"Fransa"

Macron’un Başarısızlığa Mahkum Hedefi: “İslam’ı Düzenlemek”

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Fransa İslam’ı”nı yeniden düzenlemek istediğini belirtti. Bu talep, birçok yönüyle başarısızlığa mahkum görünüyor.

“2018’in ilk çeyreğinde Fransa’da İslam’ın organizasyonunu tümden yeniden düzenleyecek altyapıyı hazırlamak istiyorum.” Emmanuel Macron tam olarak bu sözlerle “Fransa’da İslam” üzerine kafa yorduğunun sinyalini verdi.

Mayıs 2017’de seçilen Cumhurbaşkanı Macron, “Fransa’da İslam’ın yapılandırılması ve bunun nasıl açıklanacağı üzerine çalıştıklarını” açıkladı. Macron hedefinin, “inanma kadar inanmama özgürlüğü de anlamına gelen laikliğin kalbinde yer alan ilkeyi yeniden keşfetmek olduğunu” savunmuştu. Macron ayrıca, bu tasarısını gerçekleştirme sürecinde çeşitli uzmanlara ve dinî liderlere danıştığını da eklemişti.

Şu cümleler de Macron’un konuyla ilgili açıklamalarından: “Gilles Kepel [Fransız İslam uzmanı] gibi aydın ve akademisyenlerle ve tüm dinî temsilcilerle fikir alışverişinde bulunuyorum; zira kanaatimce tarihimizden, yani Katolik ve Protestanların tarihinden istifade etmemiz gerek.” Cumhurbaşkanı, “çalışma” sona ermeden söz konusu önerilerin de açıklanmayacağını bildirdi.

Düzenlemeler Arasında Kaybolmak

Fransa’daki bu “yeniden düzenleme” telaşı hiç bitmeyen bir görev gibi. 1988’de Pierre Joxe tarafından kurulan Fransa İslami Düşünce Konseyi’nden (Fr “Conseil de réflexion sur l’islam de France” –Corif) 2003’te Sarkozy’nin kurduğu Fransa İslam Konseyi’ne kadar (Fr. “Conseil français du culte musulman” – CFCM), Fransa Müslümanlarının temsili bir türlü ilerleme fırsatı bulamadı. Emmanuel Macron’un selefleri tarafından gündeme getirilen sorular hâlâ yanıtsız bir şekilde duruyor: İçinde birçok hizbi muhteva eden bir dini tam olarak temsil edecek yapıların oluşturulması, ibadethanelerin finansman düzenlemesi, yurt dışından gelen ya da ülke içindeki imamların yerini alacak “Fransız” imamların eğitimi ve “Fransa İslam’ı”nın yabancı ülkelerin etkisinden kurtarılması…

Emmanuel Macron, İslam düzenlemesinin ülke çapındaki tüm gerilimleri ve tartışmaları yeniden gün yüzüne çıkaracak bir sorun olduğunun farkında: Peçe, terör, göçmen kökenli çocukların entegrasyon sorunu ve en çok da laiklik meselesi (ki bu, diğer tüm sorunları birleştiren bir sözcük hâline gelmiş durumda). Laiklik meselesinde Emmanuel Macron, eski başbakan Manuel Valls gibi siyasiler tarafından sürdürülen ve katı bir laikliği savunan akımdan ayrılıyor. Cumhurbaşkanlığı kampanyalarında aday Macron, peçe yasağını üniversitelere taşımak istemediğini belirtmiş; ayrıca din adamlarına üniversitelerde laiklik ve cumhuriyet değerleri hakkında bir eğitim verilmesini planlamıştı.

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Macron, “Devletin tarafsız olduğunu, ancak toplumun çoğul olduğunu” ilan etmişti. Ayrıca, “Cumhuriyet rejiminde hür ve bireysel vicdanın uygulanabilmesini sağlayan laikliktir, (…) bu çerçeveyi sağlayan laikliktir.” demişti. Dahası, altı büyük dinin (Katolik, Protestan, Ortodoks, Müslüman, Musevi ve Budist) liderlerini kabul eden Macron, “laikliğin radikalleşmesi” riskine karşı “tetikte” olduğunu söylemişti.

Emmanuel Macron’un Fransa’da İslam düzenlemesiyle ilgili planlarının belki de ilk sinyali şu basit hakikatte görülebilir: Çeyrek yüzyıldan fazla bir süredir Paris Büyük Camii’nin rektörlüğünü yapan Dalil Boubakeur, Emmanuel Macron’un ülkedeki dinî temsilcilere yönelik düzenlediği 4 Ocak’taki yeni yıl konuşmasına davet edilmedi. Durumdan hoşnutsuz olan Cezayir kökenli rektör ise Fransa İslam Konseyi’nden (CFCM) çekildiğini duyurmuştu. Diğer dinî gruplar toplantıda yerlerini alırken, Müslümanları temsil eden sadece iki kişi vardı: CFCM’in başkanı olup devlete karşı resmî olarak Müslümanlara sözcülük eden Ahmet Oğraş ile onun bir önceki mevkidaşı Fas kökenli Anouar Kbibech.

İslam Mevcut Durumda Nasıl Organize Olmuş Durumda?

Fransa İslam Konseyi (CFCM) her ne kadar Fransa’daki Müslümanları temsil gayesiyle kurulmuş olsa da, ülkedeki Müslümanlar kendilerinin gerektiği gibi temsil edilmedikleri düşüncesinde. Bazılarına göre bunun nedeni, kurumun yapısındaki karmaşık ve bulanık işleyiş. Ülkede 2500’den fazla ibadethane varken, bu yapıya bağlı cami sayısı 1000’den az. Sorunun esasen CFCM’de Cezayir, Fas ve Türkiye gibi ülkelerin cami federasyonlarının domine edici bir şekilde söz sahibi olmasından kaynaklandığına inanılıyor.

Dolayısıyla, hükumet kanadında çoğunlukla “konsolosluk İslam’ı” olarak adlalandırılan, köken ülkelerin Fransa’daki Müslümanların üzerindeki tesirini kırmaya yönelik bir niyet mevcut; özellikle de “Fransız” İslam kurumlarını oluşturma inisiyatiflerinin Cezayir-Fas ihtilafı nedeniyle kırk yıl boyunca felce uğradığı göz önüne alındığında…

Sıklıkla dile getirilen bir diğer eleştiri ise bir tür hareketsizlik. CFCM helal et, başörtüsü ya da imamların eğitimi gibi yerli meselelerde pek görüş bildirmiyor. Yani kamuoyunda kendi meşruiyetini kazanabilmiş değil. Son olarak, herhangi bir din adamı sınıfının ve dolayısıyla kamu kurumlarına eklemlenebilecek kurumların mevcut olmadığı İslam’ın kendine özgün bu niteliği durumu daha da zorlaştırıyor.

Müslümanlardan Macron’un Planına Tepki

Müslümanlar kanadında ise, Emmanuel Macron’un “İslam’ı yeniden organize etme” inisiyatifi ya kayıtsızlıkla ya da güvensizlikle karşılanıyor. Kayıtsızlar arasında bulunan Ines 32 yaşında. İfa ettiği dinî vecibeler ramazan ayında oruç tutmak ve yine ramazan ayında kimi zaman namaz kılmakla sınırlı. Ines’e göre, İslam dinine yönelik yapılandırma “gereksiz”. Perspektif’e konuşan Ines, düşüncelerini şöyle açıklıyor: “Fransa’daki Müslüman gençler camilerde namazlarını kılıyorlar; ancak inançlarını derinleştirdikleri yer muhakkak cami olmayabiliyor. Kendileri istedikleri yerde aradıklarını bulmaya çalışıyorlar zaten. Bu nedenle, imamları kimin ya da neyin atadığının bir önemi yok.”

Macron’un planına karşı duyulan güvensizlik, diğer Müslüman gruplar arasında da mevcut. İslamolog Rachid Benzine bu nedenle yaptığı bir açıklamada, “Laik bir rejimde ‘iyi İslam’ ya da ‘iyi Hristiyanlık’ nasıl olmalıdır, bunu tanımlamak devletin işi değil.” diyor.

Sihem Zine, Müslümanları Savunma Derneği (İng. “Action Defence of Muslims” – ADM) adlı STK’nın başkanlığını yürütüyor. Perspektif’e konuşan Zine’ye göre, “Fransa’daki Müslümanları ve onların inisiyatiflerini kısıtlamak yalnızca terör propagandalarına zemin hazırlar ve ayrıca gençlerin camilerden kaçmasına ve dinî sorularına şarlatanlardan yanıt aramalarına neden olabilir.”

Perspektif’e konuşan Fransız İslamolog ve siyasi bilimci François Burgat’ın da buna benzer bir analizi var: “Fransa Cumhuriyeti’ne ‘entegre olmak’ için, Fransa’nın Müslümanlarının öncelikle milliyetlerinin budanması isteniyor. Bu strateji de aslında hükûmet eylem planında herhangi bir alanda ‘Müslüman’ muhalefetinin susturulmasını öngörüyor. Ne var ki, bu ‘muhalif’ boyut hakiki bir ‘entegrasyon’ sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Aslına bakılırsa Fransa’da, sosyal bütünün bir parçası olan bu temsilcileri değiştirmek, bunların yerine itaatkarlıklarına göre seçilen kuklaları yerleştirmek tercih ediliyor. Cumhuriyetin bu sallantılı strateji uzmanları bunu başarabilmek için eşitlik ilkesini suiistimal etmeye hazırlar. İstedikleri şey, sömürge koşullarında oluşturulan politikaların devamını sağlamak. Yani Fransa Müslümanları uzun bir süredir bizim çok iyi bildiğimiz ayrımcılığa -fiilî ve hukukî olarak- maruz kalıyorlar.”

“Müslümanlara Kamusal Alanda Özgür İfade İmkânı Sağlanmalı”

Burgat’a göre, devletin bu stratejisi Müslümanların herhangi bir kurumsal nitelikte muhalif söylemlerde bulunmalarını engelleme üzerine kurulu. Böyle bir yaklaşımdaki paradoks, yalnızca etkisiz olması değil, aynı zamanda çok tehlikeli sonuçlara gebe olmasıdır. Bu strateji, güya mücadele ettiklerini iddia ettikleri “radikalleşme”nin üreme zeminini besleyecektir. Radikalleşme ve şiddetin Fransa kanadıyla mücadele etmek ve kökünden yok etmek için öncelikle Fransa Müslümanlarındaki rahatsızlığın toplumsal ve siyasi nedenlerini belirlemek gerekiyor. En acil ve uygulaması en kolay olan tedbir Müslümanların kendilerini kamusal alanda özgürce ifade etmelerine izin vermek olacaktır.

Fransa’nın İslam politikasının tarihine dair uzman olan Jalila Sbaï’ye göre Fransa Cumhurbaşkanının bu girişimi, “Fransa nüfusunun bir kısmını, kültürel ve dinî arkaplanı nedeniyle kamu düzenindeki çalkantıların kaynağı ve dolayısıyla devletin istikrarına tehlike olarak gösteriyor.” Hâlbuki nüfusun bir kısmını “tehlikeli” olarak itham etmek zaten devletteki güvensizlik ve istikrarsızlığın esas nedeni. Macron bu hususta en hafif tabirle yanlış yönlendirilmiş durumda. Aynı zamanda College de France’de Çağdaş Arap Dünyası Tarihi kürsüsünde araştırma asistanı olan Sbaï, Fransa’da İslam’ın zaten ağırlıklı olarak, bu dine mensup olan Müslümanlar tarafından finanse edildiğini söylüyor: “Söz konusu girişim, İslam dinini yabancı tesirlerden kurtarma ile ilgili değil; tam aksine, sırf birden fazla aidiyetleri var diye 5.8 milyon Fransız bireyi damgalamaya devam etmekle ilgili. Bu, Müslümanları ‘tek kimliğe’ indirgeyerek ve böylelikle ‘tek kültürlüleştirerek’ onları asimile etme çabasından başka bir şey değil.”

Sbaï’ye göre ideal olan durum farklı: “Fransa’nın Müslümanları organize olurken Cumhuriyetin kanunlarını kabul etmeli ve kamu yetkili makamları ile müzakere edecek temsilcilerini seçmeliler. Müslümanlara zorla devlet eliyle bir organizasyon empoze edilmemeli; zira bu empoze er ya da geç başarısızlığa mahkum olacaktır.”

©Shutterstock.com/Frederic Legrand – COMEO

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler