'Dosya: "Kriz Bölgelerindeki Müslüman Azınlıklara Avrupa'dan Bakmak"'

“Müslüman Uygurlar Çin Hükûmetine Bağlılıklarını İspatlayana Kadar Siyasi Kamplarda Tutuluyor”

Çin yönetiminin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Müslüman halka yönelik yürüttüğü keyfi tutuklamalar, dinî baskılar ve sistematik insan hakları ihlalleri her geçen gün artıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Çin Direktörü Sophie Richardson’la Sincan’daki son durumu ve Müslüman Uygurların zorla tutulduğu siyasi eğitim kamplarını konuştuk.

Sincan’daki sözde eğitim kampları olan “aşırıcılıkla mücadele merkezlerinde” bir milyondan fazla Uygur Müslümanın tutulduğu tahmin ediliyor. Bu kampların amacı nedir?

Bu kampların varlığını bile bir yıl boyunca inkâr etmiş olan Çin Hükûmeti’ne sorarsanız, bu kamplar aşırıcılıkla mücadele ve insanlara meslek kazandırma amacı güden mesleki eğitim okullarıdır. Biz ise bu kampları, insanların keyfi olarak tutularak Çin’in Komünist Parti dogmaları, Mandarin ve Çince öğrenmeye zorlandıkları, dinlerini ya da kültürel geleneklerini serbestçe icra etmelerinin yasak olduğu siyasi beyin yıkama merkezleri olarak tanımlıyoruz. Öyle ki, bu insanlar Çin Hükûmeti’ne siyasi anlamda yeterince sadık olduklarını ispatlayana kadar bu kamplarda tutulmaya devam ediyor.

Kamplarda alıkonan Uygurların durumları nasıl? Orada ne tür bir “eğitime” ya da muameleye maruz kalıyorlar? Ne tür insan hakları ihlallerinden bahsedebiliriz?

Cevap vermeye son sorudan başlayabiliriz, zira herkesin bu tutuklamaların gerçekte hiçbir yasal zemini olmadığını anlaması gerekiyor. Biri gerçekten suç işlemişse, Çinli makamlar bu kişiyi terör yasası ya da ulusal güvenlik yasaları çerçevesinde soruşturup, hakkında kovuşturma yapabilir. Fakat, Çin Hükûmeti’nin, söz konusu topluluktaki on milyon kişiden biri herhangi bir suç işledi diye insanları keyfi olarak alıkoyma yetkisi yoktur. Bu, geniş çaplı bir toplu cezalandırma anlamına geliyor. Çin’de bireyleri, gerçek bir yasal süreç olmaksızın alıkoymak kanun dışıdır ve suçtur. Kamplarda alıkonan ya da alıkonmuş insanlar ise haklarında herhangi bir tutuklama kararı bulunmaksızın, mahkemeye çıkarılmaksızın ve yargılanmaksızın, yani haklarında hiçbir suçlama yokken evlerinden alınıp bu tesislere zorla kapatılıyor. Öncelikle insanların bu hususu iyi anlaması gerekiyor. Gözaltı kamplarındaki uygulamalara dair belgelediğimiz bazı durumlar şunlar: İnsanlara günde 8 ila 10 saat arası Çin Komünist parti metinleri çalıştırılıyor; Çin Hükûmeti’nin ve Çin Komünist Partisi’nin istediği şarkılar söyletiliyor; insanlar Uygurca konuşmak yerine Çince öğrenmek zorunda bırakılıyor; yani temel olarak siyasi bağlılıklarını gösterecek birbirinden farklı aktiviteler yapmaya zorlanıyorlar. Ayrıca, İslam’a inanmadıklarını söylemek zorundalar. Yine bu insanlar daha önce aşırıcı düşüncelere sahip olmuş olsalar bile, hükûmet ve yerel makamların iyi muamelesi sayesinde bu aşırıcı düşüncelerden kurtulup, iyileştikleri için kendilerini şanslı saydıklarını söylemek zorundalar.

Biz ayrıca, fiziksel kötü muamele, yemekten mahrum bırakma, tıbbi bakıma erişimin engellenmesi ve hatta bazı işkence vakaları belgeledik. Şunu da kaydetmekte yarar var: Kamplarda tutulan insanlar ne kadar süre orada tutulacaklarını bilmiyorlar ve aileleriyle görüşme imkanları yok. Bize göre, tutukluların aile bireyleri de kamplardaki yakınlarıyla görüştürülmemek suretiyle bir tür psikolojik işkenceye maruz bırakılıyor.

Peki Çinli yetkililer kampları nasıl açıklıyor?

Şöyle ki, Çin yönetimi ulusal bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıya olduklarını ve Sincan’da uzun vadede istikrarın sağlanması ve ayrıca “Kuşak ve Yol Girişimi” projesinin1 selameti için aşırıcılıkla hızlı ve kararlı bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini savunuyor. Biz ise, eğer insanların gerçekten suç işlediklerine dair ellerinde bir kanıt varsa, elbette onları kovuşturma haklarının olduğunu söylüyoruz; zira devletin kamu güvenliğini sağlama gibi bir yükümlülüğü var. Bununla birlikte, bu yükümlülük milyonlarca insanın kişisel haklarının ihlal edilmesi anlamına gelmiyor. Bütün bir halk kitlesini farklı etnik kimliği nedeniyle günah keçisi ilan ederek topluca cezalandırmak çok büyük bir insan hakları ihlalidir.

Kamp dışında yaşayan Uygurların hayatları nasıl? Sincan’da günlük yaşamlarında hangi kısıtlamalarla karşılaşıyorlar?

Kamp koşullarından daha iyi koşullarda yaşadıkları söylenemez. İnançlarını özgürce yaşama hususunda bu insanlar büyük ölçüde kısıtlanıyor. Camileri kapatılıyor, fazla İslami olduğu gerekçesiyle çocuklarına bazı isimleri vermeleri yasak ve bunun gibi dinî özgürlükler alanında pek çok kısıtlama mevcut. Ayrıca, hareket etme özgürlükleri alanında da ciddi kısıtlamalar var. Yalnızca Sincan’dan Çin’in başka kentlerine gitmek için değil, Sincan içinde bile, insanlar bir şehirden bir diğerine gidebilmek için izin almak zorundalar. Bölge, istihbarat ve gözetleme araçlarıyla donatılmış durumda. İnsanların hareketlerini takip etmek ve hukuken yasak olmayan bazı davranışları bilfiil suç eylemine dönüştürmek için kullanılan farklı teknolojiler hakkında raporlar yazdık.

Bu bağlamda 2-3 yıl önce başlatılan “Aile Olmak” programından bahsetmekte de fayda var. Bu program, yerel otoritelerin Uygur ve diğer Türkî Müslümanlara, hükûmet ve Komünist Partinin kendileriyle daha fazla vakit geçirerek onlara müthiş bir destek sunmaya karar verdiklerini ilan ettikleri 2-3 yıl önce hayata geçirildi. Böylece şu an Sincan’da yerel devlet yetkililerinin Müslüman Uygurların evlerinde günlerce hatta haftalarca kalmasını öngören bir program yürürlüğe girmiş oldu. Ev sakinlerinin bu ziyaretleri geri çevirebilme yetkilerinin olduğunu gösteren bir kanıt da yok. Bu da yerel otoritelere insanların gündelik yaşamlarını izleme, gözetleme ve raporlama konusunda olağanüstü bir imkân tanıyor. Biz ziyaret ettikleri insanlarla aynı yatakta uyuyan, sofralarında onlarla beraber yemek yiyen yerel yetkilileri fotoğrafladık! Bu yetkililer, ziyaret ettikleri insanların gündelik yaşamlarının tam ortasındalar ve böylelikle ailelerin her anını denetleme imkânına sahipler.

Çin Hükûmeti’nin sosyal medya ve iletişim üzerindeki sıkı kontrolü düşünüldüğünde, Uygurlar gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki yakınlarıyla nasıl iletişim kurabiliyorlar?

Sincan’da insanların birbirleriyle herhangi bir şekilde özgür ve hususi iletişim kurabilmeleri çok zor. Sincan polisinin insanları gözetleme ve kimlerin daha ileri soruşturma için göz altına alınacağını tespit etmede kullandığı bir telefon uygulamasını tersine mühendislik yöntemiyle analiz ettik. Göz altına alınma kriterlerinden biri olarak telefonunuzda aralarında Telegram, Viber ve WhatsApp gibi uygulamaların da bulunduğu on beş ayrı iletişim platformundan birinin bulunması bile yeterli; bu takdirde yerel makamlarla başınız derde girebilir. Ülke dışındaki kişilerin Sincan’daki aileleriyle iletişim kurmasının neredeyse imkânsız olmasının nedeni, WeChat ya da telefon görüşmelerinin sıkı bir biçimde izlenmesidir. Hatta öyle ki, Sincan’da yaşayanlar dışarıdan gelen akraba aramalarını kabul etmiyorlar ya da aile bireylerinin telefon numaralarını telefonlarından siliyorlar. Bu yüzden insanların birbirleriyle iletişim kurmaları ya da konuyla ilgili herhangi bağımsız bir bilgiye erişmeleri çok zor. Yerel otoritelerin kullanmakta olduğu birçok gözetim aracıyla, herhangi bir ev telefonu konuşmanız ya da gizli ve hususi olduğunu sandığınız herhangi bir görüşmeniz şüphesiz devlet tarafından gözetleniyor, dinleniyor.

Birleşmiş Milletlerin bölgedeki insan hakları ihlallerine dair hazırladığı pek çok rapor göz önüne alındığında, bu ciddi insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak BM tarafından Çin’e uygulanan herhangi bir yaptırım var mı?

Hayır, henüz değil. Aslına bakılırsa herhangi bir ülke veya kuruluş tarafından uygulanan hiçbir yaptırım yok. ABD geçtiğimiz hafta, Sincan’da pamuk üretiminde insanları zorla çalıştırdığı iddia edilen bir Çinli şirkete bazı kısıtlamalar getirdiğini duyurdu. Ancak bizler de, bu istismar ve hak ihlallerinden sorumlu olan bilhassa ulusal ve bölgesel otoritelere yönelik yaptırımların bir parçasıyız.

Uluslararası toplumun bu insani krize tepkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Pek çok açıdan ciddi anlamda zayıf buluyorum. Her şeyden önce bu insanlık krizi, etkilenen insanların sayısı ve bu denli küstahça gerçekleştirilmesi itibarıyla Çin’de onlarca yıldır görmediğimiz boyutta ve şiddette bir insan hakları ihlalidir. Şayet Almanya veya ABD etnik kökenleri, dinleri ya da farklı kimlikleri nedeniyle milyonlarca kişiyi keyfi bir şekilde tutuklamış olsaydı uluslararası toplum çok daha farklı bir tepki verirdi. Fakat şu anda böyle bir tepkinin gelmemesi, Çin’in günümüz dünya düzeninde nasıl etkili olduğunu gözler önüne seriyor. Bu da çok kaygı verici; zira Çin’e dair bir çeşit dokunulmazlık oluşturuyor. Eğer Çin Hükûmetinin bu kapsam ve ölçekteki istismar ve hak ihlallerine rağmen yaptırım görmediği bir dünyada yaşamak istemiyorlarsa insanların Sincan’da yaşananlara çok daha farklı bir tepki vermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Dipnotlar

1 Ç.N.: Belt and Road Initiative, 2049 yılında bitirilmesi planlanan modern İpekyolu konseptinin adıdır.

Meltem Kural

Lisans eğitimini Martin Luther Üniversitesinde Tarih ve İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerinde tamamlayan Kural, Londra Üniversitesi SOAS’ta (School of Oriental and African Studies) Yakın Doğu Çalışmaları alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Kural, Perspektif dergisinin online editörlüğünü yapmaktadır.
Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler