'Camilerin Yurt Dışı Finansmanı'

Hollanda’da Camilere Meclis Soruşturması: Siyasi, Ayrımcı ve Yaftalayıcı

Hollanda’daki cami derneklerine yurtdışı finansman konusunda siyasi baskılar giderek artıyor. 2020 şubatında camiler, Hollanda siyasi sisteminde en ağır yöntemlerden biri olarak değerlendirilen meclis soruşturmasına tabi tutuldu. Soruşturmanın akabinde hükümet, “özgür olmayan ülkelerden” finansmanın yasaklanması için yasa tasarısı hazırladı.

Fotoğraf: Anadolu Images

Hollanda’da Sosyalist Parti (SP) ve Devletçi Reform Partisi (SGP) tarafından sunulan önerge sonucunda 10-20 Şubat 2020 tarihleri arasında “istenmeyen yurtdışı finansmanı” sebebiyle camilere yönelik meclis soruşturması gerçekleştirildi. Hollandacası “parlementaire ondervraging” olan meclis soruşturması kararının temelinde başka devletlerin veya yurtdışındaki Selefi akımların finansal destek aracılığıyla Hollanda’daki Müslümanları olumsuz etkilediği varsayımı yatıyor. 

2017 yılında hükümet protokolünde, yurtdışı finansmanı konusunda kısıtlamaya gidileceğine dair taahhüt yer alıyordu. Yurtdışı finansmanına ilişkin tartışmalar, 2018 yılında Körfez ülkelerinden finansman alan camilerin listesinin Hollanda basınına sızması ile tekrar gündem olmuştu. Temsilciler Meclisi, bu finansman ile Selefi akımların camileri olumsuz etkilediğini ve bunların denetlenmesini talep etmişti. 

Yurtdışı finansmanına ilişkin tartışmalar, Fas camileri ile sınırlı değil. 2016 yılında Türkiye’de yaşanan darbe girişiminin ardından Türkiye’deki siyasi gelişmelerin Hollanda’daki Türk toplumunda gerginliklere yol açtığını gerekçe göstererek meclis, Hollanda Diyanet Vakfı’na bağlı camilerin yurtdışı finansmanının yasaklanmasını istemişti. Hollanda hükümeti, bu yasağın din özgürlüğüne zarar vereceği gerekçesiyle mümkün olmadığını söylemiş olsa da camiler üzerinde olumsuz yurtdışı etkenlerinin kısıtlanmasına yönelik imkanları araştırmaya devam edeceğini belirtmişti. 2018 yılında, Türkiye Devleti tarafından desteklenen Türkçe anadil dersleri de Hollanda siyasetinin gündemine düşmüş ve meclis bu eğitimlerin de denetlenmesi gerektiğini savunmuştu.

Hollanda Hükümetinin “Problemli Davranış” Tanımı

Bu çerçevede Hollanda hükümeti, geçtiğimiz yıllarda yurt dışından finansman alan dernekler üzerinde denetimi artırmaya yönelik girişimlerde bulunmuş, fakat mevcut yasal düzenleme çerçevesinde denetim ve müdahale yetkileri sınırlı kalmıştır. 2019 şubat ayında istenmeyen yurtdışı finansmanı ile mücadele amacıyla “Problemli Davranış ve İstenmeyen Yurtdışı Finansmanı Özel Görev Timi” (Fl. “Taskforce Problematisch Gedrag & Ongewenste Buitenlandse Financiering”) adında işbirliği platformu kurulmuştur. Bu yapılanmada Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı (ve buna bağlı Hollanda İstihbarat Dairesi), Dışişleri Bakanlığı, Adalet ve Güvenlik Bakanlığı (ve buna bağlı Ulusal Güvenlik ve Terörle Mücadele Koordinatörlüğü NCTV) kurumlarına yer verilmiştir. 

Hükümet 11 Şubat 2019 tarihli yazılı açıklamasında “problemli davranış” kavramını, demokratik hukuk düzenini baltalayan davranışlar olarak tanımlamıştır. Örnek olarak siyasi seçim gibi demokratik süreçlerin veya demokratik-anayasal kurumların otoritesinin sistematik ve ısrarcı bir şekilde reddedilmesi gösterilmiştir. Bu davranışların ceza hukuku kapsamına girmemesine rağmen “kabul edilemez” olduğu ifadesi ise dikkat çekmektedir. Ancak hükümet, problemli davranışın yasadışı bir davranışı kapsamamasından dolayı bu konuda müdahale yetkilerinin sınırlı olduğunu kabul etmiştir. Hükümet yine de müdahaleye bazı durumlarda ihtiyaç olduğunu söyleyerek açıklamasında “Driesporenaanpak” yönteminden bahsetmektedir. Bu yöntem ile hükümet, derneklere belirli ölçülerde baskı uygulanabilmesi gerektiğine karar kılmıştır. Örneğin derneğin sübvansiyonu kesilebilmektedir. Hükümetin “Driesporenaanpak” ile mevcut imkan ve yetkilerini, suç teşkil etmeyen fakat siyaset tarafından “istenmeyen” olarak nitelendirilen faaliyetlerde bulunan dernekler üzerinde sistematik bir baskı aracı olarak kullanıyor olması hukuki açıdan değerlendirmeye muhtaçtır.

Hollanda hükümeti, açıklamasında bahsi geçen problemli davranışın yurtdışı finansmanından kaynaklandığı varsayımını yapmakta ve bu varsayım üzerinden yurtdışı finansmanı konusunda yasa değişikliğine gitmek istemektedir. Taskforce yapılanmasının öncelikle Selefi gruplara odaklanacağı belirtilmiştir. Açıklamada hükümet, “özgür olmayan ülke” kavramı için uluslararası düzeyde mutabakat sağlanmış bir tanımın olmadığını kabul etse de baz alabileceği bir kaynak arayışına girer ve bu çerçevede Freedom House tarafından kullanılan tanımı ele alır. Tarafsızlığı tartışılır olan Freedom House’ın özgür olmayan ülkeler listesinde Türkiye de vardır.

Meclis Soruşturması Kararı ve Süreci

Hollanda Temsilciler Meclisi, hükümetin 2019 şubat ayında yaptığı açıklamanın ardından camilerin yurtdışı finansmanının kısıtlanmasına yönelik sürecin yeterince ilerleme kaydetmediği gerekçesiyle, 2019 mart ayında hükümeti denetleme görevi kapsamında sahip olduğu en ağır yöntemlerinden birini teşkil eden meclis soruşturması yöntemini kullanma kararı aldı. Meclis Anketi Yasası’na (Fl. “Wet op de Parlementaire Enquête”) dayanan meclis soruşturmasında komisyon tarafından çağrılan bütün uzman ve tanıkların araştırmaya katılım sağlamaları yasal olarak zorunludur ve yemin ederek ifade verme zorunluluğu vardır. 

10-20 Şubat 2020 tarihleri arasında “özgür olmayan ülkelerden” finansman alan cami kuruluşlarına yönelik gerçekleştirilen meclis soruşturması toplam 8 cami temsilcisinin katılımıyla sağlanmıştır. 3 kamu görevlisi, 2 belediye başkanı ve 5 uzman/araştırmacı ise uzmanlık görüşü vermek üzere katılım sağlamıştır. Soruşturmadan sorumlu olan komisyonda 9 milletvekili yer almıştır. 

Soruşturma Sürecindeki Gerginlikler

Soruşturma sürecinde zaman zaman cami dernekleri ve komisyon arasında gerginlikler yaşanmıştır. Komisyonun, dernek temsilcilerinin sadece sorulan sorulara cevap vermesi yönündeki talimatına uymayan Al Fitrah Cami Başkanı Salam’ın mikrofonu kapatılmış, Vahabiliğin tanımını sormak isteyen Mavi Cami Başkanı Jacob van der Blom’a ise soru sorma izni verilmemiştir. Soruşturma esnasında yurtdışı finansmanı konusunda cami temsilcilerine son derece ayrıntılı ve bazen provokatif olarak algılanabilecek sorular sorulmuştur. Van der Blom’a geçimini nasıl sağladığı, Waqf Vakfı’nın Başkanı Damanhoury’ye finansal desteği nakit, kripto veya banka yoluyla alıp almadığı ve kimlerle görüştüğü, Hollanda Diyanet Vakfı’ndan Murat Türkmen’e ise katıldığı bir gösteri hakkında dakikalarca ısrarcı üslup ile sorular yöneltilmiştir. Al Fitrah Camisi, komisyon tarafından istenilen belgeleri vermeyi reddettiği için komisyon tarafından mahkemeye verilmiştir. Mahkeme, caminin belgeleri vermek zorunda olduğuna karar vermiştir. Soruşturma esnasında bazı cami temsilcilerinin, komisyonun sorularına çelişkili cevaplar verdiği ve yeterince güçlü bir retoriğe sahip olmadığı da gözlemlenmiştir. 

Hollanda İstihbarat Dairesi (AIDV) Genel Müdürü Dick Schoof, Hollanda yasalarına, diline, sosyal medya araçlarına iyi hâkim olan ve stratejik davranabilen ikinci nesil Selefilerin etkisinin Körfez ülkelerinden gelen finansal desteğin yardımıyla giderek arttığını açıklamıştır. Selefi gruplara dair endişelerinin yersiz olmadığı, uzun vadede Hollanda için tehdit oluşturabileceği, Selefi gruplara ait hafta sonu okullarında Hollanda’nın entegrasyon politikası ile uyumlu eğitimin verilmediğini belirtilmiştir. Endişelerin olmasına rağmen mevcut yasal düzenleme çerçevesinde hareket alanlarının sınırlı olduğunu belirtmiştir. 

Waqf Vakfı’nın Başkanı Damanhoury, soruşturmada sadece Müslümanların sorgulanmasına tepki göstermiş, Vatikan’ın kiliseler üzerindeki etkisinin de araştırılması gerektiğini belirtmiştir.  Damanhoury, “istenmeyen yurtdışı finansmanı” gibi kavramlar üzerinden camilere baskı uygulanmasını eleştirmiş ve bir hukuk devletinde belirlilik ilkesine göre suç teşkil eden davranışların ve bunlar için öngörülen yaptırımların nelerden ibaret olduğunun açıkça ve herkesin anlayabileceği şekilde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir.

Türkiye’nin Yurtdışı Vatandaşlarına Yönelik Politikaları da Gündemde

Soruşturmada Körfez ülkelerinden destek alan camilerin yanı sıra, Türkiye Devleti’nin yurtdışındaki vatandaşlarına yönelik politikası da gündeme gelmiştir. Terör uzmanı Ronald Sandee, Hollanda Devleti’nin yurtdışı finansmanı konusunda fazla naif davrandığını, Türkiye’nin yurt dışındaki camilere maaşlı imamlar göndermesinin arkasında siyasi ve dinî bir strateji yattığını, asıl amacın Hollanda’daki Türkler üzerinde hâkimiyet kurmak olduğunu belirtmiştir.

Komisyon tarafından entegrasyon uzmanı olarak nitelendirilen eski İşçi Partisi (PvdA) Milletvekili Keklik Yücel’in ise Türkiye’nin milliyetçilik ve siyasal İslamcılıktan oluşan zehirli bir düşünce yapısını yurt dışına ihraç ettiği yönündeki açıklamaları dikkat çekmiştir. Yücel, “Türk Selefiliği” kavramını kullanmış ve cihatçıların 10’da 1’inin Hollanda’daki Türkler olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu iddiasını hangi araştırmaya dayandırdığını ise belirtmemiştir. 

Profesör Erik-Jan Zürcher, Türkiye Devleti’nin yurt dışındaki Türk vatandaşları ile bağını hangi politikalar aracılığıyla korumaya çalıştığını açıklamış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurtdışına yönelik din hizmetini Türkiye’nin siyasi tarihi bağlamında değerlendirmiştir. Zürcher, özellikle 2000’li yıllarda Türkiye’nin başarısının artmasından sonra Avrupa’daki Türklerin Türkiye ile bağlarının kuvvetlendiğini, Türkiye’yi bir gurur kaynağı olarak gördüklerini belirtmiştir. Bu bağlamda Türkiye’nin tek taraflı etkisinden bahsedilmemesi gerektiği, Avrupa’da yaşayan vatandaşların da bizzat Türkiye’ye aidiyet hissettiğini belirtmiştir. Zürcher, Avrupa’daki Türklerin Türkiye’ye düşman olan bir ülkede yaşadıkları algısının verilmeye çalışıldığını, bu düşünce yapısına Hollanda Türk toplumunun yüzde 70’inin eğilimli olduğunu belirtmiştir.

Medya Kanallarının Etkisi

Komisyonun Türkiye’den imamların yasaklanması kararının Hollanda için uygulanabilir olup olmadığı sorusuna karşılık Zürcher, bu durumda Hollanda’nın bir alternatif sunması gerektiğini, şimdiye kadar düzenlenen yerinden imam eğitimlerinin başarısının ise tartışılır olduğunu belirtmiştir. Zürcher ayrıca varsayıldığı gibi sadece Diyanet aracılığıyla yurt dışındaki vatandaşların yönlendirilmediği, özellikle medya gibi diğer kanalların daha etkili olduğunu ifade etmiştir. Zürcher’in bu açıklaması, problemli davranış ve yurtdışı finansmanı arasında siyaset tarafından kurulan bağlantıyı da sorgular niteliktedir.

Hollanda Diyanet Vakfı adına katılan Murat Türkmen’e ise vakfın yapılanması ve vakfın Türkiye Devleti ile ilişkisi sorulmuştur. Komisyonda yer alan Hristiyan Birliği (CU) Milletvekili Gert-Jan Segers’in, Murat Türkmen’in 2014 yılında Almelo’daki Ermeni anıtına karşı yapılan gösteriye katılımı konusunda ısrarcı sorular sorması dikkat çekmiştir. 2016 yılında din müşaviri Yusuf Acar’ın FETÖ sempatizanları hakkında Türkiye makamlarına bilgi vermiş olması hakkında yöneltilen soruya karşılık Türkmen, bunu Acar’ın HDV adına yapmadığını söylemiş olsa da komisyonun ısrarcı sorularının ardından yanlış yapıldığını, bunun ispiyonculuk anlamına geldiğini ve bunu onaylamadığını ifade etmesi dikkat çekmiştir. 

“Problemli Davranışla” Mücadelede Yetki Artışı

Problemli Davranış & İstenmeyen Yurtdışı Finansmanı Özel Görev Timi Başkanı Roscam Abbing ve Finansal Uzmanlık Merkezi’nden (FEC) Rijssenbeek’in açıklamalarında dikkat çeken hususlar, “terör finansmanı ile mücadele” çalışmalarının yasal bir dayanağa sahip olduğu, fakat “istenmeyen yurtdışı finansmanı” çalışmalarında hukuki bir çerçevenin henüz olmadığını ve buna ihtiyaç duyulduğunu belirtmeleri olmuştur. Rijssenbeek, komisyonun para transferlerinin şeffaflaştırılması önerisine de eleştirisel bakmıştır. Rijssenbeek, derneklerin finans kaynaklarını paylaşmaya zorlamak için “problemli davranış ve istenmeyen yurtdışı finansmanı” gerekçelerinin mevcut yasal düzenleme çerçevesinde kabul edilebilirliğini sorgulamıştır. 

Kovid-19 süreci sebebiyle meclis soruşturmasına ilişkin nihai rapor henüz komisyon tarafından yayınlanmamıştır. Nihai raporda bundan sonra çizilmek istenen yol haritasının somutluk kazanacağı düşünülmektedir. 

Uluslararası Hukuk Profesörü Tom Zwart, soruşturmanın sadece camilere yönelik olmasını ayrımcılık olarak değerlendirmiştir. Zwart, soruşturma öncesinde de “istenmeyen yurtdışı finansmanı” konusunda yapılan siyasi girişimlerin demokratik hukuk düzenini tehdit edebilecek nitelikte olduğuna dair uyarıda bulunmuştu. 4 Şubat 2020 tarihinde Hollanda’da 140 camiyi temsil eden SPIOR, FIO, SMBZ ve SIORH kuruluşları da soruşturmanın sadece camileri kapsamasını ayrımcı bulduklarına dair meclis başkanına mektup yollamışlardı. Ancak bu itirazların henüz Hollanda siyaseti tarafından dikkate alınmadığı görülmektedir. Hollanda siyasetinin göçmenlere karşı söylem ve tutumu, 2019 yılında Irkçılığa ve Hoşgörüşüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI), BM İnanç ve Din Özgürlüğü Raportörü ve BM Irkçılık Özel Raportörü tarafından da gündeme getirilmişti.  

Yurtdışı Finansmanını Kısıtlamaya Yönelik Yasa Tasarıları 

Soruşturmanın ardından Hollanda hükümeti, özgür olmayan ülkelerden finansmanın yasaklanmasına yönelik yasa tasarısı hazırlığı içinde olduğunu, bu tasarı için öncelikle Danıştay’dan tavsiye istediklerini açıklamıştır. Uluslararası sözleşmelerde derneklerin, faaliyetlerini yürütmek için gerek ulusal gerekse yabancı veya uluslararası mali ve maddi kaynak arama, alma ve kullanma özgürlüğüne sahip olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu kısıtlamanın ne derece mümkün olacağı merak konusudur.

Derneklerin zorunlu olarak finans kaynaklarını paylaşmalarına ilişkin yasa tasarısı ve sakıncalı derneklerin yasaklanmasına ilişkin yasa tasarısı üzerinde de çalışılmaktadır. Nisan ayında yayınladığı yazılı açıklamada hükümet, resmî olmayan eğitim olarak nitelendirilen camideki hafta sonu okulları üzerinde denetim mekanizmalarını artırmak için yasal imkânları da araştırdıklarını belirtmiştir.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler