'Birleşik Krallık'

Muhafazakâr Partili İktidarın Devamı Müslümanlar İçi Ne Anlama Geliyor?

İngiltere’de 12 Aralık seçimleri sonrası İslam karşıtı söylemlerin “yuvası” olarak nitelendirilen Muhafazakâr Parti’nin tek başına iktidara geldi. Ülkedeki Müslümanlara yönelik nasıl bir siyaset izleneceği merak ediliyor.

İngiltere’nin aralık seçimlerinde Muhafazakârların az bir çoğunlukla kazanacağını öngören kamuoyu yoklamalarına rağmen, ortaya çıkan sonuç beklentilerin tam aksi yönündeydi. “Get Brexit Done” (Brexit’i tamamla) sloganıyla yola çıkan Boris Johnson, Muhafazakâr Parti’yi eşi görülmemiş bir başarıya ulaştırdı; öyle ki, Muhafazakârlar Margaret Thatcher’in Başbakanlık yaptığı 1987 yılından bu yana, Parlamento’daki en büyük çoğunluğu elde etmiş oldu. Muhafazakâr Parti liderliğindeki dokuz yıllık yönetime beş yıl daha ekleyerek, Johnson’ın kazandığı bu çoğunluk Muhafazakârlara radikal bir yasama programını hayata geçirme imkânı sunacak. Buna göre muhafazakâr iktidarın İngiltere’nin AB’den çekilmesine, göçün daha da kısıtlanmasına ve yerel hizmetleri ve kamu sektörünü sekteye uğratmaya devam edecek bir dizi kemer sıkma politikasına odaklanması bekleniyor.

İngiltere’nin Müslüman toplulukları nazarında Johnson ve genel anlamda Muhafazakârlar son derece ayrıştırıcı bir figür olarak kalmaya devam ediyor. Bu durum her iki taraf için de geçerli. Beklenildiği üzere, Müslümanlar arasında geleceğe dair kimi endişeler mevcut; zira Johnson, İslamofobik olmakla ve Muhafazakârları daha da sağa yönlendirmekle itham ediliyor. Bu makalede, söz konusu endişelerin daha iyi anlaşılabilmesi için, Muhafazakâr Parti liderliğindeki hükûmetin son on yılını ele alarak ülke Müslümanlarını önümüzdeki beş yıl içinde nelerin bekleyebileceğini görmeye çalışacağız.

Pek Az Müslüman Muhafazakârlara Oy Veriyor

Muhafazakârlar ile İngiltere’deki Müslümanlar arasındaki ilişkiyi etkileyen önemli bir faktör, Müslümanların çoğunun hangi yönde oy kullandığı ile alakalı. İngiliz Seçim Çalışması’na göre (İng. “British Election Study”), 2017’deki son ulusal seçimlerde Britanya’daki Müslümanların yüzde 85’i İşçi Partisi’ne oy verdi. Söz konusu çalışmaya göre ayrıca, yalnızca her on Müslüman’dan biri Muhafazakârlara oy verdi. Aradan geçen iki yılda Muhafazakârların Müslümanları kazanmaya yönelik pek çaba göstermediklerini göz önüne aldığımızda, geçen ayki seçimlerle büyük bir değişimin meydana gelme ihtimali epey düşüktü. Bu sebeple -ve ayrıca Johnson’un kazandığı ezici çoğunluk düşünüldüğünde- Muhafazakârların Müslümanlara ulaşmak ya da onlara herhangi bir konuda öncelik vermek için hiçbir nedenleri bulunmuyor. Zira bu grup, seçmen olarak kendilerine pek bir şey sunmuyor.

Bu husus son seçim kampanyasında belirgin hâle geldi; zira, ülkenin en büyük Müslüman kuruluşu olan Britanya Müslüman Konseyi (İng. Muslim Council of Britain), Müslümanları Muhafazakârlara oy vermemeye çağırdı. Bu duruma neden olan gelişme, İngiltere’nin Ortodoks Hahambaşı Ephraim Mirvis’in seçimlerden iki hafta önce yaptığı benzeri görülmemiş müdahalesi idi. Mirvis, açık bir biçimde muhalefetteki İşçi Partisi’nin hükûmet kurmak için “uygun olmadığını” ve aynı zamanda parti lideri Jeremy Corbyn’in parti içindeki antisemitizmle ilgili bir dizi iddiayı ciddiye almadığını söyledi. Uzun zamandan beri ilk kez üst düzey dinî bir şahsiyet İngiltere’de yapılan ulusal bir seçime müdahale ediyordu; Mirvis ayrıca, İngiltereli Yahudilerin ezici bir çoğunluğunun, İşçi Partisi’nin 12 Aralık seçimlerinin ardından iktidara gelme düşüncesi karşısında “kaygı duyduklarını” sözlerine eklemişti. Aynı şekilde, Mirvis İngiltere’deki Yahudileri “vicdanlarına göre oy kullanmaya” çağırdı.

Aynı gün içerisinde Britanya Müslüman Konseyi (MCB) de benzer bir girişimde bulunarak, Yahudilerin duyduğu kaygıyı kabul etmekle birlikte, beklendiği gibi Muhafazakârları ve Johnson’u hedef aldı. Konsey tarafından yapılan açıklamada, “İnanç topluluğu olarak, yaygın bir biçimde İslamofobi tehdidi altındayız. Bu, bilhassa İslamofobi’ye inkâr, ret ve hile ile yaklaşan Muhafazakâr Parti’de akut bir meseledir. Muhafazakâr Parti’nin İslamofobi’yi tolere ettiği; toplumda artmasına izin verdiği ve bu tür bir ırkçılığın önlenmesi için gerekli tedbirleri almada başarısız olduğu pek çok Müslüman için aşikârdır. Kendilerine kamusal alanda seslerini duyurma imkânı verilmeyen en ezilmiş topluluklardan biri olarak İngiltereli Müslümanlar da vicdanlarına göre oy kullanmanın ehemmiyeti konusunda hemfikir olarak Baş Hahamı dinleyecekler.” denildi. Şüphesiz, bu girişim Müslümanları İşçi Partisi’ne oy vermeye teşvik eden bir müdahale olarak görüldü.

Yoksunluk ve Dezavantajlar

İngiltere Müslüman Konseyi’nin müdahalesi, gelecek beş yıllık Muhafazakâr Parti yönetiminde İngiltereli Müslümanların deneyimlerini şekillendirecek başka bir faktöre daha dikkat çekiyor: O da birçok Müslümanın gündelik yaşamlarında karşılaştıkları mahrumiyet ve dezavantajlar. Buna bir örnek vermek gerekirse, yakın tarihli bir rapora göre İngiltere’de yaşayan Müslümanların hemen hemen yarısı, ülke genelindeki en yoksul bölgelerin %10’unda yaşıyor. Buna karşılık, Müslümanların yalnızca %2’si, en yüksek refaha sahip bölgelerin %10’unda yaşıyor. Bunlara ek olarak İngiltere’deki Müslümanların ülke ortalamasına göre daha yüksek olan işsizlik oranları ve daha düşük eğitim seviyelerini de hesaba kattığımızda, Müslümanların İngiltere’de maruz kaldığı orantısız derecedeki yoksunluk ve dezavantajların tam resmi ortaya çıkmaya başlıyor.

Bu önemli, zira görüldüğü üzere en yoksul bölgelerde yaşayanlar, Muhafazakâr hükûmetin son on yılda aldığı kemer sıkma tedbirlerinden en ağır şekilde etkilenen kesim oldu. Muhafazakârların kamu hizmetleri ve yerel altyapıda uyguladıkları kesintilere devam etmeyeceklerini gösteren bir kanıt olmadığından, bu durumun Müslüman topluluklar üzerinde bıraktığı orantısız derecede zararlı etkinin devam etmesi bekleniyor. Araştırmanın da gösterdiği gibi, pek çok Müslüman genç bu dezavantajlı durumun etkilerini zaten hissediyor. Topluma tam olarak katılamadıklarından ve toplumda başarılı olamadıklarından bahseden gençler, buna neden olarak ise istihdam ve barınma konusunda yaşadıkları sorunlarla, artan güvenlik yasalarının kendilerinde oluşturduğu “izlenme” etkisini dile getiriyorlar. Bu gençlere yeniden ümit verecek çok az şey var.

Sorun Olarak Algılanan Müslümanlar

Belki şaşırtıcı değil ama Müslümanların yoğunlukla yaşadığı bölgeler önceki Muhafazakâr hükûmetler tarafından “problemli” bölgeler olarak sorunsallaştırılmıştı. Bu, birçok farklı biçimde gerçekleştirildi. Bunlardan biri 2018 tarihli bir hükûmet raporuydu. Bu rapor, birçok Müslümanın barınma ve eğitim alanlarında yaşadığı yüksek düzeydeki ayrımı eleştiriyordu. Ancak rapor, bu durumun toplumsal, siyasi ya da ekonomik nedenlerine odaklanmak yerine, İngiltereli Müslümanların topluma bütünüyle katılmayı ve hatta “İngiliz” olmayı “tercih etmedikleri” sonucuna varıyordu. Ancak bu çıkarımı destekleyecek herhangi bir kanıt yok. İngiltereli Müslümanların dörtte üçünün kendilerini yalnızca “İngiliz” olarak tanımlamalarına rağmen, sadece birkaç yıl önce dönemin Başbakanı David Cameron, Müslümanlardan alenen “daha fazla İngiliz” olmalarını talep etmişti. Kısa süre önce bir kamuoyu yoklaması benzer görüşlerin Muhafazakâr Parti’nin tabanında da yaygın olduğunu ortaya koydu: Çoğunluk, İslam’ın İngiliz yaşam tarzını tehdit ettiği görüşünü dile getiriyordu.

Bazı yönleri itibarıyla kamuoyu yoklamasının ortaya koyduğu bulgular şaşırtmadı. Müslümanları ve İslam inancını sorun hâline getirmek farklı muhafazakâr politikacıların ve destekçilerinin söylemlerinde son on yıldır devam eden bir olgu. Bu bağlamda, Johnson’un -Başbakan olmadan önce- peçe takan kadınları “posta kutularına” ve “banka soyguncularına” benzetmesini göz ardı edemeyiz. Parti üyelerine yönelik yapılan bir dizi İslamofobi iddiası ile bağlantılı olarak, İngiltere’nin Müslüman toplulukları konunun daha derin araştırılması için çağrıda bulundu. Seçim öncesi BBC’ye konuşan Muhafazakâr Parti Eşbaşkanı James Cleverly, iddialara bir özür sunarak cevap verdi. Cleverly ayrıca, seçimlerden sonra İslamofobiyle ilgili bağımsız bir soruşturma başlatılacağını da sözlerine ekledi. Bu açıklama şüpheyle karşılandı zira, Johnson ve diğerleri de 2019 haziran ayında gerçekleşen canlı bir televizyon yayını sırasında benzer bir iddiada bulunmuşlardı.

Kasvetli bir Gelecek?

Muhafazakâr Parti bünyesinde İslamofobiyle ilgili soruşturmada ilerleme kaydedilmemesi, gelecek beş yılın nasıl geçeceğinin habercisi niteliğinde: Bu beş yıl içerisinde siyasi arenada İngiltereli Müslümanlara -olumlu anlamda- ehemmiyet gösterilmesi düşük bir olasılık. Her ne kadar geçmiş, gelecek için güvenilir bir tahmin yürütmeyi mümkün kılmasa da yeni Muhafazakâr hükûmet ile İngiltereli Müslümanlar arasındaki ilişkide ciddi bir değişiklik olacağını öngörmek zor. Müslümanların önümüzdeki beş yıl hakkında şimdiden duydukları endişeyi ifade etmeye başlamış olmaları çok da yersiz değil. Bu nedenle, İngiltereli Müslümanların daha kötüsüne hazırlanmaları ihtimal dâhilinde.

Chris Allen

Leichester Üniversitesi Kriminoloji Bölümü Nefret Araştırmaları Merkezi’nde öğretim üyesi olan Dr. Chris Allen İslamofobi ve İslamofobik nefret suçları konularında çalışmalar yürütmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler