Marwa el-Sherbini’yi Anarken: Irkçı Retoriğin Günah Çıkarma Denemesi
Almanya’da 1 Temmuz öncesindeki hafta, Müslüman karşıtı ırkçılıkla mücadele haftası. Marwa el-Sherbini’yi anıp ırkçılığı reddettiğini söyleyen siyasiler, 1 Temmuz’u bir günah çıkarma zemini olarak gördüğü müddetçe, ırkçılıkla etkin mücadele yapıldığından bahsetmek imkânsız.
1 Temmuz 2009. Marwa el-Sherbini’nin İslam düşmanı bir katil tarafından Dresden’de mahkeme salonunda 16 kez bıçaklanarak öldürüldüğü gün. 1 Temmuz, aynı zamanda Marwa’nin karnındaki üç aylık bebeğinin de ölüm yıldönümü. 1 Temmuz, Marwa bıçaklanırken katil Alex Wiens’i uzaklaştırmaya çalışan Elwy Okaz’ın da ağır şekilde yaralandığı, sonra da mahkeme salonuna giren polis tarafından “yanlışlıkla” bacağından vurulduğu gün. Bu tarih, aynı zamanda o zamanlar Marwa’nin 3 yaşındaki oğlu Mustafa’nın tüm bu dehşete tanık olduğu ve hayatı boyunca taşıyacağı büyük travmayı yüklendiği gün.
Marwa, basit bir önyargı ya da kavga neticesinde öldürülmedi. Bu cinayet, sadece aşırı sağcıların kalesi olarak görülen Dresden’deki bir ırkçının tekil eylemi de değildi. Bugün Marwa’yi anarken, ırkçılığın temel mekanizmasının yüzyıllarca geriye gittiğini, bugün ırkçı söylemin siyasiler, medya ve diğer aktörler tarafından tekrar tekrar yeniden üretildiğini bilmemiz gerekiyor. Ve tam da bu nedenle Marwa el-Sherbini’yi andığımız 1 Temmuz’un, basit bir “anma” merasiminden çok daha büyük bir sorgulamayı içinde barındırması gerekiyor.
Bir Günah Çıkarma Günü Olarak 1 Temmuz
1 Temmuz ve öncesindeki hafta, Almanya’da “Müslüman Karşıtı Irkçılıkla Mücadele Haftası” olarak idrak ediliyor. Marwa el-Sherbini’nin öldürüldüğü 1 Temmuz’a kadar olan haftada, son birkaç senedir Müslüman karşıtı ırkçılıkla ilgili kamuoyu hassasiyeti oluşturmak için paylaşımlar, programlar, aksiyonlar yapılıyor. Birçok siyasi, sosyal medya hesaplarında hashtag’ler ve kesin cümlelerle “çeşitliliği” savunuyorlar.
Bütün bu programlar, ırkçılığa maruz kalan insanların sesinin duyulmadığı, birçok ırkçı saldırının polise bildirilmediği, bildirilenlerin etkili bir şekilde kovuşturulmadığı bir düzlemde oldukça gerekli. Fakat bugün, ırkçılıkla etkili bir şekilde mücadele etmek için, çok daha fazlasına ihtiyaç var.
Irkçılıkla etkili mücadele etmesi gereken asıl aktörler, ırkçılığın sistemin en ücra köşelerine kadar nüfuz etmesine bilerek ya da farkında bile olmadan göz yuman insanlar. 1 Temmuz ve öncesinde sosyal medyada “çoğulculuk güzeldir” mesajlı afişler paylaşmanın sembolik gücünü takdir ediyoruz, doğru. Fakat senenin geri kalan zamanında, Müslümanların kültürel pratikleri ya da dinî inanışları nedeniyle “daha aşağıda” olduğunun benimsendiği, bir üstünlük retoriği üzerinden Müslümanların o üstün unsura “entegre” olması yönündeki inanışın resmî söylem olduğu kabulünü sorgulamıyoruz. Irkçılığı doğuran “üstünlük algısı”nı, çoğunluk toplumunun bu algı temelinde sahip olduğu imtiyazları sorgulamadan, Marwa el-Sherbini cinayetini kınamak garip bir ikiyüzlülük oluşturuyor.
Senenin Bir Haftasında Kendini Aklamak
Almanya’daki devlet yetkilileri ya da siyasiler, 1 Temmuz’da hashtag’lerle güzel cümleler paylaşıp, ardından “İşte Müslüman karşıtı ırkçılıkla mücadele ettik” gibi bir psikolojiye girdiklerinde, yapılan aksiyonlar esas değişmesi gereken şeyi, o üstünlük duygusunu değiştirmiyor. Bütün bunlar, senenin geri kalanında başörtüsünün yasaklanması gerektiğini iddia eden aktörlerin beslediği ayrımcı havayı da değiştirmiyor. Tam tersine, Müslüman Karşıtı Irkçılıkla Mücadele Haftası, ırkçı retoriği senenin her günü besleyen –bariz şekilde ırkçı olanların dışındaki- siyasilerin, senenin bir haftasında kendilerini aklayabilmeleri için uygun zemin sunmuş oluyor.
Oysa bugün Müslüman karşıtı ırkçılığı tartışırken, ırkçı mekanizmaya en çok katkı sunanların şapkayı önlerine alıp düşünmesi, daha derin ve sistemli bir sorgulama sürecine girmesi, her şeyden önemlisi de imtiyazlarının farkında olup, daha eşitlikçi bir toplum için bu imtiyazlarını toplumun geri kalanlarıyla paylaşmaları gerek. Irkçılıkla mücadele konusunda temelden bir sorgulama yapmayan siyasiler de, Müslüman karşıtı ırkçılığa sadece kriz zamanlarında yer verip, ırkçı stereotipleri körükleyen medya da sorunun bir parçası. Farkında olsak da olmasak da, inkar etsek de etmesek de şu bir gerçek: Marwa’yi öldüren bıçaktaki kan, sadece katil Alex Wiens’in eline bulaşmış değil.
“Irkçı Retoriği Kim, Ne Kadar Besliyor?”
Eğer ırkçılıkla etkin bir mücadele arzuluyorsak, bu günün bir sosyal medya şovuna dönüşmesini değil, bir sorgulama gününe dönüşmesini talep etmemiz gerek: Siyasiler ırkçı retoriği ne kadar besliyor? Marwa el-Sherbini’nin acı hatırası, siyasilerin güzel, ama içi boş cümleleriyle kullandığı bir “kendini aklama” mekanizması için araçsallaştırılıyor mu? Müslüman kimliği ve başörtüsü nedeniyle vahşice bıçaklanmış olan Marwa’yi anma günü, son yıllarda başörtüsüne karşı en fazla popülizmi yapmış kişilerin günah çıkarmasına ne kadar imkân tanıyor?
Bugün Almanya’da Müslüman karşıtı ırkçılıkla mücadele etme çağrısında bulunan bütün siyasilerin, sadece 1 Temmuz’da değil; yılın her günü bu farkındalıkla siyasi angajmanlarını şekillendirmeleri gerek. Aksi takdirde Müslümanlar açısından bir matem günü olan 1 Temmuz, yine Müslümanların üzerine basarak kendi siyasi kariyerini temize çıkartan siyasilere bir platform sunmaktan öteye gidemeyecek.