'Dosya: Göçün 60. Yılı'

“Her Hatıra Önemlidir”

Ahmet Sezer, Almanya'nın ilk ve en eski dokümantasyon merkezi ve göç müzesi olan DOMiD'in kurucularından biri. Ahmet Bey ile dernek tarihi ve hatıra kültürü hakkında konuştuk.

Dernek ilk olarak 1990 yılında “DOMiT” adıyla Türkiye kökenli göçmenler tarafından kurulmuş. Bu nasıl gerçekleşti?

Belki de önce tamamı Türkiye’den gelen kurucu neslin geçmişine dair birkaç söz söylememiz gerekir. 1980 yılında Türkiye’de bir askerî darbe olmuş ve bunun sonucunda birçok akademisyen aralarında Almanya da bulunan dış ülkelere iltica etmiştir. Bu akademisyenler Almanya’da, kısmen zaten var olan Türk derneklerinde organize olmuş. Zira önceden de bir şekilde Almanya’ya gelmiş olan ve burada siyasi faaliyet gösteren bazı akademisyen ve öğrenciler mevcuttu. O zamanlar insanlar oldukça güçlü bir şekilde Türkiye’deki siyasi duruma odaklanmıştı. Göçmenlerin zihnen hâlâ Türkiye’de olduğu söylenebilir. Ancak göçmen işçiler arasında bir değişim olduğu gibi, akademisyenler arasında da bir değişim ve Almanya’ya doğru bir yönelim olmuştur. İnsanlar entegrasyon, göç politikası ve göç tarihi ile daha yakından ilgilenmeye başlamıştır. Göçmen işçilerin memleketlerine geri dönüşünün bir illüzyon olduğu kabul edilmiş, artık Almanya’daki hayata ve bu hayata dair olan her şeye odaklanmanın vakti geldiği anlaşılmıştır.

Dernek kurucuları kimlerdi, motivasyonları neydi?

Kurucuların somut motivasyonu sadece akademisyenlerin ve işçilerin göç tarihini değil, geniş kapsamlı olarak Türkiye’den Almanya’ya göç tarihini kaydetmek, bunu görünür ve kamuya açık hâle getirmekti. Göç müzesi fikrini ortaya atanlardan biri olan tarihçi Orhan Silier gibi akademisyenler sayesinde bu konuya daha profesyonelce yaklaşıldı. Ancak bu proje ilk başta gerçekleştirilemedi. Başlarda bunu gerçekleştirmek pek gerçekçi değildi.

Ancak 1989 yazında, “Hedef yolculuğun kendisidir.” sözü doğrultusunda en azından bu yönde çalışabilecek bir dernek kurma fikri ortaya çıkmıştır. 1990 yılında Ahmet Cumhur Aytulun, Aytaç Eryılmaz, Muhittin Demiray, Gönül Göhler ve ben derneği Essen’de resmen kurduk. Geriye dönüp baktığımda, dernek tarihi boyunca derneğin varlığının devam ettirilebilmesi konusunun birçok kez gündeme geldiğini söyleyebilirim, ancak sahip olduğumuz ideal daha güçlüydü, böylece her zaman ayakta kalabildik ve DOMiD artık sağlam bir temele sahip.

İlk projeleriniz nelerdi?

İlk başta önemli olan şey toplamaktı. İlk kaynaklar çok mütevazı idi. Neredeyse hiçbir maddi imkânımız yoktu, hatta derneğimize ait mekânlarımız bile. Fakat azmimiz vardı ve bu azim sayesinde örneğin, imha edilmek istenen İstanbul’daki irtibat bürosunun belgelerini kurtarabilmiştik. Aynı durum, yavaş yavaş dağıtılan işçi yatakhanelerindeki mobilyalar için de geçerli.

Ancak materyallerin de kamuya açık hâle getirilmesi gerekiyordu. Bu, başlangıçta küçük olan sergilerle gerçekleşti. Burada Ruhrland Müzesi ile ortaklaşa yapılan sergi önemlidir, çünkü bu iş birliği eşit bir zeminde gerçekleşmiştir. Bu, bizim için bugün de önemlidir, zira göçmenlerin hikâyesinin ancak bu deneyimi yaşayan insanlar tarafından anlatılabileceğine inanıyoruz. Kendi geçmişlerini yorumlama gücü göçmenlerde olmalıdır.

DOMiD’in çalışmaları kimlere yönelik?

Asıl amacımız, göç tarihinin korunması ve görselleştirilmesiydi. Alman kamuoyu için bilgilendirme çalışmaları da önemlidir, çünkü göçmen bir işçinin hayatı hiç de kolay değildi. Bağlantı merkezlerinde gerçekleştirilen ve belgeler, fotoğraflar ve nesnelerle görselleştirebildiğimiz işe alım süreci, sağlık muayeneleri ve seçim süreci kısmen insan onuruna yakışmayacak şekilde gerçekleşmiştir. Ya da bazen tamamı ikinci sınıf trenlerde gerçekleştirilen 50 saat süren yolculuk, daha doğrusu bazı belgelerde yer alan ifadeyle “insan malzemesinin taşınması” da göç tarihinin bir parçasıdır. Dernek olarak çalışmalarımızın amacının eleştirmek değil, öncelikle görünür kılmak olduğunu düşünmekle birlikte, kamuoyunun eleştirel bir bakış açısı geliştirmek için bunu bilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Küçücük bir yurt odasında bulunan sıkışık bir ranza görüntüsünün birçok şeyi anlattığına inanıyoruz.

2007 yılına kadar Türkiye’den Göç ve Bilgi Merkezi Müzesi “DOMiT” olan ismi 2007 yılından sonra Almanya Göç ve Bilgi Merkezi Müzesi “DOMiD” oldu. İsim değişikliğinin sebepleri nelerdi?

DOMiT 2002’den 2006’ya kadar Federal Kültür Vakfı tarafından finanse edilen “Göç Projesi”nde yer almıştır. Bu proje çerçevesinde Almanya’ya göç hakkında geniş bir sosyo-tarihsel ve sanatsal sergi sunulmuştur. Bu proje kapsamında derneğin koleksiyonu genişletilmiştir. Daha sonra sadece Türkiye’den göçle ilgili değil, genel anlamda Almanya’ya göç hakkında da materyaller toplanmıştır. Bu koleksiyonu proje süresinin ötesinde sürdürülebilir bir şekilde kullanabilmek için o dönemki genel müdürümüz Aytaç Eryılmaz’ın inisiyatifi ile “Almanya’daki Göç Müzesi” derneği hayata geçirilmiştir. Buradaki amaç Almanya’da temsil edilen tüm göçmen gruplarının ortaklaşa bir şekilde Almanya için bir göç müzesi talebinde bulunmasıydı.

2007 yılında DOMiT, “Almanya’daki Göç Müzesi” ile birleşti ve nihayetinde günümüzün “DOMiD – Almanya Göç ve Bilgi Merkezi Müzesi” ortaya çıktı. Bu noktadan sonra dernek, artık sadece Türk kökenli göçmenlerin kendi içlerinde faaliyet gösterdikleri bir kuruluş değildir, farklı kökenlere sahip göçmenleri ve göçmenlik geçmişi olmayan Almanları da bir araya getirmektedir. Hem üyelerimiz hem de faaliyetlerimiz Alman toplumunun çeşitliliğini yansıtmaktadır.

Müzeler ve dokümantasyon merkezleri, kültürel ve tarihî mirası korumanın araçlarıdır. Türk kökenli insanlar arasında daha yaygın olan başka yollar da var mı? Ya da başka bir ifadeyle: Almanya’daki Türk asıllı insanlar toplumsal hafızalarını nasıl koruyorlar?

Türk kökenli göçmenler homojen bir grup değildir. Topluluk çok çeşitli ve heterojendir. Buna göre, hatıra kültürleri de çok çeşitlidir. Ancak göçmen kuruluşların kültür ve kimliğin korunmasında büyük önem taşıdığı söylenebilir. Bu kuruluşlar Türkiye’den göçe paralel olarak ortaya çıkmıştır. Farklı biçimleri ve amaçları ile ilgili grupların kolektif hafızasının korunmasına ve sürdürülmesine de katkıda bulunurlar.

Türkiye’den göç konusuna ilişkin olarak Almanya’da uygun bir hatıra kültürü nasıl olmalıdır?

Uygun bir hatıra kültürü esas itibarıyla çok yönlü olmalıdır. Sadece ev sahibi toplumun perspektifinden tarih yazmak da sadece göçmenlerin perspektifinden tarih yazmak kadar eksiktir. “Her hatıra önemlidir.” düşüncesi her zaman hatırlama kültürünün ilkesini oluşturmalıdır. Bir göç toplumunda, bir göç ülkesinde birlikte yaşıyoruz. Bu nedenle, kendi göç geçmişimiz olsun ya da olmasın, göç hepimizi ilgilendiriyor. Göçmen toplumunun tarihi, Almanya’da yaşayan herkesin hikâyesidir.

Göç tarihi ne ölçüde genel toplumun bir parçası hâline gelmiştir?

Alman toplumunun göç yoluyla şekillendiği gerçeği hak ettiği şekilde dikkate alınmalıdır. Göç Alman toplumunu değiştirmiştir ve gelecekte de değiştirmeye devam edecektir. Bu değişiklikleri tanımak ve göçü normal bir durum olarak anlamak önemlidir. Türkiye’den son 60 yılda yaşanan göç, yaşamın her alanında toplumsal değişimi de etkilemiştir. Fatih Akın’ın filmleri ve Köln’deki Ford grevi de tıpkı Solingen ve Mölln’deki saldırılar gibi ortak tarihimizin bir parçasıdır. Planlamakta olduğumuz göç müzesinde bunlara da yer vereceğiz. Bu bağlamda “Das Haus der Einwanderungsgesellschaft (Göç Toplumu Evi)” 2025 yılında Köln’de açılarak göç toplumuna olan inancı ortaya koyacak.

Ali Mete

Frankfurt’ta Din Bilimleri lisans eğitimini tamamlayan Ali Mete, İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteridir. Mete aynı zamanda PLURAL Yayınevinin müdürlüğünü ve Perspektif dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler