Hollanda’da Genel Seçimlerin Ardından: İşleyen Bir Sistemde Siyasal Katılım
Hollanda’da 15-17 Mart tarihleri arasındaki Genel Seçimler geride kaldı. Seçim sonuçları, ülkedeki partileri göç kökenlilerin gündemini ciddiye almaya davet ederken, azınlıklara da daha fazla katılım sorumluluğu yüklüyor.
Hollanda halkı yeni parlamentoyu seçmek için 15-17 Mart tarihleri arasında sandığa gitti. Seçimlere katılım oranı bu yıl yüzde 78,8 oranındaydı. Katılım oranının yüzde 81,4 olduğu 2017 seçimlerine kıyasla bu oran düşse de, yine de Hollanda’da seçimlere katılım, Avrupa’daki ortalamanın oldukça üzerinde.
Hollanda’da Seçim Sonuçları
Seçim sonuçlarına kısa bir bakmak gerekirse ortaya çıkan tabloda oy dağılımı şu şekilde özetlenebilir: Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) yüzde 21.9, Demokratlar 66 (D66) yüzde 14,9, aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) yüzde 10,9, Hristiyan Demokrat Parti (CDA) yüzde 9,6, Sosyalist Parti (SP) yüzde 6, İşçi Partisi (PvdA) yüzde 5,7, Forum Partisi (FvD) yüzde 5, Yeşil Sol (GL) yüzde 5 oranında oy aldı.
Seçim sonuçlarına göre parlamentoya 17 parti girmeye hak kazandı. Koalisyona alışkın olan Hollanda’da siyasi partiler yine uzlaşmak zorunda kalacak ve hiçbir parti kendi parti programını tam olarak uygulayamayacak.
Bu seçimde dikkat çeken bir husus, Başbakan Mark Rutte’nin üst üste dördüncü sefer seçimden başarılı çıkmasıydı. Düşmüş bir hükûmetin başbakanın koronavirüs pandemisi, sağlık sigortalarının yüksekliği ve hayat pahalılığına rağmen böyle bir başarı elde etmesi üzerinde düşünmek gerek. Vergi dairesinin çocuk bakım yardımı konusunda yabancıları fişlemesi sonucu hükûmetin düşmesine rağmen sol seçmenin Başbakan Rutte’yi cezalandırmadığını, sağ seçmenin de tam tersine başbakana sahip çıktığını görüyoruz. Bu da insanların sahip oldukları şeyleri kaybetmekten korktuklarını ve bu yüzden istikrar ve güvenden yana oy kullandığını gösteriyor.
Hollanda’daki Seçim Sonuçlarına Genel Bakış
Bu yıl yapılan Hollanda’daki parlamento seçimlerini göç kökenliler açısından değerlendirmek gerekirse tabloyu şu şekilde özetlemek mümkün:
İlk olarak, seçimden Hollanda’nın sağ liberal partileri olan VVD, D66, FvD, JA21 ve Volt partilerinin başarılı bir şekilde çıktığı görülüyor. Bu durum, sağ söylemin dozajını arttırabilir. Ayrıca Müslümanlara ve yabancılara yönelik ayrımcı ve İslamofobik yorum, uygulama ve tehditler boyutunu başka bir alana taşıyabilir. Örneğin İslami cemaatler daha fazla gözetim ve denetime tabi tutulabilir. Burada biz Müslümanlara düşen ise, -her ne kadar tek başına belirleyici olmasa da- hangi söylem ya da eylemlerimizin Hollandalı seçmenin bu tercihinde etkili olup olmadığını düşünmek.
İkincisi; CDA, PVV, Yeşil Sol, 50Plus ve SP’nin seçimde çok başarısız olduğunu söyleyebiliriz.
Burada dikkat çeken diğer husus ise özelde Müslüman, genelde de belli gruplara düşmanca tutumlar sergileyen aşırı sağcı PVV’nin erimeye devam etmesi. Sağduyulu Hollandalılar PVV’nin gerçek yüzünü gördü ve desteklemekten vazgeçti ya da diğer marjinal partilere oy verdiler.
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi ise Avrupa’da göçmen ailelerin çocuklarının siyasete ilgisinin artmış olması ve bu ilginin artık sağlam bir temelde gerçekleşmesi. Bu durumu hem Denk ve Nida gibi göç kökenlilerin yoğun olduğu partilere verilen destekte, hem de diğer partilerde bulunan yabancı kökenli adaylara gösterilen teveccühte görebiliyoruz. Denk’in kendi iç çekişmesine rağmen partinin 3 sandalyesini koruması, yabancı kökenli seçmenin bilinçli ve duyarlı oy kullandığını gösteriyor. Bunu gören mevcut siyasi partiler göç kökenlilerin oylarına talip olmak için kendi içlerinde ciddi bir analiz yapıp çalışma gerçekleştirebilirler.
Demokratik Sisteme Güven ve Sorumluluk
Göç kökenlilerin Denk ve Nida gibi partileri kurmuş ve benimsemiş olmalarının kısa ve uzun vadede topluma uyum, kamplaşma ve kutuplaşma konularında getiri ve götürüleri de ayrıca değerlendirmeye ihtiyaç duyan konular arasında. Bu partiler sağ söylemin artması, göç kökenlilere ve Müslümanlara katı politikaların uygulanması ve toplumsal tolerans ve kabulün yok olmasına karşı bir direnç olarak ortaya çıktı. Bu duruşun ve varoluşun daha sağlıklı hâle getirilmesi gerek. Bu partiler ancak Hollanda toplumunun her kesiminin yaşadığı sorunları bilen ve bunlara çözüm sunabilen parti hâline gelmeleri durumunda gelecek vadedebilirler. Nida’nın diğer Hristiyan partilerle bir masa etrafında oturup ortak bir noktada buluşabilmesi veya Denk’in sol partilerle bir araya gelip yabancıların sorunlarını çözmede bir platform oluşturması gibi adımların olmaması durumunda Hollanda’da toplumsal kutuplaşmanın daha da büyümesi ve ayrışmanın beslenmesi tehlikesi de söz konusu. Bu durum toplumda ve siyasette getto oluşumuna da yol açabilir.
Hollanda’da demokratik sistemin işlediği ve her düşünce, ideoloji ve inançtan insanın örgütlenip siyasi alanda yer almada bir sıkıntısının olmadığı malum. Bu durum insanlara bir yandan güven verirken diğer yandan sorumluluk alarak sosyal ve siyasal alanda yer almalarına imkân tanıyor. Bu fırsatı kullanmak ve ülkenin eş değer vatandaşları olduklarını açık bir şekilde vurgulamak için Müslümanların her alanda katılımı şart.