Almanya’nın Yeni Koalisyonu: Protokolde Neler Var, Neler Yok?
CDU/CSU ile SPD'nin üzerinde uzlaştığı koalisyon protokolü kamuoyuna sunuldu. Göç ve güvenlik politikaları sertleşirken, Müslüman topluma dair eksiklikler dikkat çekti.

Almanya’da koalisyon hükûmetinin kurulması konusunda anlaşan Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ile Sosyal Demokrat Partinin (SPD) üzerinde mutabakat sağladığı koalisyon protokolü tanıtıldı. Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisi Genel Başkanı Friedrich Merz, Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı Markus Söder ile SPD’nin eş başkanları Lars Klingbeil ve Saskia Esken, koalisyon protokolünü tanıtmak için Federal Mecliste basın toplantısı düzenledi.
Göreve Başlayacak Hükûmetin İlk Mesajları, Göç ve Vatadanşlık Hakkında
Yeni hükûmetin başbakanı olması beklenen Merz, burada yaptığı konuşmada, koalisyon anlaşmasının Almanya için güçlü bir işaret olduğunu belirterek, “Önümüzde yapılacak çok iş var, ancak ülkemizi birlikte yeniden ileriye taşımamızı sağlayacak güçlü bir planımız var,” dedi.
Merz, göç politikasında yeni bir rota belirleyeceklerinin altını çizerek, “Göçü daha iyi organize edip yöneteceğiz ve düzensiz göçe büyük ölçüde son vereceğiz. Ulusal sınırlarda kontroller olacak ve iltica başvuruları reddedilecek. Gönüllü kabul programlarına son vereceğiz, aile birleşimini askıya alacağız ve ‘güvenli ülke’ sayısını önemli ölçüde arttıracağız,” ifadelerini kullandı.
Daha önceki hükûmetin kabul ettiği Vatandaşlık Yasası’nda değişikler yapacaklarını kaydeden Merz, Almanya’da üç yıl kalan ve iyi entegre olanlara verilen vatandaşlığın artık gerçekleşmeyeceğini bunu hak edebilmek için en az 5 yıl ikamet şartı olacağını belirtti.
SPD Lideri Klingbeil: “Elimizde Olan Şey, Almanya İçin Bir Sözleşmedir”
SPD Eş Genel Başkanı Klingbeil ise Almanya ve Avrupa’nın dünyanın yeniden şekillendirilmesinde nasıl bir rol oynayacağına karar verileceğini belirterek, bunun müzakereler boyunca ana konu olduğunu belirtti. Klingbeil, koalisyon sözleşmesini müzakere edenlerin Almanya için sorumluluk taşıdığını belirterek, “Bunun (sözleşmenin) ülkemizi birlikte ileriye götürmemizle ilgili olduğunun bilincindeyiz. Harika bir ülkede yaşıyoruz ve bu dönemden güçlenerek çıkma potansiyeline sahibiz,” ifadesini kullandı.
Koalisyon sözleşmesinde Almanya’nın göç ülkesi olduğunu ifade ettiklerini belirten Klingbeil, “Göçmen kökenlilerin haklarını koruyacağız. Burada yaşayan, çalışan, uyum sağlayan herkes buraya aittir ve Alman vatandaşlığını da alabilmelidir,” şeklinde konuştu. Klingbeil, düzensiz göçle mücadele edileceğini kaydederek, “Düzensiz göçle mücadele de dahil olmak üzere göçü net kurallarla ve tutarlı eylemlerimizle düzenliyoruz ve yönetiyoruz. Ancak temel sığınma hakkının dokunulmaz olduğu her zaman açıktır,” değerlendirmesinde bulundu.
SPD, tarafların üzerinde anlaştığı koalisyon protokolünü üyelerinin oylamasına sunacak. CDU ise koalisyon protokolünü, düzenleyeceği “küçük kurultayda” delegelere oylatacak. Basına yansıyan bilgilere göre dışişleri, ekonomi, eğitim, sağlık ve ulaştırma bakanlıklarının Hristiyan Birlik partilerinde olacağı ve SPD’li isimlerin ise finans ve savunma bakanlıklarını yöneteceği ifade ediliyor.
Ayrımcılıkla Mücadele Gündeminde Müslümanlardan Bahsedilmiyor
Metinde tanıtılan planlar dinî motifli radikalleşmeyle mücadeleyi ele alırken, 5 milyondan fazla Müslümanın yaşadığı Almanya’daki günlük Müslüman yaşamını doğrudan konu almıyor. İslami dinî cemaatlerin desteklenmesi, İslami dinî bayramlarının resmen tanınması, İslami dinî eğitim ya da Müslüman kurumların korunmasına ilişkin özel ifadeler yer almıyor. Son yıllarda siyasi tartışmalarda ve akademik analizlerde giderek daha fazla gündeme gelen “Müslüman karşıtı ırkçılık” terimi de anlaşmada yer almıyor. Buna karşılık, başta Türkiye kökenliler olmak üzere ülkedeki göç geçmişi olan kişileri hedef alan Nasyonel Sosyalist Yeraltı adlı örgütün ırkçı cinayetlerine yönelik bir dokümantasyon merkezinin Nürnberg’de kurulması metinde yer alan hususlar arasında.
Spesifik ayrımcılık türleriyle ilgili olarak ise yeni koalisyon, antisemitizmi önlemeye yönelik tedbirlerin genişletileceğini vurguluyor. Yahudi vatandaşların güvenliği ve Yahudi kurumlarının korunmasını Alman devletinin tarihî sorumluluğu olarak tanımlıyor. Koalisyon, Almanya’nın İsrail devletinin varlığını koruma ve destekleme yönündeki “devlet aklı” (Alm. Staatsräson) mottolu taahhüdü sürmeyi merkeze koyuyor. Gazze’deki savaş ve Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e gerçekleştirdiği saldırıyla ilgili olarak da koalisyon Alman devletinin hâlihazırda İsrail’in güvenliğine dair verdiği taahhütlere bağlılığını yineliyor. Aynı zamanda Gazze Şeridi’ndeki insani durumun iyileştirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Bölgedeki savaşın uzun vadeli çözümü için BM’nin önerdiği iki devletli bir çözüm olduğu söyleniyor. Koalisyon, BM’nin Filistin’deki insani yardım ajansı olan UNRWA’ya sağlanacak desteklerin ise İsrail’in suçladığı ajansın yapacağı reformlara bağlı olacağını ifade ediyor.
Koalisyon anlaşması güvenlik politikası konularına ve aşırıcılıkla mücadeleye öncelik vermektedir. Yahudi yaşamının desteklenmesi açıkça vurgulanırken, Almanya’daki Müslüman yaşamı büyük ölçüde göz ardı etmekle eleştiriliyor. Koalisyon, siyasi tartışmalarda dikkat çekmesi muhtemel bir boşluk olan Müslümanların toplumsal katılımını arttırmaya yönelik somut planlar yapmaktan kaçtığı düşünülüyor. Ayrımcılıkla mücadele odaklı çalışan FAIR International e. V derneğinin cami saldırılarına yönelik bir girişimi olan #brandeilig, koalisyon metniyle ilgili yaptığı açıklamada, camilere yönelik artan saldırılara dikkat çekerek bu eksikliği eleştirdi. SPD ve CDU/CSU’nun koalisyon görüşmeleri yürüttüğü 23 Şubat 2025 tarihinden bu yana Almanya’da 5 cami saldırısı kaydedildiğini aktaran kurum, raporlara yansımayan gerçek sayının muhtemelen daha yüksek olduğunu belirtti ve Müslüman karşıtı ırkçılığın görmezden gelinmeye devam edildiğini söyledi: “Almanya’daki istisnasız tüm insanları dikkate alan bir politikaya ihtiyacımız var,” Almanya’da Ekim 2023’ten Ocak 2024’ün sonuna kadar Almanya’da kayıtlara geçen 11 cami saldırısı yaşanmıştı. Son aylarda ise yeniden bir artış söz konusu: Paylaşılan verilere ve basına yansıyan yansıyan haberlere göre ise camileri hedef alan Kasım 2024 – Şubat 2025 aralığında 41 vaka yaşandı.
“Birinci Parti” AfD Koalisyon Anlaşmasını Eleştirdi
Koalisyon sözleşmesi, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin anketlerde ilk defa birinci siyasi parti olarak çıktığı bir dönemde imzalanacak. 23 Şubat’ta aldığı oy oranıyla ana muhalefet partisi olan aşırı sağcı AfD’nin başkanı Alice Weidel, bu verilerin koalisyona yönelik hoşnutsuzluğun da göstergesi olduğu görüşünde. Friedrich Merz’in temelde vadettiği “siyasi değişim”in bu sözleşmeyle mümkün olmadığını belirten Weidel, büyük koalisyonun ekonomi politikasını bir “felaket” olarak isimlendirdi. Weidel, ayrıca, CDU/CSU’nun bu sözleşmeyle büyük tavizler verdiğini, sözleşmenin “seçimlerin kaybedeni olan” SPD’nin ajandasına uygun olduğunu ve Merz’in seçim vaatlerinden hiçbirini yerine getirmediğini söyledi.
AfD’nin ilk kez bir ankette birinci parti konumuna geldiği bildirildi. Erken genel seçimden yüzde 28,6 ile birinci çıkan Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ise ankette yüzde 24 ile ikinci sırada yer aldı. Böylelikle AfD ilk kez bir kamuoyu yoklamasında birinci parti oldu. İpsos araştırma şirketinin yaptığı ankete göre, 23 Şubat’ta yapılan erken genel seçimlerde yüzde 20,8 oy alan AfD, 6 hafta içinde oyunu 4,2 puan artırarak yüzde 25’e çıkardı. CDU/CSU’nun koalisyon hükûmeti kurmak için anlaştığı Sosyal Demokrat Partinin (SPD) oy oranı yüzde 15’e geriledi. Seçimlerde yüzde 16,4 oy alan SPD’nin oy oranı da 1,4 puan düştü. Genel seçimlerde yüzde 11,6 oy alan Yeşillerin oyu yüzde 11’e gerilerken, Sol Parti’nin oy oranı da 2,2 puan artarak yüzde 11’e çıktı. AfD’nin Eş Başkanı Alice Weidel, sosyal medya platformu X’ten anket sonuçlarını alıntı yaparak yaptığı paylaşımda, AfD’nin, kısa geçmişinde ilk kez Almanya’da “en güçlü” siyasi parti haline geldiğini belirterek “Büyük güven için teşekkür ederiz. Siyasi değişim olacak,” ifadelerini kullandı. (AA/P)