Türkiye’de İzin Zamanının Günah Keçileri: “Gurbetçi Nefreti”
Kapıkule kalabalık. Uzun konvoylar, arabaların üzerine terfi etmiş bagajlar, günler süren çileli yolculuk... Bugünlerde Türkiye’nin sınır kapılarındaki yığılma görüntülerine bir de “gurbetçi nefreti” eşlik ediyor. Oysa Türkiye’deki birçok söylem gibi bu tartışma da “tartışılan” değil, “tartışan”la ilgili.
Geçtiğimiz senelerde pandemi tedbirleri nedeniyle Türkiye ziyaretlerini askıya alan “gurbetçiler” bu sene gümrük kapılarına yığılmış durumda. 1 Haziran 2021 tarihinden 8 Temmuz 2021 tarihine kadar yaklaşık yarım milyon Türkiye kökenli, karayoluyla Türkiye’ye giriş yaptı.
Türkiye’ye giriş, kimileri için sevinç gözyaşlarıyla gerçekleşirken, diğer tarafta da bu girişlerden pek hoşlanmayan bir kesim var. Anlaşılan bu sene Almanya’ya iş gücü göçünün 60. yılı kutlanmasına rağmen Türkiye’de göçün etkileri hâlâ idrak edilebilmiş değil.
Türkiye’de oy kullanma hakkından, gurbetçilerin Türkiye’ye “virüs taşıdıkları” iddiasına uzanan bu tartışma ağırlıklı olarak sosyal medyada cereyan ediyor. Haber paylaşımları altındaki yorumların dili incelendiğinde karşımızda yepyeni bir fenomen beliriyor: “Gurbetçi nefreti.” “Gurbetçiler Türkiye’de oy kullanmasın” diyenler de var, gurbetçilerin lüks arabalarla Türkiye’ye gelip trafik kurallarını ihlal ettiğini iddia edenler de.
Türkiye’ye Kapıkule’den giriş yaparken gazetecilere duygusal demeçler veren izincilere genellikle aynı yorum yapılıyor: “Çok beğeniyorsanız Avrupa’daki düzeninizi bozun da buraya gelin!” Yurt dışında çok iyi şartlarda yaşadığı düşünülen izinciler genelde Euro-TL paritesi üzerinden de yorumlara maruz kalıyor: “Tabii duygulanırsınız. 1 Euro 10 TL olsa ben de duygulanırım!”
Neticede karşımızda, Avrupa’da bir eli yağda bir eli balda yaşarken, her türlü karmaşayı beraberinde getirip Türkiye’nin kucağına bırakan bir “gurbetçi” algısı var. Dahası Türkiye’den yurtdışına göçün arttığı bir dönemde Türkiye’ye “gurbetçiler”in gösterdiği bu “teveccüh”, bir anda siyasi bir pozisyon olarak okunuyor. Ve tüm bunlar, her tartışma gibi aslında “gurbetçiler” hakkında bir şey söylemiyor. Tam tersine, bu söylemi her sene bir üst seviyeye taşıyanlar hakkında bir şey söylüyor.
Bu Tartışma “Gurbetçiler” Hakkında Değil
Tüm dünyanın ortak gündemi olan pandemi, senelere yayılmış ekonomik buhran, dövizdeki baş döndürücü dalgalanma, geleceğe dair belirsizlik, beyin göçü, toplumsal kutuplaşma, ideolojik ayrışma, siyasi aktörlere yönelik genel hoşnutsuzluk… Türkiye için akla bir çırpıda gelen tüm bu faktörler karşısında “gurbetçiler” elverişli bir projeksiyon alanı hâline gelmiş durumda. Ülkedeki genel memnuniyetsizlik kendisini baskın bir şekilde hissettirirken, şimdi bir de Edirne’den güle oynaya yurda yüzbinlerce insanın gelmesi, Türkiye’de bazı kesimlerde incinmişlik yaratıyor olmalı.
Türkiye’de bir dönem turistlerin sokağa çıkma yasağından muaf olmasıyla birlikte ortaya, “Bu ülkenin vatandaşları ikinci sınıf muameleye tabi.” şeklinde bir retorik çıkmıştı. Yine Türkiye’deki mültecilere yönelik yardım ve düzenlemeler neticesinde “Ülkenin kaymağını Suriyeliler yiyor” retoriğini bunun bir öncülü olarak okumak mümkün. Aslında bütün tartışma, kendisini ülkesinde rahatsız hisseden bir kesimin, “dışarıdan gelenleri” kendisinden daha imtiyazlı, daha müreffeh, daha huzurlu olarak görmesi ve bu hoşnutsuzluğun dışa vurumuyla ilgili. Gurbetçi nefreti, ülkedeki her türlü mutsuzluğun sağaltılması için konforlu bir araca dönüşüyor.
Bundan 4 sene önce yaşanan “çöpçü gurbetçiler” tartışmasına benzer şekilde gurbetçilerin medeni özneler değil de; etrafa çöp bırakan, lüks arabalarıyla hava atan, tatil döneminde her türlü sorumsuzluğu yapan ilkel canlılar olduğunu düşünenler, aslında Türkiye’deki mülteciler hakkında da farklı düşünce örgüsüne sahip değil. Bu kimseler, Türkiye’nin karşılaştığı her yenilik karşısında yönetim becerisini tartışmaya açmak yerine, nefretlerini boşaltabilecekleri özneler arıyor.
Tüm bu tartışma esnasında yurt dışında yaşayan Türkiye kökenliler, hem yaşadıkları ülkelerin, hem de Türkiye’nin asli birer parçaları olduğunu bir kez daha ispatlamak zorunda kaldıkları için hayal kırıklığına uğrayabilir. Belki de göçmenlerin her iki ülkede çoğunluk toplumunun türbülanslı zamanlarında kolayca günah keçisi ilan edilmesi göçün kaderinde vardır. Aradan 60 yıl geçse bile.