"Fransa"

Entegrasyon Tartışmalarından “Fransızlaştırılan İslam”a

“Fransız İslam’ı”, Batı Avrupa’daki diğer ülkelerde de dile getirildiği üzere Fransa’da hayli revaçta bir terkip. Kavram, Müslümanlara yönelik ikinci sınıf bir muameleyi içinde barındırıyor.

Avrupa’nın Müslümanlarla tanışması eskilere dayanmasına rağmen Müslümanların dinî ve kültürel pratikleri “yabancı unsur” olarak değerlendirilmeye devam edilmektedir. 20. yüzyılın sonlarından itibaren ve özellikle ikiz kule saldırılarından sonra “Avrupa İslam’ı”, “yerli İslam”, “Fransa İslam’ı”, “Avusturya İslam’ı”, “Almanya İslam’ı”, “Belçika İslam’ı” gibi kavramlar tartışılmaya başlanmıştır.

Avrupa İslam’ı üzerine akademik çalışmalar, yayınlar, üniversite programları, tez konuları 90’lı yıllarda başlamıştır. “Avrupa İslam’ı” kavramı 1998’da Suriye kökenli Alman düşünür Bassam Tibi tarafından ortaya atılmıştır. Tibi, Avrupa’da yaşayan Müslümanların Batı’nın hâkim kültürünü ve değerlerini (Alm. “Leitkultur”, egemen kültür) benimsemeleri gerektiğini ileri sürmüştür. Ona göre İslam’ın ve Müslümanların kültürel ve dinsel çoğulculuğa saygı duymada ciddi sıkıntıları bulunmaktadır. Müslümanların uyum sağlamada başarısız olmalarının başlıca sebebinin dinleri olduğu iddiası ağır basmaktadır. Bassam Tibi, liberalizm, demokrasi ve insan haklarına saygılı bir İslam anlayışının Müslümanların entegrasyonuna katkıda bulunacağı görüşünü savunmaktadır.

“Fransa İslam’ı” Nedir?

Fransa’da İslam’ın nasıl “Fransızlaştırabileceği” farklı platformlarda dile getirilmiştir. Ağustos 2016 tarihi “Fransa İslam’ı” için dönüm noktası sayılabilir. Bu tarihte İçişleri Bakanlığının girişimiyle Fransa İslam’ı Projesi’nin hayata geçirilmesi için start verilmiştir. 2005 yılında kurulması beklenen Fransa İslam Eserleri Vakfı (Fr. “Fondation des oeuvres de l’islam de France”) yerine açılan Fransa İslam’ı Vakfı (Fr. “Fondation de l’islam de France”) sosyal, kültürel ve eğitim alanında projeler üretme, İslamoloji araştırmalarına hız kazandırma ve imamlara laik eğitim vermeyi hedeflerken, Fransa Cumhuriyeti’ne de uygun bir İslam anlayışı inşa etmeyi amaçlamaktadır. İslam ve Müslümanlarla ilgili bu kurumun başkanlığında İçişleri eski Bakanı Pierre Chevenement bulunmaktadır. Ancak Chevenement’in imamlar ve camilerin finansmanı hakkındaki görüşleri ve özellikle Müslümanların kamusal alandaki görünürlükleri ile ilgili açıklamaları polemik yaratmıştır. Öte yandan kurumun başına gayrimüslim birinin getirilmesi tepkilere yol açmıştır. Bir başka ifadeyle Müslümanlarla aynı dini ve kültürü paylaşmayan birisinin imam yetiştirecek, camileri denetleyecek ve Müslümanlara Fransa’da nasıl yaşamaları gerektiğini öğretecek bir kurumu yönetmesi Müslümanları kaygılandırmaktadır.

Son olarak Fransa İslam Konseyi (CFCM) 31 Ekim 2017 tarihinde “İmamların Eğitimi Ulusal Günü” (Fr. “Une journée nationale de formation des imams”) düzenlemiştir. Yüz kırk imam ve vaiz(e)ler, Carpentras Belediye Başkanı, Vaucluse Valisi Genel Sekreteri ve Fas Konsolosunun katıldığı bu etkinlik Nisan 2017’de Evry’de başlayan ve “Fransa İslam’ı”nın sağlam temellere oturtulmasını tartışan etkinliğin ikinci ayağıdır. Evry’de yapılan toplantıda “barışçıl dinî pratikleri teşvik”, “aşırılıkla mücadele”, “vatandaşlık, diyalog, din ve vicdan özgürlüğünün özünü oluşturduğu ulusal birliği kuvvetlendirmek” gibi hedefler sıralanmıştır.

Fransa İslam’ı, Bir Entegrasyon Projesi

Fransa İslam’ı Müslümanların “entegrasyon” sorunlarının varlığına dikkat çekerek “sorunsuz bir Fransız Müslüman” modeli üretme niyetindedir. Özellikle Fransa bağlamında entegrasyonun asimilasyon tonuna ulaştığının altını çizmek gerekirse Müslümanların Fransa toplumuna entegre olamadıkları ve sorun oluşturdukları tespiti neyi ifade etmektedir? Monolitik bir yapıya sahip olmayan Fransa Müslümanlarının Fransa değerlerine ve ana kültürüne dinlerinden dolayı uyum sağlayamadıkları düşüncesi Fransa İslam’ının ana iddiasını oluşturmaktadır. Müslümanların tamamının demokratik değerlerle sıkıntılarının olduğu, özgürlüklere ve kadın haklarına tahammülsüz oldukları, farklı inançlara karşı hoşgörüsüz oldukları, çokkültürlü Fransa toplumunda bir arada yaşamayı beceremedikleri ve ülke güvenliği için tehdit oluşturdukları algısı gerçekleri yansıtmamaktadır. Bu tür değerlendirmeleri besleyen Fransa İslam’ı tartışmaları Müslümanların ülkede hedef tahtasına oturtulmasına ve istenmeyen bir topluluk hâline getirilmelerine sebebiyet vermektedir. Fransa değerlerine entegre olamayan Müslümanlar için daha önce de kullanılan “ya uyum sağlayın, ya da terk edin” söylemi sıkça gündeme getirilmektedir.

Fransa İslam’ı çerçevesinde Müslümanlardan laiklik ilkesine saygı duymaları ve kabullenmeleri istenmektedir. Ancak özgürlüklerin garantörü olması gereken laiklik, Fransa gündeminde Müslümanların bireysel özgürlüklerini kısıtlama aracı hâline gelmiştir. Fransa’da devletin laiklik anlayışı ve uygulamaya koyduğu politikalar Müslümanları dışlamakta ve ötekileştirmektedir. Kamusal alanda Müslüman görünürlüğü, laiklik ilkesinin algılanışına göre şekillenmektedir: 2004’te yasalaşan ve başörtüsünü hedef alan dinî simge yasağı, kılık-kıyafet genelgeleri, helal kesim taleplerine olumsuz bakış… Fransa İslam’ı Vakfı Başkanı Pierre Chevenement’in Müslümanları kamusal alanda daha az görünür olmaya davet etmesinin altında da laikliğe vurgu vardır.

Müslümanlar tarafından şaşkınlıkla karşılanan bu çıkış Müslümanların nasıl giyinmesi, nasıl ibadet etmesi gerektiğinin sınırlarını çizmektedir. Din ve vicdan özgürlüğü ile bağdaşmayan bu uygulamalar yine laiklik adına yapılmaktadır. Öte yandan devletin şekillendirdiği ve laikliğin alt yapısını oluşturduğu “Fransa İslam’ı” kurumları Müslümanların “nasıl giyinmeleri gerektiği” konusundaki müdahalesinin yanında “nasıl davranmaları gerektiğini” de belirlemek istemektedir. Müslümanların diğer din ve kültürlere daha hoşgörülü olmalarını öğretmeyi amaçlayan “Fransa İslam’ı” Müslümanların hoşgörüsüz olduklarını kabul eden ve bunlara “nasıl hoşgörülü olunur”u öğretmeyi kendine görev edinen bir tona sahip gibi görünmektedir. Bu durum devletin Müslümanların günlük hayatlarına müdahalesi anlamını taşımaktadır.

Fransa İslam’ı projesi, Euro-İslam projesine uygun olarak, Müslümanların Fransa toplumunun kültürüne entegre olamamalarının önünde en büyük engel olarak “ithal imam” ve dış devletler tarafından finanse edilen camileri göstermektedir. İmamların ve camilerin Müslümanlar ve devlet arasında bir “aracı” olması istenmektedir.

Fransa’da görev yapan din adamlarının ülkenin dilini ve sosyokültürel yapısını bilmesi olmazsa olmaz şartlardandır. Bu yönden ülkenin realitesini bilen ve dilini konuşan imamların yetiştirilmesi son derece elzemdir. Ancak imamların ve camilerin devletin kontrolü altında olması, hem Müslümanlar hem de Fransızlar açısından soru işaretleri yaratmaktadır. Fransa’da ilahiyat eğitimi veren özel kuruşlar bulunmaktadır. Ancak yetkililer öğretilen İslam fıkhını Fransa gerçeklerine uygun olmadığı gerekçesiyle reddetmektedir. Oysa laik bir devletin dinî toplulukların din işlerine karışması, onları yönlendirmesi, bir şeyler empoze etmesi ve davranışlarını dikte etmesi laiklik ilkesine uygun değildir.

Özetle Fransa İslam’ı projesi İslam’ı ve Müslümanları “yerel” bir din olarak değil de, “ithal” bir din olarak görmektedir: Müslüman göçmenlerin Fransa’ya gelirken yanlarında getirdikleri, başka bir yere ait “hoşgörüsüz” ve “şiddetten beslenen” bir din. Dolayısıyla dışarıdan getirilen İslam’ın Fransa’nın değerlerine savaş açtığı ve mutlaka kontrol altına alınması gerektiği algısı yaratılmaktadır. Fransa İslam’ı, Müslümanların Fransa toplumunun bir parçası olmak istemeleri durumunda “önerilen”, “istenilen” ve hatta “emredilen” bir İslam anlayışını ortaya koymaktadır. Nasıl hayata geçirileceği konusunda belirsizliğini koruyan Fransa İslam’ı projesi, Müslümanları zan altında bırakmaya ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapmaya devam edecek gibi görünmektedir.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler