'Dosya: İslam Sanatı'

Avrupa’da Yeni Nesil Sanatçılar

Avrupa’da doğup büyümüş, yabancı kökenli Müslümanların dünyası yalnız siyasi ve toplumsal meseleler, sorunlar etrafında dönmüyor. Birbirinden farklı görsel sanat dallarıyla ilgilenen ve bu alanda harika işlere imza atan dört yeni nesil sanatçı ile bu alandaki zorluklar, ön yargılar, dinî ve kültürel etkiler hakkında görüştük.

Fotoğraf: ©️Sandy Kurt

Avrupa’daki Müslüman göç kökenliler hakkında her gün bir azınlık olarak karşı karşıya kaldıkları ırkçılık ve ayrımcılıktan dolayı bir siyasi obje algısı oluşabiliyor. Siyasi gündeme hapsolmak istemeyen, mevcut algıya ve ön yargılara rağmen süje olmayı tercih eden bu insanlar farklı ilgi alanlara ve yeteneklere sahip. Bu alanlardan biri olan sanat yeniden bir süje olmanın estetik yollarından biri. Peki bu alandaki zorluklar neler? Sanat içerisinde dinî ve kültürel bir etkileşim söz konusu mu? “Buralı” olan yeni nesil sanatçılar ile bu soruları konuştuk.

Neden Sanat?

28 yaşındaki Fatma Özay’ın sanata, yaratıcılığa olan ilgisi küçük yaşta başlamış ve lise yıllarında resim öğretmeninden dolayı daha da artmış: “Lisenin son dönemiydi. Resim dersinde bir oda tasarlamama izin verildi ve ilk defa sanatın yalnız iki boyutlu olmadığını, üç boyutlu da olabileceğini görmüş oldum. Sanat kalemle kâğıdın üzerine çizilenden çok daha öte bir şey.” Bu ilgiyi üniversite eğitimiyle devam ettirmek isteyen Özay, son başvuru tarihinden iki gün önce başvuru için gerekli olan dosyayı hazırlamaya başlamış. Ortaya koyduğu dosyanın yeterli olmaması ve bölüme alınmaması sebebiyle tarih ve Almanca öğretmenliğine yönelmek zorunda kalmış. Güzel sanatlar bölümünün içinde ukde olarak kaldığını anlatan Özay, yeniden başvuru denemesini şu şekilde anlatıyor: “Bölümümü bitirmek üzereydim. Fakat güzel sanatlar bölümüne kabul edilmemem benim için bir yenilgiydi ve bu durumu hazmetmek benim için çok zor oldu. Yeniden başvurmak istedim. Bu sefer çok daha iyi hazırlandım ve ilk denememde kabul gördüm.”

Berlin’de yaşayan Amine Taşdan da çok erken yaşta sanata olan ilgisini keşfetmiş: “Çizim yapmaya ilkokuldayken başladım. Daha sonra sevdiğim şarkıcıların CD kapaklarından ve çeşitli kadın dergilerinden esinlenerek mizanpajlar tasarladım. Karakalemin yanı sıra natürmortlar çizmeyi denedim. Moda tasarım çizimleriyle daha çok ilgilendiğim bir dönemim de oldu.” Üniversite eğitimini İslam ve Eğitim Bilimleri ile Türkoloji alanlarında tamamlayan Taşdan, lisenin son döneminde şu anda sanat dalı olarak icra ettiği sulu boyayla tanışmış: “Yağlı boyaya göre sulu boya bana daha çok hitap etti. Sulu boya ile yapılan resimler daha hafif ve kaygısızdı. Ortaya çıkan sonuçlar da harikaydı. Hiçbir sanat tekniği beni sulu boya kadar büyülemedi.”

Faslı ve Alman kökenli bir ailenin içine doğan İdriss Azougaye, Almanya’nın en ünlü hat ustalarından biri olan babası Lahsen Azougaye sayesinde daha çocukken sanat ile tanışmış: “Kendimi bir cami çocuğu olarak tanımlıyorum. Doğup büyüdüğüm şehir ve çevresinde hemen hemen her camide bir parmak izi bırakmış olmam sanat hayatımı etkiliyor. İcra ettiğim sanat büyük ölçüde küçük yaşta gözlemlemeye başladığım ve daha sonra işlerinde yardımcı olduğum babamın eserleri etrafında şekillenmekte.” Hamburg’da yaşayan Azougaye hattat, illüstratör, sanat yönetmeni ve iç mimar olarak çalışıyor. Eğitimini iletişim tasarımı alanında tamamlayan Azougaye dünya çapında çeşitli şirketler ve yayınevleri ile çalışmış. Şu anda Müslüman gençleri hedef alan “Konun Bir Konudur” (Alm. Dein Thema ist ein Thema) sloganı altında bir sosyal sanat projesi üzerinde çalışan Azougaye, proje kapsamında atölyelerde redaksiyonel ve kreatif çalışma biçimi hakkında eğitim vermeyi planlıyor.

İngiltere’de yaşayan Boşnak kökenli Sandy Kurt, kendi kendini yetiştirmiş bir tasarımcı ve eğitimci. Özel bir şirketin idari bölümünde tam zamanlı çalışan Kurt, İslam sanatında geometrik desenler alanında kurslar veriyor. Sandy, 15 yaşındayken karakalemle insanların yüzlerini çizmeye başlamış, fakat bundan tatmin olmamış: “Kendi kendime karakalemle çizmeyi öğrendiğimden dolayı belirli becerilere sahip değildim. Çizimlerim buna rağmen iyi olsa da beni tatmin etmeyen bir şey vardı. Bu yüzden 20’li yaşlarımda mandala çizmeye başladım. Sabit desenlerle çalışmayı, yeni desenler oluşturmayı serbest el çizimine nazaran daha çok sevdim.” 2016 yılında İslami geometrik desenleri keşfeden Kurt, bu alanda kalmış ve ortaya koyduğu eserlerle markalaşmış.

Sanatın Günlük Yaşamdaki Konumu

Ayrımcılıkla mücadele alanında çalışan ve özellikle okulda ırkçılıkla karşı karşıya kalanlara destek sağlayan Amine sanatı tam zamanlı icra edemiyor. Sanata ayırdığı vaktin bir lüks olduğunu, kendini sanatsal faaliyetlere vakit eksikliğinden dolayı tam veremediğini ifade eden Amine, sanatın günlük yaşam içerisinde daha kapsamlı anlaşılması gerektiğini savunuyor: “Sanat benim için bir neşe, ilham ve motivasyon kaynağı ve hayatımın her alanını kapsıyor. Ben sanatı estetikle özleştiriyorum.” Amine, üç yıldır Müslüman camiasında suluboya kursları veriyor.

Sandy’e göre genel olarak sanat insana hayatının her alanında meraklı ve yaratıcı olmayı öğretirken İslam sanatı odaklanmayı, sakin ve sabırlı olmayı öğretiyor. Haftada en az bir veya iki kez sanata zaman ayırmaya özen gösteren Sandy, özellikle günlük yaşamın meşguliyeti ve endişeleri içerisinde sanatsal faaliyetlerde bulunmayı bir ihtiyaç olarak nitelendiriyor.

Güzel sanatlar bölümüne yeniden başvuruda bulunmayı “hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri” olarak değerlendiren Fatma, bu süreçte özgür ve açık düşünmeyle ilgili çok şey öğrendiğini, kendini yeniden keşfettiğini ve sanata, özellikle de müzelere bakış açısının değiştiğini vurguluyor. “Dortmunder U” müzesinde çalışan ve birçok projede yer alan Özay, sanatın, hayatın içinde bazı meseleleri gereğinden fazla ciddiye almamayı gösterdiğini vurguluyor: “Sanatla ilgilenirken mutlaka bu sürecin sonunda elle tutulabilir bir ürün elde ediyorum. O ara her yerimin boya olmasını önemsemiyorum ve bu süreç içerisinde daha açık görüşlü, rahat ve sakin biri olmayı öğreniyorum.” Günlük yaşamda küçük ve bazıları için önemsiz detayların dikkatini çeken Fatma, şu an bir okulda resim dersi veriyor ve aynı zamanda güzel sanatlar bölümünde yüksek lisans yapıyor.

İki Kültür Arasındaki Köprü

Babasının eserleriyle büyümüş olan İdriss, bu nedenle Endülüs-Fas mimarisinin ve bu mimarının içinde yer edinmiş taş oymacılığı, ebru ve yıldızlama gibi geleneksel süsleme sanatının icra ettiği işin temelini oluşturduğunu vurguluyor. Camileri gönüllü olarak yeniden şekillendirmekte yardımcı olan İdriss, ayrıca sanatıyla soykırım ve iklim krizi gibi küresel sorunları ele alıyor. Arapça tipografi ve hat sanatını icra eden İdriss, Vincent Van Gogh ve Katsushika Hokusai gibi ünlü ressamların tanınmış eserlerini Arapça kaligrafi ile yeniden şekillendirerek modern, iki kültür ve medeniyet arasında bir köprü görevini gören bir yorum ortaya koyuyor.

Amine, Türk-Osmanlı sanatını farklı kültürlerden etkilenerek yeniden yorumlamaya çalışıyor. Sandy gibi, eserlerini renkli olarak tanımlayan Amine, yoğun sıcak renkleri soğuk renkler ile birleştirerek bir denge oluşturmaya gayret ettiğini vurguluyor.

Fatma iki boyutlu sanata nazaran üçboyutlu, yani belirli bir dokusu olan eserlere odaklanıyor: “Dokunarak, parmaklarımla bir şey hissetmeyi seviyorum. Müzelerdeki belirli eserlerde boyaların üst üste gelmesinden dolayı oluşan engebeli bir yüzey görmek içimde dokunma isteğini uyandırıyor. Eserlerimde de farklı materyaller ile çalışarak bu dokuyu yakalamaya çalışıyorum.” Plansız ve kontrolsüz çalışmayı seven Fatma, sürecin daha önemli olduğu kanaatinde. Bu süreç içerisinde eserin birçok kez değişime uğradığını, hatta bozulmalar olabileceğini anlatan Fatma bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Eserimin belirli bir yoldan geçtiğini sergilemek istiyorum. Oluşan çatlaklıklar, lekelenmeler eserin canlı ve benden bağımsız bir değişim potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor.” Aynı zamanda desenlerle çalışmayı seven ve çini sanatından etkilenen Fatma genellikle mavi, kırmızı, beyaz ve altın renklerini tercih ediyor.

İlham Kaynağı ve Kültürel Etkiler

İlham kaynağının ne şekilde geldiği ile ilgili soruyu Amine, “farklı ülkeleri gezerek ve özellikle İslami mimarisi olan mekânları ziyaret ederek” şeklinde cevaplıyor. Amine bu geziler sırasında Endülüs ve Babür döneminden kalma sarayların, Kahire’deki eserlerinin ve Türkiye’deki Osmanlı mimarisinin özellikle dikkatini çektiğini anlatıyor. Amine, dinî ve kültürel kimliğinin duygusal ve manevi bir bağdan dolayı bu kadim mirasa erişimini sağladığını vurguluyor: “Tarihe olan ilgimin dışında mimarisiyle beni etkileyen camilerin içine ibadet etmek için girmem dinin de beni ilham bulma sürecinde etkilediğini gösteriyor.” Aynı zamanda sergilere gitmeye özen gösterdiğini ve sosyal medya aracılığı ile farklı sanatçıların eserlerinden de ilham aldığını vurguluyor.

Sandy, ilham arayışının daha çok insan, hayat ve doğa odaklı olduğunu anlatıyor: “Hayat ve insan doğası üzerine düşünürken veya başıma gelen ve ruhuma dokunan bir olay ile ilgili kafa yorarken kendimle, ailem ve arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerden ilham alıyorum. Bu konuşmalar içerisinde hayatta göç ve inanç gibi edinilen deneyimler beni çok etkiliyor. Bunlar bana farklı bakış açıları sunup, bilgimi derinleştirmeme ve doğayla bağlantı kurmama yardımcı oluyor. Eserlerim böylelikle anlam kazanıyor.”

Zorluklar, Ön Yargılar ve Eksik Kalan Destek

İdriss, aylarca süren titiz çalışmanın bazı zaman yeteri kadar değer görmediği gibi esere karşı ön yargıların da söz konusu olabileceğini anlatıyor: “Eserlerimde her iki kültürden belirli unsurların karıştığını görmek bazen anlaşılmıyor, hatta garip karşılanabiliyor.” Almanya’daki Müslüman camiada genel olarak sanatsal faaliyetlerin daha henüz bir odak noktası olmadığını savunan İdris, yeni nesil ile birlikte bu durumun değişeceğine inanıyor: “Bu nesil kültürel anlamda aç ve bir kimlik arayışında.”

Kaynak belirtmeden ve izin almadan eserlerin kullanılmasına dikkat çeken Amine, bunun bir fikir mülkiyet ihlali olduğunu, dinî açıdan da sorunlu olduğunu savunuyor. Sanatsal etkinliklerin Müslüman azınlıktan bağımsız olarak toplum geneli tarafından yeterince desteklenmediğini savunan Amine, yetersiz kültürel eğitimi göz önünde bulundurduğu gibi sanatla ilgilenmenin bir lüks olduğunu da ifade ediyor.

Fatma, pandemideki kapanmalara dikkat çekerek o dönemdeki çektiği zorlukları şöyle anlatıyor: “Okula, üniversiteye ve müzeye gidemedim. Tamamen eve kapanmak zorunda kaldım. Çevresinden, işinden ve arkadaşlarından ilham alan ben o ara sanatsal anlamda fazla faal olamadım. Şu aralar yeniden toparlanmaya çalışıyorum.” Fatma, özellikle üniversite eğitimi sırasında hocaları tarafından kalıplaşmış ön yargılar ile karşılaştığını anlatıyor: “Eserlerimin ‘nötr’ olarak algılanmaması, devamlı dinî ve kültürel kimliğimden yola çıkılarak değerlendirilmesine karşı mücadele ettim her zaman.”

Tavsiyeler

Sandy Kurt’un genç sanatçılara tavsiyeleri:

  1. Sürecin tadını çıkarın!
  2. Eserinize inanın!
  3. Yeteneğinize ve yaratıcılığınıza yatırım yapın!

 

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler