideal model arayışı hâla sürüyor. Son zamanlarda tartışılan birkaç çalışma yaklaşımına yakından göz atalım.

Dört Gün Çalış, Üç Gün Dinlen

Çalışmanın yeniden organizasyonuna dair yeni önerilerden birisi dört gün çalışıp üç gün dinlenmek şeklindeki model. Buradaki fikir basit: Çalışanlar aynı maaşı alırken dört gün çalışacaklar, ancak iş yükü aynı kalacak.

Belçika, Avrupa’da dört günlük çalışma haftasını yasalaştıran ilk ülke oldu. Şubat 2022’de Belçika’da çalışanlar beş yerine dört günde tam çalışma süresiyle çalışabilme hakkı kazandı. Yeni yasa, 21 Kasım 2023’te yürürlüğe girdi ve çalışanlara dört veya beş gün çalışma seçeneği sundu. Geçtiğimiz senenin şubat ayında ise Almanya, 45 şirketin katıldığı yeni bir pilot proje ile dört günlük çalışma haftasını test etti.

Bu modeli detaylı bir şekilde örneklendirebilmek için Avrupa’nın en kuzeyinde yer alan İzlanda örneğine bakabiliriz. 2015-2019 yılları arasında İzlanda dört günlük iş haftası modelini başarıyla test eden ülkeler arasında yer aldı. Bu denemede, çalışanlar haftada 40 saat yerine 35 veya 36 saat çalışmaya geçti, ancak maaşlarında herhangi bir azalma olmadı. Yapılan analizlerde , üretkenlik ve hizmet sunumunun aynı veya daha iyi olduğu görüldü. Ayrıca çalışanlarda daha iyi bir iş-yaşam dengesi, daha düşük stres seviyeleri ve artan iş memnuniyeti yaşandığı da gözlemlendi. Denemelerin başarılı sonuçları sayesinde, İzlanda iş gücünün yüzde 86’sı daha kısa çalışma saatleri kazandı veya bu saatleri müzakere etme hakkı elde etti.

Benzer şekilde, 2023 yılında Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan pilot bir denemede dikkat çekici bulgular sunuluyor. İspanya ve İngiltere gibi farklı ülkelerde yapılan küresel denemeler, haftalık çalışma süresinin azaltılmasının üretkenliği artırdığını, hem mental hem de fiziksel sağlığı iyileştirdiğini ve stresi azalttığını ortaya koyuyor. Çalışanlar, iş memnuniyetlerinin arttığını ve daha dengeli bir iş-yaşam ilişkisi kurabildiklerini ifade ediyor.

Ayrıca pek fazla dile getirilmeyen bir başka olumlu sonuç ise işe gidip gelme sürelerinin kısalmasıyla birlikte hava kirliliğinin de azalması. Bu çalışma modeline dair olumlu bulguları pekiştiren bir diğer araştırma ise Cambridge Üniversitesinden geliyor. 2022’de yapılan bir denemede, İngiltere’deki çalışanlar maaşlarında bir azalma olmadan haftalık çalışma sürelerini yüzde 20 oranında kısaltmayı tercih etti. Bu değişimle birlikte stres seviyelerinde düşüş, hastalık izinlerinde yüzde 65 azalma ve iş-yaşam dengesinde belirgin bir iyileşme gözlemlendi.

Peki Ya İşletmelerin İyiliği?

Bireyler ve çalışanlar için ideal olarak tanımlanabilecek koşullar ve modeller, işletmeler açısından verimlilik ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından farklı sonuçlar doğurabiliyor. Cambridge Üniversitesinin yukarıda bahsedilen araştırmasında, katılımcı şirketlerin yüzde 92’sinin dört günlük çalışma haftasını sürdürmeyi planladıkları belirtilerek, bu modelin gelecekteki iş dünyası için sürdürülebilir bir seçenek olacağı vurgulandı. İzlanda’daki örnekler de benzer şekilde olumlu sonuçlar gösterse de, bu modelin tüm yönlerini dikkatle değerlendirmek önemli.

Bu hususta Profesör Benjamin Laker bir yayınında dört günlük çalışma haftasının bazı olumsuz etkilerine dikkat çekiyor: Laker’a göre, beş günlük çalışma haftasını dört güne sıkıştırmak, daha yoğun ve baskılı bir iş ortamı yaratıyor. Bu da, çalışanların daha kısa sürede aynı başarıyı elde etme baskısı ile daha hızlı bir tempoya girmelerine, hata yapma olasılıklarının artmasına ve stresin yükselmesine yol açabiliyor. Ayrıca, kısalan çalışma süresi, görevler arasında düşünme ya da dinlenme için yeterli zaman bırakmadığından, zihinsel yorgunluk ve tükenmişlik riski artabiliyor. Bazı çalışanlar için ekstra bir tatil günü rahatlama sağlamaktansa, iş yükünü daha kısa süreye yoğunlaştırıyor. Özellikle yüksek baskı altında çalışan sektörlerde, tatil günlerinde bile işleri yetiştirmeye çalışan çalışanlar, bu modelin iş-yaşam dengesini bozabileceğini gösteriyor.

Uzaktan Çalışma: Esneklik ve Konforun Yanında Gelen Zorluklar

Online çalışma, home-office veya remote çalışma gibi evden/uzaktan çalışmayı anlatan terimler özellikle Covid-19 pandemi sonrasında daha yoğun bir şekilde ve kalıcı olarak hayatımıza girdi. Bu alanda birkaç güncel veriye bakacak olursak dünya genelinde uzaktan çalışanların oranı ciddi şekilde artmış durumda: 2020’de yüzde 20 olan bu oran, 2023’te yüzde 28’e yükselmiş. Uzaktan çalışmanın en yaygın olduğu sektör ise teknoloji sektörü.

World Economic Forum’da 2023 yayımlanan bir araştırmaya göre ise Avrupa ülkeleri dünya sıralamasında küresel uzaktan çalışma istatistiklerinin yüzde 50’lik diliminde yer alıyor. Aynı araştırmaya göre Danimarka, Hollanda ve Almanya, uzaktan çalışma için en iyi üç ülke olarak öne çıkıyor.

İş-hayat dengesi açısından, bu model, çalışanlara daha fazla esneklik sunarak işe gidip gelme süresini kısaltırken, evden çalışmanın verdiği konforu da sağlıyor. Hatta sadece evden değil, istedikleri ülkeden çalışma imkânı da sunulabiliyor. Bu model, kişisel zaman yönetimini geliştirse de, işleri erteleme alışkanlığı olanlar için pek ideal olmayabilir: Sıkı bir disiplin yoksa, gündüz ertelediğiniz işleri gece bilgisayar başında halletmek zorunda kalabilirsiniz.

Sosyal açıdan bakıldığında ise ekip içi iş birliğini sürdürebilmek, izolasyonu önlemek ve iş-yaşam sınırlarını sağlıklı bir şekilde yönetmek gibi eksikler de da ortaya çıkıyor.

Apple ve Amazon Gibi Şirketler Tekrar Ofise Çağırıyor

Ancak şirketler için ofiste çalışanın olmaması nasıl bir etki yaratmış olabilir? Güncel haberler bize bunun muhtemelen peki iyi bir etki yaratmadığı yönünde ip uçları veriyor: 2023’te dünya genelindeki büyük ve orta ölçekli teknoloji firmaları, çalışanlarının haftada üç gün ofisten çalışmasını talep etmeye başladı. Google, Apple, Meta, Amazon ve Microsoft gibi teknoloji devleri, çalışanlarını haftada en az üç gün ofise çağırmayı zorunlu kılan politikalarını devreye soktu.

İşverenlerin uzaktan çalışma konusunda dile getirdiği kaygılar arasında etkili işbirliği sağlanamaması ve kurumsal kültürün sürdürülememesi önemli bir yer tutuyordu. 2023’te teknoloji liderlerinin en büyük endişelerinden biri de bu yöndeydi. Bu sebeple, kurumsal kültürün korunması, işbirliğinin artırılması ve ofis yatırımlarına ağırlık verilmesi, 2023’teki geri dönüş politikalarının temel motivasyonları arasında yer aldı.

En güncel gelişmeler arasında ise dev şirket Amazon’un uzaktan çalışma modelinde yaptığı değişiklik var: Amazon, çalışanlarının artık haftada beş gün ofise dönmesini talep ediyor. Amazon’un CEO’su Andy Jassy, bu değişikliğin çalışanların daha iyi işbirliği yapmalarını, yenilikçi olmalarını ve birbirleriyle daha güçlü bağlar kurmalarını sağlayacağını belirtti. Pandemi öncesine dönüşü simgeleyen bu yeni politikanın, 2 Ocak 2025 itibarıyla yürürlüğe girmesi bekleniyor.

Amazon’dan sonra belki de uzaktan çalışmaya yeni bir bakış açısı getiren ve eskisi kadar esnek olmayan şirketler, bu yeni modeli benimsemeye başlayacak. Bu değişim, çalışma dünyasında ofise dönüşün, özellikle büyük teknoloji şirketlerinde, giderek daha yaygın hâle gelebileceğini gösteriyor.

Esneklik ve Verimlilik Arasındaki Dengeyi Bulmak

Sonuç olarak, iş ve özel yaşam dengesini kurabilmek için yeni çalışma modelleri, hem çalışanlar hem de şirketler için bazı fırsatlar sunsa da, aynı zamanda zorluklar da barındırıyor. Dört günlük çalışma haftası ve uzaktan çalışma gibi seçenekler, çalışanlara daha fazla esneklik ve kişisel zaman kazandırmayı hedeflese de, bunların başarılı olabilmesi için disiplin, işbirliği ve kurumsal kültür gibi unsurlar da önemli.

Çalışanların mutluluğu bazen sunulan fırsatlara bağlı olsa da bazı seçenekleri seçmek de bize kalmış. Ne daha önemli? İş mi, hayat mı, para mı? Aslında bu sorunun cevabı, kişinin kendi değerlerine, yaşam hedeflerine ve önceliklerine bağlı olarak değişir. Kimisi için kariyer ve maddi kazançlar ön planda olabilirken, kimisi ise yaşam kalitesini, zamanı ve kişisel mutluluğu daha değerli görebilir.

Kaynaklar:
• Haraldsson, G. D., Kellam, J. (2021). Going Public: İceland’s journey to a shorter working week.
• Laker B. (2024). The Hidden Costs Of The 4-Day Workweek And Its True Impact. Forbes.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler