'Dine Hakaret Tartışması'

Müslüman Öğrenciler Düşünce Özgürlüğüne Saygı Duymuyor Mu?

“Müslüman öğrenciler fikir ve sanat özgürlüğüne saygı duymuyor.” Bu iddia Avrupa’daki okullarda sıkça yineleniyor. Fransa’da Hz. Muhammed’in karikatürlerini gösterdiği için bir öğretmenin vahşice öldürülmesi, Almanya’da ve Avusturya’daki okullarda da düşünce özgürlüğü tartışmasını gündeme getirdi. Müslüman öğretmenler, konuya farklı bir açıdan bakma çağrısında bulunuyor.

23 Ekim 2020 Elif Zehra Kandemir
Fotoğraf: Shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Fransa’da bir öğretmenin okulda öğrencilerine Hz. Muhammed ile ilgili karikatürleri gösterdikten sonra 18 yaşındaki Çeçen bir mülteci tarafından vahşice öldürülmesi, okullarda düşünce özgürlüğü ilgili tartışmayı yeniden alevlendirdi. Almanya’da Öğretmenler Derneği, 19 Ekim’de yaptığı bir açıklamada Fransız Öğretmen Samuel Paty’e yönelik saldırının demokratik değerlere yönelik bir saldırı olduğunu ifade etti. Derneğin Başkanı Heinz-Peter Meidinger verdiği bir röportajda Almanya’daki okullarda “korku iklimi” hakkında uyarıda bulundu. Özellikle göçmen kökenli öğrencilerin yoğun olduğu okullarda öğretmenlere baskı yapıldığını iddia eden Meidinger, öğretmenlerin Orta Doğu’daki krizler ya da İsrail gibi konuları ele alamadığını, öğrenci ve veliler tarafından korkutulduğunu söyledi.

“Almanya’da da birçok meslektaşımız derste Muhammed karikatürlerine sanat ve düşünce özgürlüğü hakkında konuşmaktan korkuyor.” diyen Meidinger, öğretmenlerin demokratik değerleri aktarma konusunda engellendiğini öne sürdü.

Avusturya’da ise Der Standart köşe yazarı Hans Rauscher 21 Ekim’de kaleme aldığı yazısında, “Okullarımızda neler oluyor? Kaydadeğer Müslüman nüfusa sahip olan bütün devletler bu soruyu kendilerine sormak zorunda.” ifadelerinde bulundu. Rauscher’e göre Avusturya’daki okullarda edebiyat okumaları artık gerçekleşemiyor, çünkü en zararsız kısımlar bile bazı öğrenciler tarafından “haram” olarak görülüyor.

Peki Müslüman öğrenciler okullarda düşünce özgürlüğü konusunda gerçekten zorluk mu çekiyorlar? Almanya’daki üç Müslüman öğretmen, bu konuya tamamen farklı bir yerden bakmak gerektiği görüşünde. 

“Aşağılandığını Düşünen Kişiler İçin Din Sadece Bir Neden”

Düsseldorf’ta İslam Din Dersi öğretmenliği yapan Duran Terzi, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nin Okul Bakanlığındaki İslam Din Dersi Müfredat Komisyonunda görev yaptı. Aynı zamanda İslam Din Dersi öğretmenlerini yetiştiren sertifika programında moderatörlük yapan Terzi’ye göre dinî değerlere hakaret durumunda Müslüman öğrencilerin tepkilerini doğru anlamak gerek. Ona göre Müslüman öğrencilerin her tepkisi “dinî” değil: “Toplumda kendini aşağılanmış olarak gören bir öğrenci için Hz. Peygamber’in karikatürleri sadece bahane oluyor. Kişi kendi inancının aşağılandığını hissettiğinde; ev ararken, iş piyasasında ya da sokakta yaşadığı genel aşağılanmayı hatırlayıp aslında tüm bunlara karşı koymak niyetiyle tek bir olaya tepki gösteriyor. Din burada faktörlerden belki en sonuncusu. Yine de insanların tepkilerinde kanun dışına çıkma hakları yok. Şiddeti veya kanunsuzluğu mazur gösteremeyiz.”

Almanya’da da göç kökenine sahip öğrencilerin düşünce özgürlüğüne saygı konusunda başarısız olduğu iddiaları çok uzun süredir gündemde. Paris’teki cinayetin ardından Almanya’da aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partili (AfD) siyasetçi ve eski öğretmen Joahim Paul da, “Fundamentalist bir toplum düzeni kurmak iddiası, şu anda okulları büyük zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Sadece karikatürler hakkındaki tartışma bile böyle şiddet eylemlerine yol açıyorsa, öğrencilerin sanat ve düşünce özgürlüğüne değer veren ergin vatandaşlar olarak yetiştirilmesi de tehdit altındadır.” ifadelerinde bulundu.

Aşırı sağcıların iddasına göre Avrupa’daki okullarda, “fundamentalizm” ile liberal demokratik değerlerin savaşı söz konusu. Terzi ise okul derslerinin ideolojik amaçlı tartışmalar için uygun bir zemin olmadığı görüşünde: “Biyoloji dersinde evrim teorisini işlerken dindar öğrencileri bir tercihte bulunmaya zorlamak ya da ‘buna inanıyor musun, inanmıyor musun’ gibi sorularla köşeye sıkıştırmak kışkırtıcı oluyor. Benzer şey politika dersinde Türkiye ile ilgili gelişmelerde de olabilir. Bu tarz gerginliklerden aslında her hâlükârda öğretmenler karlı çıkıyor, çünkü derste ipler onların elinde. Öğrenciye kendini ifade etme şansı vermeyen ve onun fikrine saygı duymayan bir öğretmen, sınıfta öğrenciyi ‘geri kafalı’ olarak gösterebiliyor.”

“Siyaset, Sistem Sorununu Görmezden Geliyor”

Terzi, Öğretmenler Derneği’nin Almanya’daki öğretmenler için bir “korku iklimi” olduğu iddiasına ise katılmıyor: “Yabancı nüfusu suçlu olarak göstermek kolay. Neden bazı yerlerde yabancı nüfusun çok yoğun olduğu okullar var, önce bunu sormak lazım. Sadece yabancı olmasına gerek yok, işçi çocuklarının aynı okullarda toplanması esas sorun. Bu okulların bütçeleri dar. Bu okullara nitelikli, angaje olmuş öğretmenler tayin edilmiyor. Genelde sorunlu öğretmenlerin gelip park ettiği, emekliliğine kadar orada görev yaptığı okullar. Bir de okulun adı çıkmışsa, belli kapasiteyi aşamayan öğrenciler orada yoğunlaşıyor. Tüm bu sistem sorununu görmeden öğrencileri suçlayarak bir yere varılmaz.”

Terzi, Almanya’da Müslüman toplumda herhangi bir eksiklik olduğu iddia edildiğinde sorunun “İslam Din Dersleri” ile çözülmeye çalışılmasını da eleştiriyor: “İslam Din Dersi’ni sorun çözecek bir enstrüman olarak görmek baştan yanlış. Okulda Politika ve Tarih dersleri de var, o zaman Almanya’da hiç aşırı sağcının da olmaması lazım. Sosyal sorunların salt okulda çözüleceğini düşünmek hayalperestlik. İslam Din Dersi öğretmenleri olarak bizim görevimiz hakkaniyet, adalet, sevgi gibi değerleri İslam’ın kaynaklarından alıp öğrenciye aktarmak. Kendi dinini öğrenen bir Müslüman öğrenci, ‘Gayrimüslimler ikinci sınıf’  diyemez. Fakat bunun ötesinde İslam Din Dersi, diğer derslerden farklı olarak daha öncelikli şekilde öğrenciyi iyi bir vatandaş yapmak görevine sahip değil. Böyle bir iddia, Müslüman kesimi töhmet altında bırakır.”

Okullarda tartışmalı konularda toleransın sadece öğrencilerden beklenemeyeceğini söyleyen Terzi, bu durumun karşılıklı olduğunu söylüyor: “Öğrenci kendi dinî değerlerinin aşağılandığını hissettiğinde kendi görüşünü söylemeli. Sınıftaki diğerleri bu duyguyu kabul eder, etmez; o kendi hürriyetleri. Fakat öğrenciye kendi düşüncelerini söyleme imkânının tanınması gerek. Müslüman öğrencinin de diğerlerinin görüşlerini duymaya tahammül etmeyi öğrenmesi gerek.”

“Herkesin Değer Dünyası Saygıya Değer”

17 senedir Essen’de İslam Din Dersi öğretmenliği yapan Mustafa Tütüneken de Duran Terzi’nin empati çağrısına katılıyor. Tütüneken bu durumu bir örnekle açıklıyor: “Üniversitede Tibet’ten Almanya’ya gelmiş bir öğrenci vardı. Öğretmen derste herkesin kendi inancıyla ilgili kısa bir metin yazmasını istedi. Öğrencilerin hepsi kendi Tanrılarını, dinlerini yazdılar. O kız öğrenci ise Tibet’teki köyünün kurulduğu yamaçtaki dağı Tanrı olarak biliyor, onu yazdı. Derstekiler bu duruma gülünce kızcağız dersin sonuna kadar ağladı ve dersi terk etmek zorunda kaldı. İnanç konusunda duyguları önceden kestirmek mümkün değil. Hele hele yabancı bir toplumda kendi değerlerini korumaya çalışan gençlerin duygusallığı daha ön planda. Kendi ailelerinde dindarlığı hiç deneyimlememiş öğretmenler, bu gençlerle empati yapamayabiliyor. Bu empati yoksunluğu da sorun doğuruyor.”

Tütüneken, Fransa’daki cinayeti “barbarca” olarak nitelendirip ekliyor: “Samuel Paty’nin vahşice öldürülmesinin hiçbir ‘ama’sı olamaz. Bu ayrı bir konu. Bu cinayetin hiçbir gerekçesi, hiçbir makul sebebi yok. Diğer yanda öğretmenlerin öğrencilerine yönelik empati sergilemesi farklı bir konu. İkisini birbirinden bağımsız olarak tartışabilmemiz gerek.”

Okulda empatinin önemini belirten Tütüneken, merkezde öğrencilerin duygularının olduğuna dikkat çekiyor: “Öğretmenin vazifesi, yeni yaralar açmadan öğrencinin doğru ve salih olanı bulmasına yardımcı olmak. Öğrencinin düşünce dünyasını yok sayarak ona yukardan fikir özgürlüğü yüklemeye çalışmak doğru bir pedagojik yöntem değil. Herkesin kendi değer dünyası saygıya değerdir. Dağı ilah olarak gören kızcağızın dünyası benim için el vurulamaz, kutsal bir şeydir. Bu dünyanın yıkılması da aynı oranda caniliktir.”

“En Sağlıklı Hareket, Yok Saymaktır”

Tütüneken meslek hayatı boyunca Müslüman öğrencilerle öğretmenler arasındaki empati yoksunluğunun acı örneklerini deneyimlemiş. Bir örneği şöyle anlatıyor: “Müslüman öğrencilerden şikâyet eden öğretmenlerle karşılaştım. Birçoğu çocuğu karşısına alıp konuşmamıştı bile. Düşünün intiharın eşiğine gelmiş bir çocuk, öğretmeniyle konuşamıyor. Bir çocuğu ‘dinleyemez’ hâle gelmek, çocuğun değil; öğretmenin kabahati.”

Peki ya Hz. Peygamber’e dair karikatürlerin gösterilerek fikir özgürlüğünün tartışıldığı bir sınıfta Müslüman öğrenciler nasıl davranmalı? Bir öğretmen olarak bu durumlarda öğrencilerine yönelik tavsiyeleri hep aynı olmuş Tütüneken’in: “Hz. Peygamber ile ilgili bir karikatür çizilmişse, bu çizgi onu değil, çizeni yansıtır. Benim peygamberim bu tasavvurlardan çok uzak. En sağlıklı hareket, yok saymaktır. Çirkin şeyleri ne konu edinin, ne tartışın, ne bakın; sadece yok sayın.”

Öğrencilerin tutumlarının da kamuoyunda bilindiğinin aksine olumlu olduğunu söyleyen Tütüneken, Müslüman öğrencilerin fikir özgürlüğüne tahammülü olmadığı iddialarını reddediyor: “Benim öğrencilerim arasında çok büyük bir çoğunluğun her zaman makul olduğunu gördüm. Büyük şiddet vakalarını sınıfta istişare ettiğimizde, öğrencilerin neredeyse tamamı şiddetin kabul edilemez olduğunu söylüyor. Arasında birkaç tane yanlış düşünceli çocuk varsa, onlar da o uzlaşıya uyuyorlar.”

Tütüneken’e göre Alman Öğretmenler Derneği’nin, Almanya’daki öğretmenlerin baskı gördüğü iddiası da isabetli değil: “Hangi istatistiğe dayanılarak bu tarz bir iddiada bulunulmuş bilemiyorum. Benim eğitim verdiğim mahallenin yüzde 80’i Müslüman. Öğrencilerimin çoğu Müslüman, içlerinde Suriye ve Irak’tan gelen göçmenler de var. Şimdiye kadar bir ailenin gelip okul kapısına dayandığını duymadım.”

“Düşünce Özgürlüğü ve Çocuğun Karşı Fikre Saygı Duyması Bir Süreç İşi”

Aynur Coşkun, 2003 yılından beri Berlin’de İslam Din Dersi veriyor. 1. sınıftan 6. sınıfa kadar öğrencilerle çalışan Coşkun, Christchurch ya da Suriye Savaşı gibi örnekler üzerinden derslerde hoşgörüyü gündeme getirdiğini anlatıyor. Fakat güncel gelişmeler bu derslerin merkezinde olmamış: “Bu dünyada ne yazık ki bu tarz vahim olaylar o kadar sık gerçekleşiyor ki, İslam din derslerini güncel konulara hasredecek olsak her derste sürekli bu konuları konuşmamız gerekir.” 

Coşkun, dine hakaret konusunu öğrencilerine Peygamber hayatından örneklerle anlattığını söylüyor: “Biz öğrencilere her zaman şunu anlatıyoruz: Bir insanın en değerli şeyine hakaret etme hakkımız yok. Başkalarının da bizim değerlerimize hakaret etme hakkı yok. Peygamberimiz münafıklarla karşı karşıya geldiğinde, türlü türlü hakaretlere maruz kaldığında bile şiddete asla başvurmadı.”

Coşkun’a göre İslam Din Dersi’nde işin teorisi anlatılsa bile, tek bir dersle çocukları bir anda belli bir yöne doğru değiştirmek mümkün değil: “Müslüman olsun ya da olmasın; ailesinde şiddet sarmalı içinde büyüyen çocuk, konu ne olursa olsun öğrendiği tepkileri gösterir. Tartışmayı, anlaşmazlıkları konuşarak çözmeyi ailesinde öğrenen çocuk da zaten mutedil oluyor. Öğretmen olarak bizim çocukları hop diye düzeltmemiz mümkün değil. Çocuğun karşı fikre saygı duymayı öğrenmesi bir süreç işi. Bu sürecin bir parçası da, çocuğun kendi inançlarına o toplumda saygı duyulması. Sürekli kendi inançlarına hakaret edilen bir toplumda çocuğun da saygılı bir birey olarak yetişmesini beklemek gerçekçi değil.”

Peki okulda Hz. Peygamber’e hakaret edildiğini, derste bu konuların işlendiğini gören Müslüman bir öğrenci ne yapmalı? Coşkun “Bu zor bir soru.” diyor. “Hakaret çocuğun inandığı, sevdiği, örnek aldığı şahsı zedeliyor. Çocuklar bu durumda mutlaka duygularını ifade etme imkânına sahip olmalı. Bu hakaretin onda nasıl bir his oluştuğunu söyleyebilmeliler. Öğretmeni, öğrencinin o kızgınlığını, öfkesini, konuşma ihtiyacını görüp ona bütün bunları ifade etmek için ortam tanımalı. Fakat böyle bir durumda Almanya’da birçok öğretmen tolerans gösteremeyebiliyor. Öğretmenin bizzat Müslüman bir öğrencinin dinî değerlerini aşağılayan şeyi derse kendisinin taşıması zaten çocuğun fikrini söylese bile kabul görmeyeceğini gösteriyor.”

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Sultan Balkaya
    2020-10-23 22:01:36

    Sayın Tütüneken ve Sayın Doğan'ı tebrik ediyorum. Bu konunun başlığı müslüman öğrenciler iddiaların tam tersine, yok sayılmaları ve yaşadıkları tüm hakaretlere rağmen sağduyulu öğrencilerdir gibi uzunca bir başlık olmalıydı.

Son Yüklenenler