Irkçılık Monitörü: “Almanya’da Irkçılık Günlük Hayatın Bir Parçası Hâline Geldi”
Almanya’da yayınlanan Irkçılık Monitörü, her iki Müslüman kadından birinin ayda en az bir kez ayrımcılığa maruz kaldığını gösteriyor. DeZIM bünyesindeki Ulusal Ayrımcılık ve Irkçılık Monitörü’nden (NaDiRa) Klara Podkowik ile bu durumun nedenleri ve sonuçları hakkında konuştuk.

Almanya’da her iki Müslüman kadından biri ayda en az bir kez ayrımcılığa maruz kalıyor. Bu oldukça ürkütücü bir durum. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Almanya’daki Müslümanların ayrımcılık deneyimleri gerçekten de ürkütücü. Ancak onlarca yıldır dile getirilen talepleri dikkate aldığımızda bu sonuç çok da şaşırtıcı değil. Karşı karşıya olduğumuz pek çok sorun – özellikle ırkçılık ve cinsiyetçilik – son yıllarda Alman toplumu içinde daha kabul görür ve daha görünür hâle geldi. Irkçı bir biçimde etiketlenen insanlar bu konuda zaten uzun zamandır uyarılarda bulunuyordu. Ancak Almanya’da özellikle bu konularda göz yummaya yönelik bir eğilim var.
Irkçılık Monitörü, özellikle ayrımcılık deneyimi olan insanlar arasında devlet kurumlarına olan güven kaybını da ortaya koyuyor. Bu durum uzun vadede toplumsal yapılar üzerinde olumsuz bir etki yaratmaz mı?
Siyasi kurumlar, eylem yetilerini meşrulaştırmak için halkın güvenine ihtiyaç duyar. Bu yüzden güven kaybı, demokrasinin işleyişi açısından önemli sonuçlara sahiptir. Uzun vadede bu, daha fazla insanın siyasetten uzaklaşmasına, daha az oy kullanmasına ve ılımlı siyasi partilerden uzaklaşmasına yol açabilir. Bu gelişme, karmaşık sorunlara sözde basit çözümler sunan partilere alan açar.
Irkçılık ve ayrımcılık, ırkçı olarak etiketlenen kişilerde genellikle topluma olan güvenin sarsılmasına neden olur, bu da onların katılımını, aidiyet duygusunu ve hareket alanını sınırlar. Siyasi ve toplumsal kurumlar, bu süreçlerin oluşumuyla ve bu süreçteki kendi katkılarıyla yüzleşmeli.
Almanya’da 23 Şubat’ta Federal Meclis Seçimleri düzenlendi. Seçim kampanyasına büyük ölçüde göç teması hâkimdi. Artan İslam düşmanlığıyla mücadelede yeni federal hükûmete neler önerirsiniz?
Seçim kampanyasına sadece göç teması değil, göçün güvenlik meseleleriyle bağlantılandırılması da damga vurdu. Bu nedenle Almanya’daki siyasi aktörlerin söylemlerinde ve konu seçimlerinde sorumlu davranmaları, göçü sadece güvenlik ve terörizm bağlamında tartışmamaları önemli. Sağcı anlatıların peşine takılmak yerine, tartışmalar daha nesnel bir şekilde ele alınmalı ve toplumsal adalet odaklı olmalı.
Artan Müslüman karşıtı ırkçılığa karşı somut önlemler geliştirebilmek için yeni hükûmetin özellikle ırkçılığa duyarlı eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık vermesi gerek. Ön yargıların ve düşman imgelerinin ortadan kaldırılması, ayrımcılığa karşı korumanın güçlendirilmesi ve medya gibi alanlarda ayrımcı içeriklere karşı duyarlılığın artırılması da bu mücadelenin önemli parçaları.
Birçok insan Almanya’yı “açık bir toplum” olarak algılasa da insanların yaşadığı ayrımcılık deneyimleri bu iddianın tam tersini gösteriyor. Bu çelişkiyi nasıl açıklarsınız?
Almanya, “göç sonrası” (Alm. “post-migrantisch”) bir ülke ve çeşitli bir toplum yapısına sahip. Ancak neyin “açık” olarak algılandığı, kişinin toplum içindeki konumuna bağlı. Birçok insan toplumu “açık” olarak algılarken, verilerimiz gösteriyor ki ırkçı olarak etiketlenen her iki kişiden biri düzenli olarak ayrımcılığa uğruyor. Yani birçok kişi için ırkçılık kenarda köşede kalmış bir olgu değil, günlük hayatın bir parçası.
Aynı zamanda, Alman vatandaşlığının geri alınmasının önerilmesi veya göç politikasının giderek daha fazla bir şekilde güvenlik merkezli bir hâle gelmesi gibi siyasi tartışmalar ve medya tartışmaları, bu açıklığın kısıtlanmasına yol açıyor. Dolayısıyla bir toplumun “açık” olması bir bakış açısı meselesi.
Almanya’daki mevcut güç yapıları ve ayrımcılık mekanizmalarını sorgulamak ve değiştirmek için sizce hangi yaklaşımlar gerekli?
Bizim gerçekleştirdiğimiz Irkçılık Monitörü’nün de açıkça gösterdiği üzere ırkçılık, toplumun birçok alanında mevcut ve etkilenen kişiler için kamusal alandan boş zamanlara, resmî kurumlarla temastan sağlığa kadar pek çok yaşam alanında etkili. Bu durumla etkili bir şekilde baş edebilmek için siyasi irade, kurumsal reformlar ve geniş çaplı toplumsal duyarlılığa ihtiyacımız var. Bu nedenle bizim araştırmamızda ifade ettiğimiz öneriler birçok düzeyde ele alınmalı.
Irkçılık karşıtı eğitimlerden bağımsız şikâyet mercileri oluşturulmasına, ayrımcılığa duyarlı sağlık hizmetlerinden etkilenenlere yönelik psikososyal destek sunumuna kadar birçok tedbir almak mümkün. Ayrıca hukuki korumayı güçlendirmek ve kararlılıkla uygulamak için Genel Eşit Muamele Yasası’nın (AGG) reformu şart. Irkçılığın modern biçimlerini görünür kılan ve eşit katılımı güçlendiren uzun vadeli bir eğitim stratejisi de merkezî bir öneme sahip.
Almanya’da ırkçılık ve dışlamayla etkili mücadele için şu anda somut olarak hangi düzenlemeler var?
Genel Eşit Muamele Yasası (AGG) gibi mevcut yasal çerçevelere ve ayrımcılıkla mücadeledeki sivil toplum girişimlerine rağmen, Almanya’da ırkçılık ve dışlamaya karşı etkili önlemler hâlâ yetersiz. Ayrıca bu alanda faaliyet gösteren kamu ve sivil toplum aktörleri, mevcut ya da olası mali kısıtlamalar nedeniyle tehdit altında.
Ulusal Ayrımcılık ve Irkçılık Monitörü’nün (NaDiRa) kurulmasıyla birlikte, Almanya’daki ırkçılık ve ayrımcılığın nedenleri, boyutları ve sonuçlarına dair ampirik temelli bilgiler sunmak adına ilk adım atılmış oldu. Veri ve araştırmalar, kanıta dayalı ayrımcılıkla mücadele stratejilerinin ve kurumsallaşmış ırkçılık araştırmalarının temelini oluşturuyor. Mevcut ciddi eksiklikler karşısında, siyasetin etkili adımlar geliştirmesi ise aciliyet arz ediyor.Daha kapsayıcı ve adil bir toplum için stratejiler geliştirebilmek adına, Irkçılık Monitörü somut siyasi önerilerin türetilebileceği ampirik bir temel sunuyor. Yayınladığımız rapor, konut, iş, eğitim ve sağlık gibi alanlarda, etkilenenlerin perspektifinden ayrımcılık ve ırkçılığın daha görünür hâle gelmesine ve toplumsal bir tartışmanın oluşmasına katkı sağlıyor.
Örneğin, bu raporun ve ırkçılığın semptomlarının görünür olmasıyla Köln Üniversitesi’nde ırkçılık karşıtı bir danışmanlık hizmeti oluşturuldu. Ayrıca güncel izleme raporumuza dayanarak, Berlin Senatosu bünyesinde Müslüman karşıtı ırkçılıkla ilgilenecek bir irtibat noktası kurulması planlanıyor.