'Dosya: "Avrupa'da Cami Mimarisi"'

“Avrupa’da Tipik Bir Cami Mimarisi Mevcut Değil Ama Oluşmaya Başladı”

Afrika, Asya ve Avrupa kıtalarına geniş kapsamlı geziler yapmış olan fotoğrafçı Ahmed Eckhard Krausen, “Avrupa’daki camiler – Avrupa camileri” projesi ile Avrupa’da bulunan çok sayıda camiyi fotoğrafladı. Kendisi ile Avrupa camileri ve cami mimarileri hakkında konuştuk.

Avrupa’da bulunan çok sayıda camiyi fotoğrafladınız. Mimari açıdan “tipik” bir cami modeli var mı?

Hayır, artık yok, tıpkı tipik bir kilisenin olmadığı gibi. Bence birçok Müslüman’ın bir caminin “tipik Türk tarzı” veya “tipik Fas tarzı” olması gerektiğini düşünmesi ve aksi hâlde bu camiye girmek istememesi bir sorun. Artık “tipik” bir cami modelinin olmadığını idrak etmemiz gerekiyor. Mesela Çin’e bir bakın, oradaki camiler Budist tapınaklarına benziyor.

Artık tipik bir cami modelinin olmadığını ifade ettiniz. Bu durum eskiden nasıldı?

İlk zamanlarda, Müslüman olduktan kısa bir süre sonra Aachen’da daha sonra da Kopenhag’da camiye gittim. Artık camiye pek gidemiyorum, çünkü sadece dil bakımından bile çok fazla “tipik” cami var. Ben ne Arapça ne de Türkçe biliyorum. Genellikle içlerinde çok sayıda Müslüman genç olduğu ve Danca konuşulduğu için Danimarka’da camiye gidiyorum. Ancak maalesef burası bana çok uzak. 

Aslında yeni başlıyoruz. Kur’an’ın ve sünnetin özünü kendi toplumumuzun ışığında anlamaya çalışıyoruz, farklı bir coğrafyada ya da farklı bir toplumda, örneğin Konya’da veya Marakeş’te doğru olduğu düşünüldüğü gibi değil. Hem salt görsel hem de teolojik olarak Türk veya Fas anlayışı ile karakterize bir İslam mevcut. Mezhepler arasında birçok noktada farklılıklar var. Eğer bu farklılıklar mevcutsa o zaman Almanya, Danimarka veya Avrupa anlayışı ile karakterize bir İslam da vardır. Ancak ilahiyatçı olmadığım için bunun nasıl olduğunu ben söyleyemem.

Seyahatlerim sırasında birçok İslam ülkesini ziyaret ettim. Buralarda Müslümanların aslında birbirlerinden ne kadar farklı olduğunu gördüm ve onlardan çok şey öğrendim. Öte yandan onlardan öğrendiğim şeylerin birçoğunu ben yapmam. Çünkü burada, Avrupa’da, Hint, Suudi, Türk veya Fas ile karakterize bir İslam’ın olması gerektiğini düşünmüyorum. 

Sizce mimarinin kültür ve dindarlık üzerinde nasıl bir etkisi var?

Aslında genellikle durum bunun tam tersi, yani mimari insanlardan etkilenir. 1960’lı yıllarda Almanya’ya, Fransa’ya veya İngiltere’ye gelen göçmenler memleketlerinde alışık oldukları şeyi görmek istemişler. Bu anlaşılabilir bir şey. Ayrıca çevre de mimariyi etkiler, mesela Ortodoks Hristiyanlığının çok etkili olduğu Tetuan’da olduğu gibi.

Esas olarak, bir caminin nasıl bir görünüme sahip olması gerektiği konusunda herkesin farklı bir görüşü vardır. Örneğin Makedonya’da Üsküp şehrinde bulunan renkli camiyi ele alalım. Bazı Müslümanlar ibadet ederken duvar resimleri dikkatini dağıttığı için bu camiden hemen çıkmak isteyecektir. Bu Müslümanlar, beyaz bir duvarı veya en ideali minimalist İsveç mimarisini tercih edecektir. Aslında burada her iki taraf da haklıdır. Caminin duvarlarını sevgiyle boyayan da, beyaz bir duvar isteyen de. Bu sebeple ben her zaman bir caminin Mekke’ye doğru kurulmuş olan bir duvar olduğunu söylerim. Herkes istediği gibi bir cami tasarlayabilir.

Minare yasağı gibi durumlarda, mimari yasalardan da etkilenmekte…

Evet, böyle bir durum da var.

O hâlde Avrupa-İslam mimarisinden söz etmek mümkün mü?

Evet, başladı diyebiliriz. Örneğin Penzberg Camii bu anlamda başarılı bir girişim. Saarbrücken’de de çok güzel bir proje var. Bu projede yukarı doğru sarılmış minaresi olan yuvarlak bir cami tasarlanıyor. Camiler her zaman köşeli olmak zorunda değil, oval veya yuvarlak da olabilirler. Avrupa’daki gençlerin bu konu üzerinde çalışacaklarını umuyorum. Ve sanırım 50 yıl içinde her şey çok farklı olacak.

Ancak henüz Avrupa’daki camilerin ünlü mimarları yok, değil mi?

Aslında var, mesela Roma ve Strazburg camilerinin planlamasına katılan İtalyan mimar Paolo Portoghesi. Bu camilerin tasarımında Müslüman bir mimar da rol almıştır.

Şu ana kadar sizi en çok etkileyen cami hangisi oldu ve neden?

Şu ana kadar beni en çok etkileyen camiler arasında Penzberg’de bulunan cami ve Cambridge’de yeni inşa edilen cami bulunuyor. Cambridge’de bulunan cami ekolojik bir cami. Mesela ısınmak için jeotermal sıcaklık kullanılıyor. Ancak bu tür camiler için sadece mimarların değil, cemaatteki insanların da buna arka çıkması gerekir. Cambridge ve Penzberg’de insanlar aktif bir şekilde diyalog arıyorlar. Bildiğim kadarıyla Duisburg’da da aynısı geçerli. Bunun burada Köln’de neden sağlanamadığı beraberce düşünülmeli. Belki de bazı şeylerden vazgeçilmeli, daha hassas olunmalıdır.

Diyalog konusuna tekrar değinmek için: Dinlerin birbirleriyle temasa geçmesine mimari nasıl bir katkıda bulunabilir? 

Mesela Stockholm’deki camiyi ele alalım. Bu cami benim Avrupa’daki incim. Hemen St. Katharina Kilisesi’nin yanında yer alıyor ve cemaatler arasında canlı bir iletişim var. Köln’de bulunan yeni cami de başarılı bir girişim. Çok büyük, oldukça fazla cam kullanılmış, insanları içeri davet ediyor. Sonra bir de Oslo’da karşılaştığımız bir durumu ele alalım, burada tipik Norveç tarzı evlerin arasında İran tarzında bir cami yapılmış. Bunu planlayan kişiler nerede yaşıyorlar acaba? Ancak asıl iş sadece mimaride değil, cemaatlerdeki insanlarda da bitiyor. Bu el ele, dayanışma ile gerçekleşmesi gereken bir şey.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler