'Anatomi Serisi'

Öncü Kültür Nedir?

Öncü kültür kavramı, ulusal kimlikleri yücelten, kültürler arası ilişkileri hiyerarşik bir şekilde algılayan yaklaşıma sahip. Perspektif Anatomi Serisi, öncü kültür kavramını masaya yatırıyor.

Fotoğraf: Shutterstock.com

İş gücü ihtiyacını karşılamak için Batı Avrupa ülkelerine gerçekleşen göç, bu ülkelerde başlangıçta tamamen pragmatik sebeplerle olumlu karşılanmıştır. 2000’li yıllara kadar Avrupa ulus devletleri, göçmenler ve onların kuşakları konusunda daha çok ekonomik kaygıları ön planda tutan politikalar üretmişlerdir. Ancak zamanla göçmenler ve göç kökenli kuşaklar, bazı toplumsal sorunların kaynağı olarak görülmüştür.

Demografik ve ekonomik sebeplerle göçmen iş gücü ile muhatap olan, nüfusunun yaklaşık beşte biri göç kökenli olan Alman toplumu, birbirinden farklı kültürlerle birlikte yaşamaktadır. Özellikle ekonomik ve sosyal sorunların yaşandığı dönemlerde medyada ve politik arenada kültürel farklılıklara dair meseleler, İslam karşıtı söylemlerde olduğu gibi, zaman zaman şiddet de içeren şekillerde gündeme gelmektedir. Böyle zamanlarda toplum, “Çokkültürlülük mü, Alman öncü/egemen kültürü mü?” ikilemiyle karşı karşıya bırakılmaktadır.

11 Eylül olayları ve ardından Avrupa’nın çeşitli başkentlerinde yaşanan terör hadiseleri, göç ve göçmenlere dair meselelerin “güvenlik” bağlamında ele alınmasına gerekçe olarak sunulmuştur. Bu doğrultuda 2000’li yılların başlarında göç kökenlilere dair tartışmalar, Almanya’da da yoğunlaşmıştır. Medyada ve politik arenada bir taraftan çokkültürlülük söylemlerinin beslediği savunulan “paralel toplumlar”dan söz edilirken, diğer taraftan Alman ulus devleti için tek çözümün “Alman öncü/egemen kültürü” (Alm. “Deutsche Leitkultur”) olduğu tezi gündeme getirilmiştir (Jahn, 2012). Ulusal kimlikleri yücelten, kültürler arası ilişkileri bir hiyerarşi içinde algılayan bir yaklaşımı temsil eden (Göle, 2015: 38) kavram, çokkültürcülük ve entegrasyon tartışmaları bağlamında özellikle sağcı politikacılar tarafından sıklıkla gündeme getirilmiştir.

Birlikte Yaşam İçin Ayrıştırıcı Teklif

“Leiten” sözcüğü Almancada zirvede bulunmak, yönetmek, hükmetmek gibi (Alm. “an der Spitze stehen, anführen, beherrschen…”) anlamlara gelmektedir. Milletleri, dolayısıyla kültürleri, dinleri üstünlük derecelerine göre sınıflandıran; farklılıklara tahammül edemeyen bir yaklaşımın sloganı olarak kullanılan “öncü kültür” (Alm. “Leitkultur”) ifadesi, ilk defa 1998’de siyaset bilimci Bassam Tibi tarafından Avrupa’nın demokratik, seküler medeniyet kimliğine dayanan bir değerler mutabakatı olarak Avrupa öncü kültürü şeklinde gündeme getirilmiştir. Tibi, Suriye kökenli bir göçmen olarak öncü kültürü Almanlar ve göçmenler arasında göç ve entegrasyon bağlamında yapılan tartışmanın çerçevesini belirlemek için teklif etmektedir. (Tibi, 1998).

öncü kültür

Çokkültürlülüğün göç çağından kültürel çeşitliliğin hâkim olduğu Avrupa için bir alternatif olmadığını düşünen Tibi, bu teorinin Avrupa medeniyetinin kendini inkâr anlamına geldiğini ve Avrupa’yı çatışmaya sürükleme potansiyeline sahip olduğunu savunmaktadır. Ona göre çoğulculuk, farklı dünya görüşlerine sahip insanların bir arada yaşamalarına, farklı olma ve düşünme hakkına imkân tanıyan bir kavramdır. Ancak bu aynı zamanda, ortak kurallara bağlılığı ve karşılıklı hoşgörü ve saygıyı da gerektirmektedir. Bu gereklilik ise ona göre ancak öncü kültür anlayışıyla sağlanabilir. Aksi taktirde insanlar bir arada yaşayamaz, daha ziyade paralel toplumlarda, çatışma potansiyeli barındıran ideolojik olarak uzlaşmaz gettolarda yan yana var olurlar. Böylelikle Tibi, öncü kültür kavramıyla sosyolog Wilhelm Heitmeyer’nın 90’lı yıllarında başında “paralel toplum” (Alm. “Parallelgesellschaft”) olarak adlandırdığı sorunun çözümünü de bulduğunu iddia etmektedir. Zira ona göre, değerler mutabakatıyla birbirine bağlı olmayan toplumsal gruplar, paralel toplumlar oluşturur (Tibi, 2002).

Theo Sommer, 1998 yılında Zeit gazetesinde “Entegrasyon, kaçınılmaz olarak Alman öncü kültürüne ve onun temel değerlerine büyük ölçüde asimile olmak anlamına gelir.” ifadelerini kullanarak ilk defa öncü kültür kavramına Alman sıfatını eklemiştir (Sommer, 1998). Ardından kavram, 2000 yılında CDU/CSU Partisi grup başkanı Friedrich Merz tarafından, göçmenlerin Almanya’da gelişen kültürel temel değerlere uyumunu talep etmek bağlamında siyaset sahnesinde ilk defa dillendirilmiştir. Merz’in kullanımıyla birlikte kavramın içeriği politik kültürden etnik-dinî kültüre, özgürlükçü demokratik kültürden Alman- Hıristiyan kültürüne kaymıştır (Jahn, 2012:61).

Göçmen kökenlilik, iki dillilik, çifte vatandaşlık, iş gücü göçü gibi sıkça kullanılan kavramları Anatomi Serisi’nde açıklıyoruz. Anatomi Serisi’nin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
TIKLA

İlk olarak Alman öncü kültürünü benimsemekle kastedilen, göçmenlerin Almancaya hâkimiyetleri ve sosyal/kültürel hayatlarında bir Alman gibi davranmaları iken, bazı bağlamlarda onlardan Hıristiyanlık, Yahudilik, Yunan felsefesi, hümanizm ve Roma hukuku ile yoğrulmuş Avrupa değerlerini içselleştirmeleri beklenebilmektedir. Anlaşılacağı üzere Alman egemen kültürü söylemi, toplumsal bütünleşmeyi belli bir kültür içinde asimilasyon ile mümkün görmektedir. Belirli toplumsal kesimlerin benimsediği bu söylemin Alman toplumunun bütünü tarafından benimsenmesi söz konusu değildir. Zira göçmenler ve göç kökenliler üzerinden yapılan “uzlaşılan değerler” tartışması onlar aradan çekilse bile Alman toplumunun kolayca çözebileceği bir mesele olarak görünmemektedir.

Toplumsal sorunların çözümü bağlamında gündeme gelen kimi kavramlar meseleleri çözme konusunda sınırlı olmalarına rağmen tarafların pozisyonlarını göstermek bakımından son derece kullanışlı olabilmektedir. Öncü kültür kavramı da bunlardan biridir. Kavram yeterince kullanışlı olmasa da kaçınılmaz sorunların gündeme getirilmesinde işlev görebilmektedir.

Toplumsal bütünleşme bağlamında siyasi alanda ve medyada gözlemlenen farklı yaklaşımlar kısmen bütünleşme sorunları etrafında gelişse de genelde partilerin ve seçmenlerinin siyasi yelpazede bulundukları konumla ilgilidir. Bu bağlamda genelde çok çeşitli içerikleri bir potada toplayan ve politik eğilimleri kategorize eden dört anahtar kavram sıklıkla gündeme gelmektedir. “Entegrasyon” kavramı çoğunlukla olumlu bağlamlarda bütünleşmenin temini için kullanılıyor olsa da bu kavramla çok farklı içeriklerin kastedildiği görülebilmektedir. “Paralel toplum” ve “öncü kültür” kavramları ise genelde muhafazakâr/sağcı politikacılar tarafından “çokkültürcülük” taraftarlarıyla yüzleşme bağlamında kullanılmaktadır (Jahn, 2012: 60).

Kültürden Öncü Kültüre

Belirli bir toplumun karakterini meydana getiren fikirler, bilgiler, inançlar, teknik ürünler, davranış ve tavır tipleri sistemi olarak kültür, maddi ve manevi boyutlarıyla bir bütündür (Ülken,1969:185). Bu anlamıyla kültür, insan toplumunun sembolik ve öğrenilmiş yönlerini anlatan genel bir terimdir. Kültürle ilgili yaklaşımlar büyük ölçüde Edward Tylor’ın 1871’de yapmış olduğu tanıma dayanır. Buna göre kültür; bilgi, inanç, sanat, ahlak ve gelenek olarak öğrenilmiş yapıyı göstermektedir. Kültür ve medeniyeti bir ve aynı olarak gören bu tanım, Almancadaki toplumun örgütlenmesi anlamına gelen medeniyet (Alm. “Zivilisation”) ile semboller ve değerler bütünü anlamında kültür ayrımına ters düşmektedir.

öncü kültür 2

19. yüzyıl antropologlarının anlayışına göre medeniyet ve kültür sürekli yükselmekteydi. Bu anlayış Batı medeniyetinin sömürgeciliğini meşrulaştıran kültürler ve medeniyetler hiyerarşisi kurmasına imkân tanımıştır. Ancak 20. yüzyılla birlikte bu yaklaşım, yerini en azından söylemsel olarak göreceliliğe bırakmıştır. Kültürel antropolojide kültür analizi; öğrenilmiş davranış kalıpları, kültürün bilinçaltı boyutu ve kültürel olarak belirlenen düşünce kalıpları olmak üzere üç şekilde yapılmaktadır. (Marshall, 1999: 442) Egemen kültür kavramlaştırması, belli bir kültürel yapı olarak Alman kültürünün “yönlendirilen kültürler” üzerinde üstünlüğünü ima etmektedir. Bu iması ile kavramlaştırma 19. yüzyıl antropologlarının hiyerarşik kültür sınıflamasına dayanır gözükmektedir. Yine öncü kültür kavramlaştırması, toplumsal bütünleşme bağlamında kültür gibi genel ve kuşatıcı bir kavramı tedavüle sokarak tartışma zeminini genişletmektedir.

Çözüm İçin Önerilen Karmaşa

Alman toplumunun paralel topluluklara ayrılmadan birliğinin korunması amacıyla savunulduğu vurgulanan “Leitkultur” söylemi, içinde birçok soru ve tartışma barındırmaktadır. Bazı aşırı yaklaşımlarda entegrasyon kavramı altında bütünüyle asimilasyon savunulmaktadır. Öyle ki göçmenler birkaç kuşakta davranış tarzlarıyla çoğunluk toplumundan farksız olmalı, sadece kendi etnik gruplarından kimselerle evlenmemeli, fizyonomi ve soy isimleriyle kendi kökenlerine benzememelidir. Bununla birlikte yaygın entegrasyon tasavvuru, işe dille başlayarak dilsel asimilasyonu savunmaktadır.

Almanca, ilk kuşak tarafından yabancı dil olarak öğrenilse de ikinci, en geç üçüncü kuşakta temel dil olarak öğrenilmelidir. Bu durumda aile içinde ana dili kullanımına karışılmasa bile, ana dili anaokullarında ve diğer okullarda devlet tarafından teşvik edilmemelidir. Hatta zaman zaman okul bahçelerinde Almanca dışındaki dillerin konuşulmasının yasaklanmasını dillendirenler de bulunmaktadır. Tabii ki bu öneriler göçmen kuşakların Almanlaştırılması argümanıyla değil; dilsel sosyalizasyon gerekçesiyle savunulmaktadır.

Öncü kültür söylemiyle açıkça din asimilasyonunu savunan bulunmamakla birlikte Hıristiyanlık dışındaki dinlerin mabetlerinin şehirlerin siluetlerinde belirgin olma ihtimaline karşı yüksek sesli itirazlar yapılagelmektedir. Egemen kültür söylemini savunanlara göre, tarihsel kökene sahip Alman kültürü ile başka ülkelerden gelen dilsel ve dinsel kültürleri eşit olarak algılayan, toplumsal ilişkileri ve politikayı etnikleştiren ve uzun vadede etnik çatışmalar üretecek olan çokkültürcülük kabul edilemez (Jahn, 2012:62).

Almanya’da entegrasyon tartışmalarının yapıldığı her dönemde, göçmenlerin ve göç kökenlilerin uyum sağlamaları beklenen bir egemen kültürden söz edilmektedir. Ancak egemen kültür nedir diye sorulduğunda herkesin vereceği cevap farklılaşmaktadır. Mesela yeme-içme adetleri öncü kültüre dahil midir ya da Alman toplumun gelenek göreneklerine de uymak gerekir mi soruları cevapsız kalabilmektedir.

Eğer istenen birlikte yaşamın kurallarını koymak ise, tartışmaya pragmatik açıdan yaklaşanlar için öncü kültür, demokratik hukuk devletinin, temel insan haklarının gereklerine göre yaşamak anlamına gelebilmektedir. Kâğıt üzerinde bu kadar basit görünen bu çözüm, gündelik hayatın karmaşası içinde yeterince çözüm üretememektedir. Çünkü hoşgörü ve karşılıklı saygının eksik olduğu, kültürler arasında hiyerarşik sınıflamaların yapıldığı, eşit göz hizasından iletişimin kurulamadığı durumlarda toplumsal bütünleşme tartışmalarının bitmesi mümkün görünmemektedir.

Kültür konusunda unutulmaması gereken önemli hususlardan birisi onun, bir defada yazılıp tamamlanmış durağan unsurlardan oluşmadığıdır. Bir toplumun paylaşılan deneyimleri, inançları, yönelimleri ve gelenekleri, değişen şartların zorlamasıyla sürekli güncellenmektedir. Toplumun bütün üyeleri de bu süreçte etkin olma hak ve gücüne sahiptir ya da sahip olmalıdır. Bu noktada eğer Almanya bağlamında öncü kültürden bahsedilecekse bu, 20. yüzyılın ilk yarısında egemen olan kültürden çok farklıdır ve gelecek on yıllarda daha da farklı görünebilecektir.

Çokkültürcülük, öncü kültür ve “İslam Almanya’ya ait/ait değil” gibi zaman zaman tedavüle sokulan söylemler, Almanya’da yaşanan sorunlar için çözüm önermemektedir. Bu tür moda tabirler genelde dönemsel olarak gündemleştirilmektedir. Söz konusu tabirler bir yandan sahiplerinin ruh hallerini yansıtırken diğer yandan toplumun farklı kesimlerinden birey ve grupların siyasi duruşlarındaki farklılıkları örtme işlevi görmektedir. Almanya gibi etnik, kültürel ve dinsel çeşitliliğin yaşandığı “göç sonrası” bir toplumda çok boyutlu ve karmaşık bütünleşme sorunlarının çözümü; toplumu kutuplaştıran, duygu yüklü ifadelerden kaçınarak analiz gücü yüksek kavram ve yöntemleri kullanmaktan geçmektedir. Bu da ancak her bir karar alma durumunda farklı beklenti ve görüşlerin dikkate alınmasıyla mümkün olabilir.

Kaynaklar
Göle, Nilüfer (2015). Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar, Avrupa Kamusal Alanındaki İslam İhtilafları Üzerine Bir Araştırma. İstanbul: Metis Yayınları.
Jahn, Egber (2012). “Multikulturalismus” oder „deutsche Leitkultur” als Maximen der “Integration” von Ausländern” içinde Politische Streitfragen Band 3 internationale Politik. Wiesbaden: VS Verlag.
Marshall, Gordon (1999). Sosyoloji Sözlüğü, (çev. Osman Akmhay, Derya Kömürcü) Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
Sommer, Theo (1998). “Der Kopf zählt, nicht das Tuch Ausländer in Deutschland: Integration kann keine Einbahnstraße sein”, Erişim: 11.12.2020.
Tibi, Bassam (1998). Europa ohne Identität? Die Krise der multikulturellen Gesellschaf, Neuausgabe mit dem Untertitel: Leitkultur oder Wertebeliebigkeit, München 2002.
Tibi, Bassam (2002), “Leitkultur als Wertekonsens Bilanz einer missglückten deutschen Debatte”, Erişim: 11.12.2020.
Ülken, Hilmi Ziya (1969). Sosyoloji Sözlüğü. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.

Ahmet Aslan

Bir dönem Almanya’da ikamet etmiş olan Ahmet Aslan, Din Sosyolojisi alanında doktorasını tamamlamış olup gençlik, değerler ve göç sosyolojisi alanlarında araştırmalarını sürdürmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler