'Almanya'

Büyük Koalisyon: “Uzlaşı” Arayışındaki Almanya’yı Ne Bekliyor?

Almanya’da 23 Şubat’ta gerçekleşen erken seçimlerin ardından koalisyon kurma çabalarında sona geliniyor. Peki Hristiyan Birlik ile SPD arasında kurulmaya çalışılan “büyük koalisyon” hangi zorlukları aşmak zorunda? Kısa süre içinde göreve başlaması beklenen yeni hükûmetin kurulma sürecine dair bir analiz.

CDU Genel Başkanı Friedrich Merz ve SPD Eş Başkanı Lars Klingbeil. Fotoğraf: Friedrich Merz X Hesabı.

Uzun boyu, siyah kalın çerçeveli gözlükleri ve belli ki çok düşünmekten kırışmış alnıyla Friedrich Merz, 23 Şubat gecesi Almanya’daki Federal Meclis Seçimleri için kurulan sandıklardan hükûmeti kurma göreviyle çıktı. Merz, 14 milyon seçmenden oy alan Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin zaferinin kesinleşmesiyle birlikte Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile “büyük koalisyon” olarak anılacak yeni hükûmeti kurmak için kolları sıvadı.

Almanya’daki muhafazakâr seçmenin, ülkenin piyasa ekonomisinin kurtarıcısı olarak gördüğü Merz, seçimin hemen ardından kendisini bekleyen üç büyük konuya işaret edecekti: Güvenlik, göç ve ekonomi. Özetle Merz’in ajandasında ABD’nin değişen siyasi paradigmasıyla birlikte Avrupa’nın savunma kabiliyetini kazanması, bir “sorun” olarak göç meselesinin halledilmesi ve Almanya’nın endüstriyel durumunun iyileştirilerek ekonomik durgunluk ile işsizlik sorunlarına çözüm bulunması gibi büyük konular vardı.

Hızla Kurulmaya Çalışılan CDU/CSU ve SPD Koalisyonu

Merz hükûmeti kurma görevini aldığında Almanya’daki tek sorunlar, bu üç konuyla sınırlı da değildi. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD), 2021’den 2025’e kadar oy oranlarını ikiye katlamış, Almanya’nın transatlantik sorunlarına bir de içeride gümbür gümbür gelen aşırı sağcı ana muhalefet eklenmişti. Tam da bu nedenle Merz, sosyal demokratlarla hızlı ve istikrarlı bir hükûmet kurmak için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlı bir profille koalisyon görüşmelerine başladı. Ve böylece Almanya için “uzlaşı” kavramı, yakın tarihin en sık tekrarlanan kelimelerinden birisine dönüştü. Hristiyan Birlik ile SPD arasındaki görüşmelere “uzlaşı” arayışı damga vurdu.

ABD’nin güvenlik şemsiyesini Avrupa’dan çekmesi, Avrupa’nın, dolayısıyla da Almanya’nın “Rus tehdidi” karşısında yalnız kalması ve Almanya’nın acil sorun bekleyen yatırım meselesi nedeniyle “uzlaşı” Almanya’da varoluşsal bir zorunluluğa dönüştü. Koalisyon görüşmeleri, CSU Lideri Markus Söder’in deyimiyle “Almanya’da demokratik merkez için kalemin son mürekkebi” ya da silahta kalmış son kurşun gibi benzetmelerle nitelendirildi. Koalisyonun başarısız olma ihtimali, bir felaketle eş değer görülerek her ne pahasına olursa olsun “uzlaşı”nın gerçekleşmesi gerektiği sıkça ve itinayla yinelendi.

Mevcut tablo, bir yanıyla Hristiyan Birlik ile SPD arasında kurulmaya çalışılan büyük koalisyonun gerçekten de köprüden önce son çıkış olduğunu gösteriyor. Zira Almanya’da büyük koalisyon yalnızca meclis aritmetiği açısından bir zorunluluk değil. Almanya Federal İş Ajansı’nın mart sonunda açıkladığı verilere göre Almanya’da ekonomik durgunluk nedeniyle işsizlik artıyor, işgücü piyasasındaki durum kötüleşmeye devam ediyor. İstihdamın canlanması için büyüme ve yatırımlarda ciddi bir dönüşüme, bunun için de işleyen bir hükûmete ihtiyaç var. Zira bir yanda, otomotiv, endüstri, mühendislik, teknoloji, telekomünikasyon, finans ve diğer sektörlerde işten çıkarmalar artarken, diğer yanda Çin ile artan rekabet ve yapısal sorunlarıyla başa çıkamayan Almanya ekonomik olarak art arda iki yıl küçülmüş durumda.

Peki bu kadar kasvetli bir ortamda koalisyonun uzlaşı arayışı hangi alanlarda cereyan etti?  Şimdiye kadar Hristiyan Birlik ile SPD arasında hangi konular uzlaşı konusunda zorlu kavşaklara sahip? Ve her şeyden önemlisi de tüm bu uzlaşının Almanya için bedeli ne?

Büyük Koalisyon Hangi Konularda Uzlaştı?

Koalisyon için istikşafi görüşmelerde mutabakat elde edildikten sonra iki parti arasında 16 çalışma grubu oluşturuldu. Her grup, kendisi için belirlenen konular üzerinde çalıştı, bunun haricinde ana müzakereci grupta ise Hristiyan Birlik ile SPD’den 19 üst düzey temsilci yer aldı. 13-24 Mart 2025 tarihleri arasında müstakbel koalisyonu henüz kurulmadan çatlatabilecek zorlu konuları tartışan çalışma grupları, böylece istikrarlı bir koalisyon için gerekli olan uzlaşı için zeminini de oluşturmaya çalıştı.

Bunun ardından çalışma gruplarından çıkan metinler, redaksiyona tabi tutuldu ve açık olmayan ifadeler düzeltilerek 7 Nisan itibarıyla nihai hâle getirildi. Sonraki aşamada parti içi onay süreci var. Metnin 9 Nisan’da partilerin onayına sunulacağı açıklandı. Koalisyon sözleşmesi imzalandıktan sonra, Almanya’nın 21. Federal Meclisi’nin yeni şansölyeyi seçmesi ve federal hükûmetin üyelerinin yemin ederek göreve başlaması planlanıyor. Tüm bunlar için belirlenen tarih ise Almanya’daki Paskalya Tatili dönemi.

Koalisyonun şimdilik üzerinde uzlaştığı en temel mutabakat ise ekonomik büyümenin sağlanması, bunun için “emeğin” yeniden değerli hâle getirilmesi, illegal göçün durdurulması ve Avrupa’nın güvenliğinin tesisi. Bunun için merkez sağın talepleri, vergi indirimi, bürokrasinin kaldırılması, enerji fiyatlarının düşürülmesi ve sosyal ödemelerin kısılması.

Zaten geleneksel partilerin siyasi fonksiyonuna dair tereddütlerin olduğu bir ülkede koalisyon görüşmeleri, büyük bir başarı baskısı altında sürerken, buna bir de Trump’ın vergilerinin oluşturduğu ekonomik türbülans eklendi. SPD ve Birlik siyasetçileri, son gelişmelerden hareketle koalisyonun planlandığından daha hızlı tesis edilmesi için sürecin hızlandırılması gerektiğine dair art arda açıklamalar yaptı.

Dolayısıyla Almanya’da koalisyon uzlaşısı, büyük dönüm noktalarının arifesinde, savaş kapitalizminin gümbür gümbür geldiği, kitlesel silahlanma uğruna sosyal harcamaların kesintiye uğrayacağı sinyallerinin verildiği, eğitim ve sağlıktan daha ziyade altyapıya, yani betona ve silahlara daha fazla yatırım yapılmasının genel kanı hâline geldiği bir ortamda ilerliyor. Yeni koalisyon, devasa bir borçlanma, yükselen faiz oranları ve karma karışık olmuş piyasaların tam ortasında duracak. Ülkenin çeşitlilik karnesi açısından değerlendirildiğinde bu koalisyonun önceliklerinin, toplumsal eşitlik, sosyal adalet ve özgürlük olmayacağı ise açık.

Almanya’da Koalisyon Uzlaşısının Bedelleri: Göreve Başlamadan Oy Kaybeden CDU/CSU

Bununla birlikte, uzlaşı “olsa da olmasa da bir dert” olacak nitelikte bir politik süreç. Uzlaşı, eksikliğinde siyaseti istikrarsızlaştıran, kutuplaşmayı arttıran bir politik süreçken, aşırı uzlaşının da siyasette dönüşümü engelleyeceği açık. Bunun için müstakbel şansölye Friedrich Merz’in koalisyon görüşmeleri esnasında parti içinden aldığı tepkileri incelemekte fayda var.

Forsa şirketinin RTL için yaptığı ankete göre koalisyon görüşmeleri sürecinde Hristiyan Birlik partilerinin oy oranı, 3,6 puan azalarak yüzde 25’e geriledi. Seçimlerden yüzde 20,8 ile ikinci çıkan AfD ise anketlere göre yüzde 3,2 puan kazanarak yüzde 24’e yükseldi. (Bu yazı yayınladıktan bir gün sonra sonuçları paylaşılan IPSOS firmasının anketinde AfD’nin yüzde 25’e ulaşarak yüzde 24’e inen CDU/CSU’yu geçtiği ölçüldü.) AfD’nin anketlerde ölçülen en yüksek oya ulaştığı bu dönem, koalisyon görüşmelerinin Merz’e yönelik güven kaybıyla seyrettiğini de teyit ediyor. Özellikle borçlanma frenine dair anayasal değişikliğin ve Almanya’nın savunma ve altyapı için devasa bir borçlanmaya gitmesinin, Almanya’daki sağ seçmeni güvensizleştirdiği, bunun faturasının da Merz’e kesildiği düşünülüyor.

Federal Meclis Seçimlerden önce, aşırı sağcı AfD’nin yükselişini desteklememek ve daha sağduyulu bir seçim kampanyası tesis etmek amacıyla (kendi standartlarına göre) çok da sivri bir profil sergilemeyen Merz’in ana seçim vaadi, “Almanya’da siyasi değişim” (Politikwechsel) idi. SPD, Yeşiller ve FDP’den oluşan “Trafik Lambası Koalisyonu”nda üç farklı parti kültürünün ayakta zar zor tutabildiği bir siyasi düzlemde, “uzlaşı” uğruna ödenen bedellere atıfta bulunan Merz, uzlaşıdan kısmen bıkan, ülkenin ekonomik sorunlarını çözmek için güçlü bir irade sözü veren piyasa ekonomisine dayalı profili ile başta muhafazakâr seçmen nezdinde destek toplamıştı.

Seçim öncesinde Almanya’da seçmenin çok büyük bir çoğunluğu göç, güvenlik ya da ekonomi gibi konularda gerçek sorunlara çözüm istiyordu. Üçlü koalisyon ise sadece “tartışan tarafların ortak çözümü olabildiği” için kabul edilen uzlaşılar sunarak seçmeni bezdirmiş durumdaydı. Uzlaşının Almanya’yı ekonomik olarak zayıflattığı, Rus tehdidine karşı savunmasız bıraktığı ve sözde göç dalgası karşısında sınırlarını sonuna kadar açıp ülkeyi tarumar ettiğine inanan seçmen de nihai durumda merkez sağ ile aşırı sağı seçimden zaferle çıkartmış oldu.

Daha sonra Merz, Almanya’nın “çöküşün eşiğinde” olduğu gibi bir kriz atmosferinde ekonomiyi canlandırmak vaadiyle girdiği seçimden, onu sosyal demokratlarla uzlaşmak zorunda bırakan sonuçlarla çıktığında ise durum değişti. Şimdi Merz’in SPD ile oturduğu masadan uzlaşıyla kalktığı her an, onu kendi tabanından uzaklaştırıyor. Hristiyan Birlik tabanı, borçlanma freninin Alman ordusunu güçlendirmek için gevşetilmesine kısmen olumlu bakarken, 500 milyar avroluk altyapı fonu karşısında ise şüpheci. Birçok muhafazakâr Birlik seçmeni ve partilerin yereldeki siyasetçileri, CDU/CSU’nun SPD karşısında 2:0 yenik olduğuna, Hristiyan Birlik cenahının SPD ile uzlaşmak yerine, SPD tarafından ele geçirildiğine inanıyor. Ayrıca CDU’nun sol akıma teslim olduğunu düşünen muhafazakâr seçmen, Merz’in seçim öncesinde mali disiplin tavrı tutumunu seçimlerden sonra değiştirmesi konusunda da hayal kırıklığına uğramış durumda.

Göç Konusunda Uzlaşı, Almanya’yı Kimlikçi Bir Yere Çekebilir

CDU’nun, SPD karşısında silikleştiği en büyük alanlar, ekonomi, emeklilik ve bürokrasinin azaltılması gibi konuların yanı sıra, göç konusu. Toplumda hissedilen muhafazakâr, hatta kısmen ırkçı beklentilerin gerçekleştirilmesi durumunda Almanya’yı nasıl bir politik dönüşümün bekleyeceği ise belli: Uluslararası Af Örgütüne (Amnesty International) göre büyük koalisyonun mutabakatının ilk aşamaları bile endişe verici.

Kurumun değerlendirmesine göre koalisyon, savaş ve zulümden kaçan insanlar için “yasal iltica” yollarını bütünüyle kapatan, Almanya sınırlarında sığınma talebinde bulunan insanların geri çevrilmesini onaylayan, üçüncü ülkelerden korunmaya muhtaç kişilerin düzenli olarak kabul edildiği “yeniden yerleştirme” programını sona erdiren, aile birleşimini kaldıran hâliyle yanlış yolda. Alman vatandaşlığına geçişte İsrail’in var olma hakkının tanınması ya da Alman yaşam koşullarına uyum gibi muğlak ifadelerle siyasi eleştirinin ve on yıllardır tartışılan “öncü kültür” kavramının hortlaması da cabası.

Koalisyon mutabakat metninde, Almanya’nın “göç dostu” bir ülke olarak kalacağı, nitelikli göçmenler için iş piyasasının cazibeli kılınacağı belirtilse de “düzensiz göçle mücadele” kılıfında ortaya konulan söylem, oldukça “göçmen düşmanı” bir politik renge sahip. SPD koalisyon görüşmelerinde iltica politikası konusunda müstakbel koalisyonun büyük ortağı CDU/CSU’dan ayrılıp ilticaya anayasal bir hak olarak sahip çıktığında ise uzlaşı yapmak daha da zorlaşıyor. Dolayısıyla koalisyonun ayrıştığı kavşak, anayasal haklar ile muhafazakâr seçmenin endişeleri arasında şekilleniyor.

Vatandaşlık Mevzuatı İçin Yapılan “Antisemitizm” Vurgusundaki Belirsizlik

Bununla birlikte, bir önceki “Trafik Lambası Koalisyonu” döneminde hayata geçirilen yeni Vatandaşlık Yasası’nın sürdürüleceği, bununla birlikte “terör destekçileri, Yahudi karşıtları ve Almanya’daki özgürlükçü demokratik temel düzeni ortadan kaldırmak isteyen aşırıcıların ikinci vatandaşlığı olması durumunda Alman vatandaşlığından çıkarılması” da mutabakat metninde yer alıyor.

Özellikle bu madde ile ilgili Almanya’daki aktivistlerin eleştirileri ise yoğun. “Antisemitizm” konusunda Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) tarafından sunulan muğlak tanımın kullanılması, Almanya’da daha önce de tartışmalara yol açmış ve İsrail hükûmetine yönelik meşru eleştiri ile antisemitizm arasında ayrım yapmayarak İsrail’in insan hakları ve uluslararası hukuka yönelik eylemlerine yönelik eleştirileri baskılayacağı dile getirilmişti.

Dolayısıyla büyük koalisyonun uzlaşısı, İsrail’in Gazze’deki ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki soykırım politikalarına yönelik haklı eleştirilerin, vatandaşlıktan çıkartma gibi bir tehditle baskılanması ve bu şekilde ifade özgürlüğünün daraltılması anlamına gelebilir. Almanya’da yaşayan Yahudi aktivist Shai Hoffmann’a göre de bu tarz ifadeler oldukça tehlikeli: “Birisinin ne zaman ‘Antisemit’ olarak nitelendirileceğine dair kriterler, genelde belirsiz ve sübjektif. Keskin ve genel kabul edilebilir bir tanım olmadıkça, hukuk devletine güveni sarsacak keyfî kararların alınma tehlikesi mevcut.”

SPD’nin bu konudaki uzlaşısının hayal kırıklığı ürettiğini söyleyen Hoffmann’a göre bu bariz bir şekilde sağa kayış demek.

Büyük Koalisyon Ne Kadar “Merkez” Koalisyonu?

Koalisyon görüşmelerinin başarısızlığa uğramasının bir opsiyon olmadığını dile getiren

CDU lideri Friedrich Merz’e göre SPD ile Hristiyan Birlik partileri koalisyonu “demokratik merkezin koalisyonu” anlamına geliyor. Öte yandan bu koalisyon, özellikle göç ve sosyal politikalar konusunda hâlâ “merkez”i temsil ediyor mu konusunda soru işaretleri var. Müstakbel büyük koalisyonun Gazze Şeridi’ndeki insani krizle gündemde olan Orta Doğu’daki artık görmezden gelinemeyecek uluslararası hukuk ihlallerine karşı onaylayan tavrı da “merkez” profilinden uzak bir yere düşüyor. Koalisyon uzlaşısında, İsrail’in uluslararası hukuku ayaklar altına alışı ve Gazze’de uyguladığı soykırım hakkında tek bir kelime bile yok. İsrail hükûmetine yönelik silah ihracatının durması da yeni koalisyonun planları arasında yer almıyor.

Karşımızda, konu Filistinliler ve mülteciler olduğunda insan onuruna saygısız, iltica politikaları konusunda hukuku bypass etmenin yollarını arayarak Almanya’yı kapalı bir konteynere dönüştürmek isteyen, sosyal ödemeleri kısıtlayarak savaş ekonomisine dönüşmeye gayret eden bir koalisyon var. Almanya için başka bir alternatifin olmadığına inanılan bu koalisyon uzlaşısı, kitlesel göçün Almanya’nın günlük hayatına, zor durumda olanlara sosyal ödemelerin de emeğin geleceğine tehdit olduğu ön kabulleriyle şekillenecek.

Gelinen süreçte kırılgan ve etrafı tehditlerle sarılmış Alman ulusal birliği algısı, hukuki değerlerin kısmen göz ardı edilmesinin meşrulaştırılabileceğine dair bir sanrı oluşturmuş durumda. Böyle bir ortamda ne Friedrich Merz muhafazakâr tabanını memnun edebilecek, ne de SPD Eş Genel Başkanı Lars Klingbeil sosyal demokrat politikaları uzlaşıya yedirebilecek. Nihayetinde ise Almanya’da büyük ihtimalle koalisyonun kurulabilmesine sevinenler belki de bir elin parmaklarını geçmeyecek.

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler