'Dosya: "Anaokulunda Müslüman Çocuklar"'

Anaokullarının Müslüman Çocuklar Açısından Önemi

Anaokulları küçük yaştan itibaren çocuklara öz kimliklerini geliştirme ortamı ve başkalarıyla iletişim kurma fırsatı sunan ideal ortamlardır. Ancak bunun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için anaokulunun belli bazı şartlara haiz olması gerekiyor.

Fotoğraf: Rawpixel.com/Shutterstock.com

Küreselleşen günümüz dünyasında çoğunluk toplumunu gayrimüslimlerin oluşturduğu ülkelerde Müslümanlar ciddi bir nüfus oranına sahip. Bu durumda Müslümanların içerisinde yaşadıkları toplumların birer parçası olduklarının bilinciyle toplum içerisinde aktif olarak yer almaları büyük önem arz ediyor.

Ailelerin toplumun sosyal kurumlarıyla ilk karşılaşması ise genellikle anaokulu ile başlıyor. Her anaokulu toplumu yansıtan bir çeşitlilik mekânıdır. Çocuklar çokkültürlü toplumda yaşama deneyimini ilk olarak orada tecrübe ederler. Bu kültürel çeşitlilik zamanla yaşamlarının doğal bir parçası hâline gelir. Böylece çocuklar kültürel ve dinî farklılıkların normal olduğunu yaşayarak öğrenme imkânı yakalar.

Çocuklara Yönelik Eğitimin Amaçları

Almanya gibi göç ülkesi olan ve dışarıdan yüksek oranda göç alan Avrupa ülkelerine baktığımızda daha verimli bir “kapsayıcılık politikası” (Alm. “Inklusionspolitik”) adına bir takım toplumsal düzenlemelerin hayata geçirildiğine şahit oluyoruz. Birlikte yaşama kültürünün benimsenebilmesi için kültürel ve dinî çeşitliliğin teşvik edilmesine yönelik olarak anaokulu döneminden başlanarak başta eğitim alanında olmak üzere çeşitli düzenlemeler yapılmaya devam ediyor.

Taraf devletlerin üzerinde mutabık olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 29. maddesinde, eğitimin amaçlarından birinin çocuğun kendi kültürel kimliğine, diline ve değerlerine, aynı zamanda kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi olduğu belirtilmektedir. Diğer amaçlar arasında, “Çocuğun anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik ve ister etnik, ister ulusal, ister dinî gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhuyla, özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması” ifadesi dikkat çeker.

Eğitimin söz konusu bu amaçları tüm çocuklar için geçerli olup taraf devletler buna yönelik gerekli içeriğin müfredatta, eğitim materyallerinde, eğitim yöntemlerinde ve politikalarında yeterince yansıma bulmasını sağlamak durumundadırlar.

Çocukların gelecekte barışçıl bir dünyada yaşamaya devam edebilmeleri ve sağlıklı birer kişilik geliştirebilmeleri için BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin uygulanması elzemdir. Bu uygulama hoşgörü ve kültürler arası eğitimin yanı sıra arkadaşlığı, kendini tanımayı ve kişilik gelişimini teşvik eder. Çocuklar çeşitliliği güvenli bir ortamda, onları kültürel ve dinî kimlikleri ile oldukları gibi kabul eden bir anaokulundan daha iyi nerede deneyimleyip öğrenebilirler?

Çocuklarda Dinî Kimlik Oluşumu

Çocuklarda dinî kimliğin nasıl oluştuğu sorusunda farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre, çocuğun diğer dinî geleneklerle karşılaşmadan önce öncelikle kendi dinî aidiyet bilincinin gelişmiş olması gerekir. Farklı dinlere mensup akranlarıyla güvenli bir diyaloğa girebilmek için bu farkındalık onun için bir temel teşkil eder. Çocuk karşılaştığı her farklı inancı bu temel üzerinden anlamaya çalışır. Bu temel olmadan diğer dinî geleneklerle karşılaşmak çocuk için kafa karıştırıcı olabilir ve kimlik karmaşası riskine yol açabilir.

Bir diğer görüşe göre ise, dinî kimlik gelişimi ömür boyu süren bir süreçtir. Bu kimlik kişi başkalarıyla karşılaştığında ve iletişime girdiğinde ya da “Ben kimim?” ve “Diğerleri kim?” soruları arasındaki gerilimde gelişir ve değişir. Bu öğrenme sürecinde çocuğun kimliği daha tamamlanmamıştır. Edinilen tecrübelerin yaşam boyunca sosyal karşılaşmalarda daima yeniden geliştirilmesi ve dengelenmesi gerekir.

Bu dinî kimlik anlayışına göre, çocukların çoğulcu ortamlardan olumsuz etkilenmesi veya çoğulculuğu kaldıramayacakları endişesi söz konusu değildir. Çünkü çocuklar çoğulcu bir toplumda yaşamaktadırlar ve farklılıkları barındıran toplumsal ilişkiler günlük yaşamlarının bir parçası hâline gelmiştir.

Dinî çeşitliliğin mevcut olduğu anaokullarında Müslüman ailelerin ve çocukların belirsizliğe mahkûm edilmemesi, kimlik inşasını güçlendirici uygulamalar ile desteklenmesi gerekir. 

Doğru Anaokulu Seçimi

Ebeveynler her zaman çocukları için en iyi koşulları ister. İyi bir eğitim bütün aileler için önemlidir. Bunun yanı sıra çoğu ebeveyn kendi kültür ve inanç değerlerine de çok önem verir ve buna bağlı olarak anaokulu seçiminde hassas davranır.

Müslüman ebeveynler şüphesiz kültürel ve dinî hassasiyetlere önem veren anaokullarında kendilerini kabul görmüş ve anlaşılmış hisseder. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarını bir anaokuluna kayıt ettirmeden evvel, okulun hangi taşıyıcı kuruma ait olduğunu ve pedagojik konseptlerinde dinî hassasiyetlere ne derece önem verildiğini tespit etmeleri gerekir. Bu iki önemli etmene göre tercihlerini hangi yönde kullanacaklarını belirleyebilirler. 

Bazı durumlarda çoğunluk toplumundan farklı bir kültürel ve dinî mensubiyeti olan aileler kendi düşünceleriyle anaokulunun benimsediği pedagojik yöntem ve dinî pedagojik anlayış içerik olarak bağdaşmadığında anaokullarıyla iletişim ve anlaşmada zorluk yaşayabilirler. Ancak bu konudaki benzeyen veya ayrışan hususlar ancak anaokulu ve ebeveynler arasında sağlıklı bir istişare gerçekleştirildiğinde ortaya çıkar. 

Bu nedenle bir seçim yapmadan önce karşılıklı beklentilerin çekinmeden dile getirilmesi ve kafalardaki soru işaretlerinin ortadan kaldırılması önemlidir. Örneğin anaokulunun helal beslenme, mahremiyet hassasiyeti ve dinî kutlamalar gibi konulara olan yaklaşımının daha en başta açıklığa kavuşturulması gerekir.

Anaokullarında Çeşitliliğin Tanınması

Anaokullarında kültürel ve dinî çeşitliliğin pedagojik olarak tanınması ve takdir edilmesi eğitim kalitesinin de bir parçasıdır. Ancak pedagojik konseptten ziyade anaokulunda çalışan pedagogların yaklaşım ve eğitim düşüncelerinin okulun pedagojik konsepti ile bağdaşması ve konseptin pratikte uygulanıyor olması önemlidir. Bu konuda gözlem yapılması faydalı olabilir. 

Çocuk dinî ve etnik aidiyetine bakılmaksızın, anaokulunda kendisini rahat hissetmeli, okuldaki yetiştirme ve öğrenme ortamı her çocuğun ailesini, evini, dilini, kültürel mirasını, inancını ve cinsiyetini kucaklamalı ve takdir etmelidir. Bu, eğitim süreçlerinin başarısı için de önemlidir. Bir çocuğun yaşı ne kadar küçükse, başlangıçta daha çok (mekânlar, nesneler, insanlar, tören ve kutlamalar gibi) “dış unsurlara” ilgi gösterir. Bu aynı zamanda dinî eğitim süreçleri için de geçerlidir. 

Eğer çocuk anaokulunda ailesinin dinî ya da dünya görüşünü yansıtan içeriklerle karşılaşamıyorsa, bu durumu kendisinin farklı ve daha az değerli olduğu düşüncesiyle kişisel bir devalüasyon olarak deneyimleyebilir. Küçük yaştaki çocuklar bile “yabancılık” ve “Müslümanlık” konuları hakkında yetişkinlerin yaptığı yorumlarındaki nüansları ve önyargıları algılayabilirler.

Peki Müslümanlar İçin İslami Anaokulları Bir Alternatif Olabilir Mi?

Birçok Müslüman anne ve baba, çocuklarının dinlerini erken yaşlardan itibaren öğrenmelerini ve İslami bir ortamda yetiştirilmelerini istiyor. Bunun için aileler İslami anaokullarını tercih etseler de, söz konusu anaokullarının az sayıda olması nedeniyle bu seçenek her ebeveyn için mümkün değil. Örneğin Almanya’da henüz resmî olarak sadece 30 tane İslami anaokulu var. 

İslami bir anaokulunu diğerlerinden ayıran şeylerden birkaçı, İslami geleneğe göre selamlaşma, yemek öğünlerinin önce ve sonrasında bazı duaların okunması, cuma gününün önemi, ramazan ayı ve dinî bayramlara özel faaliyetlerin yapılması şeklinde sıralanabilir. Bunların yanı sıra ahlak, taharet ve mahremiyet eğitimlerinin İslami hassasiyetlere uygun olarak verilmesi ve yiyeceklerin helal olup, domuz eti veya katkı maddelerini içermemesi ebeveynlerin çocuklarını İslami bir anaokuluna göndermek isteyişlerinin ardındaki en önemli nedenler arasında.

Fakat siyasi açıdan Müslümanlar sürekli olarak iyi entegre olmadıkları suçlamasıyla mücadele etmek zorunda oldukları için, İslami bir anaokulu talep ettiklerinde bunun bir bütünleşme değil ayrışma olarak algılanması da aileler açısından bir sıkıntı oluşturmaktadır. Bu nedenle çocukların dörtte üçünden fazlası Müslüman olan bir anaokulu bile kendisini tanımlarken “İslami” yerine “kültürlerarası” tanımlamasını tercih ediyor.

Bu saydığımız nedenlerden yola çıkarak İslami anaokulları her ne kadar alternatif olarak görülse de çocuklara ileride, ilkokul döneminde karşılaşacakları kültürel farklılıklara yönelik tecrübe edinme imkânı sunmadığından çocuklarda kafa karışıklığına neden olabilir ve bu da kişisel gelişimlerini olumsuz etkileyebilir. 

Daha önce de belirttiğimiz gibi kişinin dinî kimlik gelişimi aile içinde edinilen dinî bilgiler ve evin dışında karşılaşılan farklı dinlerle yaşanılan deneyimlerle gerçekleşir. Bu, tamamlanmış bir edinimden ziyade sosyal karşılaşmalarla sürekli gelişen ve duygusal, sosyal ve bilişsel olarak tekrar tekrar dengelenmesi gereken bir süreçtir. Bununla birlikte “İslami anaokulları” gibi daha homojen anaokulu modellerinde bile, aile hayatı ve inançların çeşitliliği keşfedilebilir ve onlarla nasıl başa çıkılacağı öğrenilebilir. 

Müslümanlara Yönelik Önyargılarla Mücadelede Anaokulunun Rolü

Alman Entegrasyon ve Göç Araştırmaları Merkezi (DeZIM) tarafından geçtiğimiz sene yapılan bir araştırmada Müslümanların ikinci sınıf vatandaş olduklarını düşünmelerinin şaşırtıcı olmadığı belirtiliyor.  Araştırmada Müslümanlarla ilgili yaygın stereotipilere de dikkat çekiliyor. Her ne kadar söz konusu çarpık Müslüman algısı gerçeği yansıtmasa da toplumda Müslümanlara yönelik olumsuz bir genel kanı oluşmasında büyük rol oynuyor. 

Bu anlamda, anaokulu ve ebeveynler arasında bilinçli ve saygılı bir işbirliği için, anaokullarındaki muhtemel kurumsallaşmış önyargıların fark edilip önyargılara duyarlı bir yetiştirme ve eğitim yaklaşımının (Alm. “vorurteilsbewusste Erziehung und Bildung”) pedagojik personel tarafından benimsenmesi elzemdir. Ayrıca toplumdaki çeşitlilik anaokulundaki çocukların yanı sıra pedagojik personelde de yansıma bulmalıdır.  

Toplumda Müslümanlara yönelik var olan ön yargıları azaltmak için başta da ifade ettiğim gibi Müslüman ailelere de büyük rol düşüyor. Müslüman ailelerin bu toplumun bir parçası olduğu bilinciyle küçük yaştan itibaren çocuklarıyla birlikte toplum içerisinde aktif olarak yer almaları büyük önem arz ediyor. Bunun ilk aşaması ise çocukları anaokuluna göndermekten ve karşılaşmaları tabii karşılamaktan geçiyor.

Bu açıdan, olumlu deneyimlere daha fazla odaklanmak yararlı olacaktır. Dikkatimizi pozitif gelişmelere, kazanımlara ve başarılı örneklere vakfetmeliyiz. Böylece barışçıl ve yapıcı bir kapsayıcılığın sağlanmasına yardımcı olabiliriz. En önemlisi ise, her zaman kendi deneyimlerimizden ve başarılarımızdan emin olmalıyız.

Arzu Ağırman

Berlin’de “Kültürlerin Meyveleri” (Alm. “Früchte der Kulturen”) adlı anaokulunun yöneticiliğini ve başkanlığını yürüten Arzu Ağırman’ın uzmanlık alanları içerisinde çocuk ve gençlik pedagojisi bulunmaktadır. 

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler