Çocuk Yetiştirmede Güçlenme (Empowerment) Konsepti
Göç geçmişi olan çocuk ve gençler, gündelik yaşamda sıklıkla ırkçılığa maruz kalıyor. Bu durumda ebeveynler, bu tür deneyimlerle nasıl sağlıklı ve güçlendirici bir şekilde başa çıkılabileceği sorusuyla karşı karşıyalar. Madubuko’nun ebeveynlere yönelik aynı adlı kitabında yer alan “çocuk yetiştirme görevi olarak güçlenme/empowerment” konsepti bu soruya yanıtlar sunuyor.
Almanya gibi çoğunluğunu “beyaz” insanların oluşturduğu toplumlarda göç geçmişi olan veya Hristiyanlık dinine mensup olmayan çocuklar özellikle maruz kaldıkları ırkçılık deneyimleri nedeniyle ebeveynlerinin korumasına muhtaçtır. Kabul edildiğini ve sosyal olarak onaylandığını hissetmek her yaştan insan için temel bir ihtiyaçtır. Zira sosyal olarak kabul görme temel bir ihtiyaçtır. Irkla ilişkilendirilen stres araştırmaları; ırkçı hakaretlerin ya da göçmen kökenli çocukların daha az yetenekli olduğuna ilişkin atıflarla önyargıların insan ruhunda yaralanmalar açtığını ve özellikle de düzenli olarak meydana gelmeleri durumunda bunların kesinlikle “küçük şeyler” olmadığını açıkça ortaya koyar. Bu tür şeyler yaşayan çocuklar eğer bir de ebeveynlerinin desteğinden mahrumlarsa, yaşadıklarının ciddiye alınması konusunda ilerleme kaydedemezler. Nihayetinde de çocukta “Diğer insanlar bana bu şekilde muamele edebilir” izlenimi yer eder. Böylece çocukta öfke ve değersizlik duygusu oluşur. Bu deneyimler çocuğun gelecekteki ilişki kurma becerisi için çok önemli olan benlik saygısını ve çocuğun kendi yeteneklerine olan inancını zayıflatır.
Çocuk Yetiştirmenin Bir Gereği Olarak Güçlenme
Özellikle güçlenme, daha doğrusu “kendini güçlendirme/kendini yetkilendirme”, ebeveynlere bu ruhsal yaralanmalar karşısında kimlik oluşturucu bir destek sunma fırsatı sunar. Güçlenme; sevgi, önyargılar konusunda hassas bir yetiştirme, sosyal destek, aktif sözlü savunma ve korunaklı alanlar (içeride ve dışarıda) yoluyla desteklenebilir. Göç geçmişi olan çocuklar ve gençler, günlük yaşamda her gün sindirmek zorunda kaldıkları önyargı ve ırkçılıkla karşı karşıya kalırlar. “Farklı oldukları” olgusu ile iyi bir öz değer duygusu oluşturabilecekleri ve herhangi bir sıfat atfedilmeksizin sadece bir birey olarak kabul görmeyi deneyimleyebilecekleri korunaklı alanlara ihtiyaç duyarlar.
Bu alanlardan biri olan “içerideki” korunaklı alan, çocukların sevgi ve koşulsuz kabul gördükleri ailedir. “Dışarıdaki” korunaklı alan ise cemaat veya okul dışı sosyal çevredeki “kabul” alanlarıdır. Bu kabul alanlarında, önyargılar konusunda bilinç hâkimdir. Çocuğa yönelik belirli bir ırkçılık vakası varsa, ebeveyn olarak harekete geçmek (olaya sebep olan kişi ile durumu açıklığa kavuşturmak) ve çocuğa “Sana böyle davranamazlar”, “Sana yardım ederim” duygusunu vermek önemlidir.
Öz Değer Duygusunun Güçlendirilmesi ve Korunaklı Alanda Eleştirel Düşünme
İçerideki korunaklı alan olan ve çocuğun sevgi ile tam kabulü deneyimleyebileceği ailede çocuk, güçlü ve zayıf yönleriyle “kendisi” olabilir. Burada ten renginden dolayı ona herhangi bir sıfat atfedilmez ve çocuk takdir edilir. Bu deneyim, iyi bir benlik saygısı için çok önemlidir, zira benlik saygısı çocuğun çevreyle ilgili deneyimlerine dayalı olarak oluşur. Onları üzen bir durum olduğunda çocukların konuşabilecekleri birine sahip olmaları çok faydalıdır, bu da ebeveynlerin çocuklarının sorunlarını “halının altına süpürmemesi” gerektiği anlamına gelir. Ailenin sunduğu korunaklı alanda, çocuk farklı ve eleştirel düşünmeyi öğrenerek yeni bir tutum geliştirir. Bu kapsamda şu soruları sorar: “Bu (ırkçı/ayrımcı) davranışların altında yatan şey nedir? Burada bana/grubuma nasıl muamele ediliyor? Bu doğru bir tutum mu?”
Irkçı hakaret ve klişelerin bir geçmişi vardır ve bunlar birer yansımadır. Çocuğun kendisine yöneltilen ırkçı atıflarla özdeşleştirmemesi için onları anlamak ve bunun “kişi olarak” kendisiyle ilgili olmadığını, önyargıların birey olarak kendisinden bağımsız olarak var olduğunu bilmesi önemlidir. Bu tutumla donatılan çocuk, bu davranışları kişisel algılamaz ve kendisini klişelerden ve hakaretlerden soyutlamayı ve bunları daha az içselleştirmeyi öğrenir. Böylece daha az incinir.
Irkçılık Konusunda Çocuğun Durumuna Özel Bilinçlendirme
Güçlenme/güçlendirme sürecinin temel bir unsuru, başkalarının zihnindeki önyargılardan kurtulmaktır. Bu farklı şekillerde yapılabilir, ancak her zaman yaşa uygun olarak gerçekleştirilmelidir. 6 yaşına kadar olan çocuklarda bu eğlenceli bir şekilde ve kültürlerarası önyargılara duyarlı, farklı kültürlerden ve kökenlerden çocukların sorunsallaştırılmadan normal bir aile ortamında sunulduğu veya bazen hikâyenin kahramanları olduğu kitaplar aracılığıyla sağlanabilir. Böylece bu yaş grubundaki çocuklar “insanların farklılıkları” ve karşılıklı saygı konusuyla tanıştırılabilirler.
Çocukları zorladığı veya korkuttuğu için ırkçılığın bir konu olarak ele alınmasından kaçınılmalıdır. Gençler ırkçılığın, önyargıların ve bunların arka planlarının tarihsel bağlamını daha iyi anlayabilir. Onlar bu konuda daha duyarlıdır ve kategorize edilmeye ilişkin deneyimleri vardır. Ayrıca sosyal bağlamları daha iyi anlarlar. Yaşça daha büyük bir okul çocuğu veya genç olarak çocuğun kendini bu klişelerden soyutlamayı öğrenmesi atılacak ilk adımdır.
Diğer Tarafı “Yaşam” ile Doldurmak
Çocuğun kendini (kendisine yönelik ırkçı önyargıların) yansımalarından soyutlaması sağlanmışsa, ikinci adımda bu yansımaların ötesinde kendi kendini keşfetmesi gerçekleşebilir. Çocuklar ailelerinden, kitaplardan, filmlerden, günlük nesnelerden ve kültürel festivallerden tanıdıkları tarafından desteklenerek okuldaki ana akımın dışında sahip oldukları kökenleri/dinleri hakkında kültürel bilgiler edinirler.
Çocuklar ve gençler, ebeveynleri veya benzer düşünceye sahip kişilerle gerçekleştirdikleri konuşmalarla kendilerini tanımlayabilir, kalıp yargıları içselleştirebilir veya kendileriyle ilişkilendirebilirler. Müslüman ya da örneğin Afro-Alman gençler “Ben nereye aitim?” sorusunu sorduklarında bu sorunun cevaplandırılmasına ihtiyaç duyarlar.
İkinci ve üçüncü kuşak için Almanya’da büyümek aslında ne hissettiğiniz, kim olduğunuz ve toplumdaki sosyal çevrenin “Müslümanlar entegre olamaz”, “Başörtüsü kadına yönelik baskının simgesidir”, “Göç geçmişi olan çocuklar sorun çıkarır ve buraya ait değillerdir” gibi dayatmaları arasında bir ikilimde yaşamak demektir. Bu nedenle ailelerin çocuklarıyla kendi aile geçmişi hakkında konuşması, ailenin burada ne kadar süredir yaşadığını söylemesi ve icabında kendilerinin de “Alman” olarak görülebileceğini ifade etmesi önemlidir.
Irkçılık Deneyiminin Bireysel Olarak Ele Alınması
Esas itibarıyla ebeveynlerin çocuğun maruz kaldığı ırkçı deneyimlerden (hakaret/dışlama/sözler) haberdar olabilmesi için çocuğun kendisine güvendiği bir zemin oluşturması önemlidir. Çocuk tarafından anlatılanlar ciddiye alınmalı ve küçümsenmemelidir.
Her çocuğun farklı bir kişiliği vardır: İçe dönük, dışa dönük, gruba yönelik veya daha bireysel kişilikler gibi… Çocuğun fiziken ya da ruhen yaralanması durumunda, çocuk bu özellikler dikkate alınarak ebeveynleri tarafından aktif olarak desteklenmelidir. Bu anlamda herkese uyan tek bir yaklaşım olmadığını unutmamak önemlidir. Çocuğa acıya katlanmaktansa kendini aktif olarak savunmanın genellikle daha iyi olduğunu ve karşısındakinden saygılı bir muamele bekleme hakkı olduğunu iletmek önemlidir.
Strateji A: Aktif Savunma Yapın ve Açıklama Talep Edin
Örneğin siyahi çocuklar kendilerine yöneltilen ırkçı söylemler karşısında, “Spagetti gibi aptal saçların var” veya “Herkesin adı Petra olamaz” gibi cümlelerle kendilerini (tek başına) aktif bir şekilde savunmayı öğrenebilirler. Çocuklarla birlikte, bir dahaki sefere alaycı bir söylemle karşılaştıklarında verecekleri cevaplar hazırlanabilir. Bir ebeveyn olarak bu durumlara sebep olan kişi ile yüzleşme stratejisi pek çok avantaj sunmanın yanı sıra birçok risk de taşır. Açıklayıcı bir konuşmadan sonra ilgili kişi hatasını kabul edebilir, tutumunun saygısızca olduğunu anlar ve özür dileyebilir. Ya da orada bulunan bir yetişkin (kırıcı davranış sergileyenin ebeveyni, öğretmeni, okul müdürü) tarafından gelecekte bu tür davranışlar sergilememesi yönünde uyarılabilir veya fiziksel şiddet kullanılıyorsa cezalandırılabilir. İdeal olanı, çocuğun bu durumdan güçlenmiş olarak çıkmasıdır.
Bununla birlikte, çocuğun bu durumu bir yüzleşme olarak algılaması, kendini haklı çıkarmak zorunda kalması ve bu nedenle utanması riski de vardır. Çocuğun olmadığı bir ortamda konuşmak veya mektup yazmak daha iyi olabilir. Burada ebeveynlerin duyarlı olması ve çocukla, çocuğun isteklerinin (veya korkularının) ön planda tutulması gereken dürüst bir görüş alışverişi gereklidir.
Strateji B: Karşı Stratejiler Geliştirin ve İfade Biçimlerine İzin Verin
Bu strateji korunaklı, önyargıya duyarlı bir alan (arkadaşlar arasında bulunulan alan) olduğunda faydalıdır. Eğer böyle bir alan mevcutsa, ebeveynler tarafından seçilen (kendi deneyimlerinden ırkçılığa duyarlı diğer çocukların da bulunduğu) bir akran grubu/cemaat grubu/arkadaş çevresi içinde yaratıcı bir süreçte diğer savunma ifadeleri geliştirilebilir. Bu bir tiyatro oyunu, bir rap şarkısı, bir resim, bir okul kampanyası veya benzeri bir şey olabilir. Çocuğun duygularıyla kendini ifade etmesi ve bunları dış dünyaya aktarması önemlidir.
Strateji C: Çeşitlilik Konusunda Duyarlı Kitaplarla Destek Olun
Irkçı bir olaydan sonra çocukla iletişim hâlinde kalma veya bunu kültürler arası duyarlı kitaplar ve hikâyelerle destekleme stratejisi, içe dönük veya daha küçük çocukların olayı sindirme süreçlerinde onlara duyarlı şekilde refakat etmenin bir yoludur. Olayı resme dökmek ya da başka ifade araçları aramak da bir yoldur. Bu strateji çocukların bulundukları yeri esas alır. Bir özellik veya vasıf nedeniyle farklı (veya daha kötü) muamele görme deneyimi, anaokulu çağındaki çocuklarda, en iyisi çocuğun kendini özdeşleştirebileceği kahramanların olduğu resimler ve günlük hikâyeler aracılığıyla ele alınabilir. Anaokulu ve ilkokul çağındaki çocuklar söz konusu olduğunda, ebeveynler olarak pedagojik personelin/eğitim personelinin/bakım personelinin çocuklara nasıl davrandığına, ifadelerinde göçmenlik geçmişi olan çocuklarla ilgili genelleme yapıp yapmadıklarına ve onlara birtakım özellikler atfedip atfetmediklerine ya da yeteneklerini görmezden gelip gelmediklerine dikkat etmek önemlidir.
Çocuğu içinde bulunduğu durumdan çıkarmak gerekli bir adım olabilir. Bazen anlayış göstermeyen çalışanların bulunduğu bir okulun veya anaokulunun değiştirilmesi de uygulanabilir bir seçenektir. Böyle bir durumda ebeveynler devreye girmeli ve çocuklarının haklarını talep etmelidir. Kanunen çocukların ayrımcılığa maruz kalmayacakları bir çevrede yaşama hakları vardır. Bu mümkün değilse çocuğun böylesi deneyimlerden korunması şarttır.
Bu yazı, Dr. Nkechi Madubuko’nun “Çocuk Yetiştirme Görevi Olarak Güçlenme/Empowerment” isimli kitabının bir özeti niteliği taşımaktadır.