'Yurt Dışında Oy Hakkı'

Bir Araştırma Dersi Penceresinden Yurt Dışında Oy Kullanma Hakkı – 2

Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarına 2012'de tanınan oy kullanma hakkı yurt dışında yaşayan Türk diasporası için ne ifade ediyor? Katılım, temsil ve sonuçları açısından yurt dışı oylarının bize neler söylediğini mercek altına aldık.

Fotoğraf: Alexandros Michailidis / Shutterstock.com

Ulusal egemenlik alanları dışında yaşayan göçmenlerin vatandaşlık bağıyla ilişkilerini korudukları anavatan ülkelerindeki genel seçimlerde yurt dışında oy kullanma hakkını elde etmelerinin küresel ölçekte kazandığı yaygınlık, her şeyden önce 1990’lar sonrası aşındığı söylenen ulus devletlerin egemenlik kabiliyetlerini farkı bir biçimde yeniden kurduğunun bir işareti olarak görülmelidir. Türkçede yakın zamanlara kadar oldukça olumsuz bir kavram olarak duyulan “diaspora” sözcüğünün bu dönemde özellikle Batı Avrupa’da yaşayan göç kökenli vatandaşları adlandırmak üzere kullanılmaya başlaması bu yönelimin somut bir göstergesi olarak görülebilir. Konuyla ilgili “milliyetçilik sonrası” tartışmalarına baktığımızda bu yeni yönelimi anlamak için yeni kavram setleri önerildiğini görüyoruz: “milliyetçilik sonrası diaspora siyaseti”, “göçmen lobiciliği”, “mıntıka-üstü iktidar”, “devlet kaynaklı ulus-ötesileşme”, “küresel ulus devlet” ve “mıntıka-üstü ulus devlet.”

ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde 2021’de verdiğim #SOC400 dersi kapsamında Türkiye’nin ilk defa 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde uygulamaya başladığı yurt dışında oy kullanma hakkının göçmenler tarafından nasıl görüldüğünü anlamak üzere küçük bir araştırma tasarladık.

Dersin İşleyişi

Dersin işleyişi dört temel aşama üzerinden tasarlandı. Birinci Aşama: Öncelikle yurt dışında oy kullanma konusunda hem dünyadaki diğer örnekler, hem de Türkiye üzerine yapılan çalışmalar üzerinden bir literatür taraması gerçekleştirdik. Bu kapsamda Yurt Dışı Türkler Başkanlığı (YTB) ve Perspektif gibi konuyla ilgili resmî-kamu kurum ve sivil toplum kanallarında yapılan tartışmaları da inceledik.

İkinci Aşama: Bu konuda kimlerle görüşebileceğimizi kararlaştırmamız gerekti. Bunun için konuyla ilgili olabilecek aktörlerin kabaca bir listesini oluşturduk: Avrupa’daki Türkiye kökenli gazeteciler, Türkiye’deki siyasi partilerin yurt dışı temsilcileri, YTB ve farklı ölçekte göçmen örgütleri. Dersi alan 19 öğrenci dokuz araştırma takımı oluşturdu ve belirlediğimiz bu kümelerden birinin sorumluluğunu aldı. Her takım sorumluluğunu aldığı küme özelinde tamamlayıcı bir literatür taraması da yaptı. Söz gelimi, konunun Almanya’da nasıl tartışıldığını konuşacağımız Avrupa’daki Türkiye kökenli gazetecilerle görüşecek takım Bild ve Spiegel gibi ana akım Almanca basını taradı. Sonrasında bu alanda çalışmalar yapan Dr. Ayça Arkılıç ve Dr. Zeynep Yanaşmayan ile iki ayrı toplantı yaparak onların deneyimlerinden faydalandık.

Üçüncü Aşama: Böylece yapacağımız görüşmeler için ortak ve takımlara özel soruları tasarladık ve sonrasında belirlediğimiz kişilere ulaşarak görüşmeleri gerçekleştirdik. 24 Mayıs ve 7 Temmuz tarihleri arasında farklı ülkelerden ama ağırlıkla Almanya’dan toplam 37 görüşme gerçekleştirdik.

Dördüncü Aşama: Görüşmeleri tamamladıktan sonra ise takımlar arası tartışmalarla bulguları inceledik. Bunu ortaklaştırmak adına ise belirli önerme cümleleri belirledik ve her takımın kendi görüşmelerinden hareketle aşağıdaki tablolarda görüleceği üzere bu önermelere cevaplar oluşturduk. Yaptığımız mülakatlarda farklı aktörlerin belirttiği görüşleri üç temel başlık altında toplamak mümkün gözüküyor.

Katılım

Yurt dışında oy kullanma hakkının yasallaştığı 2012 yılından itibaren yurt dışı seçmenleri toplam beş seçimde oy kullandılar. Yurt dışında, Türkiye’deki genel seçmen sayısının yüzde beşine tekabül eden üç milyon seçmen bulunuyor. 2014 yılındaki seçime katılım oldukça düşük kalmışken sonraki yıllarda bu oranın yüzde 44 gibi bir orana çıktığını ve son iki seçimde bu oranın korunduğu görülüyor. Bu konuda görüştüğümüz uzmanlar katılım oranının (a) oy kullanma noktalarının sayısına ve (b) seçim öncesi nasıl oy kullanılabileceğine dair yeterli bilgiye erişime göre değiştiği aktardı. Her ne kadar Türkiye’den farklı olarak yurt dışında oy kullanmak için bir aylık bir zaman tanınmış olsa da yurtdışı seçmenlerinin kayıt olmak için belirli işlemleri gerçekleştirmesi ve kimi durumlarda uzun mesafeler yolculuk etmesi gerekiyor. Bir aile olarak düşündüğümüzde bunun oldukça zahmetli olabileceği ve bu nedenle yüzde 40’lar üzerinde bir katılımın oldukça önemli bir başarı olduğu söyleniyor.

Diğer yandan yaptığımız görüşmelerde özellikle çifte vatandaşlığı tanımayan Almanya ve Avusturya gibi ülkelerde siyasi nedenlerle göç etmiş kümenin vatandaşlıktan çıktığı için seçimlerde oy kullanamıyor olmasının altı özellikle çizildi. Elimizde bu konuda istatistikler olmamasına karşın tarihinde bu siyasi nedenlerin aynı zaman etno-dilsel (Kürtler) ve inançsal (Aleviler) meselelerle de örtüştüğü düşünüldüğünde katılımın bir tür doğal seleksiyondan geçtiğini söylemek mümkün. Bu konuya işaret eden bir görüşmeci iktidar partisinin yurtdışı sandıklarında çok yüksek bir oranda oy alıyor olmasının tüm Türkiyeli göçmenlerin siyasal tutumunu yansıtmayacağını söylerken farklı bir siyasi görüşe sahip olmasına karşın kendisinin dahi Türkiye’deki akrabalarından bu konuda çeşitli “şakalara” maruz kaldığını belirtti.

 width=

Temsil

İlk yazıda anıldığı üzere Rümeysa Aydın’ın “gurbetçi nefreti” olarak kavramsallaştırdığı, son yıllarda Türkiye’de yaşanan siyasi gerginlikten beslenen ve özellikle Avrupa’da yaşayan göçmen kökenlilere karşı yükselen kültürel bir tepkinin yurtdışında oy kullanma hakkı konusunda da açığa çıktığını görüyoruz. Akademik araştırmacıların da kimi zaman bir paradoks olarak ortaya koyduğu Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin orada sosyal demokrat partileri desteklerken Türkiye’de sağ ve muhafazakâr partileri destekliyor olması bu tartışmayla da gündeme geliyor ve siyasal sonuçlarını yaşamayacak olmalarına karşın göçmenlerin Türkiye seçimlerinde oy kullanmaları eleştiriliyor.

Bu konuda söylenmesi gereken birkaç nokta var. Öncelikle özellikle 2000’lerle birlikte birçok göç veren ülke kuşaklar değiştikçe göçmen döviz gönderilerinin azalmasına karşın çeşitli politikalarla göçmenlerin anavatana olan bağlarını güçlendirmeye yöneldi. İlk yazıda belirtildiği üzere oy kullanma hakkı her ne kadar siyasi temsille ilgili hukuki bir mesele olsa da göçmenler açısından anavatan tarafından onandıkları, tanındıkları gibi bir duyguya da temas ediyor. Nitekim YTB’nin görev ve amaç çerçevesi çizilirken “duygudaşlık” gibi bir kavramın kullanılması bu anlamda bir tesadüf değil.

Diğer yandan oy kullanma hakkıyla kazanılan temsilin sadece seçimlere katılım olarak düşünülmesi yanlış olacaktır. Söz gelimi, görüştüğümüz bir dernek yöneticisi bu konuda şunları ifade etti: “Oradaki insanların eşitlik talepleri bizim de taleplerimiz aynı zamanda. Dışarıda gördüğümüz şeyleri [demokrasi], ülkemize götürebilmek tarihsel bir misyondur bizim için.” Üniversite eğitimi sonrasında kalifiye göçmen olarak yurtdışına göç etmiş bir kadın görüşmeci ise çocukları için değil belki ama kendisi için Türkiye’nin hep anavatan olarak kalacağını ve emeklilikten sonra dönmeyi düşündüğü için seçimlerde oy kullanmanın kendisini de ilgilendirdiğini söyledi.

İlk kuşak göçmenlerden ve bir hemşehri derneği yöneticisi olan bir diğer görüşmecimizin son Türkiye ziyaretine dair aktardıklarına bakacak olursak oy kullanma hakkının sadece siyasal değil aynı zamanda toplumsal ve ekonomik olarak farklı temsil ve onanma durumlarını da içerdiği görülecektir:

“Nisan’da Türkiye’deydim 65 yaş üstü olduğum için evden çıkamıyorum yasak sebebiyle ama bankadan para çekmem lazım. VEFA grubunu ara dediler. Aradım, ‘siz başka bir ülkede oturuyorsunuz biz size hizmet veremeyiz’ dediler. Yurt dışı menşeili bir insansınız hizmet edemem diyor. Yok gibisiniz. Türkiye’de araba aldım. Trafiğe kayıt ettiremedim. M plakası alacaksın diyor bana. Kendi ülkemde Suriyelilerle aynı kefedeyim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısın ama boşta bir vatandaş gibi.”

Kutuplaşma ve Yaftalama

Son olarak önemli bulduğumuz bir diğer konu ise oy kullanma hakkının göçmenler açısından getirdiği kimi olumsuz sonuçları da olduğudur. Türkiye’deki kutuplaşmaya koşut olarak yurtdışı oylarının oransal olarak daha ağırlıkla iktidar partisine yöneliyor olması bu hakkın tanındığı erken dönemlerden itibaren bir gündem olmuştu. Son yıllarda artan siyasi gerginlik ve derinleşen ekonomik kriz nedeniyle bu durumun anavatan olarak Türkiye’de giderek daha fazla tepki çekmeye başladığını sosyal medyadan izleyebiliyoruz.

Diğer taraftan oy oranlarındaki bu yoğunlaşma başta Almanya olmak üzere yerleşilen ülkelerde de izleniyor ve gerek siyasetçiler gerek gündelik yaşamda iş arkadaşı ya da komşu gibi aktörler tarafından bir yafta olarak dile getirilebiliyor. Söz gelimi bir görüşmeci seçimlerden sonra Alman iş arkadaşının kendisine parti ismi anmadan doğrudan “Erdoğan’a mı oy verdin?” diye sorduğunu ve bu gibi soruların kendileri için ne kadar demokrat olduklarına dair bir sınamaya dönüştüğünü belirtti.

Almanya’da küçük bir şehirden bir başka görüşmeci ise düğün ve benzeri etkinlikler için belediyeden belirli salonları kullanabilmek için eskiden sorunsuzca izin alabildiklerini söylerken özellikle son iki seçimden sonra siyasi bir etkinlik düzenlenir kaygısıyla artık buna izin verilmediğini söyledi. Tam bu noktada, görüştüğümüz Türkiye kökenli bir gazetecinin şu izlenimini anmak gerekiyor: “Almanya’da Türkiye seçimleri için oy kullanma hakkı ilk başlarda yadırganmadı. Ne zaman Türkiyeli siyasetçiler Almanya’da siyaset yapmaya başladılar, o zaman bir kırılma yaşandı.”

Dolayısıyla, Türkiye’nin bir yandan yeni diaspora siyaseti çerçevesinde Batı Avrupa’da yaşayan göçmenleri seferber etmeye girişmesi (2017 yılında Bakan Fatma Betül Sayan Kaya’nın seçim etkinliği için girmek istediği Hollanda’dan sınır dışı edilmesi); diğer yandan mülteciler konusunda (Mart 2020 Edirne – Pazarkule’de yaşananlar) AB merkez ülkeleriyle yaşanan çekişme siyaseti yurtdışında yaşayan seçmenler açısından oy kullanma hakkını gölgeleyen durumlara neden oluyor.

Sonuç Olarak: Gurbetin Oyları Bize Ne Söyler?

Araştırma bulgularını ortaklaştırarak değerlendirmek üzere belirli önerme cümleleri kurduk. Bu cümleleri bir tutum cetveli olarak her araştırma takımının (a) görüştükleri kişilerin anlattıkları ve (b) ders kapsamındaki kendi çalışmaları ışığında cevaplamasını istedik. Yazıyı araştırmanın bir özeti olan bu tutum cetvelleriyle kapatmak isterim.

 width=

 width=

Besim Can Zırh

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olan Dr. Besim Can Zırh’ın ağırlıklı çalışma alanları göç, sosyal antropoloji, din antropolojisi, Alevilik ve şehir çalışmalarıdır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler