'Fransa'

Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik: Fransız Devriminden Bugüne Siyasi Temsilde Eşitlik

Fransa'nın temel ilkeleri: Hürriyet, kardeşlik ve eşitlik. Peki siyasi arenada Müslümanların temsilinde Fransa'nın eşitlik karnesi nasıl? Zafer Demir yazdı. 

Fotoğraf: Shutterstock.com

Mavinin özgürlüğü, beyazın eşitliği, kırmızının kardeşliği simgelediği renklerle bayrağını renklendirmiş olan Fransa’da, eşitsizliklere karşı başlatılan 1789 Halk Devriminden sonra “Hürriyet, Kardeşlik, Eşitlik”, anayasal ilkeler arasına girmiştir.

Köleliğe karşı “özgürlük”, ayrımcılığa karşı “kardeşlik” ve sınıfsal statülere karşı “eşitlik” ilkeleri Fransa’nın yeni düsturu olmuştur. Bu bağlamda, 1958 Fransız Anayasası, giriş kısmında, 1789 “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”ne ve 1946 Anayasasına bağlılığını vurgular. 1946 Anayasasının giriş kısmına göre, her insan, ırk, din ve inanç ayrımı gözetilmeksizin, devredilemez ve kutsal haklara sahiptir. Bu Anayasa’nın giriş kısmına genel zaviyeden bakıldığında, anayasanın “bireyi” önceleyen, ezilen bireylere haklar tanıyarak değer veren hümanist bir metin olduğu görülür. Montesquieu, J. J. Rousseau ve J. Lock gibi fikir öncülerinin düşünceleri, 1789 Fransız Devrimine evrensel olma özelliğini kazandırtmıştır. Devrimin kazanımları kısa sürede Avrupa kıtasında ciddi etkiler oluşturmuştur.   

Hiçbir ırk ayrımı yapmaksızın, haklar konusunda insanların “eşit ve özgür” olduğunu ilan eden 1789 Fransa’sı, ilginçtir ki devrim öncesinde olduğu gibi, devrim sonrasında da sömürgecilik politikasını devam ettirmiş ve bu konuda insanlık tarihinde sınıfta kalmıştır. Örneğin, 1799’da Devrimin tamamlanmasından sadece 31 yıl sonra, 1830’da Fransa Cezayir’i sömürgesine katarak sömürgeciliğe devam etmiştir.

Başka faktörler olmakla birlikte, Fransa’daki yoğun Afrika asıllı göçmen nüfusun önemli bir nedeni, tarihteki sömürgecilik politikalarının günümüze tezahürüdür. Bugün sadece Cezayir asıllı Müslümanlar, Fransalı Müslümanların yüzde 38’ini oluşturmaktadır. İkinci sırada yüzde 25 nüfusla Fas kökenliler yer almaktadır. Güney Afrika kökenliler yüzde 9, Türk kökenliler ise, Fransalı Müslüman nüfusun yüzde 8’ini teşkil etmektedir.

Devrim Öncesi Fransa’nın “Diğerleri”

Devrimden önce monarşi ile yönetilen Fransa, üç sınıftan oluşmaktaydı: Soylular, ruhbanlar ve bu iki sınıfa girmeyen “diğerleri” (Fr. “Tiers Etat”). Aslında “diğerleri” diye adlandırılan kesim, Fransız nüfusunun yüzde 98’ini oluşturan esnaf, sanatkar, işçi, köylü gibi birçok farklı sosyo-ekonomik topluluğun üyesiydi. Soylular ve ruhban sınıfı vergiden muaf tutulurken, halkın diğerlerini oluşturanlar vergiye tâbiydiler.

1789 Fransız Devrimi, feodal ayrıcalıkları kaldırmıştır. Devrimin öncüleri, çarpık yönetim sistemine karşı çıkarak, karar merkezine halkın seçtiği Ulusal Meclis’i ikame etmiştir. 18. yüzyılın büyük Fransız düşünürleri “İnsan ve Yurttaş  Hakları Bildirisi”ni kaleme alarak, halk isyanını evrensel bir devrime dönüştürmeyi başarmıştır. “Özgürlük ve eşitlik” ilkeleri de, bahsedilen insan hakları bildirisinin ruhunu oluşturmuştur.

Devrim öncesi Fransa’nın “diğerleri” sınıfı, vergi ödemekle mükellef olduğu gibi, yönetim sisteminden de dışlanarak ezilmekteydiler. Bu çarpık yönetim biçimini kaldırmak için Fransa’nın “diğerleri”, ilk adım olarak 17 Haziran 1789 tarihinde Ulusal Meclis’i ilan etmiş, ardından da 14 Temmuz 1789’da Bastille Meydanı’nı basarak monarşik düzene kanlı isyan başlatmıştır.  Büyük Devrimin sonucu olarak, ortaya konan temel insan hakları ve demokratik siyasi sistem, yeni dünyanın âdeta pusulası olmuştur.

Fransızların çok fazla bilinmeyen 1830 ve 1848 devrimleri ise, temelde ekonomik nedenlerden kaynaklanmıştır. Çalkantılı siyasi süreç devam ederken, güvensizlik ve istikrarsızlık ekonomiye yansımış ve enflasyonun yüksekliği halkı açlıkla karşı karşıya bırakmıştır.   

Devrim Sonrasından İşgücü Göçüne

1939-1945 İkinci Dünya Savaşı’nda 550.000 vatandaşını kurban veren Fransa, birçok Avrupa ülkesi gibi, savaş sonrasında sanayileşmesini büyüttü. Fabrikalar, atölyeler, sanayi bölgeleri hızla gelişmeye başladı; ancak ülke işgücünü karşılayacak yeterli sayıda insan bulmakta zorlanıyordu. Bunun için ağırlıklı olarak Müslüman ülkelerle ikili işgücü anlaşmalarına gidildi.

Müslüman toplulukların Fransa’ya yoğun göçü 1960’lı yıllarda başladı. 5 Temmuz 1962’de bağımsızlığını ilan etmesiyle Cezayir’den yoğun şekilde Fransa’ya göçmen akımı oldu. Faslılar ise, 1 Haziran 1963 işgücü anlaşmasıyla Fransa’ya yerleşmeye başladılar. Tunuslular 9 Ağustos 1963[3]anlaşmasıyla,  Türkler ise, 8 Nisan 1965’te imzalanan işgücü anlaşmasıyla Fransa’ya göç etmeye başladılar. Belli ekonomik imkânlar sağlamak amacıyla, sınırlı bir süre için Fransa’ya işgücünü karşılamaya giden Müslümanlar, gelişen yeni şartlar ve aile birleşimleriyle kalıcı olmaya başladılar. Bunun ilk işareti de, Müslüman göçmenlerin Fransa’da dünyaya gelen çocuklarının [1] Fransa’da eğitim almaları oldu.  

Fransa’da doğup, burada eğitim görmüş, Fransız vatandaşlığını almış ikinci ve üçüncü kuşaklar, “Fransız kültürlü Müslümanlar” olarak, Fransa’nın yeni sosyolojisinin bir parçası oldular. 90’lı yıllara gelindiğinde ikinci ve üçüncü kuşaktan sanat ve spor dallarında, örneğin Zinédine Zidane gibi birçok ün yapmış yıldız, Fransız kamuoyunu renklendirmeye başladı. Her geçen gün, başta inşaat ve lokanta gibi sektörlerde iş insanlarının çoğaldığı, oturdukları evin kiracısı olmaktan çıkıp, mülk sahibi olmaya başladığı görüldü. Hızlı artan genç nüfusuyla, sadece helal gıda sektöründe 5,5 milyar Avro bir pazar oluşturan Fransalı Müslümanlar, ekonomik anlamda da ülkenin millî zenginliğine önemli bir katma değer oluşturdular. Artık kalifiyesiz işçi statüsünü aşmış, sorumluluklarını ve haklarını bilen, soran, sorgulayan, maruz kaldığı ayrımcılıklara itiraz eden Fransalı Müslümanlar, siyasete ilgi duymaya başladı.

Siyasi Temsilde Eşitlik

Sosyal sınıfları ortadan kaldıran 1789’un Ulusal Meclisi, temsilde eşitlik üzerine kurulmuş, halkı ve bireyin haklarını yönetim sisteminin merkezine almıştır. Kurucu meclis 26 Ağustos 1789’da “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”ni oylamıştır. Bu bildiri, “İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak faydaya dayanabilir” maddesiylebaşlamaktadır.Bildiri bu ilk maddede, haklar konusunda insanların eşit olduğunu vurgular.

2017 yılında yayınlanan Pew Research Center Amerikan Araştırma Merkezine göre, Fransa’da 5,72 milyon Müslüman yaşamaktadır. Bu da genel nüfusun yüzde 8,8’ini oluşturmaktadır. Sosyal hayatın birçok alanında yer almak isteyen göçmen kökenli, eğitimli Müslümanların, herhangi bir Fransız’dan daha çok zorlukla karşılaştığı bir gerçektir. Ifop araştırma kuruluşunun Eylül 2019’da yayınlanan araştırmasına göre, araştırmaya katılanların yüzde 82’si, Fransa’da sosyal eşitsizlik olduğunu düşünüyor. Özellikle iş hayatında, eşitsizlik ve ayrımcılık daha çok görülüyor. 

İşçi sendikaları, spor kulüpleri, Fransız sivil toplum kuruluşları, sanat faaliyetleri, üst düzey şirket yöneticiliği gibi birçok sosyal statüde görünmeye çalışan Fransalı Müslümanlar, siyasete katılım noktasında ayrımcılığa daha çok maruz kalıyor.  

Peki Fransa’nın siyasal sisteminde temsil eşitliğini sağlamak, ve “diğerleri” olarak sınıflandırılan halkın, 1789’da kurmuş olduğu katılımcı parlamenter sistem, Fransalı Müslümanları temsilde eşitliği ne kadar sağlıyor?

Fransa’da Yerel Seçimler ve Müslümanlar

Mart 2008 yerel seçimleri, Fransalı Müslümanların, özellikle de “Franco-Türklerin” yoğun olarak adım attığı, siyasetteki birinci dönemi oluşturur. O dönem Fransa genelinde Türk asıllı adaylardan, yaklaşık 40’a yakını belediye meclis üyesi seçilmişti. Bu yoğun tanışma, Franco-Türklerin, Fransa’nın tarihine salt önyargılı bakış ve yetersiz bilgi, coğrafyasına yabancı kalmışlık, kültür kodlarını ve değerlerine uzaklık, düşünce yapılarını yeteri kadar kavrayamamak gibi soruların da daha yoğun tartışılmasına yol açtı.

2014 yerel seçimleri ise, Fransalı Müslümanların siyasetteki ikinci (yoğun) siyasi dönemleridir denilebilir. Bu dönemde, belediye başkan yardımcılığı gibi etkin görevlere ulaşmak isteyen Fransalı Müslümanların birçoğu, üyesi oldukları partilerden aday gösterilmediler. Bu dışlanmaya karşılık olarak, ülkedeki Müslüman adaylardan bir kısmı yerel seçimlere bağımsız listelerle girdi. Bu esnada Fransız medyasında, demokratik haklarını kullanan Müslüman adayların “İslamcı” olarak karalandığına tanık olduk.

28 Haziran 2020’de yapılacak olan ikinci tur yerel seçimlerde partilerin listelerine bakıldığında ise, gerek Türk diasporasının, gerekse genel olarak Müslümanların, 2008 yılına göre daha ileri düzeyde temsil edildikleri söylenemez.

Fransa’da Genel Seçimler ve Müslümanların Temsili

Fransalı Müslümanların genel siyasetteki temsili daha karmaşık sayılabilir. 2007’de Nicolas Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, kurulan tüm hükûmetlerde Arap kökenli bir bakana genelde yer verilmektedir. Örneğin, 28 Haziran 2020’de yapılacak olan belediye seçimlerinde, Cumhuriyetçiler (Fr. “Les Républicains”)Partisinde, Paris Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olan Rachida Dati, 2007 yılında Sarkozy tarafından Adalet Bakanı olarak atanmıştı. Sarkozy’den sonra gelen her Fransız Cumhurbaşkanının, Arap kökenli bir Müslüman’ı veya Müslüman kültüründen gelen bir siyasetçiyi bakan olarak atadığı görülür.

Yerel seçimlerde bile seçilmekte ve temsil edilmekte güçlük çeken Fransalı Müslümanların, özgürlüğün, eşitliğin ve kardeşliğin başkenti Paris’teki Ulusal Meclis’te temsil edildiklerini söylemek güçtür. 2017 Genel Seçimlerinden sonra, göçmen ve Arap kökenli 15 civarında milletvekili Ulusal Meclis’e seçilebilmiştir. Fransa’da 600.000 nüfuslu Türk diasporası ise, henüz milletvekili çıkaramamıştır. Oysa ki, aynı nüfus sayısındaki Ermeni diasporası Ulusal Meclis’te, yıllardır birkaç milletvekili ile temsil edilebilmektedir.

Gerek yukarıda bakan olarak ismi geçen siyasetçilere, gerekse Müslüman kültüründen gelen 15 milletvekilinin profillerine bakıldığında, Fransa’daki ortalama Müslüman topluluğun, ortak değerlerini, aidiyetlerini ve meselelerini temsil ettiklerini söylemek çok güçtür.

Fransa’da 2.500’den fazla camisi olan Müslüman toplulukların, gerek camilerinin, gerekse camileri temsil eden Fransa İslam Konseyi’nin (CFCM) sorunlarına, din eğitimi, kurban kesimi, başörtülü kadınların maruz kaldığı ayrımcılık, iş ve eğitim hayatında karşılaşılan sorunlara çözüm üretebilecek siyasi katılım talebinin karşılık bulması düşük bir seviyededir. Müslüman bir arka plana sahip olan,  fakat Müslümanların meselelerine “Fransız” kalan Müslüman isimler, Fransız siyasi sisteminin “temsil eşitliği” sorununu hâlâ aşamadığının bir göstergesi olsa gerektir.

[1] 2016 yılında Institut Montaigne’nin “Fransız İslam’ı mümkündür” isimli araştırmasına göre araştırmaya katılanların yüzde 50’si doğuştan Fransız vatandaşı. S.21.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler